Yalnız Mesajı Göster

Elazığ Efsaneleri

Eski 10-14-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Elazığ Efsaneleri




Elazığ Efsaneleri

Elazığ Efsaneleri

Çayda Çıra Efsanesi

Elazığ halkoyunlarının incisi çayda çıra oyunu elde tabaklara konan mumlarla karanlık bir mekanda başlanarak oynanırElazığ'ın ulusal ve uluslararası tanıtımında büyük rolü ve adeta simgesi olan bu halkoyunun doğuşu hakkında çeşitli efsaneler anlatılır Bu efsanelerden en yaygını şöyledir:

Uluovayı ortadan ayıran Haringit çayının kıyısında kurulu bir köyde düğün vardırBu köyün ileri gelenlerinden birinin oğlu evlenmektedir Yenilir içilir günlerce eğlenilir Artık düğünün son gecesidir Eğlence olanca coşkusu ve güzelliği ile devam etmektedir Aniden ay tutulur Bu olay pek hayra yorumlanmaz Düğüne katılanlar bunu uğursuzluk olarak yorumlarlar Davetliler tedirgin olurlar Düğünün neşesi kaçar coşkusu donarDamadın annesi Pembe hatun buduruma çok üzülür Ne kadar mum varsa köyde toplatır tabaklara dizer ve orada bulunanların ellerine tutuşturur Kendisi de başa geçerek mumların ışığında oynamaya başlar Çalgıcılar hemen bu oyuna uygun müzik bulurlar Davetliler coşar eğlence devam eder Böylece çayda çıra oyunu ve melodisi ortaya çıkar

ARAP BABA EFSANESİ :

Harput'ta Alaca mescidin sol tarafından bir iki metre aşağı indikten sonra kayalar üzerinde küçük bir kapı görülür Bu Arap baba türbesinin kapısıdırTürbe dikdörtgen şeklindedirZeminin tam ortasında yeşil kumaşla örtülü tahtadan bir sandukça içerisinde Arap babanın cesedi bulunur Cesedin başı yokturSonradan buraya kesik bir baş konmuşsada kesik başın cesetle hiç bir ilgisinin olmadığı görülür Bütün uzuvlarıyla olduğu gibi varlığını sürdüren cesedin göğüs ve karnı nisbeten çökmüş özellikle el ve ayakları tırnaklarına varıncaya kadar şaşılacak bir biçimde sağlamdırCesedin uzun zaman mumyalanmış olduğu ifade edilmişsede bu konuda yapılan çalışmalarda sağlıklı bir sonuca varılamamıştır

Arap Baba hakkında pek çok efsane anlatılır Bunlardan en fazla söyleneni şöyledir

Harput ve yöresinde bir yıl yağmur yağmaz Kuraklık ardından kıtlık kapıya dayanır Halk perişandır Alacalı mescidin yakınındaki bir evde Selvi adlı yaşlı bir kadın rüyasında Arap babanın başı kesilipte bir dereye atılırsa yağmur yağacağını görür Yaşlı kadın önceleri buna pek bir anlam vermez Ancak aynı rüyayı üç gece üst üste görünce karar verir ve bir gece Arap babanın cesedinin başını gövdesinden ayırır Kesik başı dereye atar Gerçektende yağmur yağmaya başlar Ama ne yağmur Yağmur değil adeta tufan Dereler coşar her yanı sel basar bir türlü dinmek bilmez Yağmuru dört gözle bekleyen insanlar bu seferde bu felaket karşısında muzdarip olurlar Selvi kadın rüyasında Arap babanın kesilen başı yerine konulursa yağmurun dineceğini görür Ararbir kesik baş bulur yerine koyar yağmur durur

Harputlular bu olay üzerine Selvi kadının korkunç bir hastalığa yakalanarak günlerce ızdırap çektiğini sonrada öldüğünü söylerler

HARPUT KALESİ (SÜT KALESİ) EFSANESİ

Harput kalesinin bir adıda Süt kalesidir Bu kaleye süt kalesi denmesinin ilginç bir hikayesi vardır Kalenin temelleri atılır Kale duvarları yükselmeye başlar Ancak o yıl başlayan su kıtlığına bir çare bulunmaz Aynı yıl bu su kıtlığının aksine hayvanların sütleri oldukça boldur Zamanın hükümdarı emir verir Harç için süt kullanılıcaktır Hayvanlar sağılır Harç süt ile karılır kale tamamlanır

Diğer bir efsaneye göre ise kalenin pek çok dehlizi vardır Bu dehlizlerden birinde güzellerden bir kız yaşarmış Ancak büyülü olduğundan sürekli kendisi için yaptırılan bir altın köşkte uyumaktaymış Yanlız her yıl bir kez uyanır ''süt kalesi yıkıldı mı? Katırlar kuzuladı mı ? Dere hamamının yerinde yeller esiyor mu ?Diye sorar sonra yeniden uykuya dalarmış Eğer bu sayılanlar gerçekleşirse Harput yıkılacak kıyamet kopacakmış Bazı kişilerin bu kızın sesini duyduğunu da kulaktan kulağa söylenir

