| 
Prof. Dr. Sinsi
 | 
				  Elazığ Şehir Tanıtımı 
 
            Elazığ Şehir Tanıtımı
 
 Elazığ, tarih öncesi dönemden başlayarak, çeşitli uygarlıklara yerleşim yeri olan, Elazığ'ın tarihi, Harput tarihi olarak incelenmektedir
  Zira Elazığ, M  Ö  3000'li yıllarda kurulduğu sanılan, Harput kentinin ovadaki devamıdır  Sanayi bakımından çok iyi durumdadır  Doğu anadolunun en gelişmiş ilidir  Elazığ'dan sonra gelişmişlik açısından Malatya, Erzurum ve Van gelir  
 Merkez ilçeye bağlı 2 bucak bulunmaktadır
  
 Bu yörede tarihçe bilinen en eski kavim Hurri'lerdir
  Daha sonra önemli uygarlıklardan, sırası ile Hititler, Urartular, Romalılar, Bizanslılar/Bizans İmparatorluğu, Sasaniler, Azeri Türkleri ve Araplar bölgede egemen olmuşlardır  
 Malazgirt Savaşı'nden sonra (1087 yılında) Türk egemenliğine giren Harput, önce Çubukoğulları, sonra Artukoğulları, Selçuklular, Dulkadiroğulları ve Akkoyunlular elinde kalmış, 1515 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı İmparatorluğu'na katılmıştır
  Mezra denilen bugünkü yerleşim yerine 1834'de taşınan Elazığ'a 1862 yılında Abdulaziz'in Valilerinden İsmail Paşa tarafından Mamuret-ül Aziz ismi verilmiştir  Zaman içinde bölgeye eyalet merkezliği yapan şehre 1937 yılında Atatürk tarafından tahıl ambarı bolluk ve bereket anlamına gelen El'azık adı verilmiş olup, zamanla Türkçe ses uyumuna uygunluğu ve söyleniş kolaylığı nedeniyle Elazığ olarak kullanılır olmuştur  
 Geçmişte karasal iklimin hüküm sürdüğü Elazığ, yapılan ve yapılmakta olan barajların etkisi ile ılıman bir iklime geçiş yapmıştır
  
 Türkiyenin en köklü üniversitelerinden Fırat Üniversiteside gine bu şehirde bulunmaktadır
 
 Ekonomi [değiştir]Ekonomisi sanâyi, tarım ve ticârete dayanır
  Keban Barajının yapılmasından sonra tarıma elverişli toprakların bir kısmı toprak altında kaldığından, tarım alanlarının azalması paralelinde sanâyi canlanmıştır  Gayri sâfi gelirinin % 30’u sanâyi, % 10’u ticâret ve % 25’i tarım sektöründen elde edilir  Toprak altı ve üstü çok zengindir  
 Tarım: Ovaları az fakat çok verimlidir
  Bol suları bulunan büyük akarsuların suladığı bu ovalarda, buğday, arpa, pirinç, şekerpancarı, tütün, fasulye, nohut, mercimek, fiğ, burçak, soğan, sarmısak, pamuk, üzüm, elma, armut, kayısı, ceviz, bâdem ve dut yetişir  Yetiştirilen ürünler arasında lahana, kavun ve çilek önemli gelir kaynağı hâline gelmiştir  
 Hayvancılık: Elazığ hayvancılığa çok elverişlidir
  Geniş mer’a ve çayırları, Karacadağ gibi yaylaları buna müsâittir  İl dâhilinde koyun, kıl keçisi, sığır, at ve katır beslenir  Arıcılık gelişmiştir  Akarsu ve gölleri bol ve su bakımından zengin olmasına rağmen balıkçılık henüz gelişmemiştir  Keban baraj gölünde sazan ve aynalı sazan balığı yetiştirilmeye başlanmıştır  
 Ormancılık: İlin orman sahası her ne kadar % 25 görünmekte ise de çoğu fundalık olup, mevcut ormanlar da bakımsızdır (106
  000 hektar)  
 Mâdenleri: Elazığ mâdenciliğin zirâatle yarıştığı ve hattâ zirâati geçtiği bir yerdir
  Toprakları mâdenle doludur  Bakır, krom, simli kurşun ve betonit başlıcalarıdır  Ergani Bakır İşletmesi’nde; blister bakır, sülfirik asit ve prit tüvenan cevher istihsal edilir  Diğer mâden işletmeleri Guleman Krom İşletmesi, Ferro Krom Te’sisleri ve Elazığ Betonit Fabrikasıdır  Alacakaya ve Arıcak ilçelerinde çıkarılan mermer dünyâca meşhurdur  Kendine has özelliği bulunan Elazığ mermerini işlemek üzere son senelerde birçok mermer işleme fabrikası kurulmuştur  
