Yalnız Mesajı Göster

Kanlıca Tarihçesi, Kanlıca Tarihi

Eski 10-13-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kanlıca Tarihçesi, Kanlıca Tarihi




kanlıca tarihçesi, kanlıca tarihi



Kanlıca, İstanbul'un Beykoz ilçesinin ünlü bir semtidir Anadoluhisarı ile Çubuklu arasında bulunur Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nün Anadolu yakasındaki ayağının kuzey tarafındadır

Kanlıca'nın yoğurdu meşhurdur Kanlıca yoğurdu sahilde Çınaraltı'nda pudra şekeri üzerine konularak yenilir Yoğurdun özelliği yoğurt yapımında kullanılan süt tozu ve üzerine konulan pudra şekeridir

Kanlıca ayrıca Mihrabad Korusu'yla da meşhurdur Anadolu Yakasının en yeşillik yerlerinden biridir Kanlıca'nın yalıları da ünlüdür

Kanlıca'nın ismi konusunda çeşitli rivayetler vardır ama en çok kabul göreni zamanın Osmanlı sultanlarından biri bir gün emir vererek İstanbul'un havası en temiz semtinin bulunmasını ister Nasıl ölçüleceği konusunda ise vezirlerinden yardım ister Vezirlerden biri her semte kanlı et bulunana direklerin asılmasını ve en geç bozulan etin olduğu direğin havası en temiz semt olacağını söyler Sultan emir verir ve Kanlıca büyük arayla birinci olur ve Osmanlı Sultanı bu semte Kanlıca ismini verir

İsmi konusunda diğer rivayetler şu şekildedir;

1 Anadolu'dan kağnıları ile buraya topluca göç eden Türk halkı, bu ilginç taşıma araçlarının ismini, yerleştikleri köye ad olarak koydular “Kağnılıca”nın söylenişi sırasında bazı harflerinin yuvarlatılarak yutulması sonucu semtin ismi günümüzdeki şeklini almıştır

2 Fetih'ten çok önce burada yaşayan “Kanglı” adlı Türk boyundan gelmedir

3 Bu köyde yetişen bir otu yiyen ineklerin sütü hafif pembeye çalardı Bu sütten yapılan yoğurdun çok özel bir tadı olurdu Yoğurdun ve sütün renklerinin “açık kan rengi”ne çalmasından dolayı, köyün isminin “kanlı” olarak anılmasına sebep olmuştur

4 Osmanlılar’dan kalma mezartaşlarının üzerinde köyün ismi “Kanlıcak” olarak geçer

Diğer alıntılar ise şu şekildedir;

Bizans döneminde, Kanlıca, Glaros (Martı kuşu) olarak biliniyordu Adının son halini nasıl aldığına gelince; buraya ancak kağnılarla ulaşılabildiğinden, önce Kağnılıca denmiş Kanlıca'ya dönüşen ismin, öneki Kanlı'nın, buradaki kırmızı yalılardan, bölgenin ineklerinden elde edilen pembemsi sütten ya da bir zamanlar iskelenin üst kısmında görülebilen kayalardan geldiğine inanılıyor Kanlıca'nın meydanındaki, Sinan'in eseri olan Gazi İskender Paşa Camii'nin (1559) civarında, haftasonları incik boncuk pazarı kuruluyor Kanlıca'nın 17 yüzyıldan beri meşhur olan yoğurdundan tatmak, her ne kadar artık burada üretilmiyor olsa da Boğaz turunun bir geleneği

Bir başka alıntı;

Kanlıca, her İstanbullunun zihninde şu ya da bu biçimde, en fazla da meşhur yoğurduyla yer etmiştir Elbette bünyesinde birçok güzelliği ve tarihi yapıtı barındıran Kanlıca semti bundan ibaret değildir Emirgan’ın karşısında, Anadolu Hisarı ile Çubuklu arasında bulunan Kanlıca’nın hemen güneyinde eskiden Phiela (Manoli) körfezi denilen Kanlıca koyu yer almaktadır Kanlıca Boğaz’a doğru küt bir çıkıntı meydana getirmektedir Bu çıkıntı Bizans kaynaklarında Phrixu Limen olarak adlandırılmaktadır Bülbül deresinin ağzında yer alan bu koy’un Osmanlı döneminde, özellikle on dokuzuncu yüzyılda düzenlenen mehtap şenlikleri ile ünlü olduğu bilinmektedir Bu koya ayrıca, Atatürk’ün meşhur yatı Savarona’nın sık sık demirlediği bilgisine Cumhuriyet dönemi gazetelerinde ve hatıratlarda ulaşmak mümkündür

