Prof. Dr. Sinsi
|
Selçuklu Sultanları
Berkyaruk
Büyük Selçuklu İmparatorluğunun beşinci sultanı Melikşah‘ın büyük oğludur Babasının ölümü üzerine henüz çok küçük olan oğlu Mahmud, sultan ilan edildi Ancak buna rıza göstermeyen vezir Nizamülmülk ve taraftarları, Rey şehrinde Berkyaruk’u tahta çıkarıp, sultan ilan ettiler Kardeşinin kuvvetlerini Berucird mevkiinde bozguna uğratan Berkyaruk, daha sonra kendisini tanımak şartıyla ona, İsfahan ve Fars eyaletlerini devretti Bu arada amcası Tutuş da harekete geçerek Musul’u ele geçirmişti Berkyaruk Tutuş’u yenerek Bağdat’a girdi ve adına hutbe okuttu Mücadeleye devam eten Tutuş, Halep, Harran ve Urfa’yı ele geçirerek, tekrar Sultanın üzerine yürüdü Zor durumda kalan Berkyaruk, İsfahan’a kardeşi Mahmud‘un yanına sığındı Bu sırada Mahmud‘un ölümü ile onun kuvvetlerine de sahip oldu Daha sonra, Rey yakınlarında Tutuş’la giriştiği muharebeyi kazandı Savaş sırasında Tutuş’un öldürülmesi ile de ülke içerisinde birlik ve beraberliği sağladı
Sultan Berkyaruk, bundan sonra Anadolu ve Suriye’yi işgale başlayan haçlılar üzerine kuvvetler sevk etti Ancak emirler arasındaki rekabetler ve Şii Fatımilerin aleyhte faaliyetleri sonucu, Haçlılara karşı kesin bir zafer elde edemedi
Bu arada Berkyaruk’un karşısına Gence Melik’i ve kardeşi Mehmed Tapar, saltanat iddiasıyla çıktı Berkyaruk, 1100 yılında Sefid-rud’da mağlup oldu ise de; Mehmed Tapar’ı arka arkaya dört defa bozguna uğrattı Ahlat’a sığınan Mehmet Tapar, buranın hükümdarı Sökmen’i ve Ani emiri Menuçehr’i hizmetine alarak yeniden savaşa hazırlandı Sultan Berkyaruk, çok kan aktığını, memleketin harap, emir ve askerlerin yorgun olduğunu, hazinenin boş kaldığını, vergilerin tahsil edilemez bir hale geldiğini ve nihayet İslam düşmanlarına fırsat verildiğini beyan ederek, gönderdiği bir elçi ile, kardeşini barışa ikna etti Böylece, 1104′te Azerbaycan’da Sefid-rud hudut olmak üzere Kafkasya’dan Suriye’ye kadar bütün vilayetler Mehmed Tapar’da kalmak ve Bağdat’ta hutbe Berkyaruk namına okunmak şartıyla, bir antlaşmaya varıldı
Selçuklu İmparatorluğu, iki devlete ayrılmak suretiyle Türkiye ile birlikte üç Selçuk sultanı meydana çıktı Lakin bu durum çok kısa sürdü Zira, Berkyaruk, vücutça hasta olduğu için, 1104 yılında yirmi altı yaşında öldü Sultan Berkyaruk, ülkesini düşünen ve milletinin refahı için çalışan bir kimse idi Ancak, kardeş kavgalarının hem de birlik ve beraberliğe en muhtaç olunduğu bir döneme rastlaması, Berkyaruk’u çok üzmüştü Buna rağmen fırsat buldukça Haçlı kuvvetleri üzerine asker sevk etmekten ve onlara darbeler vurmaktan geri kalmadı
Muhammed Tapar
Büyük Selçuklu Devleti sultanı Sultan Melikşah‘ın oğlu olup, 1082 yılında doğdu Babasının 1092′de vefâtıyla, Selçuklu sultanı olan ağabeyi Berkyaruk’un yanında yetişti Sultan Berkyaruk, ona, Gence havâlisinin idâresini verdi Muhammed Tapar, Gence’ye gelerek Arran’ı da hâkimiyeti altına aldı Kumandanlarının kışkırtmaları ile ağabeyine karşı zaman zaman isyân etti Yapılan andlaşmayla Âzerbaycan, Diyar-ı Bekir ve el-Cezîre kendisine verildi Sultan Berkyaruk’un vefâtından (1104) sonra, Bağdat’a gelerek Selçuklu tahtına geçti (1105)