 Sanâyi: Elazığ’ın mâden bakımından zengin ve Türkiye’nin en büyük hidroelektrik santralının bu ilde oluşu ile sanâyi gelişmiştir
  İrili ufaklı 1200 sanâyi iş kolu vardır  Elazığ sanâyi alanında Doğu Anadolu bölgesinde önemli bir yere sâhiptir  Özellikle Organize Sanâyi Bölgesinin kurulması ile fabrika sayısı hızla artmıştır  49 fabrikalık sanâyi bölgesinde 20 fabrika inşaatı tamamlanarak üretime geçmiştir  Diğerlerinin inşaatı devam etmektedir  Un, deri, şeker, çimento, pamukyağı, pamuk ipliği, kiremit, yün, süt, yem, azot, süper fosfat, kireç, plastik boru, tüpgaz îmâlâtı ve dolum, kâğıt, tekstil, meşrubat, matbaacılık, mermer, ayçiçek yağı, ayakkabı, mobilya, sabun, tıbbî malzeme fabrikaları başlıca büyük sanâyi kuruluşlardır  
 Ulaşım: Elazığ doğuyu batıya bağlayan yolların kavşak noktasındadır
  Karayolları Ankara-Kayseri-Malatya-Elazığ-Bingöl-Muş karayolu, Adana-Maraş-Malatya-Elazığ- Tunceli karayolu, Mardin-Diyarbakır-Arapkir-Keban-Elazığ karayolu ile İran-Erzurum- Tunceli-Elazığ milletlerarası yollar ile bağlıdır  İyi asfalt vasfında olan bu yollardan Elazığ içinde kalan kısımlarının uzunluğu 425 kilometredir  Ankara-Kayseri-Sivas-Malatya demiryolu Elazığ’da iki kola ayrılır  Bir kol Diyarbakır-Batman’a diğeri Palu-Genç- Muş-Tatvan’a ulaşır  İl sınırları içinde kalan demiryolu 272 km ve 15 duraklıdır  1981 yılında temeli atılıp, 1986 yılında hizmete giren Fırat köprüsü, Türkiye’nin en uzun köprüsüdür  2030 m olup, 30 adet betonarme ayak üzerine inşâ edilmiştir  İmkanları her geçen sene artırılan hava alanı ile Ankara-İstanbul-Kayseri ve Malatya’ya seferler yapılmaktadır  Ayrıca Keban Baraj Gölü üzerinde Ağın ilçesi ile Tunceli’nin ilçeleri arasında feribotla ulaşım sağlanmaktadır 
 Nufus ve Sosyal Yaşam [değiştir]Nüfûsu: 1990 sayımına göre toplam nüfûsu 498
  225 olup, 272  790’ı şehirlerde, 225  435’i köylerde yaşamaktadır  Yüzölçümü 9153 km2 ve nüfus yoğunluğu 54’dür  Selçuklular ve Osmanlılar zamânında kültür, san’at ve iktisâdî bakımdan büyük bir merkez idi  Osmanlı devri eyâlet merkezi olan Harput, 19  asır başından îtibâren gerilemeye başlamıştır  Bunun başlıca sebebi kale şehirlerinin önemini kaybetmiş olması, dağ üzerinde olduğundan gelişmesinin zor oluşu, civar illere bağlayan yolların virajlı olmasıdır  1950’den sonra Elazığ yeniden gelişme seyrine girmiştir  Yakın bir gelecekte bölgenin büyük gelişmiş bir şehri hâline gelecektir  
 Örf ve âdetleri: Oğuz boylarının ve Orta Anadolu halkının yaşayış ve doğuşu, Türk-İslâm kültürü hâkimdir
  Elazığ folklor ve mahallî oyunlar bakımından Türkiye’nin en zengin bölgesidir  Zarif mahallî elbiseler, çok hareketli halk oyunları, bilhassa, “çayda çıra” oyunu ile isim yapmıştır  Eskiden ayrı ayrı oynanan oyunlar bugün müştereken oynanmaya başlamıştır  Başlıca oyunları Halay, Tamzara, Delilo, Üçayak ve Bıçak oyunudur  Mahallî kıyâfetleri (Harput Şalvarı) denilen üst kısmına gömlek, üstüne yelek giyilir, bele renkli kuşak sarılır  Kadınlar (geyme) “blüz”, ince yün çorap ve pullu papuç giyerler  Altta şalvar üzerine giyilen üçetek, bele takılan gümüş kemer, başa geçirilen fes ve bunu örten oyalı yazma (Hotoz)dur  El sanatları çok ileri gitmiştir  Dokumacılık, (halı ve kilim), ahşap, taş, bakır ve gümüş işçiliği ve ipekçilik meşhurdur  Elazığ’ın zengin bir halk edebiyâtı vardır  Dîvan şâirleri çoktur  Hacı Reşid Efendi, Ömer Nâimi Efendi, Hacı Hayri Bey, Harputî Âşık Câferî başlıcalarıdır  
 Elazığ mutfağı, lezzetli yemekleri ile Türk mutfağında önemli yer tutar
