Yalnız Mesajı Göster

Ermeni İsyanları

Eski 10-11-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ermeni İsyanları



Berlin Antlaşması'nın imzalanmasını izleyen dönemde Ermeni sorunu iki yönde gelişmiştir Bunlardan ilki, Batılı devletlerin Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki baskı ve müdahaleleri; ikincisi ise, Anadolu, Suriye ve Rumeli'de yaşayan Ermenilerin Anadolu'nun çeşitli yerlerinde, özellikle Doğu Anadolu ve Klikya'da yeraltında örgütlenmeleri ve silahlanmalarıdır

İlk kışkırtmalar Rusya'dan gelmeye başlamış, Rusların bu tutumu İngiliz ve Fransızları Ermenilerle daha çok ilgilenmeye sevk etmiştir Doğu Anadolu'daki İngiliz Konsoloslukları'nın sayısı hızla artmış, ayrıca bölgeye çok sayıda Protestan misyonerler gönderilmiştir Bu kışkırtmalar sonucunda Doğu Anadolu'da 1880'den itibaren çeşitli Ermeni komiteleri kurulmaya başlamıştır Ancak, yerel düzeyde kalan bu komiteler, Osmanlı yönetiminden şikayeti olmayan, barış ve refah içinde yaşayan Ermeni halkının ilgisini çekmediğinden başarılı olamamıştır

Osmanlı Ermenilerini içeride kurulan komiteler yoluyla devlete karşı harekete geçirmek mümkün olmayınca, bu kez Rus Ermenilerine Osmanlı toprakları dışında komiteler kurdurulması yoluna gidilmiştir Böylece 1887'de Cenevre'de sosyalist eğilimli, ılımlı militan Hınçak, 1890'da ise Tiflis'te aşırı, terör, isyan, mücadele ve bağımsızlık yanlısı Taşnak Komiteleri ortaya çıkmıştır Bu komitelere, "Anadolu topraklarının ve Osmanlı Ermenilerinin kurtarılması" hedef olarak gösterilmiştir

İstanbul'da örgütlenen ve Avrupa devletlerinin dikkatlerini Ermeni meselesine çekerek Osmanlı Ermenilerini kışkırtmayı hedefleyen Hınçakların başlattığı ayaklanma girişimlerini, aralarında siyasi mücadele başlayan Taşnaklarınki izlemiştir Bu ayaklanma girişimlerinin ortak özellikleri; Osmanlı ülkesine dışarıdan gelen komitelerce planlanmış ve yönlendirilmiş olmaları ile örgütlenme faaliyetlerinde Anadolu'ya yayılan misyonerlerin büyük katkısının bulunmasıdır

İlk isyan 1890'daki Erzurum'da gerçekleşmiştir Bunu, yine aynı yıl meydana gelen Kumkapı gösterisi, 1892-93'te Kayseri, Yozgat, Çorum ve Merzifon olayları, 1894'te Sasun isyanı, Babıali gösterisi ve Zeytun isyanı, 1896'da Van isyanı ve Osmanlı Bankası'nın işgali, 1903'te ikinci Sasun isyanı, 1905'te Sultan Abdülhamid'e suikast girişimi ve nihayet 1909'da gerçekleşen Adana isyanı izlemiştir 1914'de Zeytun'da 100, 1915 Van olaylarında 3000 ve 1914-1915 Muş olaylarında 20000 Türk, Ermeni mezalimi sonucu hayatlarını kaybetmiştir

İsyanların Osmanlı kuvvetlerince bastırılması, dünya kamuoyuna propaganda maksatlı olarak "Müslümanlar Hıristiyanları katlediyor" mesajıyla yansıtılmış ve Ermeni sorunu giderek uluslararası bir sorun niteliği kazanmıştır Nitekim, döneme ait İngiliz ve Rus diplomatik temsilciliklerinin raporları, "Ermeni ihtilalcilerin hedefinin karışıklıklar çıkararak Osmanlıların karşılık vermesini ve böylece yabancı ülkelerin duruma müdahalesini sağlamak" olduğunu kaydetmektedir

Öte yandan sömürgeci devletlerin diplomatik temsilcilikleri Anadolu'ya dağılmış Hıristiyan misyonerler ile birlikte Ermeni propagandasının Batı kamuoyuna iletilmesinde ve benimsetilmesinde büyük rol oynamışlardır

Ermeniler, Türk halkına en büyük zararı, Birinci Dünya Savaşı sırasında giriştikleri katliamlarla vermişlerdir Bu dönemde Ermeniler; Ruslar hesabına casusluk yapmış, seferberlik gereği yapılan askere alma çağrısına uymaksızın askerden kaçmış, askere gelip silah altına alınanlar ise silahları ile birlikte Rus ordusu saflarına geçerek, "vatana ihanet" suçunu topluca işlemişlerdir

Daha seferberliğin başlangıcında, Türk birliklerine karşı saldırıya geçen Ermeni çeteleri, büyük katliamlara girişmiş, Türk köylerine baskınlar düzenlemek suretiyle sivil halka büyük zararlar vermişlerdir Örneğin Van'ın Zeve Köyü'nün bütün halkı, kadın, çocuk ve yaşlı demeden, Ermeniler tarafından öldürülmüştür

