|
Prof. Dr. Sinsi
|
Ciddiyetsizlik: İtibar Törpüsü
CİDDİYET
Yeryüzünde insan Allah Teala’yı temsilen, Müslüman ilaveten Rasulü temsilen bulunur
Her canlı, kendine verilmiş bir hayatı yaşar ve her cansız kendine biçilmiş bir ömrü tüketir
Alem, varlığından haberdar olduğumuz ve olmadığımız bir tecelligâh-ı esma-i ilahidir ki, zerresinden kürresine her bir var; kendisini var kılanın hatırına kıymetlidir O her şeyi var kılan, yarattıkları ile ilgili gerçeği şöylece ifade eder:
“Biz, gökleri, yeri ve bunların arasındakileri oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık”(K Kerim 44/38)
…
Bu ayet yoruyor insanı; yormalı daha doğrusu
Öncelikle insanı yormalı insan olmakla, teklife muhatap olmakla ve kainatın zübdesi olmakla var kılınan insanı yormalı
Kendine sormalı: “Gökler, yerler ve arasındakiler bir oyun ve eğlence olarak yaratılmadı ise; bütün bunların emrine musahhar kılındığı varlık nev’i olarak insanın durumu nedir?”
Bu soru insanı alır bu dünyadan; yükseltir ve çok yüksek bir makamdan hayata, dünyaya; önceden gelip geçmiş olanlara; sonradan gelip geçecek olanlara bir başka zaviyeden bakmasını sağlar O makamdan bakılınca hayatta olmanın, var olmanın ve en önemlisi insan olarak var olmanın ağırlığı görünür ve hissedilir
Müslümana gelince, o bir başka yorulur bu ayet karşısında
Hayatı var kılanı bilmektedir zaten O’nun (cc) sözünün kıymetini ve ağırlığını bilmektedir O’nun (cc) ne kadar ciddi olduğunu zaten bilmektedir Bu bilmenin üstüne yüklenince bu ayet; müslümanın sırtı yükten çatırdamaya başlar
O, varlığı yaratmadan önce de ciddi idi Kendi zatıyla kaim bir ciddiyet
Varlığı yaratmayı dilediğinde her bir varlığı tek tek; hem cins olarak hem de birey olarak tek tek seçti, suretini verdi ve yarattı Bir galaksiyi yaratırken ne kadar önem vererek yarattı ise; bir atomu yaratırken de o kadar ehemmiyet vererek yarattı Bir fili ne kadar önemsedi ise, bir karasineği de o kadar önemsedi
Çünkü O (cc), boş işlerle uğraşmaktan münezzehti; boş bir şey yapmaktan, ciddiyetten uzak bir işle meşgul olmaktan münezzehti
Bu halini bildirdi kullarına: “Biz, gökleri, yeri ve bunların arasındakileri oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık”
Yüreğimizden yakaladı bu ayet bizi
Bu yanda dünya vardı; dünya hayatı vardı Elimizi uzattığımızda dokunduğumuz bir hayat vardı o hayata dair zevkler, tadlar vardı
İçinde oturulan evler vardı, rahat ve güven iklimi Yorgunlumuzu dinlendiren koltuklarımız, dertlerimize derman sandığımız yataklarımız
Ekilip dikilen bahçeler vardı, gönüllere ferahlık veren Hergün gidip gelinen iş yerleri vardı; yaşamayı sağladığı zannedilen kazançlar vardı
Ak günün göz aydınlığı; kara günün kara toprağı eşlerimiz vardı varlığına doyulmayan, yokluğuna dayanılamayan; hayatın yarısı sanılan 
Evlad-ü iyal vardı Oğullar ve kızlar, sonra damatlar ve gelinler, sonra torunlar her biri bir başka güzelliğiydi; yaşanan hayatın 
Hepsi bir el uzatımı yakında görünüyorlardı 
…
Yüreğimizden yakaladı bu ayet bizi
Yaşadığımız ve hayat saydığımız şeyin aslında “bom boş” bir şey olduğunu haykırdı hayata dair deyip önemsediğimiz şeylerin; sahiplendiğimiz şeylerin boş bir kuruntu olduğunu söyledi 
Korktuk; endişelendik
Yüreğimizden yakaladı bu ayet bizi
Aslında başka bir aleme ait olduğumuzu; uzun bir yol yürümekte olduğumuzu; unuttuğumuz bir geçmişimiz ve hesaba katmadığımız bir geleceğimiz olduğunu hatırlattı 
Bizimle ilgili çok ciddi bir emek verilmişti Yüce Yaratıcı, bizimle ilgili “özene bezene yarattığım” demişti Demek bizden çok ciddi şeyler bekliyordu
Bununla kalınmamış; bizin dışımızdaki bütün varlık, emrimize musahhar kılınmıştı Her şeye hükmümüz geçiyor, her varlık bize boyun eğiyordu