  Tarhana, erişte, kurut, kelleçoş, lobik, içli köfte, Harput köftesi, ışkın yemeği, taş ekmeği, patile, ekşili köfte, ışgene, döğme çorbası ile zengin bir mutfağa sâhiptir  Ayrıca kış aylarının vazgeçilmez ikramı olan orçik (cevizli sucuk) Elazığ’la özdeşleşen bir isim hâline gelmiştir  Orçikli şeker de Elazığ’a has bir şekerleme türüdür  
 Elazığ’ın çedene kahvesi meşhurdur
  Şifâ kaynağı lezzetli bir kahve olan çedene, bölgede yetişen menengiç ağacının meyvesinin kavrulup, ezilmesinden elde edilir  Nefes darlığı, mîde ve akciğer rahatsızlıklarına iyi geldiği tesbit edilmiştir  
 1000 yataklı akıl ve ruh hastalıkları hastânesi, İstanbul Bakırköy akıl ve ruh hastânesinden sonra ikinci büyük hastânedir
  Cüzzam hastânesi ise alanında büyüklük bakımından Türkiye’nin en büyük hastânesidir  Ayrıca 10 hastânesi vardır  
 Eğitim: Osmanlı devrinde önemli bir kültür merkezi olan Elazığ zamanla gerilemiştir
  Okur-yazar nisbeti % 70’e yakındır  149 anaokulu, 705 ilkokul, 41 ortaokul, 6 meslekî ve teknik ortaokul, 15 lise ve 10 meslek lisesi, Fırat Üniversitesi’ne bağlı Fen ve Edebiyât, Veterinerlik, Mühendislik, Tıp Fakülteleri ile Su Ürünleri Yüksek Okulu, Teknik Eğitim Fakültesi mevcuttur (1988)  
 Coğrafya [değiştir]Elazığ’ın % 15’i ovalık, % 57’si dağlık, % 27’si plato ve % 1’i yaylalardan ibârettir
  
 Dağları: Elazığ ili toprakları, doğu, güney ve batı yönlerinden oval bir şekilde Doğu Torosların batı uzantılarıyla çevrilidir
  Kuzeybatıdan ise Munzur Dağlarının güney uzantıları il topraklarına girer  Doğu Toroslar, Malatya ve Elazığ il sınırları içinde başlamaktadır  Başlıca dağları; Hazar Baba Dağı (2290 m), Mastar Dağı (2171 m), Hasan Dağı (1864 m), Çilemek Dağı (1710 m), Karaoğlan Dağı (2329 m), Bahtiyar Dağı (1850 m), Bulutlu Dağı (2020 m), Hazar Dağı (Gülşen Tepe 2347 m), Akdağ (2620 m), Karaboğa Dağlarının Karaömer Tepesi (2477 m)dir  
 Ovaları: Ovalar küçük fakat verimlidir
  Başlıca ovaları: Elazığ (Harput) Ovası: 35 km2dir  Denizden yüksekliği 1000 metredir  Dağlarla çevrilidir  Kesrik Suyu ve Sürsürü Çayı ile sulanır  Uluova: İlin en büyük ovasıdır  Yüzölçümü 325 km2dir  Deniz seviyesinden yüksekliği 1000 metredir  11  600 hektarlık bölümü Keban Baraj Gölünden 5000 hektarlık bölümü DSİ tarafından yer altı suları vâsıtasıyla sulanmaktadır  Palu Ovası: Alüvyonlu topraklarla kaplı çok verimli bir ovadır  Çöküntü alanıdır  Bunlardan başka Behramaz Ovası, Mürüdü Ovası, Zihni Ovası, Murat Vâdisi, Fırat Vâdisi ve Karasu Vâdisi çok verimli ova ve düzlüklerdir  
 Akarsuları: Elazığ akarsu bakımından çok zengindir
  Büyük ve suları gür, nehir ve ırmaklar bu ilden geçer  Başlıca akarsuları: 
 Fırat: Keban ilçesinin kuzeyinde birleşen Murat Irmağı ve Karasu, Fırat ismini alır
  Elazığ-Malatya sınırını teşkil eder  Derin bir vâdiden geçtiği için sulamada kullanılmaz  Güney Toros Dağlarını hızlı akıntı ve 300’den fazla çağlayanla aşar  Murat Suyu: Doğu Fırat denilen Murat Suyu, Ağrı Dağı eteklerinden çıkar  Muş Ovasından sonra, Peri Suyu ile ve Keban kuzeyinde Batı Fırat (Karasu) ile birleşir  Murat Suyu, Peri Suyu ve Karasu, Keban Baraj Gölüne dökülür  Bu barajın güney batısından Fırat ismi ile çıkar  Peri Çayı (suyu) debisi 100 m3tür  Murat Suyunun en büyük koludur  Bingöl’ün Şeytan Dağlarından çıkar  Tunceli’de Munzur Suyu ile birleşir sonra Keban Barajı Gölüne dökülür  Haringet Çayı: Hazar Gölünden çıkar  Dicle’nin başlangıcı sayılır  Elazığ’dan sonra Diyarbakır’a girince Dicle ismini alır  
