Prof. Dr. Sinsi
|
Yaratılışımız Bizim Tercihimiz Olmamasına Rağmen İmtihan Olmamızın Sebebi Nedir?
Çaresizlik içinde kalıp Rabbine sığınan ruhlar, bu dünya imtihanını kazanma noktasında müsbet bir puan almış oluyorlar Ama, refah, sıhhat ve saadet gibi tecellilerde insanoğlu, aczini anlamak yerine, bunlara meftun olup, kul olduğunu unutup, gaflete dalabiliyor
Konunun çok önemli bir yanı da şu: Marifetullah, yani Allah'ı tanıma denilince, bütün isim ve sıfatları dikkate almak gerekiyor; sadece cemalî isimleri değil
Allah, Rahman olduğu gibi Kahhar'dır da İzzeti tattıran da Odur zilleti çektiren de Bu dünyada sadece cemalî isimler tecelli etse ve insan sadece bunlara muhatap olsa idi marifeti noksan kalırdı Bu imtihan meydanında, insanoğlu Allah'ı hem celal, hem de cemal sıfatlarıyla tanımak durumunda Ahirette ise, yollar ayrılacak İnsanların bir kısmı ibadet, ihlas, salih amel ve güzel ahlâklarına mükâfat olarak, cennete girecek ve lütuf, kerem, ihsan gibi nice cemal tecellilerine, azamî ölçüde ve ebediyen muhatap olacaklar Küfür ve şirk yolunu tutarak dalalet ve sefahate düşenler ise celal, izzet ve kahır tecellileriyle karşılaşacaklar Böylece, ahiret yurdunda, Allah'ın hem cemalî hem de celalî isimleri en ileri mânâda tecelli etmiş olacak
Nur Külliyatında bir dua cümlesi var:
"Bize gösterdiğin nümûnelerin ve gölgelerin asıllarını, menbalarını göster " (Sözler, Onuncu Söz)
Bu dünyadaki varlıklar, ahirete nispetle, gölge kadar zayıf bir tecelliye muhatap oluyorlar Ve bu gölge hayatın gereğini yapan ve hakkını vermeye çalışan insanlar asıla kavuşuyorlar
Şunu da unutmamak gerekiyor: Lütuf gibi kahrın da aslı ahirette
Cevap 2:
Kaderi ikiye ayırabiliriz: Izdırari kader, ihtiyari kader
"Izdırari kader"de bizim hiçbir tesirimiz yok O, tamamen irademiz dışında yazılmış Dünyaya geleceğimiz yer, annemiz, babamız, şeklimiz, kabiliyetlerimiz ızdırari kaderimizin konusu Bunlara kendimiz karar veremeyiz Bu nevi kaderimizden dolayı mesuliyetimiz de yok
İkinci kısım kader ise, irademize bağlıdır Biz neye karar vereceksek ve ne yapacaksak, Allah ezeli ilmiyle bilmiş, öyle takdir etmiştir Sizin sorduğunuz soruda bu alanda müzakere edilmektedir Yani siz bir aday tipi belirliyorsunuz ve arıyorsunuz Allah da sizin istediğiniz vasıflara sahip birkaç kişiyi önünüze çıkarıyor Sizde bunlardan birini iradenizle beğenip kabul ediyorsunuz Alah'ın seçtiğiniz eşin kim olduğunu ezelde bilmesi kader, fakat sizin iradenizle seçmeniz cüz'i irade dediğimiz insanın mesuliyet sınırlarıdır
Kalbimiz çarpıyor, kanımız temizleniyor, hücrelerimiz büyüyor, çoğalıyor, ölüyor Vücudumuzda, bizim bilmediğimiz birçok işler yapılıyor Bunların hiçbirini yapan biz değiliz Uyuduğumuz zaman bile bu tür faaliyetler devam ediyor
Ama şunu da çok iyi biliyoruz ki, kendi isteğimizle yaptığımız işler de var Yemek, içmek, konuşmak, yürümek gibi fiillerde karar veren biziz Zayıf da olsa bir irademiz, az da olsa bir ilmimiz, cılız da olsa bir gücümüz var
Yol kavşağında hangi yoldan gideceğimize kendimiz karar veriyoruz Hayat ise, yol kavşaklarıyla dolu
Şu halde, bilerek tercih ettiğimiz, hiçbir zorlamaya maruz kalmaksızın karar verip işlediğimiz bir suçu kendimizden başka kime yükleyebiliriz?