Muhammed Tapar önce amcasının oğlu Mengü Bars’ın isyânını bastırdı Daha sonra, ülkede uzun zamandır karışıklık çıkaran, anarşiyi tahrik eden Bâtınîlere karşı mücâdele etti 1107′de Bâtınîlerin merkezi olan Alamut Kalesi kuşatıldı ve çok sayıda Bâtınî öldürüldü Birinci Haçlı Seferinden sonra, Haçlı ordularının tam hâkimiyeti altına giren Suriye’de Haçlı devletleri kurulmaya başlanmıştı Sultan Muhammed Tapar, Haçlılar üzerine ordular gönderdi Ancak, kumandanlar arasında irtibat sağlanamadığından kesin sonuca gidilemedi Sefer kumandanı Emir Mevdûd, Şam Câmiinde bir Bâtınî tarafından öldürüldü Sultan, Haçlılara karşı Aksungur Porsuki’yi kumandanlığa getirdi Bu arada ikinci bir orduyu yeniden Alamut üzerine gönderdi Kalenin kuşatıldığı sırada âniden rahatsızlanarak vefât etti (1118) Sultanın beklenmedik ölümü, Haçlılara ve Bâtınîlere karşı açılan savaşların duraklamasına sebep oldu Ondan sonra Büyük Selçuklu Devleti, dağılmaya yüz tuttu Sultan Muhammed Tapar, Selçuklu Devletinin son büyük hükümdârı sayılmaktadır Ebû Şücâ, Gıyâsüddünyâ ved-dîn, Kerîmü Emirü’l-müminîn unvanlarıyla tanınırdı
Sultan Sencer
Büyük Selçuklu Sultânı Melikşah‘ın oğludur Babasının bir seferi sırasında, 1086 yılında Sincar’da doğdu Küçük yaşından îtibâren ilim öğrenmiş, devlet idâresinde tecrübe kazanmış ve ağabeyi Sultan Berkyaruk’a devlet işlerinde yardımcı olmuştur
Sencer, gerek ağabeyi Berkyaruk’un, gerekse diğer ağabeyi Muhammed Tapar’ın saltanatları zamânında, devlet hizmetinde bulunarak millî birliğin temini için elinden gelen yardımı yaptı Doğuda ortaya çıkan isyânları bastırdı Bu esnâda gösterdiği başarılar sebebiyle Horasan melikliğine tâyin edilen Sencer, taht mücâdeleleri dolayısıyla Selçuklu Devletinin içinde bulunduğu durumdan istifâde ederek, Selçuklu topraklarına saldıran Şarkî Karahanlı Hükümdârı Kadir Hanın saldırılarını bertaraf etti (Haziran 1102) Gazneliler Devletini tâbi duruma soktu Gazne’de hutbe, sıra ile; halîfe, sultan, sonra Melik Sencer ve nihâyet Gazne sultânı Behramşah adına okundu (1118)
Sencer, ağabeyi Berkyaruk’un vefâtından sonra sultan olan diğer ağabeyi Muhammed Tapar ile de samîmî ve gösterişsiz münâsebetlerini devam ettirdi O, doğu bölgelerinde siyâsetini icrâ ederken, Sultan Muhammed batı ile ilgileniyordu Yâni Sultanla müstakbel sultan birbirini tamamlıyorlardı
Babası Melikşâh’ın siyâsetini tâkip eden Sencer, Horasan’dan îtibâren, devletin doğusunda Selçuklu düzenini yeniden kurdu Böylece Selçuklu Devleti, doğudan emin olarak batıda mücâdelelerine devâm etti
Muhammed Tapar’ın ölümü üzerine (18 Nisan 1118), henüz küçük yaşta bulunan oğlu Mahmud, devlet erkânı tarafından, Büyük Selçuklu Devleti tahtına çıkarıldı Diğer taraftan Sencer de Horasan’da kendisini sultan îlân etti (14 Haziran 1118) ve sultanlığını halîfeye tasdik ettirdi Sencer’in tek başına Büyük Selçuklu Sultânı olabilmesi için, tahta çıkarılan Mahmud‘un bertaraf edilmesi lâzımdı 14 Ağustos 1119′da Save’de amca-yeğen arasında yapılan savaş, Sencer’in gâlibiyetiyle netîcelenince Sencer, Büyük Selçuklu sultânı oldu Devletin merkezi, Irak-ı Acem’den Horasan’a nakledildi