 Gölleri: Hazar Gölü: Tabiî bir göldür
  Çöküntüyle meydana gelmiştir  Deniz seviyesinden yüksekliği 1223 m, yüzölçümü 70 km2 olup, 16x4,5 km’lik bir alanı kaplar  Derinliği 250 m’dir  Gölün suyu, Uluovaya akıtılarak sulamada ve hidroelektrik enerji elde etmede kullanılır  Gölün etrâfı yemyeşil manzaralıdır  Göl içinde lezzetli balıklar yetişir  Keban Baraj Gölü: Türkiye’nin en büyük baraj (sun’î) gölüdür  Karasu ile Murat Suyunun birleştiği yerin ilerisindeki boğazda yapılmıştır  Barajın temelden yüksekliği 210 m’dir  Vâdi tabanından ise 167 m yüksekliktedir  677 km2lik yüzölçümü ile Van ve Tuz gölünden sonra üçüncü büyük göldür  Sekiz ünitesi ile senede 7,5 milyar kilowatt-saat elektrik enerjisi üretilmektedir  Denizden yüksekliği 845 m, en derin yeri 160 m, vâdi boyunca uzunluğu 125 km, sağ kıyısı kaya dolgu ve sol kıyısı beton dolgudur  İçinde balık yetiştirilmektedir  Türkiye’nin elektrik enerji istihsâlinin dörtte biri Keban’dan elde edilir  Cip Baraj Gölü: Cip Çayı üzerinde ve Cip köyü yakınında toprak dolgu bir barajdır  Toplanan su kapasitesi 5 milyon m3tür  800 hektarlık bir alanı sular  Kalecik Baraj Gölü, Elazığ’ın 100 km doğusunda Karakoçan ilçesi sınırları içinde bulunmaktadır  Kalecik Çayı üzerinde kurulu olup, toprak dolgu biçimindedir  Sulama amaçlıdır  
 İklim ve Bitki Örtüsü [değiştir]Kara iklimi hüküm sürer
  Karasal iklimin yanı sıra yer yer akdeniz iklimi özelliği taşımaktadır  Bu iklim değişikliği KebanBarajı kurulduktan sonra meydana gelmiştir  Elazığ iklimi, Akdeniz ve karasal iklim arasında bir geçiş özelliği de gösterir  Yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve sert geçer  Isı -15°C ile +42°C arasında seyreder  Senelik yağış ortalaması 433 mm’dir  En fazla yağış ilkbahara âittir  
 İl topraklarının % 25’i orman ve fundalık, % 25’i ekili ve dikili arâzi ve % 42’si çayır ve mer’adır
  Ekime müsâit olmayan arâzi % 8’dir  Ormanları bakımsızdır  Vâdiler ve akarsu etrâfı bitki örtüsü bakımından zengindir  
 Şehir Tarihi [değiştir]Elazığ, Eski Harput’un bir devâmıdır
  Harput şehri ise, Anadolu’nun en eski yerleşim merkezlerindendir  Harput’un bilinen en eski sâkinleri Hurrilerdir  Hurrilerden sonra bölgeye Hititler hâkim olmuştur  M  Ö  IX  yüzyıldan îtibâren ise Urartular bölgeye hâkim oldular  Hitit devletinin başkenti “Hattuşaş” (Boğazköy)taki yazılı kaynaklarda Harput mıntıkası, “Işuva” olarak geçer  Bilâhare bu bölge Mittaniler, âsurlular, Persler arasında el değiştirmiş, Makedonya Kralı İskender’in istilâsına uğramış, İskender’in ölümünden sonra Selevkoslar, Partlar, Kommagene Krallığı arasında el değiştirmiş, M  Ö  3  asırda Roma’nın hâkimiyeti altına girmiştir  Roma’nın M  S  395’te bölünmesi üzerine bu bölge Bizans (DoğuRoma)ın payına düşmüştür  Hazret-i Ömer zamânında 624-650 seneleri arasında Harput ve civârı, İslâm ordusu tarafından fethedilmiştir  Sonra Bizanslılar bölgeyi geri almışlarsa da, 1071 Malazgirt Zaferinden sonra Türk akınları başlamıştır  Türkmen beylerinden Çubuk Bey, 1085’te Bizans komutanı Philaretos Brakhamios’u yenerek Harput’u fethetmiştir  Kısa bir müddet sonra civar kaleleri de fetheden Çubuk Bey ölünce yerine oğlu Mehmed Bey geçti  
 1115’te Artukoğlu Belek Bey, bölgeyi ele geçirerek, Harput merkez olmak üzere Artukoğulları’nın Harput kolunu kurdu
  Kısa zamanda Harput’tan Halep’e kadar uzanan bir devlet hâlini aldı  1234’te Anadolu Selçuklu Sultânı Alâeddîn Keykubat, Elazığ’ı kendi topraklarına katarak Artukoğullarının Harput koluna son verdi  
