|
Prof. Dr. Sinsi
|
Gazzâli Ve İhya Adlı Eseri
Bu kadar açık ve net bir şekilde anlatılan bu hususları hala dikkate almayıp yine ileride yaparım iddiasına kalkışırsan, daha nasıl hikmetten söz edebilirsin? Bundan büyük ahmaklık olur mu? Belki de beni ibadetten alıkoyan, arzuların zevkine olan düşkünlüğüm, zahmet ve sıkıntıya dayanamayışımdır, diyeceksin ki, bu da açıkça bir ahmaklık ve en kötü özürdür Şayet bu iddianda doğru isen, saf ve temiz olup ardı arası gelmeyen sonsuz nimetlerin zevkini ara O da bu dünyada değil, cennette olur Şayet şehvetlerinin arzusuna bakıyor ve onların tatmini için çalışırsan, bu da o şehvetlere muhalefetle mümkün olur Öyle lokma var ki, bir çok lokmalara engel olur Bir hastaya bir doktor, “Üç gün su içmeyeceksin, şayet içersen hastalığın müzminleşir ve ömrün boyunca daha soğuk içemezsin Şayet tavsiyeme uyarak içmeyecek olursan iyileşir ve ömrün boyunca soğuk suyu içersin” dediği vakit, ne olursa olsun, ben şimdi içerim, diyen hasta hakkındaki görüşün nedir? Bu adama deli demez misin? İşte senin ömrünün tümü, ebedi olan ahirete nispetle üç gün de değildir Acaba üç günlük olan şu fani dünyada şehevi arzuların baskısına sabretmek mi daha zor, yoksa süresi uçsuz bucaksız, elem ve kederi sonsuz olan cehennem ateşine dayanmak mı daha zordur? Dünyadaki üç günlük nefisle savaşma sıkıntısına dayanamayan, acaba ağır ve ebedi olan Allah’ın azabına nasıl dayanacaktır?
Yazıklar olsun sana ey nefis; şeytana ve dünyaya aldanmak senin için doğru olmaz Sen herkesten önce kendine bak, vakitlerini kaybetme, nefesler sayılıdır Hastalık gelmeden sıhhatini, yoğunluk gelmeden boş zamanını yoksulluk gelmeden varlığını, yaşlılık gelmeden gençliğini ve ölüm gelmeden sağlığını ganimet bil de, ahiretteki ebedi hayatını düşünerek onun için çalış
İnsaf et, önümüzdeki kış gelecek diye onun günlerini hesap ederek yiyecek, giyecek, yakacak gibi bütün kış hazırlıklarını yapmıyor musun? Burada niçin keremine bağlanmıyorsun? Yakacak ve giyeceksiz de Allah beni üşütmez O, buna kadirdir, demeden her çareye baş vuruyorsun Acaba cehennem soğuğunun, kışın bu soğuğundan daha az, yoksa süresinin daha kısa olduğunu mu sanıyorsun? Yoksa aralarında bir benzerlik bulunduğunu mu düşünüyorsun? Yoksa hiç çalışmadan bundan kurtuluş imkanlarının varlığına mı inanıyorsun? Asla, hiç biri öyle değildir Kışın soğuğunu elbise, mesken ve ateşin gidereceği gibi, cehennemin sıcaklık ve soğukluğu da ancak tevhid kalesi ve ibadet hendeği gibi önlenebilir
Allah’ın keremi, kal’eye girmeden insanı korumakta değil, soğuktan korunmak için ateşi yaratıp, ateşi ne şekilde elde edeceğini sana bildirmesi ve imkanlarını yaratıp bu sebeplerin temininde kendisi buna ihtiyaç duymayıp bunları bizzat senin temin etmen gerektiği gibi, cehennemden de kurtuluş yollarını sana bildirmek ve sebeplerini yaratmaktadır Allah Teala maddî sebeplere ihtiyacı olmadığı gibi, senin itaat ve ibadetine de ihtiyacı yoktur Bunlar, senin kurtuluş yollarındır İyilik eden kendine, kötülük eden de kendine eder Allah Teala’nın evrenin hiçbir şeyine ihtiyacı yoktur
Yazıklar olsun sana ey nefis, cehaletini at, ahiretini dünyan ile mukayese et Hepimizin yaratılması ve dirilmesi bir nefis gibidir Bizi yoktan nasıl var etti ise, yok ettikten sonra da tekrar var eder Allah’ın sünnetinde değişiklik yoktur
Ey nefis, sana yazıklar olsun, görüyorum ki, tamamen dünya ile ünsiyet ettin ve tamamen ona bağlandın Ondan ayrılmak zoruna gidiyor Durmadan ona yaklaşmak istiyorsun Gittikçe sevgisi gönlüde kuvvetleşiyor Sanki Allah Teala’nın sevap ve cezasından, kıyametin hal ve güçlüklerinden gafil dostlarından seni ayıracak olan ölüme inanmaz gibi bir tavır takınıyorsun Kralın sarayına bir kapıdan girip diğer kapıdan çıkmakla emir alan bir kimse içerde gördüğü güzel bir yüze takılıp adeta orada kalacakmış gibi, çıkmakta olduğunu unutarak onunla ilgilenmesini ve sonradan zorunlu olarak onu terk etmek suretiyle çıkmasını bir akıllılık sayar mısın? Dünyanın da bunun gibi, hükümdarların hükümdarı olan Allah (c c )’ın malı olduğunu, buna girmenin mecaz olduğunu, öldükten sonra kimsenin mülkiyetinde bir şey’in kalmadığını bilmiyor musun? Bunun için Resûl-i Ekrem: “Cebrail benim kalbime şöyle üfledi: Kimi seversen sev, ondan ayrılacaksın, istediğin şekilde amel et, ne amel işlersen onun karşılığını bulacaksın Ne kadar yaşarsan yaşa, sonunda öleceksin ” buyurmadı mı?