EJDERHA TAŞI EFSANESİ

Bu efsaneyide Elazığ'lı değerli yazar şeyhülmuharririn Ahmet KABAKLI'dan dinleyelim:

Ejderha ne demektir çocuklar? Sizde bilmezsiniz bende Başkalarıda pek bilmezler Onu yılanlar Prensesi Şahmaran'ın oğlu veya babası diye tanıtanlar da oluyor Gözleri eşeklerin gözleri gibi munis gelir bana Tüyleri kuzu tüyü yumuşaklığındadır Geceleri rengarenk olur ejderha ve uzaktan ışıl ışıldır Yavruları da vardır Ejderha'nın Çocuklarıda vardır hatta onları okşadığını onlarla konuştuğunu hayal ederim

Aslında küçükken Ejderha'dan korkardım Daha doğrusu ejderha Taş'ından Şimdi anlatayım

Bugünkü Elazığ'ın aslı ve atası olan Harput'u bilirsiniz Çocukken biz kartal yuvasına benzeyen çok camili ve çok türbeli Harput'ta otururduk Yazlarımız ise Harput yakınındaki "Göllü Bağ" denilen bol dutlu elmalı üzümlü bahçemizde geçerdi

Babamı henüz tanıyacak yaşa gelmeden kaybetmişim Annem kardeşimle bizim ellerimizden tutar bizi harputtan göllübağa götürürdü Yolun başladığı bir yassı tepe üzerinde Harput'a bakar gibi sırtı ve başı havaya kalkmış devimsi kara bir taş vardır Kendisi toprağa gömülmüşde sırtı boynu ve ayağı açıkta kalmışyürüyüş halinde bir dev hayvan heykelini andıran bu kocaman görüntünün iki yanında da tıpkı kendine benzer ikişer yavrusu bulunur

Annem herhalde bizi yutar korkusundan olacak bu büyük ve küçük taşların üstüne çıkmamıza izin vermezdi:

-Bu Ejderha Taşıdır derdi

-Ne demek ana Ejderha Taşı ?

-Oğlum bu gördüğünüz şey vaktiyle ifrit bir ejderha imiş;yanındakiler de onun yavruları Bak görüyormusunuz Harput'un üzerine doğru yürüyorlar!O eski zamanlarda meğer meğer Harputu yutmaya gelirlermişde şehirde herkes korkmaya başlamış

Bunun üzerine ağzı dualı gönlü temizçok okumuş Allaha yakın adamlar şu karşıdaki eğri minarenin yanında görünen Süt kalesinin mescidine çıkmışlarAlın koyup namaz kılmışlar ve hep bir ağızdan halka dua bu canavara da beddua etmişlerki olduğu yerde kalksınHarputu yutmasınKurban olduğum Allah işte o ulu kişilerin dualarını kabul etmiş de bu ejderha ile yavruları hemen şuracıkta taş kesilmişler Sizde sakın bu yerlerde bu millete bir eğrilik bir kötülük etmeyin ha Allah sizide taş yapar Ama bizim gözlerimizin yuvarlandığını ve korkmaya baş- ladığımızı görünce hemen sesini yavaşlatır:

-Allah onu taş yapmış ama kim bilir ne kadar eskiden Sonra çok büyük fenalık yapacakmış camileri ve insanları toptan yutacakmış de ondan taş yapmış Rabbim Siz korkmayın ! Allah'ım size kıymaz Hiç de taş olmazsınız! Derdi ve sanki taş kesilmemizi önlemek isteyen bir çabuklukla gelir boynumuza sarılır beni ve kardeşimi öperdi

Zamanlar geçti Ejderha Taş'ından korkmaz oldum Hatta bu asrın dev kamyonlarını silahlarını tanklarını uçaklarını onların ölüm saçan yıkan kazalarda insanlar parçalayan vahşetini gördükçe eski zamanın ejderhaları bana çokda munis afacan yaramaz ve sevimli gelmeye başladılar

Ama bu Ejderha Taşı efsanesini bende bıraktığı dersi anamın anlattığı şeylerin hikmetini hiç bir zaman unutamamış yalana ve hafife almamışımdır O yüzden hala inanırım ki: Güzel yurdumuza fenalık yapmaya onu yutmaya sömürmeye veya elimizden almaya gelenler veya kalkışanlar temiz huylu yüce ruhlu milletimizin duaları ile taş kesilirler; gayretleri ve savaşları ile perişan olurlar

Keban yöresinde kutsal sayılan bir çok dağ ve tepe mevcuttur Buralar Keban'ın en yüksek tepeleridir Bunların bazılarının üstünde Evliya veya Şehit olduğuna inanılan isimsiz ve kimliksiz yatılar vardır

Bunlardan bir kaçı :

Nallı Ziyaret Efsanesi :

Haz Ali'nin atının ayak izinin olduğuna inanılan bir kayada Keban'da bulunmaktadır Bu kaya Nallı Ziyaret olarak adlandırılmaktadır Üzerinde herhangi bir türbe yada mezar yoktur Yöre halkının inancına göre; Hz Ali buradan geçerken karşıdaki Seftili dağından sıçrayan atının bir ayağı bu tepeye vurmuş ve bu geçit sırasında atının ayak izi bu kayada kalmıştır