 Selçuklular devrinde Harput, bir Subaşı ile idâre ediliyordu
  Gıyâseddîn Keyhüsrev’in 1243 Kösedağ Savaşında Moğollara yenilmesi üzerine bölge İlhanlıların hâkimiyeti altına girdi  Anadolu Selçuklu Devletinin yıkılması üzerine Anadolu’da beylikler dönemi başladı  1399’da bağımsızlığını îlân eden Dulkadiroğlu Zeyneddîn Karaca, Harput’a hâkim oldu  Dulkadiroğulları zamânında Harput önemli yerleşim merkezlerinden biriydi  
 1468’de Akkoyunlu Hükümdârı Uzun Hasan, Dulkadiroğullarından Melik Arslan’la mücâdele etmiş ve Melik Arslan’ın sulh istemesi üzerine 4000 altın göndererek Harput Kalesini teslim almıştır
  
 Akkoyunlulardan sonra Harput’un idâresi Şah İsmâil Safevî’ye geçmiştir (1507)
  Yavuz Sultan Selim, Çaldıran Seferinden döndükten sonra (1514) Doğu Anadolu’nun fethi için Bıyıklı Mehmed Paşayı görevlendirmiştir  Bu bölgedeki beylerin Osmanlı idâresine alınması için Mehmed Paşaya meşhur târihçi İdris-i Bitlisî yardım etmiştir  Yavuz Sultan Selim Han 1515 yılında Karaman beylerbeyi Hüsrev Paşa kumandasında büyük bir orduyu yola çıkardı ve ordu Diyarbakır tarafına gitmeden evvel Harput ve Ergani’yi zaptetmekle meşgul oldu  Harput’un etrâfı Çerkez Hüseyin Bey tarafından alınmasına rağmen, kale henüz İranlıların elindeydi  Yeniçerilerle berâber Kemah Hâkimi Karaçinzâde Ahmed Bey kaleyi kuşattılar ve üç günlük muhâsaradan sonra kale zaptedildi  
 Harput ve yöresi eski devirlerden Osmanlı devrine kadar, kültürel bakımdan târihte önemli bir bölge olmuştur
  
 Tarihi Eser ve Turistik Yerler [değiştir]Elazığ, turizm potansiyeli yüksek olan bir ilimizdir
  Târihî eserleri, tabiî güzellikleri ve zengin folkloruyla turisti çeken özelliklere sâhiptir  
 Harput Kalesi: Coğrafi durum bakımından tarih boyunca önemli bir kale olarak kendinden bahsettirmiştir
  Yalçın kaya üzerine inşâ edilmiş olan kalenin iç kısmında birçok yapı kalıntıları mevcuttur  İç kale ve dış sur olmak üzere iki bölümden meydana gelmiştir  Dış surlar tamâmen yıkılmış, sadece Harput’a girişte bâzı kalıntıları zamanımıza gelmiştir  “Süt Kalesi” diye adlandırılan iç kale, muhasarası çok güç olan bir kaledir  Roma, Bizans ve Arapların Harput Kalesini ele geçirdikleri târihî belgelerde mevcuttur  Yalnız bu devrelere ait izler kalede görülmemektedir  Kale duvarlarının örme tekniğinden, Osmanlılar devrinde de onarım görmüş olduğu anlaşılır  Kaleye ait onarım kitabelerinden bâzıları Harput Müzesinde bulunmaktadır  Doğu Torosların yalçın kayalıkları üzerine kurulmuştur  Araplar Hısn-ı Ziyâd (Ziyâd Kalesi), Bizanslılar (Ziata), Türkler ise Harput Kalesi demişlerdir  
 Palu Kalesi: Asuriler'den kalma çivi yazısıyla yazılmış dev bir kitabesi vardır
  Tamamen yıkılmıştır  
 Ahmed Bey Camii: Harput’a dağ kapısından girişte ilk görülen camidir
  Yıkık olan caminin mihrabı ve minaresinin kaide kısmı mevcuttur  Kesme taşlardan yapılmış olan mihrap sadedir  Minare kuzeyde camiye bitişik, fakat camiden tamamen ayrı olarak inşa edilmiştir  Osmanlı devrinin ilk sancak beylerinden Ahmed Bey tarafından yaptırılmıştır  İlk Osmanlı devri eseri olması bakımından önemlidir  
 Ağa Camii: Harput’a girişte solda yer almaktadır
  Dikdörtgen planlı cami tamâmen yıkılmasına rağmen ince işçilik gösteren taş minâresi ayakta durmaktadır  Osmanlı devri yapısı olan bu câmi, müzedeki kitâbesine göre, 1559 yılında Pervâne Ağa tarafından yaptırılmıştır  
 Alacalı Mescit: Eski Harput’un Kayabaşı mevkiinde bulunmaktadır
