Konu: Hayâ
Yalnız Mesajı Göster

Hayâ

Eski 10-11-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hayâ






Gönlün titremesidir hayâ Gönül ki kurtulmuştur da ağırlıklarından, bir yaprak kadar incelmiştir
İşte o nazenin yapraktır müminin gönlü Titrer bir günah, bir yanlış, bir aykırı hal gördüğünde Gün gelir, daha bir incelir de, görmek bir yana, işlemek bir yana, bir günahı düşünmek titretir, O'nu hakkıyla bilmemek titretir o nazenin gönlü
Rabbi'ni düşünür de titrer Taşta-toprakta, insanda, kendinde Rabbi'ni görür de, taştan-topraktan, insandan, kendinden hayâ eder
Rabbim rahmetiyle esirgesin, akrabalardan bir Zehra teyzemiz vardı Televizyonlu odada oturması gerektiğinde, her ne vakit televizyonda bir erkek çıksa başörtüsünü düzeltir, yüzünü örterdi Gülerdik, “O seni görmüyor ki” diye “Ben onu görüyorum ya” derdi
Çocukluk yıllarımızdı “O seni görmüyor ki” dediğimizde kalmışız Duymamışız, anlamamışız onun ne dediğini…
Ben seni görüyorum ya
Yıllar sonra okudum:
Hz Aişe ra gözleri görmeyen İshak ra yanına her geldiğinde kendini sakınır, örtüsüne çeki-düzen verirmiş Onun bu durumunu hisseden İshak ra bir gün sorar:
- Ey Müminlerin Annesi! Ben âmâ olduğum halde benden de sakınıyorsun Halbuki ben sizi görmüyorum!
Hz Aişe ra cevap verir:
- Evet, sen beni görmüyorsun fakat ben seni görüyorum

Mü'minlerin emiri Hz Ömer ra'ın canına kastedilmişti Ağır yaralıydı Anladı, hissetti ki bu yara onu götürecek, son anlarını yaşıyor Bir dileği vardı, son bir dilek Kızı Hafsa ra'ı Aişe ra'a gönderdi Efendimiz sav'in ayak ucuna defnedilebilmek için Hz Aişe'den izin istedi Zira orası müminlerin annesine aitti ve Hz Aişe ra' ın babası Hz Ebu Bekir ra da oradaydı Hz Aişe bu isteği şöyle karşıladı:
- Aslında o yeri kendim için düşünmüştüm Fakat Ömer'i kendime tercih edeceğim
Ve Hz Ömer ra vefat edince Efendimiz sav'in ayak ucuna defnedildi
Müminlerin annesi Hz Aişe ra , Allah Rasulü sav'in ve babasının kabirlerini serbestçe ziyaret ederdi Ancak Hz Ömer de oraya defnedildikten sonra kabirleri daha bir dikkatli ve daha bir örtünerek ziyaret eder oldu

Zehra teyzemiz, Hz Aişe ra'ın hayâsındaki bu rikkati, inceliği bilir miydi?
Belki bilirdi, belki…
Her insan muhakkak hayâlı doğuyor
Örtünmek hayâdan
Rabbimiz setreden, örten
Tüm sırlar bir bir açığa vurulduğunda mahcup olmayalım diye, Rabbim setretsin ayıplarımızı diye her mümin biraz mahcuptur bugün
Ve örtülüdür
Allah'tan hayâ edin
Allah Rasulü sav Miraç Gecesi dünya göğüne çıktığı zaman Hz Osman ra'ın suretini gördü, ona sordu:
- Ey Osman! Bu mertebeye ne ile eriştin?
Hz Osman ra :
- Gece namazı kılmakla, dedi
Efendimiz sav ikinci göğe vardı Yine Hz Osman ra' ın suretini gördü, sordu:
- Bu mertebeye ne ile eriştin?
Hz Osman ra :
- Kur'an-ı Kerim okumakla, dedi
Ve Efendimiz sav yükseldiği diğer göklerde de hep onun suretini gördü ve farklı güzel amellerle o derecelere eriştiğini öğrendi Nihayet Efendimiz sav altıncı gök katına ulaştığında yine onu gördü ve sordu:
- Bu mertebeye nasıl, neyle ulaştın?
Hz Osman ra şu cevabı verdi:
- Allah Tealâ'dan hayâ etmekle