Çünkü biz, “bir oyun ve eğlence olarak yaratılmayan” bu kainatta, oyun ve eğlenceden münezzeh varlığı temsilen bulunuyorduk 
…
Yüreğimizden yakaladı bu ayet bizi
O’nu (cc) temsilen bulunduğumuz şu yerin ve vaktin ne kadar önemli olduğunu hatırlattı: An be-an geçen ömrün, an be-an hesabının tutulduğunu ve hiçbir şeyin “boş” sayılmadığını 
Bizim çok ciddiye alındığımızı; o sebeple her şeye aynı ciddiyet nazarıyla bakmamız gerektiğini 
Hem varlığa hem de yapıp ettiklerimize nasıl bir ciddiyet atfetmemiz gerektiğini 
Öyle bir hatırlatma ki: insanı yeniden insan kılmak üzere tutup kaldırır, vurup toprak eder sonra yeniden çamurunu karar, şekil verir Sonra ruh üfler de yeniden adem olarak hayat verir 
Dinin ve dine hizmetin ne denli bir ciddiyet gerektirdiğini; bu dine hizmete talip olanların nasıl ağır bir yük altında olduklarını hatırlatır:
“Onlar, dinlerini bir oyun ve eğlence edinmişlerdi ve şu dünya hayatı onları aldatmıştı”(K Kerim: 7/51;6/70)
…
Yeryüzünde Allah Teala’yı temsilen bulunur insan Müslüman’a gelince o, bu temsile ilaveten bir de Rasul (sav)’ı temsilen bulunur 
Hayatının oyun ve eğlence sayılabilecek kısımlarını dahi bir kemal-i ciddiyetle geçmiş; bakışları hep ötelere müteveccih yaşamış bir Rasul (sav)
Kendisine verilen vazifenin ağırlığını hücrelerine kadar hissetmiş ve taşımış Bu dünyadan bahsederken “sizin dünyanızdan bana üç şey sevdirildi” diyecek kadar öte alemlere bakan bir hayatı bize örnek bırakmış 
Allah’a (cc) ait şeylerin ne kadar önemli olduğunu; Allah Teala’nın gönderdiklerine sahip çıkmanın nasıl bir ciddiyet gerektirdiğini hakkan göstermiş
Davasında çok ciddi; sabrında çok ciddi; sevincinde çok ciddi; hüznünde çok ciddi 
“Benim bildiğimi siz bilseydiniz, az güler, çok ağlardınız” derken çok ciddi 
…
“Onlar, dinlerini bir oyun ve eğlence edinmişlerdi…”
Din kavramı en geniş anlamıyla ele alındığında herkesten bahsediyordu bu ayet: Onlar, yaşadıkları hayatın bir oyun ve eğlenceden ibaret olduğunu düşünüyorlardı; öyle algılıyorlardı 
Tasavvurlarına, düşüncelerine ve yaptıklarına sonunda enine boyuna hesabı sorulmayacak bir şey olarak bakıyorlardı “Akşam olunca oyun biter, oyuncaklar kutusuna konur, sabah yeni bir oyun başlar” şeklindeki bir algının hayatını yaşıyorlardı 
Ne insan oyuncaktı; ne de yaşanan hayat bir oyun aldanıyorlardı “…şu dünya hayatı onları aldatmıştı” (K Kerim 7/51)
…
“Onlar, dinlerini bir oyun ve eğlence edinmişlerdi…”
Din kavramı dar anlamıyla ele alındığında bizden bahsediyordu: Dine ait; Allah ve Rasul’ün bizden dinle ilgili beklentilerine ait konularda ciddi değiller 
Dinin yaşanması, insanlara ulaştırılması, yeryüzüne hakim kılınması noktasında bir Müslüman olarak üzerlerine düşün yükün kıymetini düşürdüler elmas yüklü olduğu halde kömür taşıdığını sanan bir kervan gibi davranır oldular 
Dine ait şeyleri ihmal ve imhal ettiler; dine dair konularda lalettayin konuştular dinle ilgili her bir konunun, hayat ve ölem kadar ve daha önemlisi mahşer ve hesap ölçeğinde ciddi olduğunu unuttular 
Dinle ilgili bir maddenin, herhangi bir beşerin/ beşeri sistemin kanun maddesi gibi olduğunu; öylesine rahat eleştirilip değiştirilebileceği hissini taşır oldular 
“zamanımız farklı, o yüzden…” diye başlayan cümlelerle; her bir kelimesini kaydettiğimiz büyük büyük laflar ettiler din adına, dine hizmet adına Bizim beklediklerimizi değil; kendilerince doğru gördüklerini yapar oldular 
Bizim yolumuz belli; yöntemimiz belli; beklediklerimiz belli iken, kendilerince yollar çizip, “din budur, bizden bunu istiyor” diyecek kadar gaflete düştüler 
Halbuki ne din oyuncaktı; ne de din için verilen mücadele bir oyun aldanıyorlardı “…şu dünya hayatı onları aldatmıştı”(K Kerim: 7/51;6/70)
…
Çocuklar oyun oynarlar belki ama ya büyükler?
|