  Dikdörtgen plânlı yapının üzeri düz dam ile örtülüdür  Mihrap, kesme taştan sâde olarak yapılmış ve mihrap içi atalaktitlerle süslenmiştir  Kalın gövdeli minâre, iki renkli taşla örülmüştür  İlk inşâsı Artuklulara âit olan bu mescit, 19  yüzyılda onarım görmüştür  Ahşap tavanı bu onarım sırasında yapılmıştır  Minâresi, şerefeye kadar bir sıra beyaz bir sıra karataşlardan yapılmış, şerefeden yukarısı karalı-beyazlı taşlarla dama şeklinde örülmüştür  
 Kurşunlu Câmii: Eskiden etrafında bulunan medreseler tamâmen yıkılmıştır
  Bugün park olarak kullanılan bahçesindeki asırlık çınar, eski eser niteliğini taşımaktadır  Câminin harim kısmı kare plânlı olup, kubbe ile örtülüdür  Kubbeye geçiş tromplarla sağlanmaktadır  Kubbe kasnağında 4 pencere vardır  Mihrap kesme taştan örülmüş, sâde bir iniş hâlindedir  Harim kapısı yonca yaprağı şeklinde bir kemere sâhiptir  Bu tip kemer bölgede sevilen bir özelliktir  Son cemâat mahalli revaklı olup, orta kısmı beşik tonozlu, kenarlar ise kubbelidir  Kubbeler kurşunla kaplıdır  Minâre son cemâat mahalline bitişik olarak yapılmış olmasına rağmen tamâmen müstakildir  Kare kâide kısmından sekizgen ve sağır nişli gövde altına, oradan da oldukça uzun yuvarlak gövdeye geçilir  Kapı üzerinde iki kitabesi mevcuttur  Bir tânesi oldukça harapdır  İkinci kitâbe ise kapı kemeri üzerinde bulunmakta ve üzerinde 1153 H  târihi okunmaktadır  Câmi içinde abanoz ağacından yapılmış, san’at değeri büyük olan bir minber vardır  Bu minber aslında Ulu Câmiye âittir  Ulu Câmi onarılırken buraya getirilmiştir  
 Sara Hâtun Câmii: Kare plânlı câminin orta kısmının üzeri, dört kalın sütuna dayanan kubbe ile kenarları ise tonozla örtülüdür
  Kubbe, tonozları örten çatı ortasından çok az yükselmektedir  Mihrap sâde bir niş hâlindedir  Minberi ise Harput taş işçiliğini göstermesi bakımından önemlidir  Son cemaat mahalli ile harim kısmı arasında bulunan minarenin merdiven kısımları koyu renk taştan, diğer kısımları ise beyaz renk taştan örülmüştür  Minârenin 1898 yılında yaptırıldığı kitâbesinden anlaşılmaktadır  Câminin ilk kısımlarında san’at değeri olan yazılar vardır  Sara Hâtun Câmiinin Akkoyunlu Hükümdârı Bahadır Han (Uzun Hasan) ın annesi Sara Hâtun tarafından yaptırılmış olduğu söylenir  Fakat daha sonraki devirlerde yapılmış olan birçok onarım, onun ilk inşâ tipini tamâmen bozmuştur  Kıble duvarının sol tarafındaki kitâbede 1585 (H  993) yılında Hacı Mustafa tarafından onarıldığından bahsedilir  1843 yılında da Harput müftüsü Hacı Ahmed tarafından bugünkü durumuna getirilmiştir  
 Ulu Câmi: Harput’un en önemli ve en eski yapısıdır
  Dikdörtgen plânlı, duvarları moloz taştan; kubbe, kemerler ve minâre tuğladan yapılmıştır  İki kapısı mevcuttur  Sara Hâtun Câmiinin doğusunda, kaleye hakim bir yerdedir  Câmi, harim kısmı, son cemâat mahalli ve avlu olmak üzere üç bölümden meydana gelmektedir  Minâre bugünkü giriş kapısının hemen arkasında kare kaide üzerinde yükselir  Kalın eğri gövdesi değişik tuğla tezyinatlıdır  Artukoğulları yapısı olan bu câmi Anadolu’nun en eski câmileri arasındadır  Avludaki kitâbesine göre 1556-1557 senesinde Artukoğlu Fahreddîn Karaarslan tarafından inşâ ettirilmiştir  Tuğla işçiliğinin çok güzel bir örneğini veren minâresi eğri oluşu bakımından dikkat çekicidir  
 Yusuf Ziyâ Paşa Câmii: Keban’ın önemli bir târihi eseridir
  Yusuf Ziyâ Paşa yaptırmıştır  Osmanlıların son dönem mimârisi ve süslemelerinin çok güzel bir örneğidir  Hicrî 1210’da yapılmıştır  Bir san’at eseri olan kubbesi 4 sütun üzerine oturtulmuştur  Mihrap ve mimberde oyma taş süslemeler kullanılmıştır  İki kapısı oyularak süslenmiş tahtalardan yapılmıştır  Keban’ın en büyük câmisidir  Minâresi kesme taştandır  