Isterseniz simdi Ermeni Isyanlarini tek tek inceliyelim

1914 ÖNCESİ ERMENI ISYANLARI

MUSA BEY OLAYI

Hınçak Komitesi tarafından İstanbul'da yapılan Kumkapı gösterisinden önce, komiteciler tarafından bütün Avrupa'ya karşı türlü şekillerde propaganda aracı olarak kullanılmış olaylardan biri de Musa Bey Olayı'dır Bu olay dolayısıyla Türkiye'deki Ermenilerin can ve mal emniyeti, Hıristiyanlığın güvenliği ileri sürülmek suretiyle feryatlar koparılmıştır

Mutki'li olan Musa Bey hakkında ileri sürülen şikayetler şöyle özetlenebilir:

Musa Bey birçok yağmalar, zulümler yapmış; ancak hakkındaki şikayetlerin üzerinde durulmamış Özellikle Muş'lu bir papazın kardeşinin kızı olan Gülizar adında bir Ermeni kızını kaçırarak evini getirmiş, ırzına geçmiş, sonra kardeşine vermiş; fakat İslam olmasını da şart koşmuş Kız, Hıristiyanlıktan dönmeyi kabul etmemiş Musa'nın attığı sopalardan bir gözü sakatlanmış ve Musa Beyin evinden kaçarak şikayette bulunmak üzere İstanbul'a giden Muşlularla birlikte İstanbul'a gelmiş Bu kız ve papaz da dahil 58 Muş'lu Ermeni, Başbakanlığa, Adliyeye dilekçe vermişler Karşılık alamamışlar Komite ve patrikhane tarafından hanlara yerleştirilmişler Komitenin teşviki ile Selamlık resminde "merhamet" diye bağırtılmışlar ve bunun üzerine Mabeyn Dairesi'ne getirtilerek sorguya çekilmişlerdir

Bunun üzerine Musa Bey, muhakeme edilmek üzere İstanbul'a getirilmiştir Yabancı siyasi temsilcilerin ve gazetecilerin de hazır bulunduğu büyük bir dinleyici kütlesi önünde muhakeme edilmiştir Mahkeme sırasında altmış kadar şikayetçi ve tanık dinlenmiştir Neticede, sorumluluğu gerektiren bir şey görülmediği için, Musa Bey suçsuz bulunmuştur Böylece komitacıların büyük önem verdikleri bu gösteri de istenilen sonucu vermemiştir

Bununla beraber Musa Bey Olayı kuvvetli bir propaganda malzemesi olmuştur Ermeni kızı Gülizar'ın anası ve amcası olan papazla birlikte fotoğrafları çekilerek her tarafa, özellikle yabancı ülkelere gönderilmiştir Bu suretle, Hıristiyan yobazlığı tahrik edilmek istenmiştir

KAYNAK:

Uras, Esat-; Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul 1987, s 460-461

ERZURUM OLAYI

Erzurum isyanı, 20 Haziran 1890'da çıkarılmıştır O zaman Vali bulunan Samih Paşa'ya ve diğer bazı ilgililere, Ermenilerin Rusya'dan silah ve cephane getirdikleri ve bunları Sanasaryan okulunda, kiliselerde sakladıkları haber verilmiştir O yıl Temmuz ayı içinde, zaptiye ve polislerle kilise, araştırılmak istenmiş, ancak Ermeniler daha önce bu teşebbüsten haberli oldukları için gereken tertibatı almış ve karşı koymaya hazırlanmışlardır İlk emir üzerine komiteci Ermeniler, olay yerine gelen askerler üzerine ateş ederek bir subay ve iki eri yere sermişlerdir Ayrıca bir de polisin öldüğü operasyon sonucunda Kilise aranabilmiştir

Olayı bizzat gören bir Ermeni, Amerika'da çıkan ve Ermenice yayınlanan Hayrenik gazetesinde 1927 yılında Erzurum olayının yıldönümü dolayısıyla yazılan bir yazıda şunları anlatmaktadır:

"Sanasaryan okulu kurucusu, 1890'da öldü Kendisinin ruhunun istirahatı için ayin yapıldı, yas tutuldu Hükümete, okulda bir silah atölyesi olduğu haber verilmiştir Haber verenlerin Ermeni Katolik papazları olduğu sanılıyordu Aramadan önce, "müdafi vatandaşlar" teşkilatın mensup Köpek Bogos adında biri, iki saate kadar okulun aranacağını haber verdi Derhal; milli tarih kitapları, defterler, ilk bakışta ilgi çekecek şeyler ortadan kaldırıldı Arama sonun ele bir şey geçmedi Ermeniler, "Türklerin kiliseye girmesi, pislik, murdarlıktır" diye bağrıştılar Daha sonra, Taşnaksutyun komitesi Erzurum merkezi kararıyla öldürülen ve müdafi vatandaşlar cemiyetinin kurucularından olan Gergesyan'ın adamları, halk arasında kışkırtmalara başladılar Dükkanlar kapandı Kiliselerde ayinler yasaklandı, çanlar çaldırılmadı Duruma Ermeniler hakim bulunuyorlardı Bu fırsattan istifade ederek isyancılar, "Ermeniler üç gündür hürdürler, bu hürriyetlerini silahla koruyacağız" diye bağırıyorlar ve hükümetin vergileri hafifletmesini, askeri bedelin kalkmasını, kutsallığı bozulmuş olan kilisenin yakılıp tekrar yapılmasını, 61 Maddenin uygulanmasını istiyorlardı

