Yalnız Mesajı Göster

Kadere İmanın Kaynağı Nedir

Eski 10-11-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kadere İmanın Kaynağı Nedir






Kader konusunda bilinmesi gereken bir başka husus da şudur: Kader, iç yüzünü ancak Allah'ın bilebileceği, mutlak ve kesin bir biçimde çözümlenmesi mümkün olmayan bir ilâhî sırdır Zaman ve mekân kavramlarıyla yoğrulmuş bulunan insan aklı, zaman ve mekân boyutlarının söz konusu olmadığı bir ilâhî ilmi, irade ve kudreti kavrayabilme güç ve yeteneğinde değildir Kader konusunu kesin biçimde çözmeye girişmek, insanın kapasitesini zorlaması ve imkânsıza tâlip olması demektir

Kader ve kazâya inanmak, iman esaslarındandır Ancak insanlar kaderi bahane ederek, kendilerini sorumluluktan kurtaramazlar Bir insan "Allah böyle yazmış, alın yazım buymuş, bu şekilde takdir etmiş, ben ne yapayım?" diyerek günah işleyemeyeceği gibi, günah işledikten sonra da kendisini suçsuz gösteremez, kaderi mazeret olarak ileri süremez Çünkü bu fiiller, insanlar böyle tercih ettikleri için, bu seçime uygun olarak Allah tarafından yaratılmışlardır Ayrıca sır olan kaderin iç yüzü Allah'tan başkası tarafından bilinemez

O halde kader ve kazâya güvenip çalışmayı bırakmak, olumlu sonucun sağlanması ya da olumsuz sonuçların önlenmesi için gerekli sebeplere sarılmamak ve tedbirleri almamak, İslâm'ın kader anlayışı ile bağdaşmaz Allah her şeyi birtakım sebeplere bağlamıştır İnsan bu sebepleri yerine getirirse Allah da o sebeplerin sonucunu yaratacaktır Bu da bir ilâhî kanundur ve bir kaderdir

İnsanın İradeli Fiilleri ve Fiillerinin Yaratılması

a) Allah'ın ve İnsanın İradesi

Sözlükte "seçmek, istemek, yönelmek, tercih etmek ve karar vermek" anlamlarına gelen irade, terim olarak, "Allah'ın veya insanın ilgili seçeneklerden birini seçip belirlemesi, tayin ve tahsis etmesi" diye tanımlanır

Allah'ın iradesi ezelîdir, sonsuzdur, sınırsızdır, herhangi bir şeyle bağlantılı değildir ve mutlaktır İnsanın iradesi ise sonlu, sınırlı, zaman, mekân vb şeylerle bağlantılıdır Evrende meydana gelen her olay ve varlık, Allah'ın tekvînî (oluşumla ilgili) iradesi ile meydana gelir Kul da Allah'ın kendisine tanıdığı sınırlar içinde fiilini seçer Kulun fiilinde hür olması demek, hürriyetine inanması, fiili yaparken herhangi bir baskı altında olmadığını kabullenmesi demektir

Ehlisünnetin önemli iki kolu olan Eş`arîler ve Mâtürîdîler, insanın iradesi ve bu iradenin fiildeki rolü konusunda temelde görüş birliği içinde olmuşlardır Ancak Eş`arîler, Allah'ın iradesinin her şeyi kuşattığını dikkate alarak, bu iradeye küllî (genel) irade adını vermişler ve böyle bir nitelendirme ile onu, kulun iradesinden ayırt etmek istemişlerdir Mâtürîdîler ise, Allah'ın iradesine ilâhî ve ezelî irade demişler, küllî ve cüz'î irade terimlerini kulun iradesinin iki yönünü belirtmekte kullanmışlardır Küllî irade, Allah tarafından kula verilmiş olan, yapma veya yapmamayı tercihte aracı kabul edilen seçme yeteneğidir Cüz'î irade ise küllî iradenin, iki taraftan birine aktif biçimde yönelmesinden ibarettir Mâtürîdîler bu sebeple cüz'î iradeye, azm-i musammem (kesinleşmiş karar), ihtiyâr (seçim) ve kasıt (yönelme) adını da verirler

b) İnsan İradesi ve Fiildeki Rolü

İnsanlar fiillerde gerçek bir irade hürriyetine sahiptirler Çünkü insan bu gerçeği kendi içinde her an duymakta, yaptığı işlerde hür olduğunu hissetmektedir

Yüce Allah, insanların irade sahibi, dilediğini yapabilir bir varlık olmasını irade ve takdir buyurmuş ve onları bu güç ve kudrette yaratmıştır Bu sebeple insanlar kendi istek ve iradeleriyle bir şey yapıp yapmamak gücündedirler, iki yönden birini tercih edip seçebilirler İnsanın sevabı ve cezayı hak etmesi, belli işlerden sorumlu olması bu hür iradesi sebebiyledir

Fiilin meydana gelişinde kulun hür iradesinin etkisi vardır Fakat fiillerin yaratıcısı Allahuteâlâ'dır Allah kulların iradeli fiillerini, onların iradeleri doğrultusunda yaratır Bu, Allah'ın buna mecbur ve zorunlu olmasından değil, âdetullah ve sünnetullah adı verilen ilâhî kanununu, yani kaderi bu şekilde düzenlemesindendir Bu durumda fiili tercih ve seçmek (kesb) kuldan, yaratmak (halk) Allah'tandır Kul iyi veya kötü yönden hangisini seçer ve iradesini hangisine yöneltirse Allah onu yaratır Fiilde seçme serbestisi olduğu için de kul sorumludur Hayır işlemişse mükâfatını, şer işlemişse cezasını görecektir