 Murad Baba Türbesi: Ağa Câmii yanında bulunan bu türbe altıgen plânlı ve üzeri basık bir kubbe ile örtülüdür
  Kubbeye geçiş tromplarla sağlanmıştır  Osmanlı devri yapısı olan bu türbe oldukça harap durumdadır  
 İmam Efendi Türbesi: Osman Bedreddîn Erzurumî adı ile de bilinen büyük velînin türbesi Harput Mezarlığındadır
  Çok ziyâret edilen yerlerin başında gelir  
 Arap Baba Türbesi ve Mescidi: Kurşunlu Câmiinin doğusunda, Elazığ ovasına bakan yamaç üzerinde bulunmaktadır
  Selçuklu devri mimârisine göre iki katlı olarak inşâ edilmiş yapının sağ tarafında mescit kısmı bulunmaktadır  Burada bulunan ve Arap Baba diye anılan şahsa âit cesed bozulmadan zamânımıza kadar gelmiştir  Yalnız cesedin yapıya âit olmadığı sonradan konulduğu rivâyet edilmektedir  Söz konusu şahsın şehid olduğu bilinmektedir  Kitâbesine göre bu yapı Selçuklu sultânı Üçüncü Gıyâseddîn Keyhüsrev zamânında 1280 (H  670) târihinde inşâ edilmiştir  
 Mansûr Baba Türbesi: Sara Hâtun Câmiinin kuzey batısındadır
  Sekizgen plânlı iç kısım orijinal şeklini muhâfaza etmektedir  Fakat üst örtü sistemi sonradan yapılmıştır  İki katlı bir yapı olduğu izlerden belli olmaktadır  İçinde sanduka bulunmaktadır  Yapının Artukoğulları devrine âit olma ihtimâli kuvvetlidir  
 Fâtih Ahmed Baba Türbesi ve Mescidi: Harput’tan 2 kilometre uzaklıktadır
  Mesîre yeri ve ziyâretgâh olarak kullanılmaktadır  Kaya üzerinde inşa edilmiş türbenin yanında san’at değeri olan bir mescidi ve yanında çeşmesi vardır  Türbe altıgen plânlı olup, üst kısmı sonradan yapılmış yalnız cenâzelik kısmı mevcuttur  İçinde büyük bir sanduka bulunmaktadır  
 Seyyid MuhammedKattâl Türbesi: Elazığ-Diyarbakır yolu üzerinde, Kartaldere köyündedir
  Hakkında fazla bir bilgi yoktur  Peygamber efendimizin dördüncü göbekten torunu ve büyük bir zât olduğu, türbedeki kitâbeden anlaşılmaktadır  Türbenin bitişiğinde ayrıca mescid vardır  
 Hoca Hasan Hamamı: Ağa Câmiinden anayolu tâkip ederek gidildiğinde sağda yer almaktadır
  Kurşunlu Câmiinin güneyinde bulunur  Zamânımıza kadar iyi gelmiş klasik Osmanlı tipi hamamlarından biridir  Soyunma, ılıklık ve yıkanma yerlerinden meydana gelmiştir  İki giriş kapısı bulunur  Soyunma yeri kare plânlı ve üzeri kubbe ile örtülüdür  Tamâmen yıkılmış olan ılıklıktan yıkanma yerine geçilir  Yıkanma yeri dört eyvanlı ortası büyük kubbeli ve köşelerde birer kubbeli halvetlerden meydana gelmiştir  
 Cemşit (Cimşit) Hamamı: Sara Hâtun Câmii bitişiğinde bulunan bu hamam klasik Osmanlı hamamları tipindedir
  Zamânımıza kadar bozulmadan gelmiştir  Su ihtiyâcını ünlü Dabakhâne şifâlı suyu ile karşılayan Cemşit Hamamının bâzı dert ve sıkıntılara karşı çok etkili olduğuna halk arasında inanılmaktadır  Soyunma yeri kare plânlı ve üzeri kubbe ile örtülüdür  İçte ortada havuz, kenarlarında setler bulunmaktadır  İki kapı ile ılıklık kapısı geçilir ve yıkanma kısmı Sara Hâtun Câmiine dayanır  Bu yapı, Yavuz Sultan Selîm’in Palu sipâhi beylerinden Cemşit Bey tarafından yaptırılmıştır (on dördüncü asrın ilk yarısı)  Vakıflar Genel Müdürlüğü bu hamamı restore ederek halkın hizmetine açmıştır  
 İbrâhim Şah Kervansarayı: Elazığ-Çemişkezek yolunda Fırat köprüsünden öncedir
  On üçüncü asırda Artuklular’dan Nizâmeddîn İbrâhim inşâ ettirmiştir  
 Dördüncü Murâd Hanı: Elazığ’ın Denizli köyündedir