Üç-dört gün, mezarlıkta, kilisede, okul avlusunda kaldılar Ermenilerin dağılmaları için çalışan Ermeni iler gelenlerine dayak atıldı Hükümetin, herkesin işi gücü ile meşgul olması hakkındaki emri dinlenmedi Komite mensupları yer yer dolaşarak halka cesaret veriyorlardı Bu sırada Gergesyan'ın kardeşi ateş ederek iki eri öldürdü İki taraf arasında, iki saatlik bir çarpışma oldu Ertesi günü konsoloslar şehri gezdiler İki taraftan 100'den fazla ölü, 200 -300 kadar da yaralı vardı Konsoloslara Ermeniler adına rapor vermiş olan doktor Aslanyan, hükümetçe takip olunduğu için şehirden kaçtı

Bu olaylar içinde bir yabancı rüzgarı, kuzeyin soğuk yelleri esiyordu Ermenilerin gösterileri dolayısıyla Rus konsolsu Tevet'in, Valiyi ziyaret ederek, "Böyle asi bir halkı, Rusya'da olsa mutlaka kırarlar, deyişi ve aynı zamanda Ermeni marhasasına da, Türkiye gibi vahşi bir hükümetin idaresi altında yaşamak değmez" demiştir"

KAYNAK:

Uras, Esat-; Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul 1987, s 458-459

KUMKAPI GÖSTERİSİ (Temmuz 1890)

Ermeni komitelerinin propaganda aracı olarak kullandıkları en önemli olaylardan biri şüphesiz ki, Kumkapı Gösterisi'dir Hınçaklılar'ın İstanbul'da, sırf adalet istemek amacıyla silahsız olarak yaptıklarını öne sürdükleri bu gösteriyi, o hareketi idare etmiş olan H Cangülyan şöyle anlatıyor:

"İstanbul'da Musa Bey Sorunu ve Erzurum olayı dolayısıyla bir karşı hareket yapılmazsa Ermeniler kendilerini unutulmuş sanacaklardı Bundan ötürü, bir misilleme hareketi gerekliydi Anadolu'da işlenecek cinayetler, Avrupa'yı bile ilgilendirmezdi Bundan dolayı elçilerin gözlerinin önünde, Avrupa'nın ilgisini çekmek için bir şikayet hareketi yapmak şart oluyordu

Ermeni heyecanı yalnız ve tamamen Ermenistan'a bağlı kalmış olsaydı, Rusya'nın dikkatini çekerdi Rusya, bundan şüphelenir ve günün birinde, Ermenistan'ı zapt ederdi Eğer hareket, diğer illerde ve özellikle merkezde olursa, o zaman, öteki devletlerin de ilgisini çekerdi Bu suretle, Ermeni sorununu, özellikle İngiltere'yi Rusya'dan daha fazla davamıza yatkın bulduğumuz için, milli çıkarlar açısından daha faydalı bir şekle sokmak mümkün olacaktı

Milletin, anavatanda dağınık ve başka ırklarla karışık bulunması, sadece anavatanda yapılacak hareketleri başarısızlığa uğratırdı Bundan dolayı, Ermeniliğin bu durumu dolayısıyla Ermeni hareketlerinin Ermenistan hudutları dışında yapılması gerekirdi Bu sebeplerle de elverişli bir hareket merkezi olarak İstanbul'u görmemek mümkün olmazdı İstanbul'da (bekar ve öteki illerden gelmiş kişilerle beraber) 200000 Ermeni vardı

Kötülüğün başı İstanbul'daydı Bundan ötürü, hareketi orada, sarayın burnunun dibinde yapmak daha uygun olacaktı

Beş-altı yüzyıldan beri esaret altında kalmış bir halk içinde, ihtilal ve isyan ruhu uyanınca, ihtilalcilerin bundan istifade etmeleri, bu ruhu, daha sağlam, daha esaslı, daha yaygın bir şekle getirmeleri gerekliydi İhtilal düşüncesini halk arasında yaymak, bunu verimli ve etkili bir vasıta haline sokmak, ihtilal faaliyetlerinin hedefleri arasındaydı

Türk hükümeti ve Türk halkı, Ermeniler içinde hüküm süren birlik ruhunu, Ermenistan'a bunlar tarafından indirilecek bir darbenin mutlaka diğer bir tarafta ve özellikle İstanbul'da, uluslar arası menfaatlerin toplandığı bu merkezde, ters etkisini göreceklerine inanırlar ve bunu görürlerse, daha ihtiyatlı bir siyaset izleyecekler, memleket içinde yeni bir katliam düzenlemeye artık cesaret edemeyeceklerdi"

