Prof. Dr. Sinsi
|
Teslimiyet Hususunda Önemli Noktaları İzah Edebilir Misiniz?
"Rabbin adına yemin olsun ki, onlar, aralarında ihtilaf ettikleri şeylerde seni hakem kılmadıkça, sonra da içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan senin verdiğin hükme tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe, asla iman etmiş olmazlar "(Nisa, 4/65)
Yüce Allah, bu ayette şu üç noktaya dikkatimizi çekiyor:
1 Her meselede Resulullah'ın hakemliğine başvurmak (Bugün için alimlerin farklı görüşleri karşısında Resulullah’ı hakem tutmak )
2 O'nun verdiği hükümden dolayı içimizde hiçbir sıkıntı ve rahatsızlık duymamak
3 Tam bir teslimiyetle O'na boyun eğmek
"Kim Allah'a ve Resûlüne karşı isyan eder ve sınırlarını aşarsa Allah onu, devamlı kalacağı bir ateşe sokar ve onun için alçaltıcı bir azap vardır " (Nisa, 4/14)
Allah'ın varlığını ve tek olduğunu kabul eden, Hz Muhammed (sav)'in Yüce Allah'tan getirip haber verdiği her şeyin doğru olduğunu tasdik eden kişi iman etmiş sayılır
Tevhid de teslimiyeti gerektirir
Allah'a ve Resulüne iman eden kişi, Allah ve Resulünün emir ve buyruklarını kabul edip teslim olarak itaat etmesi gerekir Nisa suresi 59 ayette bu hususa şöyle dikkat çekilmiştir:
"Ey iman edenler! Allah 'a itaat edin Resulüne ve sizden olan ulü'l-emre de itaat edin Eğer Allah'a ve ahirete iman ediyorsanız, hakkında ihtilafa düştüğünüz meseleyi Allah'a ve Resulüne arz edin Böyle yapmanız hem daha hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir "
Allah'a ve Resulüne iman eden kişi, Allah ve Resulünün emrine teslim olmalıdır Nitekim Kur'an-ı Kerim, müminlerin mutlak teslimiyetten başka bir tercih haklarının da olmadığını kesin bir ifade ile şöyle haber veriyor:
"Mü'min bir erkek ve kadın için Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, artık onlar için teslimiyetten başka hiçbir tercih hakkı yoktur " (Ahzab, 33/36)
Teslimiyet ise tevekkülü gerektirir
Teslim ise tevekkülü, Allah'ı vekil kılmayı gerektirir İnanan insanın, acziyet ve (manevi) fakirliğini bilip "Hasbunallâhu ve ni'mel vekil" (Allah bize kâfidir O ne güzel vekildir ) demekten başka çaresi yoktur Allah'ı vekil kılmak, O'na tevekkül etmek, hem dünya hem de ahiret saadetini kazanmanın zaruri şartıdır Allah ve Resulüne iman edip itaat eden ve buyruklarına teslim olan müminin, Allah'a tevekkül etmesi en sağlam sığınaktır
Tevekkül, Allah'a güvenmektir Tevekkül, Allah'ın takdir ettiği mukadderatın mutlaka gerçekleşeceğine inanmaktır Tevekkül, işlerinin tedbirini aldıktan sonra takatinin üzerindeki hususları Allah'a havale etmektir Tevekkül, en güzel vekil olan Allah'a dayanmaktır Tevekkül, sadece Allah'tan yardım beklemektir Tevekkül, yerine getirilmesi gereken durumları yerine getirmek hususunda, Allah Resulü (sav)in sünnetine tabi olmaktır
Burada şunu da belirtmeliyiz ki, tevekkül, sebepleri tamamen reddetmek değildir Aksine, sebepleri, kudret elinin perdesi bilip riayet ederek; sebeplere teşebbüsü ise bir nevi fiilî dua telâkki ederek, sonuçları yalnız Cenâb-ı Haktan istemek ve neticeleri O'ndan bilmek ve O'na minnettar olmaktan ibarettir
İnsan, başına gelen bela ve musibetlerin baskısından, sıkıntısından, ancak Allah'a teslimiyet ve tevekkülle kurtulabilir Sebeplere tevessül ederek üzerine düşeni tam olarak yaptıktan sonra, Allah'a tevekkül eden insan, hem bu dünyada hem de ahirette mutluluk ve saadete erişir (bk Prof Dr Mehmet Soysaldı, Gülistan Dergisi, 75 Sayı Mart 2007)
Sonuç:
Sadet-i dareynin / iki cihanın mutluluğu adresinde ilk basamak imandır 
İman eden; “Bir köy muhtarsız olmaz Bir iğne ustasız olmaz, sahipsiz olamaz Bir harf kâtipsiz olamaz Öyleyse nihâyet derecede muntazam olan şu memleket de hâkimsiz olamaz ” der Ve devam eder, “Allah vardır Yer, gök ve içinde ne varsa O’nundur Ben de O’nunum” Bu ifadelerle artık, kul ile Rabbi arasında bir bağlılık oluşmuştur
Tevhid; kuvvetli bir iman akabinde, sebepler perdesinin şeffaflaşması ve Allah’ın isim ve sıfatlarıyla buluşmaktır Yani, yaşamımızda karşımıza çıkan maddî-manevî her şeyde Allah’ı görebilmek ve sebeplere takılmayıp her şeyde Allah’ı müşâhede edebilmektir Her şeyde rahmetin izini ve özünü görmek be Ona sonsuz hamdetmektir
Saadet-i dareynin üçüncü basamağı; teslim olmak Kendini Allah’a bırakmak, O’na boyun eğmek Teslimiyet; kaderin tecellisi demek olan kazaya rızadır Ve Allah’ın kaderden bize ayırdığını -bu bir bela ve musibet bile olsa- gönül rızasıyla kabul edebilmektir
Tevekkül; âsûde bahar ülkesinin adresindeki son basamak Yani işini Allah’a ısmarlamak O’na sığınmaktır tevekkül Gerekeni yapmak demek olan, sebeplere teşebbüsten sonra ağırlıklarını O’nun kudret eline bırakmak
Mümin ve Müslüman, bir takım sebeplerle kıymetlisini kaybettiğinde hüsrana uğramaz Çünkü iman eden bilir:
Madem O var her şey var!
Teslimiyeti varsa O’na, dünya yükü hafiftir artık
Ve tevekkülü varsa, O mutlaka bizimledir
Yerlerin ve göklerin ilahı olan Allah’ın yanında olduğu kişi ise, dünyadan ebede kadar âsûde bahar ülkesindedir
Selam ve dua ile  
|