Yalnız Mesajı Göster

Peygamberimiz İçin İstanbulun Önemi Nedir

Eski 10-14-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Peygamberimiz İçin İstanbulun Önemi Nedir




Peygamberimiz için istanbulun önemi nedir

Peygamber efendimiz (asm), sadece İstanbul'un değil, İslama, Müslümanlara ve insanlığa hizmete vesile olacak başka önemli yerlerin de fethedileceği müjdesini vermiştir Fethedilmeden önce, örneğin Mekke’nin, Hayber’in, Irak’ın, Kudüs’ün (Ali el-Kari, Şerhu’ş-Şifâ 1/678, 679), Şam’ın(Vakidi, Megazi, 2/450), İran’ın(Ahmed b Hanbel, 4/303), da fethedileceğini haber vermiş ve haber verdiği gibi çıkmıştır

Bu durum öncelikle, buraların fethine bir teşvik olduğu gibi, Hz Peygamber'in peygamberliğine de birer delil ve kanıttır



İstanbul üzerinde fazlaca durulması, bu fethin sadece Müslümanlar ve İslam alemi için değil, bütün Dünya'ya maddi ve ve manevi kazanımlarından kaynaklanabilir

Ayrıca, ilgili hadiste İstanbul'u fethedecek komutana ve ordusuna özel bir övgü vardır Bu durum da İstanbul'u fetheden komutan ve ordunun temsil edildiği Osmanlı Devletine bir övgüdür Osmanlı Devleti de yaptığı hizmetlerle bu övgüye layık olduğunu göstermiştir Nitekim, Maide Suresinin 54 ayetinde geçen "Sizden kim dininden dönerse bilsin ki, Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler Onlar müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve zorludurlar Allah yolunda mücahede eder ve bu hususta dil uzatan hiçbir kimsenin ayıplamasından korkmazlar” mealindeki ayete mazhar ve masadak olanlardan birinin Osmanlı Devleti olduğu söylenmiştir (bk (Elmalılı, ilgili ayetin tefsiri; Nursi, Mektubat, Yirmi Altıncı Mektup)

İşte bu özelliklerinden ve aşağıda verilecek bilgilerden dolayı, İstanbul'un fethine özel bir önem verilmiştir, Hz Peygamber de (asm) Komutanı ve Ordusunu övmüştür

Fethin Dünyaya Ve İslâm Âlemine Kazandırdıkları

Fethin kazandırdıklarını, maddî ve manevi açıdan ele almak gerekirse de, biz her ikisini mezc ederek, bazı mühim neticelerine işâret edeceğiz:

1- Fethin Hukukî Neticeleri

Bilindiği gibi, İstanbul’un fethinden evvel burada Bizans Hâkimiyyeti söz konusuydu ve Hristiyan lık boyasıyla boyanmış Roma Hukuku tatbik ediliyordu Fâtih Sultân Mehmed, İstanbul’u Allah’ın yardımı ve kılıcının kuvvetiyle fethedince, bu beldede yeni bir hukuk sistemini yürürlüğe soktu ve bu hukuk sistemi İslâm Hukuku idi Daha evvel, Bizanslıların vergi, can ve namus konusundaki hak ihlâllerinden bıkan İstanbul ahalisi, Yahudisi ve Hristiyanı ile, İslâmın adâlet düsturlarının bizzat Padişah tarafından da uygulandığını ve kendilerinin İslâmın teminâtı altında İstanbul’da daha rahat hayat yaşayacaklarını anlayınca, Fâtih’in fetih hareketine direnmek şöyle dursun, çok kısa bir zamanda tam bir şekilde intibâk ettiler Fetih sırasında yaşanan bazı müşahhas misaller:

İstanbul'daki Kiliselerin Varlığı Fâtih'in Müsamahasının Eseridir

İslâm devletler hukukunun hükümlerine göre, sulh yolu ile fethedilen ülkelerde mevcut olan ehl-i kitâba ait mabedlere asla dokunulmaz; ancak yenilerinin inşasına da müsaade edilmez Eskiden beri var olanlar tamir edilebilir Savaş yoluyla fethedilen topraklarda ise, durum tam tersinedir Yani İslâm hükümdarı, isterse, başka dinlere ait bütün mabedleri yok eder ve gayr-i müslimleri de sürgün edebilir İşte İstanbul, tamamen savaş yoluyla fetholunmuştur Ayasofya'nın ve benzeri bazı kiliselerin camiye çevrilişinin meşrutiyet sebebi zikredilen hükümdür(Cin, Halil/Akgündüz, Ahmet, Türk Hukuk Tarihi, 1/393 vd)

Bu hüküm, İstanbul çapında tatbik edilseydi, İstanbul'daki bütün kilise ve havraların yıkılması gerekirdi İstanbul'u Allah 'ın yardımı ve kılıcının kuvvetiyle fetheden Fâtih Sultan Mehmed, Ayasofya'yı cami haline getirdikten sonra, papaz ve hahamlardan oluşan bir heyeti huzurunda kabul eder Papaz ve hahamlar heyeti, İstanbul'u savaşla fethettiğini, dilerse İstanbul'da hiçbir kilise ve havra bırakmayacağını, bu durumun devletler hukukundan doğan bir hakkı olduğunu Fâtih'e ifâde ederler; ancak kendisine, kendilerine ve mabedlerine karşı İstanbul'un sulh yolu ile fethetmiş gibi kabul etmesini ve geç de olsa toplu halde huzuruna gelişlerini bu mânâya vesile saymasını ısrarla talep etmişlerdir Çevresindeki din âlimlerine danışan Fâtih Sultan Mehmed, bu isteklerini geri çevirmemiş ve camiye çevrilenlerin dışında kalan kilise ve havralara, hakkı olduğu halde müdahale etmemiştir

Günümüze kadar yaşayan kilise ve havraların gerçek sırrının, Fâtih'in din ve vicdan hürriyeti anlayışı olduğunu, Osmanlı Devleti'nin şanlı Şeyhülislâmı Ebussuud Efendi, verdiği bir fetvada vuzuha kavuşturmaktadır Bu fetvanın orijinali aynen şöyledir:

"Merhûm Sultan Muhammed Hân -Aleyh'ir-rahmetü vel'ğufrân- hazretleri, Mahmiye-i İstanbul'u ve etrafındaki karyeleri anveten feth eylemiş midir? El-Cevab: Ma'ruf olan anveten fetihdir Amma kenais-i kadime sulhen fethe delâlet eder Sene hamsin ve erba'ın ve tis'a-mi'e (945) tarihinde bu husus teftiş olunmuştur 130 yaşında bir kimesne bulunup Yehud ve Nasara tâifesi el altından Sultan Muhammed Hân ile ittifak edüp Tefrûk'a nusret etmeyecek olub Sultan Muhammed dahi anları seby etmeyüp halleri üzere mukarrer edecek olub bu vechile feth olundu deyu şahadet edüp bu şahadet ile kenâis-i kadîme hali üzere kalmıştır Ketebehu Ebussuud"(Ebussuud, Ma'ruzat, İst Üniv Kütüphanesi, Türkçe Yazmalar No: 1798, vrk 130/a-b)



Alıntı Yaparak Cevapla