Kumkapı olayı öncesinde komitenin başlıca ileri gelenleri, Beyoğlu'nun arka sokaklarından birinde bir yabancının evinde oturan Rus tebaasından Megavoryan'ın yanında toplanmışlardır

15 Temmuzda Kumkapı'da yapılacak olan gösteriyi idare etmek üzere gizli oylama ile iki kişi seçilmiştir Cangülyan, Partiği saraya götürmeyi; Murad ise bildiriyi okuma sorumluluğunu üzerlerine almışlardır

Olay günü Anadolu yakasındaki telgraf hatları kesilmiş ve Hınçaklılar kilisede toplanmışlardır Bildiri, el yazısıyla çoğaltılarak halka dağıtılmıştır Ayin sırasında Cangülyan kürsüye atılarak bildiriyi okumuştur Ayini yapan patrik Aşıkyan, kaçarak Patrikhaneye sığınmış, komitecilerle birlikte Saray'a gitmeye, razı olmamıştır Hınçak komitecileri Patrikhane'yi işgal etmişler, silahlar patlamış, bütün yapının camları, tavanları parça parça olmuştur

Sonunda Patrik Aşıkyan zorla kandırılarak kendileriyle birlikte Saray'a gitmek üzere bir arabaya sokulmuştur Toplanan halk ve komiteciler, "Yaşasın Hınçak komitesi, yaşasın Ermeni milleti, yaşasın Ermenistan, yaşasın Hürriyet!" diye haykırmışlardır Fakat Dacad ve Mampra Vartabetler, hükümete durumu haber vermiş oldukları için Patrik Aşıkyan'ın da içinde bulunduğu araç askeri kuvvet tarafından çevrilmiştir Bunun üzerine komiteciler askerlere ateş açmışlardır Cangülyan bu sahneyi şöyle anlatmaktadır:

"Bizimkiler vahşice bir şekilde askerlere üst üste ateş ediyorlar, askerler de, silah atanları tutuklamaya uğraşıyorlardı 6-7 asker ağır yaralı olarak yere serildi 10 kadarının da yarası hafifti Biz iki ölü verdik"

Hınçaklar'ın "silahsız gösteri" dedikleri Kumkapı Olayı, bu şekilde sona ermiştir

KAYNAK:

Uras, Esat-; Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul 1987, sh 461-463

BİRİNCİ SASUN İSYANI

İsyanlarıyla ün salan Sasun, o zamanki sivil teşkilata göre, yüzden fazla köyü olan, idari ve adli işler yönünden Siirt'e bağlı, Muş'a 14 saat uzaklıkta bir ilçedir Yakınında Mutki ve Garzan ilçeleri vardır Arazisi dağlık ve yerin sarplığı yüzünden hükümet nüfuzundan uzak bir durumdadır Halkı, Ermeniler de dahil olduğu halde Zazaca ve Kürtçe karışık bir dille konuşmaktadırlar Nüfus sayımı yapılmamış olmakla beraber, o zamanda bu ilçe halkının beşte birinin Ermeni, kalanı ise Kürt olarak tahmin edilmektedir

Buralarda 1890 tarihlerinde Mihran Damadyan adlı bir Ermeni, üç yıl kadar dolaşmış Hınçak adına propaganda ve tahriklerde bulunarak Ermenileri ayaklandırmak için uğraşmıştır Sasun Ermenilerinin haber vermesi üzerine Damadyan, 1893'de yakalanarak muhakeme edilmek üzere İstanbul'a getirilmiş ve sonra serbest bırakılmıştır

Sasun isyanı, sırf yabancı devletlerin müdahalesini davet etmek amacıyla Hınçak komitesince düzenlenmiş ve Murad (Kamparsun Boyacıyan) vasıtasıyla uygulanan bir planla yapılmıştır

Murad Sasun'a gitmek üzere Kafkasya'dan geçerek orada Taşnaksutyun komitesinden destek ve yardım görmüştür Sasun'a varınca etrafına bazı Ermenileri toplayarak isyan planlarını hazırlamaya başlamışlardır

Aslında sırf yabancı müdahalesinin çekilmesi amacıyla yapılmış olan bu isyan hareketi, Ermeni komiteleri ve patrikhanesi vasıtasıyla her tarafa pek kanlı ve heyecanlı bir şekilde duyurulmuştur Avrupa'nın çeşitli başkentlerinde Ermeniler lehine mitingler, parlamentolarda açıklamalar yapılmıştır Her yanda İngiltere'nin Kıbrıs antlaşmasıyla kabullenmiş olduğu sorumluluktan söz edilmiştir