İnsanın hür bir iradeye sahip olduğunu ve bu iradesinden dolayı sorumlu ve yükümlü bulunduğunu gösteren âyetler vardır:

"Nefse ve ona birtakım kabiliyetler verip de iyilik ve kötülüklerini ilham edene yemin ederim" (Şems 91/7-8)

"Şüphesiz biz ona doğru yolu gösterdik İster şükredici olsun, ister nankör" (İnsân 76/3)

"Kim iyi bir iş yaparsa lehine, kim de kötülük yaparsa aleyhinedir Rabbin kullara asla zulmedici değildir" (Fussilet 41/46)

O halde insanlar, Allah'ın kulları olarak sorumluluklarını bilip doğru, iyi, güzel, hayırlı şeyler işleyip, yanlış, kötü, çirkin ve şer davranışlardan uzaklaşmalılar; böylelikle âhirette güzel karşılıklara ve mükâfatlara ulaşmaya çalışmalıdırlar

c) İnsanın Fiillerinin Yaratılması

İnsanın fiilleri, zorunlu (ıztırarî) fiiller ve ihtiyarî (iradeli) fiiller olmak üzere ikiye ayrılır Nefes alışımız, kalp atışımız, midemizin sindirimi gibi zorunlu ve refleks hareketlerimizin oluşturduğu fiillere ıztırarî fiiller adı verilir Bunların oluşumunda insan iradesinin herhangi bir rolü yoktur Dolayısıyla da insan bu fiillerden sorumlu değildir

Yazı yazmak, oturup kalkmak, namaz kılmak veya kılmamak, hayır veya şer, iyi veya kötü bir şey işlemek gibi hür irademizle seçerek yaptığımız fiiller ise iradeli fiillerimizdir İradeli fiillerimizin oluşumunda herhangi bir baskı ve zorlama altında değilizdir Her ne şekilde olursa olsun, bizi ve yaptıklarımızı yaratan Allahuteâlâ olduğu için, bizim her iki çeşit fiilimizi yaratan da Allahuteâlâ'dır

Ehlisünnet'e göre kulların fiillerini onların iradeleri doğrultusunda yaratan Allah olduğu için, yaratma sıfatı Allah'tan başka bir varlığa verilemez Bu sebeple kulun, fiilini kendisinin yarattığı ileri sürülemez Çünkü bir âyette "Allah her şeyin yaratıcısıdır" (Zümer, 39/62) buyurulmuştur İnsanın fiili de "şey" kapsamındadır "Şey" somut varlığı olan demektir O halde insan fiilinin yaratıcısı da Allahuteâlâ'dır

Buna göre insan, hür iradesi ile fiili seçer, gerekli gücü sarfeder, Allah da onun neyi seçeceğini ezelî ilmi ile bilir, bu ilmine göre irade ve takdir buyurur ve bu iradesi doğrultusunda yaratır

d) Tevekkül

Sözlükte "güvenmek, dayanmak, işi başkasına havale etmek" anlamlarına gelen tevekkül, terim olarak, "hedefe ulaşmak için gerekli olan maddî ve mânevî sebeplerin hepsine başvurduktan ve yapacak başka bir şey kalmadıktan sonra Allah'a dayanıp güvenmek ve ondan ötesini Allah'a bırakmak" demektir

Meselâ bir çiftçi önce zamanında tarlasını sürüp ekime hazırlayacak, tohumu atacak, sulayacak, zararlı bitkilerden arındırıp ilâçlayacak, gerekirse gübresini de verecek, ondan sonra iyi ürün vermesi için Allah'a güvenip dayanacak ve sonucu O'ndan bekleyecektir Bunların hiçbirisini yapmadan "Kader ne ise o olur" tarzında bir anlayış, tembellikten başka bir şey değildir ve İslâm'ın tevekkül anlayışıyla bağdaşmaz

Tevekkül, Müslümanların kadere olan inançlarının tabii bir sonucudur Tevekkül eden kimse Allah'a kayıtsız şartsız teslim olmuş, kaderine razı bir kimsedir Fakat kadere inanmak da tevekkül etmek de tembellik, gerilik ve miskinlik demek olmadığı gibi, çalışma ve ilerlemeye mâni de değildir Çünkü her Müslüman olayların, ilâhî düzenin ve kanunların çerçevesinde, sebep-sonuç ilişkisi içerisinde olup bittiğinin bilincindedir Yani tohum ekilmeden ürün elde edilmez İlâç kullanılmadan, tedavi olunmaz Sâlih ameller işlenmedikçe Allah'ın rızâsı kazanılmaz ve dolayısıyla cennete girilmez Öyleyse tevekkül, çalışıp çabalamak, çalışıp çabalarken Allah'ın bizimle olduğunu hatırdan çıkarmamak ve sonucu Allah'a bırakmaktır

Yüce Allah bir âyette "Kararını verdiğin zaman artık Allah'a dayanıp güven Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever" (Âl-i İmrân, 3/159) buyurmuş, müminlerin bir başka varlığa değil, yalnızca kendisine güvenmelerini emretmiş, çünkü tevekkül edene kendisinin yeteceğini bildirmiştir (bk Âl-i İmrân, 3/122, 160; Mâide, 5/11; Tevbe, 9/51; İbrâhim, 14/11; Tegabün, 64/13; Talâk, 65/3) Hz Peygamber (asv) de devesini salarak tevekkül ettiğini söyleyen bedevîye "Önce deveni bağla, Allah'a öyle tevekkül et" (Tirmizî, "Kıyamet", 60) buyurarak, tevekkülden önce tedbirin alınması için uyarıda bulunmuştur


Alıntı Yaparak Cevapla