Allah Rasulü sav bir gün sahabilerine sordular:
- Hepiniz cennete girmek istersiniz değil mi?
Sahabiler :
- Evet Ey Allah'ın Rasulü ! Elbette isteriz, dediler
Bu cevap üzerine Allah Rasulü sav buyurdular:
- O zaman uzun yaşama ümidinizi biraz kısaltın Ecellerinizi gözlerinizin önünde tutun ve Allah'tan hakkıyla hayâ edin
Onlar:
- Biz hepimiz Allah'tan hayâ ediyoruz, dediler
Efendimiz sav buyurdular:
- Öyle değil! Allah'tan hayâ etmek kabirleri ve kabirlerde sizi bekleyen imtihanları unutmamanızdır Başınızı ve başınızda taşıdığınız dü ş ünceleri , midenizi ve midenize gireni, size nimet olarak verilen azalarınızı muhafaza etmenizdir Kim ahireti dilerse dünya hayatının aldatıcı süsünü terk etmeli, ahiret hayatını dünya hayatına tercih etmelidir İşte Allah'tan hakkıyla hayâ etmek böyle olur İşte Allah'ın dostluk ve himayesine böyle ulaşılmış olur

Dört büyük melekten biri olan İsrafil as her gün günde yetmiş kere yüzünü kendi kanadıyla örter, “Ya İlahel Alemin ! Ne yapayım, sana layık bir secde ve rükû yapamadım” der

Melekler ve peygamberler: “Ya Rabbi! Seni tesbih , tenzih ederiz Sana hakkıyla ibadet edemedik” derler Layıkıyla kulluk yapamadıkları için Allah'tan hayâ ederler, utanırlardı

Hz Musa as :
- Ya Rabbi! Bana cennet lazım Senden cennet isterim Seni görmek de bana gerekli, onu da isterim Fakat bana ekmek, tuz, koyunların yiyeceği gibi düşük şeyler gerekince bunları senden nasıl isterim, dedi Rabbi'nden günlük maişetine dair bir şeyler istemekten hayâ etti Hak Tealâ buyurdu:
- Ya Musa! Maksat budur, bunları isteyeceksin Böylece her vakit bir ihtiyaç ile huzura gelinir, yalvarılır Bu bahane ile kulluk vazifeleri yapılır, bana kavuşma yoluna girilmiş olur
Rabbimiz de kullarından hayâ ediyor
Efendimiz sav buyurdu:
“Allah rahimdir, kerimdir Hayâyı çok sever Kulu tarafından kendisine kaldırılan elleri, içine bir şey koymadan geri çevirmekten hayâ eder
Biz, “Dua ediyorum, olmuyor, vermiyor” demekten hayâ etmez miyiz?
Bilmiyoruz, görmüyoruz belki, ellerimize neler neler koyuyor, neler veriyor
Rızasızlıktan hayâ etmez miyiz?

Allah Rasulü sav kudsî hadisleriyle bizlere nakletti:
“Allah Tealâ buyuruyor ki: Ey Ademoğlu ! Başınıza düşen aklık benim nurumdan bir nurdur Ben nurumu nârımla azaplandırmaktan hayâ ederim Öyleyse sen de benden hayâ et! Mahlukatımın bana olan ihtiyacı ve yüceliğim hakkı için müslüman olarak yaşlanmış kullarıma azap etmekten hayâ ederim
Sonra Efendimiz sav ağladı, ağladı Gözyaşları dinince sahabiler (Allah onlardan razı olsun) sordular:
- Ey Allah'ın Rasulü! Seni ağlatan nedir?
Efendimiz sav buyurdu:
- O kişinin haline ağlıyorum ki, ondan Allah hayâ eder de, o Allah'tan hayâ etmeyip günah işler