İngiltere'nin Van Konsolosu Holward, inceleme için Sasun'a gitmek istemiş; ancak hükümet, Holward'ı isyanın tahrikçisi olarak gördüğü için gitmesine izin vermemiştir Uzun haberleşmelerden sonra, Erzurum'da konsolosları bulunan devletlerin, yani Fransa, İngiltere ve Rusya'nın, Osmanlı inceleme komisyonuna, oradaki konsolosların katılmaları esas kabul olunmuştur Komisyon 4 Ocak 1895'den 21 Temmuz'a kadar altı ay incelemelerde bulunmuş, 108 toplantı yapmış ve 190'dan fazla tanık dinlemiştir Heyetten Ömer Bey, Bitlis Vali Yardımcılığına tayini dolayısıyla 29 Ocak'ta komisyondan ayrılmak zorunda kalmıştır 23 Ağustos'ta isyanın elebaşısı Murad tutuklanmıştır

Sasun isyanına Ermeniler pek büyük umutlar bağlamışlardır Ermenilere göre; Sasun'da kopacak bir isyan üzerine Avrupa derhal müdahale edecek, Ermeni istekleri temin olunacak ve bu isyanla çok büyük menfaatler elde edilecektir

İsyanı devam ettirmek için Hınçaklılar İstanbul'da ve illerde komite mührü ile onaylanmış yardım biletleri ile hayli para toplamışlardır

Olayın nasıl gerçekleştiği konusunda, taraftarlıkla suçlanamayacak olan New York Herald Amerikan gazetesinde yayınlanan yazıyı aktarmak yeterli olacaktır:

"Avrupa incelemesi, Ermenilerin, yabancı ülkelerden gelen tahrikçilerle birlikte isyan etmiş olduklarını göstermiştir Asiler İngiltere'den gelmiş modern silahlarla her şeyi yapmışlar, yangın, adam öldürme,yağmadan sonra düzenli askere de karşı durmuşlar, kafa tutmuşlar, dağlara çekilmişlerdir Soruşturma heyeti, Osmanlı hükümetinin asilere karşı asker göndermekle en kanuni hakkını kullandığını saptamıştır Bu askerler, kanlı çarpışmalardan sonra asileri yenebilmişlerdir Hemen geçilmez dağlara sığınmış olan yaklaşık 3 bin kadar tamamen silahlı asinin, inandırıcı sözlerle, gazete yazılarıyla hakkında gelinemez

Ermeniler 3 bin kişi olarak Anduk Dağında toplandılar Aralarında beş-altı yüzü, Muş kasabasını sarmak istediler Bu amaçla Muş güneyinder Delican aşiretine hücum ettiler Bunlardan bir kısımını öldürdüler, mallarını aldılar Ellerine düşen bütün müslümanların dini inançları aşağılandı ve kendileri korkunç şekillerde öldürüldü Bu asiler Muş yakınındaki düzenli askere karşıda saldırıda bulundular, fakat oradaki askeri kuvvetin çokluğu yüzünden Muş kasabasını işgal edemediler

Asiler, Anduk dağındakilerle birlikte çeteler teşkil ettiler Bu çeteler de yakınındaki aşiretlerde korkunç cinayetler işlediler ve yağmalar yaptılar Ömer Ağa'nın yeğenini diri diri yaktılar Gülli Güzat köyünden üç dört saat ötede İslam kadınlarının ırzına geçtiler, bunları boğazladılar

Birçok müslümanlar, gözleri oyularak, kulakları kesilerek, en müthiş ve alçakçasına hakarete uğratılarak, Hıristiyanlığı kabule ve Haçı öpmeye zorlandılar

Ağustos sonuna doğru Ermeniler, Muş yakınında Kürtlere hücum ederek Gülli-Güzat ile beraber iki-üç köyü yaktılar Talori'deki 3000 Ermeni asisine gelince, bunlar, müslümanlarla diğer Hıristiyanlar arasında yas ve dehşet saçtıktan sonra silahlarını bırakmayı reddederek yağma ve adam öldürmeye devam ettiler O zaman, yola getirmek için buralara ordu askeri gönderildi

Asi Hamparsum, on bir suç ortağıyla yüksek bir dağa kaçtı Diri olarak yakalandı Fakat iki eri öldürdü, altısını da yaraladı Ağustos sonunda bütün asi çeteler dağılmıştı

Türkler tarafından kadınlara, çocuklara, ihtiyarlara, sakatlara, İslami ve insani hükümlere uygun davranışta bulunulmuştur Ölen asiler, teslim olmayı kabul etmeyen ve ülkenin kanuni hakimiyetine karşı savaşmayı tercih edenlerdi"

KAYNAK:

Uras, Esat-; Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul 1987, s 471-477

1895 ZEYTUN İSYANI

Zeytun'da Hınçaklıların çıkardığı en önemli isyan, 1895 temmuzunda gerçekleşmiştir Zeytun yakınındaki Arekin köyünde birkaç yabancı Ermeni'nin faaliyette bulundukları haber alınmış, bu sahışlar hükümet tarafından takip ettirilmişlerdir Bunların, merkezi Londra'da bulunan Nazarbeg'in reisi bulunduğu Hınçak komitesinden isyan çıkarmak için gönderilen Agasi, Hraçya, Abah, Nışan, Melek, Garbet adlarındaki Hınçak propagandacıları olduğu anlaşılmıştır Kendileri Zeytunlulara, silahlanmalarını, etraftaki Türklere, asker kuvvetlerine, önemli kasabalara saldırmalarını söyleyerek gereken silah ve paranın komite tarafından gönderilmekte olduğunu, hareket başlar başlamaz İngiliz filosunun da Mersin ve İskenderun'a geleceğini bildirmişlerdir