Vay sana ey nefis, dünya zevklerine iltifat edip onlarla ünsiyet edeni, sonunda ölüm yakalayıp onlardan ayırdığı vakit, hasretinin daha çok olacağını bilmiyor musun?
Bilmeyerek öldürücü zehiri azık aldığını düşünmüyor musun? Geçmişlere bir göz gezdirip yüksek inşaatlar yaptıktan sonra onları nasıl terk ederek gittiklerini, Allah Teala’nın servetlerini onların düşmanlarına nasıl verdiğini görmüyor musun? Onların yiyemeyeceklerini topladıklarını, oturmayacakları meskenleri yaptıklarını, ulaşamayacakları, şeyleri umduklarını bilmiyor musun? Her biri göklere doğru yükselmiş inşaatlar yaptığı halde varacağı yer altındaki bir çukur değil mi? Bundan daha büyük ahmaklık olur mu? Yakında göç edeceği dünyasını imar ederken, kesin olarak varacağı ahiretini tahrip edip yıkması akıl kârı mıdır? Bu gibi ahmakların, ahmaklığına müsaade etmekten utanmaz mısın?
Kabul edelim ki sen kendin bu işlere akıl erdiremiyor, ancak başkalarına uyabiliyorsun O halde sana düşen vazife, dünyaya dalan bu gibilerle, hakimler, alimler ve peygamberlerin akıllarını mukayese ederek daha akıllı olanlara uymak değil midir?
Yazıklar olsun sana ey nefis, acele et, ölüm yaklaştı, yok olmaya yöneldin, korkutulan zaman geliyor Sen öldükten sonra kılmadığın namazları kim kılacak ve tutmadığın oruçları kim tutup rabbini senden razı edecek?
Vay sana ey nefis, günlerin azaldı Sermayeni bugünlerde temin edeceksin Geri kalan günlerinde boşa geçirdiğin günler için ağlasan, kendin için, yine bir eksikliktir Ya geride kalan günlerini de eskisi gibi kaybeder ve adetin üzerinde ısrar edersen halin nice olur? Ey nefis, ölümün seni beklediğini, varacağın yerin mezar, yatağının toprak, arkadaşlarının kurt ve böcekler olacağını ve büyük mahşer gününün önünde bulunduğunu biliyor musun? Ey nefis, ölüm askerlerinin kapıda beklemekte olup seni almadan gitmeyeceklerini düşünmüyor musun? Ey nefis, ölülerin, bir saat olsun bile dünyaya geri dönmeyi temenni ettiklerini, eğer imkan olsa bir saat geri dönüp hiç olmazsa iman ederek geri dönmeleri için bütün dünyayı vermeğe hazır olduklarını bilmiyor musun? Halbuki onların temenni edip bulamadıkları imkanlar bugün senin elindedir Sen onları nasıl gafletle geçirirsin?
Ey nefis, sana vay olsun, dışardan insanlara karşı süslenirken, içerden Allah (c c ) ile pazarlığa kalkışırsın Acaba insanlardan utanırken Allah’tan utanmıyor musun? Yazık sana, rezaletlerle yoğrulup dururken insanlara faziletleri nasıl emredersin? İnsanları Allah’a davet ederken, sen Allah’tan kaçarsın İnsanlara Allah’ı hatırlatırken, sen Allah’ı unutursun Günahkârın cifeden daha pis koktuğunu ve pisliğin başkasını temizlemeyeceğini bilmiyor musun? Böyle iken sen, pis pis koktuğun halde başkasını temizlemeğe nasıl cesaret edersin?
Yazıklar olsun sana ey nefis, eğer sen kendini olduğu gibi bilseydin, insanların başına gelen felaketlere kendinin sebep olduğundan korkardın
Vay sana ey nefis, kendini iblis’e binek yaptın, sırtına biner ve istediği tarafa götürür Seni sürekli emrinde taşır Bununla beraber amelinle de mağrur olursun
O amel ki, ona karıştırdığın afetler, yaptığın ameli karşılasa yine karlı çıkarsın Allah Teala iki yüz bin yıllık amelinden sonra bir hatasından sebep iblis’i telin ettiği ve yine bir zellesi (küçük günah) sebebiyle Adem (a s )’i cennetten çıkardığı halde de, sen bu kadar çok kusurların ve günahların karşısında o karışık amellerine nasıl mağrur olursun? (1)
(1) TDV İslâm Ansiklopedisi, IV,748-760
|