Mahmud‘la yapılan anlaşmaya göre, Rey, Sencer’de kalmak üzere, imparatorluğun batı tarafları Mahmud‘a verilecekti Ancak Mahmud, hem sultan unvânını koruyacak, hem de Sencer’e tâbi olacaktı Böylece Irak Selçukluları Devleti kurulmuş oldu (Bkz Irak Selçukluları)
Sencer, 1113′te Semerkant’a, 1114′te Gazne ve Gurlular üzerine sefer yaparak, bölgede hâkimiyetini kurdu Ayrıca Irak, Âzerbaycan, Taberistan, İran, Sistan, Kirman, Harezm, Afganistan, Kaşgar ve Mâverâünnehir’de hakimiyet kurdu Uzun zaman saltanat mücâdeleleri geçiren devleti, yeniden tanzim etti Âdeta, devleti yeniden kuran Sencer, idâreci kadroyu da yeniden tâyin etti Irak-ı Acem’in yarısı ile Gilân bölgesini Şehzâde Tuğrul‘a; Fars eyâletiyle, İsfehan ve Huzistan’ın yarısını ise Selçuk Şâha verdi Kendisi de Sultan-ül-a’zam unvânını aldı Diğerleri ona tâbi oldular
Bu birlik bir müddet böyle devâm etti Fakat Halife Müsterşît ile bir ittifak kuran Mahmud, amcasına isyân hazırlıklarına başladı Bunu haber alan Sencer, Mahmud‘un üzerine yürüdü 26 Mayıs 1132′de yapılan Dînever Savaşı, Sencer’in gâlibiyetiyle netîcelendi Sencer, yanında getirdiği diğer yeğeni (Mahmud‘un küçük kardeşi) Tuğrul‘u, Irak Selçukluları tahtına çıkardı ve ona bâzı tenbihlerde bulunarak geri döndü
Daha sonra Karahanlıların isyânını bastıran Sencer, 1136′da Gazneliler ve 1141′de Harezm’in isyânını bastırdı 1141′de gayrimüslim Karahitayların, Karahanlılara hücûmuna mâni olmak isterken, Semerkant yakınlarındaki Katavan sahrasında Karahitaylara mağlup olması, uzun süren saltanatının dönüm noktası oldu ve onu son derece telâşa düşürdü Belh’i kaybetti
Sencer’in bu mağlûbiyeti, gerek Müslüman, gerekse Hıristiyan dünyâsında büyük akisler yaptı Mağlûbiyeti fırsat bilen Harezmşâh Atsız, Horasan ve Sencer’in pâyitahtı Merv’i istilâ etti ve hazîneleri alıp götürdü Sencer’in, Harezm’e sefer yapacağını öğrenen Atsız, ona karşı meydan muhârebesi vermeyi göze alamadı, tekrar itâatini arz edince affedilerek hazîneleri iâde etti Bu uzlaşma, hiçbir şeyi halletmedi ve Sencer, Atsız’ı iknâ etmek üzere meşhûr şâir Edib Sâbir’i elçi gönderdi Atsız, tertip ettiği bir suikastla Edib Sâbir’i öldürtünce, Sencer, üçüncü defâ Harezm’e sefer yapmaya mecbur oldu (1147) Sencer, pâyitaht kapılarına dayanınca, Atsız af dilemek üzere elçi gönderdi Sultan yine affetti
Bu esnâda, Sencer’in kumandanlarından Kumac, bağımsızlık îlân eden Gur Sultânı Alâeddîn Hüseyin Cihansuz’a yenilmişti Sultan Sencer, Gurlulara karşı sefer hazırlıkları yaparken, Gurlular, Gaznelilerle savaşa tutuştu Netîcede Gazneliler, kesin yenilgiye uğradı ve Behramşâh Hindistan’a kaçtı Gaznelilerin başkenti, Gur hükümdârı Alâeddîn Hüseyin Cihansuz tarafından yerle bir edildiği sırada, Sultan Sencer de, Gurlulara haddini bildirmek için yola çıkmıştı Haziran 1152′de yapılan savaşta Gurlular mağlup ve hükümdârları da esir edildi Gur idâresi, tekrar Alâeddîn Cihansuz’a verildi Sencer, Katavan sahrasındaki yenilgiden beri, ilk defâ büyük bir zafer kazanmış ve tekrar îtibârını yükseltmişti