16 Eylül 1895'de Zeytun isyancılarının, Partogomios Vartabet'in, köy temsilcilerinin de içinde bulundukları 100 kişilik bir Ermeni heyeti Karanlık Dere'de toplanarak isyanın çıkarılma şeklini kararlaştırmışlardır

Bu karar üzerine her tarafta birden isyanlar başlamış, telgraf telleri kesilmiş, iki bini silahsız, dört bini silahlı Zeytunlu saldırılara başlamıştır Kışla ve hükümet konağını saran isyancılar, Kaymakam, 50 subay, 600 er ve kumandanları esir etmişlerdir Esirler sonradan Zeytun kadınları tarafından öldürülmüşlerdir Kumandan Remzi Paşa hücum için kuvvet istemiş, yerine Ethem Paşa gelmiş, ancak o da yeni kuvvet istemek zorunda kalmıştır

Asiler, modern silahlar kuşanmışlardır Göksün'de bulunan askerler sonradan hücuma geçmişler ve asileri Zeytun'a sığınmaya zorlamışlardır Zeytun askerler tarafından kuşatılmış, ancak tam sonuç alınacağı sırada İstanbul'daki elçiler, Zeytun Ermenileri hakkında hükümete arabuluculuk teklifinde bulunmuşlardır Saray, bu teklifi kabul etmiş ve harekat durdurulmuştur Elçiler, Halep'teki konsoloslarını müzakereye memur etmişlerdir Altı devlet konsolosu 1 Ocak 1896'da Zeytun'a girmiş ve 28 Ocak'ta Zeytun asileriyle barış yapılmıştır(1)

Barış şartları, savaştıkları silahların teslimi, genel af, beş komitecinin yurt dışına çıkarılması, geçmiş vergilerin affı, miri verginin azaltılması şartları ile asiler teslim olmuşlar ve isyan sona ermiştir

İhtilali çıkaran Hınçak komitacıları, İngiliz Konsolosluğu himayesinde 13 Şubat'ta Zeytun'dan ayrılıp, Mersin'den 12 Mart'ta Marsilya'ya hareket etmişlerdir

Zeytun isyanı ile Hınçak Partisinin Türkiye'deki aktif çalışması fiilen sona ermiştir Parti, yapacağı hareketlerle Avrupa'nın ilgisin çekip Ermenilere bağımsızlık temin edeceğini düşünmüş ve bu sebeple de büyük yekunlara varan Ermenilerin kanına girmiş, fakat bir şey elde edememiştir(2)

KAYNAK

(1) Uras, Esat-; Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, İstanbul 1987, s 491-496

(2) Gürün, Kamuran-; Ermeni Dosyası, TTK Basımevi, Ankara 1983, s 160-161)

I VAN İSYANI

Van isyanı 1895'te 14 Haziran'ı 15 Haziran'a bağlayan gece patlak vermişse de bunun hazırlıkları hayli öncesine inmektedir Nitekim, 6 yıl Van'da, sonra Erzurum'da Rusya'nın Konsolosluğunu yapmış olan General Mayewski şunları yazmaktadır:

"1895'te, Van ihtilalcileri Avrupa'nın ilgisin Ermeni sorunu üzerine çekmek için yoğun bir çalışma başlatmışlar, zengin Ermenilere ölüm tehdidiyle para yardımı istenen mektuplar göndermişlerdir Bu süre zarfında Van ihtilal komitesi kararı ile bazı politik cinayetler de işlenmiştir Bu cinayetlerin en önemlisi 6 Ocak 1895 günü, yani Ermenilerin en büyük bayram günü, mukaddes ayini icra için Kiliseye gitmekte olan Papaz Bogos'un öldürülmesidir () Baharla birlikte ihtilal hazırlıkları hızlanmış, şehrin yakınlarında öldürülüp vücutları parçalanan insanlardan bahsedilmeye başlanmıştır İhtilalciler, bu gibi cinayetlere karşı takibat yapılmadığını gördükçe, günden güne daha da cesaret kazanmışlardır Bununla beraber Ermenilerin cüretleri arıttığı ölçüde Müslümanların da sabrı azalıyordu"

İngiliz Konsolosu Williams da ileriyi görebilenlerdendir ve o da şunları yazmaktadır:

"Taşnakların Van'da 400 kadar mensubu var, 50'yi geçtiklerini sanmadığım Hınçaklarla birlikte bunlar kendi dindaşlarını terörize ve yaptıkları taşkınlık ve çılgınlıklarla müslüman halkı tahrik ediyor, reformların gerçekleştirilmesine imkan vermiyorlar Eğer bunlar susturulabilse bölgenin emniyetini engelleyen en büyük maninin ortadan kalacağına eminim"