İnsanın cüz-i ihtiyari adı verilen iradesi, önemsiz gibi görülmekle beraber, kainatta geçerli olan kanunlardan istifade ederek büyük işlerin meydana gelmesine sebep olmaktadır
Bir apartmanın üst katının lütuflarla, bodrum katının ise işkence aletleriyle dolu olduğunu ve bir şahsın bu apartmanın asansörü içerisinde bulunduğunu farz ediniz Kendisine, apartmanın bu keyfiyeti daha önce anlatılmış bulunan bu zat, üst katın düğmesine bastığında lütfa mazhar olacak, alt katın düğmesine bastığında ise azaba duçar olacaktır
Burada iradenin yaptığı tek şey, sadece hangi düğmeye basılacağına karar vermesi ve teşebbüse geçmesidir Asansör ise, o zatın kudret ve iradesiyle değil, belirli fizik ve mekanik kanunlarla hareket etmektedir Yani, insan üst kata kendi iktidarıyla çıkmadığı gibi, alt kata da kendi iktidarıyla inmemektedir Bununla beraber asansörün nereye gideceğinin tayini, içindeki şahsın iradesine bırakılmıştır
İnsanın kendi iradesiyle yaptığı bütün işler, bu ölçüyle değerlendirilebilir Mesela; Cenab-ı Hak, meyhaneye gitmenin haram, camiye gitmenin ise faziletli olduğunu insanlara bildirmiş bulunmaktadır İnsan bedeni ise kendi iradesiyle, misaldeki asansör gibi her iki yere de gitmeye müsait bir yapıdadır
Kainattaki faaliyetlerde olduğu gibi, beden içindeki faaliyetlerde de insanın iradesi söz konusu olmamakta ve insan bedeni, kanun-u külli adı verilen ilahi kanunlarla hareket etmektedir Fakat onun nereye gideceğinin tayini, insanın irade ve ihtiyarına bırakılmıştır O hangi düğmeye basarsa, yani nereye gitmek isterse, beden oraya doğru hareket etmekte, dolayısıyla da gideceği yerin mükafatı veya cezası o insana ait olmaktadır
Dikkat edilirse, kaderi bahane ederek, "benim ne suçum var" diyen kişinin, iradeyi yok saydığı görülür
Eğer insan, "rüzgarın önünde sürüklenen bir yaprak" ise, seçme kabiliyeti yoksa, yaptığından mesul değilse, o zaman suçun ne manası kalır? Böyle diyen kişi, bir haksızlığa uğradığı zaman mahkemeye müracaat etmiyor mu?
Halbuki, anlayışına göre şöyle düşünmesi gerekirdi: "Bu adam benim evimi yaktı, namusuma dil uzattı, çocuğumu öldürdü, ama mazurdur Kaderinde bu fiilleri işlemek varmış, ne yapsın, başka türlü davranmak elinden gelmezdi ki "
Hakkı çiğnenenler gerçekten böyle mi düşünüyorlar?
İnsan yaptığından sorumlu olmasaydı, "iyi" ve "kötü" kelimeleri manasız olurdu Kahramanları takdire, hainleri aşağılamaya gerek kalmazdı Çünkü, her ikisi de yaptığını isteyerek yapmamış olurlardı Halbuki hiç kimse böyle iddialarda bulunmaz Vicdanen her insan, yaptıklarından sorumlu olduğunu ve rüzgarın önünde bir yaprak gibi olmadığını kabul eder
|