10-11-2012
|
#2
|
|
Prof. Dr. Sinsi
|
İslamda Ahlak Anlayışı
Bu olaydan anlaşıldığı üzere o devre hakim olan ahlâk anlayışı sonucu, mahkeme en sakin yerlerden biridir, müşterisi kesattır ve bu sebeple de tek hakim kapıyı kapatıp bir başka işine gidebilmektedir Şimdi-lerde yaygın ahlâkın doğurduğu ufunetli ortamın mahkemelerine bakınız: Hangi gün boş ve sakindir?
Bir başka şehirde de tarla davasına şahit olurlar Bugünün ahlâk anlayışından bakılınca innılamaya-cak kadar harika olan olayın özeti şudur:
Tarlayı satın alan kişi, çift sürerken bir küp dolusu altın bulur Bunu tarlanın eski sahibine iade etmek is-ter Der ki: "Ben sadece bu tarlayı satın aldım, içindeki altını değil  Dolayısıyla da bu altın sana ait olmak lâzım gelir "
Tarlayı satan ise itiraz eder: "Ben bu tarlanın için-deki altından habersizdim Zaten bilseydim kendim çıkartırdım Dolayısıyla o da tarlanın sana nasip ol-muş bir mahsulü gibidir ve senindir "
Her iki taraf da haram yemek korkusuyla altını al-maya razı olmaz Kadı Efendi ise yaptığı soruşturma sonucu, taraflardan birinin oğluna diğerinin kızını alarak ve bu parayı da onlara vererek meseleyi halle-der
Üçüncü şehirde ise bir ithalat olayı vardır Vene-dik'ten Konya'ya kumaş gelecektir Türk tüccar para-sını peşin ödemiş, mal gemiyle yola çıkmıştır Ne var ki, fırtınaya yakalanan gemi batar, kumaşlar da deni-zini dibini boylar Mahkemenin kararı Venedikli tüc-carı haklı çıkarır Çünkü parası alınan mal gemiye tes-lim edilmiş, görev yapılmıştır Nakliye sırasındaki za-yiat alıcıya aittir, satıcıyı bağlamaz
•••
İşte böyle bir adaletle içli dışlı olan halk, asırlar sü-ren iç ve dış fitnelere rağmen ayakta kalabilmiş, başka hiç bir millete nasip olmayan uzunlukta bir saltanatı şerefle sürdürebilmiştir Hem de sonuna kadar  
Son Sultan Vahdeddin, gönüllü sürgününe çıkar-ken, akıbeti meçhul yolun başında kendini garantiye alacak hiç bir tedbire tevessül etmemiştir Hazineden götüreceği bir kaç kıymetli tarihi eşya ile rahat bir ge-çim sürdürmeye tenezzül etmemiş, bilakis üzerinde taşıdığı tarihî değeri yüksek şeyleri de bir makbuz karşılığı ilgili memura teslim etme haysiyetini göster-miştir Sonra olanları bilirsiniz Yemek ve ilaç paraları bile ödenemez haldeyken Sultan vefat eder de tabutu-na, bakkal kasap haczi gelir
Evet, yıllar yılı vatan haini gibi gösterilen Son Sul-tan, millet malının kuruşuna tenezzül etmeyecek bir vatanperverdi Üstelik de üzerinde taşıdığı halife sıfa-tını, peşinde salyasümük dolaşan cücelere istismar et-tirmeyecek, satmayacak kadar haysiyetli bir vatan-perver  
Son halife Abdülmecid Efendi de bu konuda takdi-re değer  Çünkü onun tabutu da haczedilmiştir, borç-lan ödeninceye kadar  
Sultan Vahdeddin Avrupada iken, kendisini Os-manlı hisseden bir Ermeni tüccar, hanım sultanlar için kumaş topları yollar Beğendiklerinden diledikleri miktarda alabileceklerdir Nice zamandır yeni bir elbi-se giyememiş olan hanımlar kumaş toplarının başına toplanırlar Kadınsı bir hassasiyetle kumaşlara bakar, yoklar, değerlendirirler Çok beğendikleri ve arzula-dıkları her hallerinden bellidir Ancak getirene ve gönderene çok teşekkür ederek, bütün topları olduğu gibi iade ederler Gerekçeleri çok asildir:
"Hanedana, hele de böyle bir vasatta Ermeni bir eski tebadan hediye almak yaraşmaz Teşekkür ede-riz  "
•••
Hanedanın bu hali bir soyluluğun ve asaletin ince-liği idi Bu asalet, "Bizim kavgamız kuru bir cihangir-lik kavgası değildir" diyen ve fakir bir köylünün bı-raktığı kadar şahsî miras bırakan Osman Gazi'nin at-tığı imanlı, ahlâklı temel, en zor ve çözülmüş zaman-larda dahi kendini belli ediyor, farkını ortaya koyu-yordu Fetihlerin ardındaki gerçek, bu asil ahlâk anla-yışında saklıydı
Yavuz Sultan Selim Sapanca bahçelerinden geçmiş-ti, Sina Çölünü ve Suriye'nin, Mısır'ın, Mekke ve Me-dine'nin fatihi, hadimi olmuştu Çünkü aç karnına askerini geçirdiği Sapanca' nın elma bahçeleri geçilir ge-çilmez atını süratle geriye çevirdi, ağızlarda ve torba-larda elma kontrolü yaptı "Şükürler olsun" dedi, çünkü ne ağızlar elma çiğniyordu, ne de torbalar elma doluydu İşte bu askerle cihada gidilirdi İşte bu ahlâ-ka güvenilirdi
İlhamını İslâm inancından alan bu ahlâk, asırları aşa taşa gelmiş Devlet-i Âliyyenin son zamanlarında bile hükümran olabilmişti Aydınlarımızın içeriden, düşmanlarımızın dışarıdan yaptıkları hamlelere rağ-men Osmanlı dönemini bile aşabilmiş, kırıntılarını ol-sun yakın zamanlara kadar münferit örnekler halinde muhafaza edebilmiştir
1919'un karanlık ve umutsuz günlerinden bir gün Maraş'ta yaşayan Ermenilerin reisi Hırlakyan, Abdal Halil Ağayı çağırır Halil Ağa davulcuların başkanı-dır Şehri işgale gelecek Fransız ordusunu karşılamak için davulcuları toplayıp karşılamada çaldırması iste-nir Halil Ağa istekli görünmez Hırlakyan ısrar eder Israrları boşa çıktıkça ücreti artırır Sonunda bakar ki olmayacak:
|
|
|
|