Kullardan utanırız Ama gerektiği yerde, gerektiği şekilde değil Haklarını hoyratça gasp ederiz, kendilerine verdiğimiz sözleri tutmayız Olmadıkları yerde haklarını savunmaz, gıybetleri mi yapılıyor, bir cümle de biz ekleriz!
Sonra yüzlerine gülmekten hayâ etmeyiz de…
Evimize misafir geldiklerinde, Allah Tealâ'nın nimet olarak bahşettiklerini onlara ikram ederken utanır, sıkılırız:
“Kusura bakmayın, size layık değil ama ev de biraz dağınık!” deyiveririz
Bir güler yüz, bir güzel söz, bir bardak su ne güzel ikramdır oysa
Rabbimiz bizden hayâ eder Biz sıkılmayız
Gönüllerimiz bu dağınıklılığıyla onu kabul etmeye hazır mıdır?
O'na layık mıdır, secdelerimiz, rükûlarımız?
O'nu hakkıyla tesbih ve tenzih edebildik mi?
Allah ve Rasulü'nden utandıkları gibi…
Muhakkak ki sahabilerin hepsi birer hayâ timsali idi Nitekim Allah Rasulü sav ; “Hayâsı olmayanın dini de yoktur” buyurmuşlardır
Bir gün Efendimiz sav bir arkadaşına rastladı ki, o Ensar'dan bir sahabiye şöyle diyordu:
- Sen çok hayâ ettin Sana hayâ zarar verdi!
Bu sözleri duyan Efendimiz sav :
- Onu bırak, zira hayâ imandandır ve hayâ ancak hayır getirir, buyurdu
Hz Osman ra ise hayâ ile vasıflanmış, hayâ cihetiyle diğer sahabilerden daha fazla öne çıkmıştı
Bir gün Rasulullah sav'in huzurunda bir melek duruyorduO sırada oradan Hz Osman ra geçti Melek:
- Bu geçen kimdir, diye sordu Rasulullah sav :
- Affan oğlu Osman'dır buyurdular Melek Hz Osman'ın ismini işitince ayağa kalktı ve şöyle dedi:
- Ya Rasulallah ! Bu zattan bütün melekler utanır, ona muhabbet ve hürmet ederler Onun Hak Tealâ katında mertebesi çok yüksektir

Hz Osman ra güzelliği ile Yusuf as'a benzerdi Anlatıldığına göre Allah Rasulü sav onun yüzünün tamamını pek çok kez görmek istemiş, fakat görmesi mümkün olmamıştı Bu halini bir gün Cebrail as'a anlattı Cebrail as şöyle dedi:
- Ben de onun yüzünü iyice göremedim Osman'ın hürmeti, büyüklüğü, haşmeti biz meleklerin kalbinde o kadar yer etmiştir ki, cemalini seyretmekten bizi alıkoymuştur Her gece yarısı evinden mescide gelirken onun haşmet ve hayâsı yerdeki ve göklerdeki melekleri utandırır, mahcup eyler

Bir gün Peygamberimiz sav Hz Aişe ra ile oturuyordu Hz Ebu Bekir ra izin isteyerek yanlarına geldi Daha sonra müsaade isteyerek Saad bin Malik ra içeriye girdi Her ikisi de geldiğinde Rasulullah sav' ın mübarek dizleri açıktı, onlarla o şekilde konuşuyordu Sohbetleri devam ederken Hz Osman ra geldi ve girmek için izin istedi Allah Rasulü sav elbisesini dizlerinin üzerine çekti, Hz Aişe Validemiz'e “Sen geri çekil” buyurdu Bir süre sohbet ettiler ve izin isteyerek kalktılar
Hz Aişe ra Efendimiz'in tavrına bir mana verememişti, sordu:
- Ey Allah'ın Rasulü , babam ve arkadaşı içeri girdiğinde elbiseni dizlerine çekmedin, beni de yanından uzaklaştırmadın Osman içeriye girdiğinde ise farklı bir tavrın oldu Rasul -i Ekrem sav buyurdu ki:
- Ey Aişe , meleklerin utandığı bir adamdan ben utanmayayım mı? Varlığımı kudret elinde bulunduran Allah'a yemin ederim ki, melekler Allah ve Rasulü'nden utandıkları gibi Osman'dan da utanıyorlar Sen benim yanımda iken Osman içeri girseydi, yanımızda kaldığı müddetçe ne konuşur, ne de başını kaldırırdı
Gönül incelir de kanatlanır
Hz Osman ra hanımı Hz Rukiye ra ile oturuyordu Hanım yardımcılarından biri yemek getirdi Hz Osman ra yemek getiren hanıma baktı Hanımı bu bakışı fark etti, üzüldü Hz Osman ra hanımının üzüldüğünü anladı Durumu izah etti:
- Ey Rukiye! Onun yüzüne bir maksatla bakmadım Hiçbir kastım olmadığını Allah Tealâ biliyor, dedi ve yemin de etti
Hz Rukiye ra' ın içi rahatladı, teselli buldu O bakış muhakkak ki gayri iradî, manasız bir bakıştı Hz Osman ra durumu anlatmış, eşinin gönlünü de almıştı Fakat buna rağmen Allah Rasulü'nün kızı mahzun olmuştur diye kefaret vermek istedi ve yüz köle azat etti
Allah Rasulü sav'i çok severdi ve O'nun kızı sevgili eşini bir an için istemeyerek de olsa incitmekten haya ederek bu kefareti ödemişti
Elbet, bu kadar incelmiş bir gönle açılırdı semanın kapıları

