Prof. Dr. Sinsi
|
Batıl İnançların Olumsuz Etkileri
Batıl inanç tam olarak nedir konusu çok tartışmalı ve açıkçası bu konuda çalışan bir araştırmacı için de zaman zaman tanımı yapılmakta zorlanılan bir kavram Ancak bu konuda erken psikoloji literatürüne şöyle bir göz atarsak temel olarak birkaç tanımın yapılmış olduğunu görürüz Warren tarafından 1934’te yapılan tanımda, “bilimsel açıdan yanlışlığı ispatlanmış olsa bile doğadaki olayları doğaüstü güçlere maletme eğilimi” olarak tanımlanan batıl inanç söz öbeği, Maller ve Lundeen (1933) tarafından da “birbiriyle sebep-sonuç ilişkisi olmayan fenomenler ve nesneler arasında böyle bir ilişkinin varlığını iddia etmek” olarak tanımlanmıştır Sözlük tanımı için Oxford İngilizce Sözlüğe baktığımızda bilimsel ve kültürel bir ortak kabul olmadan ortaya çıkan irrasyonel ve belirsiz bir yapıdan bahsedildiğini görüyoruz Yine aynı sözlükte, batıl inançların dinsel boyutlarından da bahsediliyor ve mesela “dinle bağlantılı, bilinmeyen, gizemli ya da düşsel şeylerden korku olarak tanımlanıyor” (Oxford İngilizce Sözlük) Psikolojik süreçler ve doğanın içinde yaşam mücadelesi vermeye programlanmış bilişsel mekanizmalar göz önüne alınırsa, insanın hiçbir dayanak olmaksızın, körü körüne bağlanamayacağı, bu inancın ardında yatan bir varsayımın, organizmanın kendi kendine yarattığı bir önermenin olacağı gerçeği netlik kazanır Zira bilişin duygu organları yoluyla gerçek dünyaya ilişkin bilgi topladıktan sonra algısal süreçlerde bu bilgiyi yorumlaması ve bilginin organizmadaki temsili, bilimsel yöntemle büyük benzerlik gösterir Bilimin yöntemi; bilgiyi toplama, yorumlama, bir önerme ortaya koyma, bu önermeyi deney yoluyla sınama aşamalarını içerir Hurafelerde de insanlar dış dünyadan bir takım uyaranları duyumsarlar, bu duyuları dış dünyaya ait bilgi dağarcıklarını devreye katarak kendi önermeleriyle algılarlar ve bir varsayımla yola çıkarlar Ancak fark şudur ki, hurafelerde organizma tarafından aralarında bir bağıntı olduğu varsayılan elemanlar, gerçekte birbirinden bağımsızdırlar İnsanlar geleceği bilme ve kontrol altına alma güdülerini, uyaranlar arası yanlış bağlantılar kurarak tatmin ederken; gerçekte var olmayan, “boş” inançlar “yaratma” yanılgısına düşerler Zaman içerisinde de, bu inançları “öğrenip” onlara gitgide daha fazla kapılırlar Öğrenmenin gerçekleşebilmesi için ilk koşul motivasyondur Organizma, çeşitli uyaranlar arasında bir bağıntı kurmak ve daha sonra davranış ya da düşüncelerini buna göre değiştirmek ya da yeni davranış ve düşünceler edinmek için fizyolojik bir ihtiyaç ya da fizyolojik bir ihtiyaçla ilişkilendirilmiş ikincil bir ihtiyaç duymalıdır Bu motivasyon öğrenme deneylerinde, denek olacak farelerin deneylerden önce bir hafta boyunca serbest bırakıldıklarında, sahip oldukları kilonun % 75’ine inene kadar aç bırakılmalarıyla sağlanır İşte benzer nedenledir ki; çoğu hurafenin ardında da kaygı, tehlike, üzüntü veren bir durum yatar Örneğin yağmur duasına inanan bir kabile açlık tehlikesi içindedir ve bir şekilde bu tehlikeyle başa çıkabilmenin gücünün, kabilenin geleceğinin kontrolünün ellerinde olduğuna inanma