Yalnız Mesajı Göster

Bayburt Dede Korkut Diyarı

Eski 10-13-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bayburt Dede Korkut Diyarı




Zihni, bugüne kadar Bayburt'un yetiştirdiği en ünlü ozan ve hiciv ustasıdır Cumhuriyet öncesi Türk edebiyatını neredeyse yok saydığımız bu son yüzyılı aşarken, 19 yüzyıl şairi Bayburtlu Zihni, bıraktığı güçlü izlerle hala bizimle birlikte 21 yüzyıla doğru yürüyebilmektedir

Bayburtlu Zihni'nin tam olarak ne zaman doğduğu bilinmemekle birlikte 1795-1800 yılları arasında doğduğu tahmin edilmektedir Bayburt'un Cıphınıs köyünde doğan Zihni'nin asıl adı Mehmet Emin'dir Gördüğü bir düş sonucunda, kendisine Zihni diye seslenilmesinden sonra, ölünceye değin bu adı kullanmıştır

Zihni, Bayburt ve Trabzon medreselerinde dönemin kültürüyle yetiştirilip on dört yaşındayken İstanbul'a gönderilir Bu ilk yolculuktan ölümüne kadar, gurbet ellerde dolaşan, çalışan, halkı, devleti, ayrıcalıklı kişileri şiirleriyle yeren, hicveden bir yolculuğun içinde olmuş

Zihni, Bayburt'a komşu olan Trabzon'un ilçesi Of'ta on bir ay katiplik yapmış Trabzon Valisi Hazinedarzade Osman Paşa için yazdığı şiirde, paşanın kişiliğini ve zulmünü dile getirir:

Zahiri uymaz idi batınına

Seyf-i gaddar idi girmiş kınına



Yaktı yıktı Of ile Sürmene'yi

Taşa tuttu Arafat ü Mine'yi

Zihni, "Hikaye-i Garibe" adlı bir roman da yazmıştır Bu eserinde Bayburt Beylerinden paşazade Sadullah Beyin oğlu Abdullah Beyin, 18 yıllık acıklı serüveni anlatılır Eser, 1261 (1845) tarihinde yazılmıştır Zihni bu eserini, Trabzon valisi Abdullah Paşanın yanında katiplik görevinde bulunduğu sırada kaleme almış, adını da GARİBNAME koymuştur Kimi edebiyat tarihçileri bu eseri Türk edebiyatının ilk romanı olarak kabul etmektedir

Zihni'nin fıkraları bugün dilden dile dolanır Neredeyse 19 yüzyılın Nasreddin Hoca'sıdır diyebiliriz Bayburt'ta duyduğum bir fıkra onun ne kadar zeki ve hazır cevap bir insan olduğuna tanıklık eder, sanırım

Zihni, yaşlanmış, Çemberlitaş'ta bir kıraathanede nargilesini fokurdatmaktadır Şairliğini bilen ve onu tanıyan gençten biri, alay etmek amacıyla yanına yanaşır:

"Hele dayı, iki laf et de kıçımın kenarına yazam"

Bayburtlu Zihni, genci hafiften bir süzer ve:

"Yaz baah", der "at ski"

Bu cevap üzerine genç bir an duraklar Zihni:

"Ne oldi?" diye sorar, "Hokka küçük, kalem beyük mü geldi?"

De Get Bayburt

De get Bayburt

De get sende nem kaldi

Hasan Kal'asında

Kunduram kaldi

Dede Korkut Kültür- Sanat Şöleni programında yer alan faaliyetler bile yalnızca Bayburt'un sahip olduğu zengin folklorik mirasa tanıklık etmeye yeter Öyle ki, çocukluğumuzun baş oyunlarından olan Çelik Çomak oyunu bile unutulmamış, 1 nolu semt sahasında bu dalda yarışma düzenlenmiş Şölen, bundan başka, cirit atma, balon uçurtma, İrşadi Baba Aşıklar gecesi, paraşütle atlama, bisiklet, resim, şiir ve kompozisyon yarışması, tiyatro, Şair Zihni şiir şöleni, Aydın Doğan Vakfı adına Karikatür Sergisi, havai fişekler, halk oyunları ve çeşitli eğlencelerle, Bayburtluların başka illerde ender görülen bir haftalık kültür şovuna sahne oldu Dağların korumasında, düz bir ovada kentleriyle kendi halinde yaşayan Bayburtluların böylesi bir geleneği sürdürmeleri şaşırtıcı olduğu kadar, övgüye değer bir davranıştı Doğrusu, binlerce yıllık geçmişi olan Bayburt'a da bu yakışırdı

20 Temmuz sabahı Soğanlı Dağı eteklerinde düzenlenen "Yayla Günü" ne yetişmek için Trabzon'dan yola çıkıp Çaykara'ya geldik Gördük ki, bizim gibi birçok Trabzonlu bu şenliğe katılmak için otomobilleriyle yola koyulmuş bile

Çaykara Boğazı'ndaki dağ yollarını aşıp Demirkapı'ya ulaştık Soğanlı Dağları'na tırmanırken doğanın bize sunduğu eşsiz güzellikteki çiçek deryaları sık sık otomobilimizi kenara çekmemize ve sanki tanrının önündeymişcesine saygı duruşlarında bulunmamıza neden oldu Kucağımıza emaneten aldığımız çiçeklerin yaydığı baş döndürücü kokular, ürkütücü diklikteki dağları tırmanmayı oyun haline getirmişti