Enes bin Malik ra bir gün yolda bir kadın gördü Göz ucu ile baktı, güzelliğine hayran oldu Sonra Hz Osman ra' ın huzuruna girdi Hz Osman ona:
- Gözünde zina izi olduğu halde yanıma giriyorsun Bilmiyor musun, gözün zinası bakmaktır Ya tevbe edersin ya da seni kınar, azarlarım, buyurdu Bunun üzerine Enes ra :
- Rasul -i Ekrem'den sonra sana vahiy mi geldi, diye sordu Hz Osman ra şu cevabı verdi:
- Hayır , vahiy değil Basiret, delil ve sadık feraset sayesinde bildim

Hayâ, ama nasıl?
Bir gün Nebi sav eşine sordu:
“Ey Aişe , hiç hayâsız söz söylediğimi gördün mü? ”
Ve bir gün buyurdular:
“ Ensar kadınları ne iyi kadınlardır! Hayâları onları dinlerini öğrenmekten alıkoymadı
Böylelikle Allah Rasulü sav hayâ ile ilgili düsturları vermişlerdir
Kişinin ahlâkı dilindedir Sözü hayâsız kişi, kat kat örtüler altında olsa nafile!
Ve hayâ, ne sorular sorup dinimizi öğrenmekten alıkoyar bizi, ne -incitecek olsa da muhatabımızı- hakkı ve doğruyu söylemekten!
Zor zamanlar
Her ibadet mutlaka zikirdir, zikirledir
Namaz kılacak kişi daha abdeste yönelirken zikir halindedir
Oruç tutacak kişi sahur hazırlığı yaparken zikir halindedir
Hayâ ise zor zamanda zikirdir Karşımıza çıkıveren bir günah karşısında Allah'ı hatırlayarak utanmak, günahtan el çekmektir
Günahın cazibesine, albenisine rağmen durmaktır
Hayâ, mütevazi bir iklimdir
Ezelde ruhumuza nakşolunan aslî halimizdir
Layık bir kul olamadık Rabbim, utanırız
Taştan-topraktan, kullarından, kendimizden hayâ ederiz
Kullarını utandırmaktan hayâ ederiz ki, bizi utandırma!
Müjde, bir kudsî hadisle gelir, yetişir: “Ey Kulum! Sen her ne kadar günahkâr isen de, bu günahlarından korkup hayâ ediyorsun İzzetim ve celalim hakkı için senin günahlarını insanoğlunun gözünden, gönlünden gizlerim Gözünün hıyanetlerini, gizli kabahatlerini meleklerin anlayışından saklarım Hatalarını ve günahlarını Levh-i Mahfuz'da Kiramen Kâtibin'den gizlerim Kıyamet günü muhasebe mak----- geldiğinde hesabını kolay görürüm
Medeniyetimiz hayâ üzre kurulmuştur
Bu topraklar nakış nakış hayâ ve edeple işlenmiştir
Kur'an olan odada uyumaz, sabaha kadar uykusuz beklerdi,
Arapça yazılı bir kağıt parçasını Kur'an yazısıdır diye yerde bırakmazdı bu toprağın insanları
“Burnunun ucunu göstermekten ar ederdi sütninem”
Ve, sevgilinin yüzünde yabancı bir bakış okunurdu:
“A benim bahtı yarim
Başımın tahtı yarim
Yüzünde göz izi var
Sana kim baktı yarim



Alıntı Yaparak Cevapla