ihtiyacındadır Belli bir motivasyon ve kaygı seviyesine ulaşmış olan organizma, doğal olarak dış dünyadaki uyaranlara karşı daha hassas olacaktır Eğer bilişsel işleyiş, belli bağıntılar kurmaya dayalıysa ve durumları organizma doğru ya da yanlış birtakım önermeler kurarak algılıyorsa, hurafelerin oluşumu da benzer bir nitelik taşımalıdır Bu çıkarımı destekler şekilde, hurafelerin değişik oluşum biçimleri olduğu görülmektedir İlki, “Benzerlikler Kuralı”na dayanır (Law of Similarity) Bu kurala dayanan hurafelerde, istenilen herhangi bir etkinin, onu taklit ederek yaratılabileceğine inanılır Daha açık şekliyle, birbirine benzeyen uyaranların aynı olduğunu varsayma yanılgısıdır Sevilmeyen ve düşman olarak görülen birinin bezden, tahtadan ya da herhangi başka bir malzemeden benzerini yaparak, ona bu yapma bebek üzerinden zarar verilebileceğine inanmak böylesi bir yanlış inancın en bilinen örneğidir Bu, organizmanın içine düştüğü tipik bir “uyarıcı genellemesi” yanılgısı olarak algılanabilir Uyarıcı genellemesi, bir organizmanın davranımı belli bir uyarıcı mevcutken pekiştirildikten sonra, davranım sıklığının benzer başka uyarıcılar mevcutken de artmasıdır Basit bir örnekle açıklamak gerekirse, beyaz bir köpek tarafından ısırılan bir çocuk, yalnızca köpeklere karşı fobi geliştirmiş bile olsa, beyaz bir kedi gördüğünde de köpek gördüğünde duyacağı anksiyetenin aynısını deneyimleyebilir Hayat tecrübeleri sırasında, birine saldırdığında onun zarar gördüğünü edimsel koşullanma yoluyla öğrenen organizma, bu bağıntıyı düşmanına genellediği bez bebeğe de taşır Büyü adı altında geçen bu tür hurafeler, nadir olarak iyi amaçlar için de kullanılabilir Hasta birinin iyileştirilmesi ya da ona gelebilecek olası zararın önlenmesi gibi Bu inançların ardında da, sevilen birini kaybetme korkusunun fitillediği motivasyon yatmaktadır Hurafelerin oluşumunda etkinlik gösteren ikinci kural ise “Temas Kuralı”dır (Law of Contact) Bu kurala dayanan hurafelerde ise, bir zamanlar herhangi biriyle temasta olan bir nesneye bir etkide bulunulduğunda aradaki temas kopmuş bile olsa, bütünden ayrılan bu parçanın o kişi üzerinde değişime hala yol açabileceğine inanılır Bu tip hurafelerin tipik örneği olarak birinin saçı ya da herhangi bir giysisini kullanarak ona zarar vermeye çalışma yanılgısı gösterilebilir Zamansal ve mekansal olarak sürekli bütünle algılanan parça, koşullanma yoluyla organizmayla öyle güçlü bir bağıntı kurmuştur ki, gerçekte parça ve bütün arasındaki bağıntı kopsa bile, organizmanın içindeki temsili varlık göstermeye devam eder Koşullanma, yalnızca ilkel kabilelere ya da henüz çağdaşlaşma aşamalarına ulaşamamış toplumlara özgü hurafeleri açıklamakta başvurduğumuz bir mekanizma olarak görülmemelidir Zira bugün, sporcuların şans getirdiğine inandıkları bir takım ritüeller de aynı içeriği taşımaktadır Topu attıktan sonra eliyle onu hala yönlendirdiğine inanan bir bowling oyuncusunun bu davranışı da yine aynı “İlişkiler Kuralı” ile açıklanabilir Bu durum, organizmanın birbiriyle hiçbir bağlantısı kalmamış olan iki uyaran arasında “Uyarıcı Ayrımı” yapmakta başarısız olması sonucu ortaya çıkar
|