10-14-2012
|
#2
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Kent Projesi Müzesi
Bize her kent plancısının yaptığı renkli haritalar gösterildi Şimdiye kadar bunlardan binlerce gördüm Tırtıl Paşa da Belediye’de yüze yakın mimarı toplayıp birkaç ayda bir Boğaziçi koruma planı yaptırmıştı Plan çizmekle uygulanabilir plan yapmak arasında hiçbir ilişki olmayabilir 1969 yılında Büyük İstanbul Nâzım Plan Bürosu’na İstanbul’un bütün tarihi dokusunu gösteren planları, koruma amaçlı imar planlarına temel teşkil etsin diye hazırlamıştım Bugün ne o sokaklar kaldı, ne de hazırladığım planlar var belediyede Sayın Belediye sorumlularına ve proje hazırlayanlara Türk kent dokusunun özelliklerini bir kez daha anımsatmakta yarar var:
1 Yapılar apartman değil evdir
2 Evlerin büyük çoğunluğu bahçelidir Bahçelerde büyük ağaçlar vardır
3 Yapılar eşit yükseklikte değildir
4 Sokak dokusunda sağır bahçe duvarı önemli fizyonomik bir öğedir
5 Sokak kaldırımsızdır Yürüyen insan içindir
Süleymaniye çevresinde bu karakteri koruyan doku ve konutlar 1970’te hâlâ yaşıyordu; insanlar da yaşıyorlardı Bugün bütün bölge, depo, atölye ve imalathane, bekâr odası ve otopark olmuştur
Süleymaniye, Kanuni’nin emriyle Eski Saray’ın bahçesine yapılmıştır Başka bir deyişle bir yanında saray vardı Haliç’e doğru çarşı bölgesi, Süleymaniye ile Şehzade arasında ekâbir’in konutları vardı Başka bir deyişle Süleymaniye kentin çarşı bölgesi ile konut bölgesi arasında idi Bugün Süleymaniye çevresinin, daha önce de düşünülmüş tek doğru kullanma kararı, buranın kültür etkinliklerine ve öğrenci yurtlarına yeniden tahsis edilmesidir Burası bir yaya bölgesidir Otomobil girmemelidir Buna razı olacak tek toplum sınıfı, öğrencilerdir Bu işlev, yıkılıp yapılacak yeni ahşap apartmanlar için uygun değildir Çok para da getirmeyebilir Süleymaniye’den yüzlerce esnafı çıkarmak, araba sokmamak, sokak dokusunu koruyarak kalan yapıları restore etmek, üniversite kullanımına sunmak, kanımca bize sunulan Müze-Kent tasarımlarıyla uyuşmamaktadır Haliç’e indikçe müdahale parametreleri değişse bile ilkeler değişmemelidir Koruma bölgeleri, uzun vadede turizm ve başka nedenlerle para da getirirler Fakat İstanbul’un tarihi, spekülatif projelere kurban edilmeyecek bir mirastır
Burada işlev analizi malsahibi ve kiracı ya da iş türü gibi bir sayı tablosundan daha öte bir çalışma gerekir Koruma alanlarının işlevsel taksimi, her bölgeye getirilen işlevlerle oradaki fiili durum arasındaki ilişki, fiziksel varlığın değişmeyen boyutlarıyla önerilen işlevler arasındaki tekabül, bunun bütün Eminönü-Unkapanı arasındaki bölge ile çeşitli boyutlardaki ilişkileri, yanlışlıkla müze farzedilen alanın turizme açılışının modaliteleri, gelecek kültür ve ticaret etkinliklerinin “infill” parsellerine dağılışı, mekân değerlerinin analizi, yapılar için renk ve tekstür araştırmaları, eski kent dokusunun özelliğini oluşturan “iç yeşil”i yeniden gerçekleştirecek veriler ya da bunların sağlanması, hazirelerin ihyası, en ince ayrıntılarına kadar yapı yapı, köşe köşe düşünülecek ve büyük bir sevgi, belki oraya bağlanan tarihi anekdotlarla zenginleşecek, bir tarihi müze hassasiyetiyle büyük bir senaryo olarak hazırlanacak bir çevre ve üzerinde düşündükçe yeniden şekillenecek bir çevre projesi Bu, uydurma bina cepheleri çizerek gerçekleşecek bir proje değildir Bu ne yazık ki “yatır, işlet, geri al” türünden bir pazarlama işi de değildir Kısaca bu bir ticaret işi değil, bir kültür işidir Fakat dünyada kültür için dolaşan bütün turistlerin bildiği gibi, yalnızca Türkiye ve İstanbul’a onur ve prestij kazandırmakla kalmaz Zamanla kapalıçarşı, Ayasofya, Topkapı Sarayı gibi, para da kazandırır Bunu gerçekleştirecek Belediye’ye de ün kazandırır
1952 yılından bu yana İstanbul tarihi ve koruma ile uğraşan bir üniversite hocası olarak, Belediye “briefing”inden sonra bütün öğretim yaşamımın boşa gittiğini düşündüm Öğrencilerimden, öğrettiğim bütün yanlış bilgiler için özür diliyorum Politikanın ve para hırsının bilimsel düşünceye bu denli egemen olacağını düşünememiştim Onca dinamik çalışma gücünün bir tahrip aracı olarak çalıştırılabileceğini, bu konuda yetişmiş olanların eski deyimiyle “lal-ü ebkem” kalacağını hayal edememiştim Fakat bütün bunlar, proje adı altında elli yıldır İstanbul’u bu hale getiren sahte planlamanın tahriplerine susmayı da haklı göstermez
|
|
|