Yalnız Mesajı Göster

Siirt Te Veysel Karani Hz Türbesi Ve İbrahim Hakkı Hz Türbesi

Eski 10-14-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Siirt Te Veysel Karani Hz Türbesi Ve İbrahim Hakkı Hz Türbesi




siirt te veysel karani hz türbesi ve ibrahim hakkı hz türbesi



İBRAHİM HAKKI HAZRETLERİ

İbrahim Hakkı Hz Hicri 1115, Miladi 1703 yılında Erzurum’a bağlı Hasankale İlçesi’nde doğmuştur Babası Molla Osman, bir mürşit aramak maksadıyla Tillo’ya gelmiş, burada İsmail Fakirullah Hz’ni bularak hizmetine girmiştir

Babasının arkasından İbrahim Hakkı da amcası Ali ile birlikte Tillo’ya gelmiştir Okuma çağındayken İsmail Fakirullah Hz’ne talebe olup, o günün şartlarına göre çok ileri seviyede dini ve fenni ilimler tahsil etmiştir Bunun üzerine hem dini ilimlerde, hem de fenni ilimlerde üstünlüğü ifade eden “Zülcenaheyn” yani “İki kanatlı” ünvanını elde etmiştir Bu sırada hocası ve şeyhi olan İsmail Fakirullah Hz’nin tarikatı olan “Uveysiyye” tarikatına intisap etmiştir

Büyük mütefekkir İbrahim Hakkı Hz hadis ve fıkıhta, tasavvuf ve edebiyatta, psikoloji ve sosyolojide, tıp ve astronomide ve pek çok ilim dalında büyük bir kudret ve yetenek göstermiştir Doğunun yetiştirdiği bu büyük alim, kısa zamanda dünya çapında ün salmıştır İslam alemine ve insanlığa bıraktığı değerli eserler, onun şahsiyetinin ve ilminin faziletini gösterir

Mürşidi ve hocası İsmail Fakirullah Hz’nin vefatından sonra irşad ve öğretim görevlerini hocasının oğlu Abdulkadir-i Sani Hz ile birlikte devralarak hayatı boyunca sürdürmüştür

İbrahim Hakkı Hz üç sefer Hacc’a gitmiştir İlk hac farizasını 1738’de, ikincisini 1763’te, son haccını da 1767’de yapmıştır

İbrahim Hakkı Hz 1758’de İstanbul’a gitmiş, bu gidişinde saraya özel olarak davet edilmiştir O zamanın sultanı I Mahmud tarafından davet edilmesinin sebebi daha önce sultan ile İsmail Fakirullah Hz arasındaki haberleşme olmuştur İbrahim Hakkı Hz sarayda bulunduğu müddetçe, zamanının çoğunu saray kütüphanesinde geçirmiştir, bir süre sonra yeniden Tillo’ya dönmüştür

Hicri 1194, Miladi 1780’de 77 yaşında iken Cenab-ı Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur Kendi arzusu üzerine Mürşidi İsmail Fakirullah Hz için daha önce yaptırdığı ve kozmografik bir özelliğe sahip olan türbede, mürşidinin ayaklarının ucuna defnedilmiştir

İsmail Fakirullah Hz ve İbrahim Hakkı Hz’nin Türbesi :

Bir büyük ve iki küçük kubbenin örttüğü iki oda ve bir hol ile bir kuleden ibarettir Türbenin asıl özelliği; Tillo’nun 3-4 Km doğusundaki bir tepe üzerine yapılmış olan duvardaki 40x50 Cm boyundaki pencereden her yıl; gece ve gündüzün eşit olduğu 21 Mart günü, yeni doğan güneşin ilk ışınları, türbenin tümü kale duvarının etkisiyle gölgede kalırken, pencere boşluğundan geçip, türbe kulesinin penceresine vurarak kırılmak suretiyle İsmail Fakirullah’a ait sandukanın baş tarafını aydınlatmasıdır Bununla ilgili “yeni yılda doğan ilk güneş, hocamın baş ucunu aydınlatmazsa, ben o güneşi neyleyim” Sözü İbrahim Hakkı’nın hocasına olan saygısını göstermektedir

Ne yazık ki bu ışık düzeni, türbenin restorasyonu sırasında bozulmuş bulunmaktadır Avrupa’nın bir çok uzman bilim adamı, bütün uğraşlarına rağmen bu ışık düzenini eski orijinal haline getirememişlerdir

İsmail Fakirullah Hz ve İbrahim Hakkı Hz Müzesi :

Tillo tarihi eserler yönünden çok zengindir İbrahim Hakkı’nın kullandığı kozmoğrafya aletleri, haritalar, güneş sistemi ile ilgili tahta küreler, el yazması çok değerli kitaplarla düşünüre ait çeşitli eşyalar halen Tillo’daki torunlarında bulunmaktadır

İbrahim Hakkı Hz’nin Eserleri :

İlk ana eseri Divanı’dır 1755’te yazılmış 1847’de Mehmed Said tarafından İstanbul’da basılmıştır Erzurumlu İbrahim Hakkı Divanı ismini taşır 230 sayfadır İlâhiname, Aşknâme, Hz Muhammed’i öven bir şiir ve kendi halini, niteliğini bildiren bir manzumesi vardır Divanı büyük oğlu İsmail Fehim’e ithaf edilmiştir İsmail Fehim astronomi ve müzikle uğraşan güzel kanun, santur çalan bir zattır Kendisinin çalmış olduğu 74 telli bir santuru vardı İbrahim Hakkı Divanı’nda musiki ile ilgili “Musikiye Dair Nazım” adlı bir şiir bulunmaktadır

