Prof. Dr. Sinsi
|
Hatay/Hatay Efsaneler Hatay 'İn Tarihi
HATAY/Hatay Efsaneler /Hatay 'ın Tarihi permalink
HATAY Efsaneleri
Efsaneler
Her Adımı Tarih
ANTAKYA
Hatay, adım başı tarihtir Antakya bu tarihin önsözü, başlangıcı sayılır Ne zaman kurulmuş Antakya şehri Tarih kitapları, efsanelerle dolu bu şehrin kuruluşunu şöyle anlatır:
Makendonya kralı Büyük İskender'in ölümünden sonra, O'nun şöhretli generallerinden Antiokos oğlu Selefkos, bir devlet kurmak üzere, bugünkü Hatay iline gelmiş, devletin başkenti için münasip bir yer aramaya başlamıştı Her taraf güzeldi, bir türlü karar veremeyince İlahların ilahı Zeus'e dua ederek, bir mucizeyle şehrin yerini seçmesini dilemişti Tam kurbanını kesip, mabede bıraktığı sırada, gökyüzünden bir kartal ağmış, kurbanın bir parçasını kaparak, deniz kenarına bırakmıştı Kartal tekrar gelmiş, bu sefer de kurbanın geri kalan büyük parçasını pençelerine takmış, havalanarak onu da Silpios dağının eteklerine, Orante yani bugünkü "Asi" nehrinin sol kıyısına götürmüştü Selefkos, kartalın ilahı Zeus tarafından gönderildiğine hükmederek, önce deniz kenarında bir liman, sonra da asi nehrinin sol kıyısına başkentini yapmaya karar vermiş ve kısa zamanda şehrin inşaatını tamamlatmıştı Milattan önce 300 yılının 22 mayısında şehir törenle halka açılmıştı Selefkos bu yeni şehre, babasının adına izafeten Antiohia demiş, bu ad zamanla Antakya olmuştu
Antakya şehri, zamanla büyümüş, gelişmiş, Romalılar devrinde, Güney'in en zengin şehirleri arasında yer almış, Bizanslıların önemli bir dini merkezi olarak tanınmıştı Daha sonra, sırasıyla Abbasilerin, Selçukluların, Haçlıların, son olarak da Osmanlıların eline geçen şehir, her devirde, bir destanla süslenmiş, her yapılan eser, bir efsaneyi de peşinden sürüklemiş, her yapılan eser, bir efsaneyi de peşinden sürüklemişti Örneğin, Antakya'daki Habib Neccar Camii, Antakya'nın ilk olarak İslam orduları tarafından fethinin efsaneleri ile yüklüdür Şöyle ki:
Bir efsane daha:
Peygamberin sevgili halifesi Hz Ömer, Diyar-ı Rûm denilen ve o zaman hıristiyanların elinde bulunan Anadolu'yu fethetmek, İslamlaştırmak için kol kol ordular salar Bu ordulardan biri Ebu Übeyde bir Cerrah'ın kumandasında, Antakya üzerine yürür Düşman güçlü, arazi, sarp İslam orduları, cih'd heyecanı ve şahadet aşkıyla düşmanı izlemekte, kaleler zaptetmektedir Ebu Übeyde'nin, Habib Neccar adında yiğit bir bayraktarı vardır Savaşın en kızgın, en çetin anlarında, Habib Neccar, bir elinde sancağı şerif, diğer elinde kılıcıyla ön saflarda kıyasıya vuruşur Kumandan ne zaman : "Yetiş ya Habib" derse, canını dişine takar, düşman saflarını yararak öne geçer, askere şevk ve heyecan verir İşte böyle bir gün, Antakya yakınlarındaki Nur dağları üzerinde savaşılmaktadır Düşman bir tepeyi tutmuş, bırakmaz da bırakmaz Ebu Übeyde çaresiz kalır, son ümit bayraktarındadır Savaşın kızgın bir anında, yine: "Yetiş ya Habib!" diye haykırır Habib : "yallah!" diyerek tepeyi bir anda tırmanır, düşman saflarını yararak sancağı en yüksek zirveye diker Diker ama , üzerine çullanan düşman askerleri bir kılıç darbesiyle başını gövdesinden ayırıverirler Bu sırada galeyana gelen İslam ordusu tepeye yıldırım gibi iner Habib Neccar'ın başsız gövdesiyle karşılaşırlar Geri çekilen düşman, Habib'in başını bir sırığa saplayarak götürür, ibret olsun diye Antakya kalesinin en yüksek burcuna dikerler
|