  Kışlık ve yazlık bölümlerden meydana gelen hanın giriş kapısının solunda bir mescid vardır  Bugün yıkık durumdadır  
 Meryem Ana Kilisesi: Harput’ta bulunan en eski Süryâni kilisesidir
  Kilise iyi bir durumda zamânımıza kadar gelmiştir  Dikdörtgen plânlı olup, bir duvarını bunun oturduğu kaya teşkil etmektedir  Diğer duvarları moloz taşlarla örülmüştür  Dışarı taşkın apsis önü yarı kubbe ile, diğer kısımları molozlarla örtülüdür  Apsis kenarındaki hücrelerden kaleye giden gizli yolların mevcut olduğu söylenmektedir  Bugün bu kısımlar toprakla dolmuştur  İlk inşâsına âit kitâbe mevcut değildir  Mardin Süryâni metropolitindeki kayıtlardan alınan bilgilere göre 1179 ile 1845 senelerinde onarılmıştır  
 Harput Müzesi: 1960’da Alacamescit Medresesi’nde açılmıştır
  Çeşitli çağlara âit târihî eserler sergilenmektedir  
 Elazığ Arkeoloji ve Etnoğrafya Müzesi: 1965 senesinde kurulmuştur
  Bugün Fırat Üniversitesi Rektörlüğü Kampüsü içerisindedir  
 Mesîre Yerleri
 
 Hazar Gölü: Elazığ’ın 30 km güneyinde, 70 km2’lik bir alanı kaplayan bu göl Mastar ve Hazar Baba dağları arasındadır
  Çevresi yemyeşil, manzarası güzel, kıyıları kumsaldır  Gölün bir tarafından Elazığ-Kurtalan, öbür tarafından Elazığ-Diyarbakır devlet karayolu geçtiği için ulaşım kolaydır  Göl her çeşit su sporuna elverişlidir  Bol balık avlanır  Ortasında bulunan iki küçük adadan birinde (Manastır adasında) bir nasrâni tapınağı vardır  Hazar gölü yaz aylarında çevrenin deniz ihtiyâcını karşılar  
 Zafran: Merkez ilçede yeralan bir mesîre yeridir
  Güzel bir içme suyu, yüzme havuzu, piknik yapanlar için masa-bank ve ocak vardır  Günde normal 1  500 kişi faydalanabilecek durumdadır  
 Buzluk Mağarası: Harput’a 12 km uzaklıktadır
  Türkiye’de bir benzeri bulunmayan mağarada yaz mevsiminin sıcak günlerinde buz oluşmakta ve buzlar kışın erimektedir  Mağara tavanından sarkan ve tabandan yukarıya doğru yükselen sarkıt ve dikitlerin seyrine doyum olmaz  1991 senesinde tabiî güzelliği bozulmadan merdiven ve ışıklandırma sistemi yapılmıştır  
 İçmeler ve Kaplıcalar: Elazığ içmeler ve kaplıcalar bakımından zengindir
  Fakat yeterince faydalanılmamaktadır  
 Mürüdü (Sarılık) Çeşmesi: İl merkezinin 7 km kuzeyinde yer almaktadır
  Bir çeşmeden akan Mürüdü suyu hidrokarbonatlı ve kireçli bir su olup, sarılık hastalığına iyi gelmektedir  Bu yüzden sarılık çeşmesi de denilmektedir  
 Hırhırık Mâdensuyu: Elazığ’a 5 km uzaklıkta Gümüşkavak köyündedir
  Ağrı ve kaşıntılara iyi gelir  
 Harput Dabakhane Şifâhânesi: Harput Kalesinin kuzeyinde dere içerisinde yer alır
  İlk olarak kimin tarafından yapıldığı bilinmeyen binâ 1988’de yeniden inşâ edildi  Suyun sıcaklığı -5°C’dir  Mîde, barsak, karaciğer, romatizma hastalıklarına ve rûhî deprasyonlara iyi gelir  
 Yurtbaşı Mâdensuyu: Acı su olarak da bilinir
  Elazığ’a 16 km uzaklıkta Yurtbaşı kasabası yakınlarındadır  Suyun sıcaklığı 19°C’dir  Böbrek taşlarının düşürülmesinde, mîde ve barsak, karaciğer rahatsızlıklarına iyi gelir  
 Kolon Kaplıcası: Karakoçan ilçesine 27 km uzaklıktadır
  Banyo kürlerinin sâkinleştirici ve damar genişletici etkisi vardır  İçme kürlerinin ise mîde, barsak sistemi ile karaciğer ve safrakesesi üzerinde olumlu te’siri vardır  
 Buhan Hame Kaplıcası: Bozcanak köyündedir
  Romatizma ve siyatiğe iyi gelmektedir  
 Genefik (Yelpınarı) Mâden Suyu: Elazığ’a 30 km uzaklıkta Genefik köyü ile Zerteriç köyü arası Bezerker Çayı mevkiindedir
  Banyo kürleri ağrılara ve deri hastalıklarına iyi gelmektedir  
 
 
 |