İkinci ana eseri Marifetname’dir Ansiklopedi türündedir 1757’de yazılmıştır 1836 ve 1864’te Mısır’da 1868, 1889 ve 1914’te İstanbul’da basılmıştır Ortalama 600 büyük sayfadır El yazmaları 2 cilt olup, halen Tillo’da torunlarından Sadettin TOPRAK tarafından muhafaza edilmektedir

Eser bir önsöz, üç büyük bölüm ve bir sonsöz ihtiva eder Her bölüm daha alt bölümlere ayrılmıştır Önsöz tamamen dinidir

Birinci bölüm Fenn-i Evvel’dir Allah’ın varlığını, birliğini anlattıktan sonra yalın ve bileşik cisimleri, madenleri, bitkileri ve nihayet insanı anlatır Sonra geometri, astronomi ve takvim konuları yer alır Coğrafyaya ait bölümünde 100’den fazla ilin hangi enlem ve boylamda olduğunu göstermiştir Ayrıca, “Hiçbir çağda yerin döndüğüne inananlar eksik olmamıştır” demiştir

İkinci bölümde fenn-i Sani, anatomi, fizyoloji gibi bilimler yer alır İnsan vücudunu estetik bakımdan da incelemiş, araya beyitler sıkıştırmıştır Vücut yapısı ile huy arasındaki ilişkiye inanmış ve bunu şiirle anlatmıştır Bu bölümün sonunda ruha, sağlığa ve ölüme ait geniş bilgi vardır

Üçüncü bölüm olan fenn-i Salis, dini, ilahi ve felsefi içeriklidir

Kırk sayfa tutan son bölüm törebilimdir diyebiliriz Öğretimin yol ve yöntemini, öğrencinin üstadına takınacağı tutumu, ana ve babaya karşı saygı ve sevgi, evlenme ve evlenmede aranacak nitelikler, karı-kocanın birbiriyle ilişkileri töresi, çocuklara karşı görevleri, akraba, hizmetçi, komşu, dost, halk ve bilginlerle görüşüp konuşma yolu ve töreleri yer alır Sayın Rauf İNAN, İbrahim Hakkı’nın bu cephesini incelerken, O’nu ilk eğitim filozofumuz olarak tanıtır

Marifetname, Arapça ve Farsça’ya da çevrilmiştir

İbrahim Hakkı’nın üçüncü büyük eseri İrfaniye’dir 1761’de yazılmıştır 495 sayfadır Arapça, Farsça ve Türkçe bölümleri vardır Konusu “Kendisini bilmeyen, Rabbini bilemez” anlamındaki hadistir İnsan vücudu evrene benzetilmiştir Vücutta akıl, evrende Rab gibidir Şöyle öğütleri vardır: “Tekkelerde eğlenmeyip, ilim meclisine gelesin Herkese şefkat nazarı ile bakıp hakir görmeyesin ve hizmet buyurmayasın Tezyi-i zahiri koyup gökçek ahlak ile tezyi-i bâtına gidersin” demektedir

Dördüncü ana eseri İnsaniye’dir 1763’te yazılmıştır 722 sayfadır Kendisi bu eseri için “140 kitaptan üç lisan üzre cem ettim” diyor Oğlu İsmail Fehim ve amcazadesi Yusuf Nedim’in el yazısı olan iki nüshası torunlarında vardır

Beşinci büyük eseri Mecmuat-ül Mani, 1765’te yazılmıştır Kayınbiraderi Mustafa Fani’nin el yazısı olan bir nüshası Mehmet Ali Benderli’de vardır Bu kitapta münacaatlar, şükürnameler ve Şifa-üs Sudur başlığı altında topladığı manzumeleri vardır Fakirullah’ın ölümü, oğul ve torunlarının doğumuna, hacca gidişine ait düşürdüğü tarihler de bu kitaptadır Arapça, Farsça ve Türkçe bir de sözlüğü vardır Arapça ve Farsça’dan dilimize alınan kelimelerin imlalarını, Türkçe söylenişlerine göre sesli harf koyarak yazmıştır Mesih İbrahim Hakkıoğlu diyor ki: “Bu sözlüğü incelemeden evvel, İbrahim Hakkı’nın mektuplarında müjde, aslan, sokak gibi kelimelerin yazılışını görüp şaşırdım İbrahim Hakkı gibi Arapça ve Farsça’yı ana dili gibi bilen, bu dillerde yazılmış yüzlerce eseri inceleyen bir bilginin mektuplarında imla hatası yapmasına akıl erer miydi? Ancak bu sözlüğü inceledikten sonra bir çığır açmak istediğini anladım

İbrahim Hakkı’nın günümüze kadar kalmış bir de Ruzname’si vardır 1753 yılında yapılmış, yüzyıllarca takvim işini görebildiği için Devr-i Daim de denen araç, 52,5 Cm çapında bir ağaç çembere gerilmiş derinin bir çok daire ve yarıçaplara bölünmesi ile meydana gelmiştir Siirt ve Tillo gibi 40 Enlemde bulunan yerlere göre düzenlenmiştir Bir göç yılının herhangi bir ayının bir günü aranırken bunun haftanın hangi günü olduğu, o gün güneşin kaçta doğup battığı kolayca bulunabilir Duvar ve cep takvimlerinin bulunmadığı bir dönemde bu aracın önemi açıktır



Alıntı Yaparak Cevapla