Hoş bir yolculuktan sonra Soğanlı Dağı'nın doruğuna yakın bir düzlükteyiz Yaklaşık 3000 m rakımda müthiş bir kalabalıkla karşılaşıyoruz Otobüsler, kamyonlar, otomobiller yamaçlarda park etmiş, seyyar satıcılar, kendin pişir kendin ye'ciler, berrak, güneşli ve bir o kadar serin havayla birlikte merakla birbirlerini gözlüyorlardı Bir yanda davul-zurnalı, bir yanda da kemençeli gruplar yayla çimenlerini neşeyle okşuyorlardı Nereden getirildiği belli olmayan develer, kendilerini beğenmiş bir edayla insanları süzüyor, insanlarsa etraflarını sarmış onları sırayla binmeye çalışıyorlardı Bir yandan da valilikçe yapılan portatif stadyumda günün programı uygulanıyor, hoparlörden sık sık "küçük bir kız çocuğu kaybolmuştur, bulanların" duyuruları yapılıyordu Öylesine kalabalık bir toplulukta değil çocuklar, kocaman insanlar da kaybolabilir, üstelik burası bir dağ başı, duman vurduğunda kurtlara yem olmak da var

Şölen esnasında en çok ilgimi çeken, Bayburtluların "Hançer Barı", diye adlandırdığı, iki kişinin ellerinde hançerle karşılıklı oynadığı bir oyundu Çünkü buna benzer bir oyun Trabzon'da "Bıçak Oyunu" adı altında oynanır Bu yörede hançerli ve bıçaklı oyunların yaygın olması, bana, Ksenofon'un yöreden geçerken tuttuğu notlarda anlattığı Khalyb'leri anımsattı

Of , Çaykara ve Sürmene yöresinde, bugün bile Gümüşhane ve Bayburt'ta yaşayan insanlar Khalt'lar diye anılır Tarih de bu yöreyi Khaldia olarak tarif eder Khalyb'ler, günümüzde de kullanılan, yaban hayvanlarından korunmak amacıyla dört direk üzerine kurulmuş, iskeleyle çıkılabilen, yörede "Kalif/Kelif" olarak adlandırılan kulübelerde yaşayan bir kavimdi Ksenofon'un tuttuğu notlara göre Bayburt civarında yaşayan Khalybler, "memleketlerinden geçtikleri bütün kavimlerin en cengaverleri idiler Ve dövüşten çekinmiyorlardı Zırhları ketenden idi ve karınlarına kadar iniyordu, zırhlarının etekleri sıkı bükülmüş iplerden yapılmıştı Dizlik ve miğfer de taşıyorlardı Kemerlerinde hemen hemen Lakonia kılıçları büyüklüğünde bir harb bıçağı sokulu idi Alt edebildikleri bütün düşmanlarını bununla öldürüyorlardı Onların kafalarını kesiyor ve çekilirken beraber götürüyorlar, düşmanları kendilerini görebilirse türkü söylüyor ve raks ediyorlardı" (Anabasis, Ksenefon, Maarif Matbaası, l944, s187-188)

Bayburt, zengin bir folklor geleneğine sahip, ama bunu belli etmeyen, yaygın deyimle, havasını atmayan ilginç bir diyar Tam kırk altı çeşit oyunun oynandığını tespit ettim Bar ağırlıklı olan oyunlar, Erzurum yöresinin oyunlarına benzemekle birlikte, yerel adlar taşımaktadırlar Örneğin: Bayburt Erkek Barı, Sarhoş Barı, Veysel Barı, Hanım Barı gibi

Of, Çaykara ve Sürmeneliler ve çevredeki yaylalarda ikamet eden Karadenizlilerin kemençe, kaval ve horonlarıyla şenlenen yayla şöleni, Dede Korkut'a sunulan en güzel armağan oldu Bir yanda kemençeyle birlikte edilen horon, diğer yanda davul zurnayla çekilen barlar, Soğanlı Dağları'ndaki çiçekler kadar güzel görüntüler ve ezgiler yayıyordu insanların gönüllerine

Buradan festivali düzenleyenlere bir önerim var: Çelik-çomak ve balon uçurtma gibi çoçuk oyunlarını programa alanları kutlayarak, bundan sonraki şölenlere özellikle çocuk oyunları bölümünün konulması ve bu oyunların önce ulusal, daha sonra uluslararası bir organizasyona dönüştürülmesinin öncülüğünün Bayburtlularca yapılabileceğini düşünüyorum Belki de ilerde oluşabilecek "Çocuk Oyunları Olimpiyatı"nın tohumlarını da böylece atmış oluruz Neden olmasın?

Anlaşılacağı üzere Soğanlı Dağları ve Bayburt, unutulmaz konukseverliğiyle, tarihiyle, doğasıyla ve insanlarıyla, bize rüyalar aleminde yolculuk etme olanağı tanıdı Bi dünya para ödeseniz, böylesine yüklü anılar satın alamaz, anlar yaşayamazsanız Ne diyek;

Selam sana Dedem Korkut!

Şen olasın Bayburt!

Daha sende kim bilir nem kaldi?!


Alıntı Yaparak Cevapla