Van Askeri Komutanı Saadettin Paşa da aynı durumu görmektedir Zaten 1895 Ekim'inden itibaren Van'da münferit olaylar meydana çıkmaya başlamış ve bu sebeple de her hangi bir olaya karşı daima tetikte bulunmak ihtiyacı ortaya çıkmıştır Vilayet raporlarında, isyanın başladığı tarihe kadar 23 vukuat kaydedilmektedir Saadettin Paşa isyanı müteakip yolladığı büyük raporunda bu hususları da belirterek o güne nasıl gelindiğini özetlemiştir

Van isyanı 15-24 Haziran 1895 arasında devam etmiş; isyan sırasında 418 Müslüman ile 1715 Ermeni hayatlarını yitirmiş, 363 Müslüman ve 71 Ermeni de yaralanmıştır

Van'da bu tarihten sonra, İran'dan geçerek gelen çetelerle münferit olaylar devam etmiş, fakat bunlar bir isyan şekline dönüşmemiştir

II VAN İSYANI

Ermenilerin Birinci Dünya Savaşı sırasında çeşitli bölgelerde çıkardıkları isyanlar içinde sonuçları bakımından en önemlisi İkinci Van isyanı olmuştur O dönemde Van'da Türk, Ermeni, Nasturi veya Keldani cemaat arasında İttihat ve Terakki, Taşnaksutyun, Ramgavar, Hınçak, Parti Serakan, Parti Karsakan adlarında 4 parti ve 2 hayır derneği bulunmaktadır Ermeni parti ve dernekleri, Ermeni halkını eğitmiş ve silahlandırmışlardır(1) Ermeni din adamları ve komitacılar ise Rusya'nın bilgisi ve gözetiminde hareket etmişlerdir (2) 1908'de başlayan bu tür organizasyonların arkasında Rusların bulunduğu, Rusya'nın Van konsolosu ile Rus Büyükelçisi arasındaki yazışmalardan açıkça anlaşılmaktadır(3) Söz konusu destek, Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun Trabzon konsolosu Moricz tarafından 30 Ocak 1914 tarihli bir raporda şöyle belirtilmektedir(4): "Ruslar, Ermenileri harekete geçireceklerdir Bu maksatla çok para harcıyorlar, gizlice asilerin hizmetlerine silah sevk ediyorlar ve bir Ermeni ayaklanmasının patlak vermesine aracılık ediyorlar"

Bütün kışkırtmalara rağmen Van vali vekili Cevdet Bey, 1 Aralık 1914'te Ermeni ileri gelenlerini toplayıp kendileriyle bir görüşme yaparak müslümanlarla Ermenilerin arasında çıkacak olayların devlete vereceği zararları anlatmışsa da hiçbir sonuç elde edememiştir (5) Aksine Ermeni komitacıları, Van ve çevresinde savaşın çıkışından itibaren başlattıkları mezalimi daha da arttırmışlardır Özellikle Mahmudiye'de müslümanlarını toplu halde katlederek camileri ahıra çevirmişlerdir Mahmudiye kaymakamı 15 Mart 1915 tarihli yazısında Ermenilerin bu hareketlerini hükümete rapor etmiştir(6) Van valiliğine getirilen Cevdet Bey ise 25 Mart'ta, Rusların Van'ı işgalini kolaylaştırmak için Ermenilerin büyük bir hazırlık içinde bulunduklarını ve her tarafta birden isyan edeceklerini bildirmiştir(7)

Osmanlı devleti o günlerde Çanakkale'de ve Irak'ta ölüm-kalım savaşı vermekte, Van bölgesinde bulunan asker ise, Rusların Kafkaslardan yaptıkları saldırılara karşı savaşmaktadır Bu durumu değerlendiren Ermeni çeteleri 15 Nisan 1915'te önce Van çevresinde, 17 Nisan'da Şatak'ta (Çatak), 18 Nisan'da Bitlis'te ve 20 Nisan'da Van'ın merkezinde büyük bir ayaklanma başlatmışlardır (8) Van ve çevresinde memur ve jandarmalar öldürülmüş; karakollar ve Türk evleri saldırıya uğramış; resmi binalar yakılarak isyan bütün Van bölgesine yayılmıştır Van jandarma tümeninin bir kısmı ile bir takım aşiretler Ermenilere karşı savaştılarsa da ayaklanmayı bastıramamışlardır Bu arada, Çölemerik'de de Nasturiler ayaklanmışlardır

Van valisi Cevdet Bey Rus-Ermeni baskısı karşısında tutunamayarak 16/17 Mayıs gecesi çekilmiş; böylece Van, Rus ve Ermenilerin eline geçmiştir Ermeniler şehir ve çevre halkından yüzlerce kişiyi katletmişlerdir Bu durum, Alman Büyükelçisi Wangenheim tarafından Alman Dışişleri Bakanlığı'na gönderilen 10 Mayıs 1915 tarihli telgrafta şöyle bildirilmiştir(9):