Kanlıca adının, kağnı arabası kullanmaları nedeniyle “Kanglı” olarak isimlendirilen bir Türk kabilesinden türediği iddia edilmektedir Beykoz Osmanlılar tarafından fethedildikten sonra buraya Anadolu’dan insanların kağnılarla gelmesi sonucunda önce “Kağnılıca” olarak anılmaya başlanan semt, zamanla “Kanlıca” adını almıştır Kanlıca’nın Bizanslılar devrinde, Elasos ya da Olasos olarak adlandırıldığı ve bu semtin zengin toplum kesimlerinin itibar ettikleri bir yazlık mekân olduğu tarih kaynaklarında karşımıza çıkan bir diğer bilgidir

Kanlıca iskelesinde yer alan, İskender Paşa Camii, Kanlıca’nın tarihsel değerlerinden birisidir 1559-1560 (h 967) tarihleri arasında bu camiyi yaptıran İskender Paşa, Kanuni Sultan Süleyman’ın vezirlerinden olup, bostancıbaşılıktan bu göreve yükselmiştir İskender Paşa, Osmanlı tarihinde “Magosa fatihi” olarak bilinmektedir İskender Paşa Camii’nin bir diğer önemi, mimarının Mimar Sinan olmasıdır Cami’nin yanıbaşında İskender Paşa ve oğlu Ahmed Paşa’nın birlikte yattıkları İskender Paşa türbesi yer almaktadır Samiha Ayverdi, bu türbe ile ilgili olarak şu gözlem ve hatırasını aktarır: “Elli atmış sene evveline kadar bir ihtişam durağı halinde olan İskender Paşa Türbesi, köy halkının gurur ve saygı köşesi idi İstanbul’da mektebe yahut imtihana girecek gençlerin bu türbeyi ziyaret ederek ondan destur almaları köyün ananesi olduğu gibi, her sabah işlerine gitmek için vapura binenlerin ya da inenlerin türbe önünde üç ihlas bir fatiha okumaları keza mahalli bir gelenekti” Bununla birlikte bu türbenin hemen yanında bugüne kadar gelebilmiş bir muvakkithane, yani bir kütüphane bulunmaktadır

Kanlıca yalıları ile de tarihsel bir kimlik kazanmıştır Öyle ki, IV Murad devri şeyhülislamı Bahai Efendi’nin yaptırdığı bir yalı dolayısıyla Kanlıca koyu Bahai Körfezi olarak da anılmaya başlanmıştır Bahai Efendi’nin yalısı on dokuzuncu yüzyılda yanarak yok olmuştur Bu yerde İhtisap Ağası Kör Tahsin Efendi yeni bir yalı yaptırmıştır Bu koyun solunda Hacı Raşit Bey Yalısı yer almaktadır

Özellikle on dokuzuncu yüzyıldan itibaren önde gelen devlet adamları yaz mevsimlerini Kanlıca’da geçirirler ve devletin kaderi ile ilgili konularda birçok önemli olaya burada karar verirlerdi Tanzimat döneminin en meşhur paşalarından olan Ali Paşa’nın buradaki yalısında çok önemli siyasi görüşmeler yaptığı bilinmektedir Türk-Yunan Muahedesi Ali Paşa’nın Kanlıca’daki yalısında imzalanmıştır

Kanlıca'da meşhur yalılardan bir diğeri de Saffet Paşa Yalısıdır Bu yalıda da yine birçok toplantı yapılmış, birçok yabancı devlet adamı, hariciye nazırlığı ve bir dönem sadrazamlık yapan Saffet Paşa'yı ziyaret etmişlerdir Bu yalılar yanında, Kanlıca koyunun sol tarafında yer alan Nuran ve Turan Barlas tarafından restore ettirilen Yağlıkçı Hacı Reşit Bey Yalısı da dikkate değer bir yalıdır

Yine, başlangıçta çeşitli valiliklerde bulunan Vecihi Paşa tarafından yapılan, ancak Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın torunu Prenses Rukiye tarafından 1895 yılında yeniden yaptırılan ve Rukiye Sultan Yalısı olarak adlandırılan yalı da burada zikredilmesi gereken bir yalıdır Prenses Rukiye Sadullah Paşa’nın oğlu Nusret Bey ile evlenmiş ve Nusret Bey’in annesi yalının kendi payına düşen kısmını gelinine hediye etmiştir Prenses Rukiye yalıyı bir süre sonra Mısırlı Prenses İffet’e satmış, Prenses İffet’in ülkeden kaçmasının ardından 1957 yılında Özdemir Atman tarafından satın alınmıştır



Alıntı Yaparak Cevapla