Taş Olan Kadın Efsanesi :

Çok zaman önce Keban'ın güneyinde geçen çayda bahar ile birlikte seller akmaktadır ve çayın gelişmesi mümkün değildir Sabahleyin kucağında çocuğuyla hayvanlarını bu çaydan geçirmek isteyen kadın çayın kenarına gelir ve bu durumu görünce Allah'a yalvarır

"Yarabbi bize acı ve merhamet et Bana acımıyorsan çocuğuma acı Bu seli durdur Eğer bu seli durdurursan ve karşıya geçersem bu fakir halimle bu koyunlardan birini sana kurban keseceğim" der Kısa bir zaman sonra yağış durmuş ve seller durulmuştur Kadında sırtında çocuğu ve koyunlarıyla birlikte çaydan karşıya geçmiş Ardından kadın; verdiği sözü hatırlayarak " Ya Rabbi eğer suları durdurursan sana bir kurban kesecektim demiştim"

İşte sana kurban der ve saçından bulduğu biti yakalayıp iki parmağı arasında ezerek yoluna devam eder Tam o sırada Allah'ın gazabına üzerine iner ve taş kesilir

Halen "çırçır" mevkiinde uzaktan bakıldığında 25 metre yüksekliğinde kadın ve sırtında çocuğuyla olan olayın anısını yaşayabilirsiniz

Pir Hasan Zerraki Efsanesi :

Bir süre önce Erzurum yöresinde aşiretler arasında başalayan kavgalar nedeniyle; etrafında "şıh" olarak tanınan Pir Hasan Zerraki adıyla bir zat bu kavgalardan kaçarak etrafındakiler ile birlikte Keban yöresine gelmiş ve şimdiki ZIRKIBAZ yeni adıyla GÖKBELEN köyüne yerleşmiştir Bu köyümüz ise adını Pir Hasan Zerraki'den almıştır

Taşkesen Efsanesi :

Anlatınlara ve atalarımızdan gelen kaynaklarda vaka şöyledir

Taşkesen köyü civarında 9 -10 zorba yaşarmış ve civar köylerden haraç toplarmış Topladıkları bu haraçların çoğu tahıl tütünden azıklarmış Bu tahılları öğütebilecek değirmenleri yokmuş Bu zorbalar civarda bulunan halka bir değirmen yaptırmaya karar vermişler Değirmen yapılmış Ancak değirmen taşını yapabilecek birkaç usta bulamamışlar Bunu yapamayan ustalarıda öldürüyorlarmış

Sıra Taşkesen köyüne gelmiş Buradan bir kaç kişiyi değirmen taşını kesmeleri için yanlarında götürmüşler Bu şahıslara çeşitli baskılar sonunda Değirmen taşını yaptırmışlar Bunun karşılığında ise bu ustaları serbest bırakmışlardır Bundan sonra köyün adı Taşkesen olarak kalmıştır

FETAHMET BABA EFSANESİ :

Hazrete dil uzatanlar hakkında bazı rivayetler söylenir durur Bunlardan birisi en müsbetini yazmaya çalışacağız

Harput'un ilk kaymakamıŞevki bey akşamcıydı ve ehl-i keyf bir zattı Bir yazı geçirmek üzere Fatih Ahmet civarında Hacı Hilaloğullarının bahçelerinden bir bahçe kiralamıştı Cuma günleri dostlarından bazılarıda bahçeye gider orada demlenir ve eğlenirlerdi Yine böyle bir günde biraz demlendikten sonra ağaçları kapalı olan manzarası Şevki Bey'in alkol ile neşelenen ruhunu sıkmış olacak ki ayağa kalkmış ve etrafta dolaşmaya başlamış karşıda türbenin tam alt tarafında derenin kenarında yeşil bir düzlük görünce kilimlerin şiltelerin ve rakı sofrasının buraya nakledilmesini emretmiş Fakat misafirlerden birisi türbeyi göstererek oraya pek yaklaşmayalım demişse de Şevki Bey buna aldırmamış ve müstehzi bir şekilde emrini tekrarlamış Yemişler içmişler eğlenmişler ve geç vakit dağılmışlar

Ertesi sabah Şevki Bey yatağından kalktığı zaman çenesinin eğrilmiş olduğunu ve bir kelime dahi konuşamadığını hissedince bundan çok müteessir olmuş Kasabada ve Elazığ'da bulunan tüm doktorlara muayene edilmişse de yapılan tedavilerhiç bir semere vermeyince bu darbenin nereden geldiğini hemen anlamış Bir kaç gün evinden çıkmamış ve sonra Fatih Amet'e giderek türbeyi ziyaret ve af dilemiş Türbeyi ve yanındaki mescidi tamir önünde sahaya tasviye ettirerek türbenin önünde bir çeşme yaptırmış su getirmiş ve ağaçlandırmış Bu hizmetlerin karşılığını da az zaman sonra çenesinin düzelmesiyle görmüş



Alıntı Yaparak Cevapla