"Van vilayetindeki Ermeniler ayaklanmışlar, müslüman köylere ve kaleye saldırıya geçmişlerdir Kaledeki Türk garnizonu 300 kayıp vermiş, günlerce devam eden sokak muharebeleri sonunda şehir asilerin eline geçmiştir 17 Mayıs 1915'te de Van Ruslar tarafından işgal edilmiş, Ermeniler düşman tarafına geçmiş ve müslümanları katle başlamıştır Bitlis istikametinde 80000 müslüman kaçmaya başlamıştır"(10)

Rus Çarı, 18 Mayıs'ta Van'ın Rus ve Ermenilerin eline geçmesinden dolayı "Van halkına fedakarlıkları dolayısıyla teşekkür ettiğini" bildiren bir teblig yayınlamış, bunu, Rus Hariciye Nazırı Sazanof'un Ermenilerin yardımlarına teşekkür eden beyannamesi izlemiştir Dünyanın çeşitli yerlerine çıkan Ermeni gazeteleri ve bazı batılı gazeteler, Ermenilerin Ruslara yaptıkları yardımları ve Osmanlı devletine verdikleri zararları büyük bir sevinçle manşetlerine çıkarmışlardır

Paris'te çıkan Le Temps gazetesi 13 Ağustos 1915 tarihli nüshasında Ruslar tarafından Van valiliğine atanan Aram Manukyan hakkında ilginç bilgiler vermektedir Gazete, Manukyan'ın II Abdülhamid devrinde Van'da çetecilik yaptığını, II Meşrutiyet sırasında Osmanlı ülkesinde öğretmenlik ve okul müdürlüğü görevinde bulunduğunu bildirdikten sonra şunları yazmaktadır:

"Aram bu savaşın başında bir kere daha silaha sarıldı ve Van'da ayaklanmış olanların başına geçti Şimdi bu ili elinde tutan Rusya, Türkiye'ye karşı savaşa bu derece parlak bir biçimde katılmış olan Ermeni unsurunu memnun etmek için Aram'ı oraya vali yaptı"(11)

Ermenilerin bu ihanetleri yüzünden Osmanlı ordusunun ikmal yolları kesilmiş; askere yiyecek ve cephane taşıyan kollar ise Ermeniler tarafından vurulmuştur Böylece Türk ordusu geri çekilmek zorunda kalmış ve saldırıya geçen Ruslar Erzurum, Bitlis ve Trabzon'u da işgal etmişlerdir(12) Ermeniler ise Ruslardan aldıkları cesaretle, müslümanlara karşı tecavüzlerini iyice artırmışlardır Pek çok müslüman aile canını kurtarmak için iç bölgelere çekilmiştir Bu sırada diğer bölgelerde de yer yer Ermeni ayaklanmaları başlamıştır

Katledilenler müslümanlar olmasına rağmen, Ermeni Patriği, Ermenilerin tecavüze uğradığı iddiasında bulunmuştur Türk hükümeti batılı devletlerin baskısına uğramamak için bir araştırma komisyonu kurmak zorunda kalmıştır Sivas, Van, Erzincan ve Erzurum yörelerinde yapılan incelemeler sonucunda, Patriğin, öldürüldüğünü iddia ettiği Ermenilerin sağ olduğu belirlenmiştir Komisyon raporunda, Ermeni isyanının Sivas ve Van'da hâlâ devam ettiği ve bunlara karşı koyacak ne jandarma ne de silahlı Türk halkının bulunduğu belirtilmiştir(13)

KAYNAK 1: Halaçoğlu, Yusuf-; Ermeni Tehciri ve Gerçekler (1914-1918), Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara 2001

KAYNAK 2: Gürün, Kamuran-; Ermeni Dosyası, TTK Basımevi, Ankara 1983, s 161-163)

Dipnotlar

(1) DH EUM 2 Şube, Dosya 1, belge 28/1

(2) Askeri Tarih Belgeleri Dergisi (ATBD), Nisan 1987, sayı 86, belge 2050

(3) Rusya Dış Politika Arşivi, Siyasi Kısım, nr 113, 7/20 Mayıs 1908, s 51

(4) Österreichischer Haus-Hof-und Staatsarchiv, Politisches Archiv, XII, 463'den naklen N Göyünç, "Türk Ermeni İlişkileri ve Ermeni Soykırımı İddiaları", Ermeni Sorunu ve Bursa Ermenileri, Bursa 2000, s 10

(5) ATBD, Ekim 1985, sayı 85, belge 1966

(6) ATBD, Nisan 1987, sayı 86, belge 2051

(7) Aynı yer, belge 2052

(8) ATBD, Ekim 1985, sayı 85, belge 2003, 2005

(9) Wangehheim, Deutschisches und Armenien, 1914-1918, yay Johannes Lepsius, Potsdam 1919, s 65, 46 nr Belgeden naklen N Göyünç, Aynı makale, s 11

(10) N Göyünç, Aynı makale, s 11

(11) Bayur, Aynı eser, III/3, 20-21

(12) ŞFR, nr 64/44

(13) ATBD, Aynı yer, belge 2004

Alıntı Yaparak Cevapla