Fakat, bu defa Oğuzlarla, Selçuklu emirleri arasındaki ayrılık büyüdü ve bir kısım emîrlerin ısrârı üzerine, Oğuzlarla Belh vilâyeti içinde savaşa mecbur oldu (Mart ve Nisan 1153) Savaş, Selçuklu ordusunun mağlup olmasıyla sonuçlandı Sultan esir düştü Tâbi bulundukları Selçuklu Devletinin büyük sultânını esir alan Oğuzlar, beklemedikleri bu netîceden sonra, birden bire kendilerini devletin başında buldular Esir Sultan‘ı Tahta oturtuyor, gereken saygıyı gösteriyor; fakat gece de demir bir kafese koyuyorlardı Her ne kadar Sencer, aralarında esir sıfatıyla bulunmuşsa da, kendilerinden birini sultan yapmayarak, esir hükümdârı tahta oturtup saygı göstermeleri; Oğuzların, Büyük Selçuklu Devletini devam ettirmek istediklerini gösteriyordu Fakat Büyük Sultan, Oğuzların elinde esâret altında hükümdâr olmaktansa, tahtı terk etmeyi tercih etti Merv hânkâhına kapandı Yine esâret devâm ediyordu Üç yıl süren esirlik hayâtında çok sıkıntılar çekti Kumandanlarından Kumac’ın torunu Mueyyed Ayaba tarafından, Oğuz muhâfızları kandırılarak, Nisan 1156′da kurtarıldı
Ancak kurtuluşundan bir yıl sonra, 29 Nisan 1157 senesinde vefât ederek, Merv’de kendi yaptırdığı türbesine defnedildi Vefâtında, 91 yaşındaydı
Kırk yıl süren saltanatı boyunca Sencer, doğu ve batı olmak üzere iki cepheli bir siyâset tâkip etmiştir Fakat siyâsetinin ağırlık noktasını hep doğu teşkil etmiştir Önce batıyı tanzime uğraşan Sencer, burada bir türlü istediğini yapamamıştır Çünkü hâdiseler onu doğuya çekerken, batı tamâmen ihmâl edilmiştir En ufak bir bahâneyle hep doğuya hareket eden Sultan‘ın, bunda ne kadar haklı olduğunu, Katavan Savaşı ve Oğuz isyânının doğuda patlak vermesi göstermiştir
Sencer zamânında halk refah içindeydi Mevcut nizamı bozmak için ortaya çıkan Bâtınîlik ve İsmâilîlik cereyânı, devlet tarafından alınan bütün tedbirlere rağmen, câhiller arasında yayılmaya devâm etmiş, kaleden kaleye sıçrayarak, bir taraftan Sûriye’ye, diğer taraftan devletin belkemiği olan Horasan’a doğru yayılmıştı Her tarafta bir tedhiş hareketi almış başını gidiyordu Fakat Sultan, saltanat mücâdeleleri, iç karışıklıklar ve doğudan gelen saldırılar sebebiyle, onlarla yeteri kadar ilgilenemedi
Sencer devrinin en büyük âlimi, İmâm-ı Gazâlî hazretleridir
Babası Melikşâh devrinde de bulunmuş olan İmam-ı Gazâlî hazretleriyle Sencer’in münâsebetleri meşhurdur Ahmed Nâmık-i Câmî ile de münâsebeti olan Sencer, âlim ve şâirleri sarayından eksik etmezdi Bunun netîcesi olarak, uzun süren saltanatı zamânında Sultanın teveccühüne mazhar olan pek çok âlim, sanatkâr, tabip yetişmiştir Allah adamlarının yanında bulunmaktan hoşlanan Sultan Sencer, onların nasîhatlerini can kulağıyla dinler, hatâ yaptığında îkâz etmelerini ricâ ederdi Kim olursa olsun kendisine yapılan şikâyeti sabırla dinler, adâleti yerine getirirdi
Sultan Sencer’in teşvikleriyle Horasan, bütün İslâm dünyâsına ve bu arada Anadolu‘ya devamlı şekilde din ve ilim adamı sevk eden bir merkez olmuştu Sencer zamânında Selçuklu devlet teşkilâtı da en sağlam hâlini almıştı
Sencer, daha sağlığında, babası Melikşâh kadar büyük bir hükümdâr sayılmıştır Ölümünden sonra da kaynaklarda yine Melikşâh ile birlikte, örnek hükümdâr olarak gösterilmiştir
Hadîs-i şerîf rivâyet edebilecek kadar ileri derecede ilim sâhibi olup, hadis âlimleri arasında sayılmıştır Farsça şiirler yazdığı da bilinmektedir
Daha hayattayken Merv’de yaptırdığı türbesi, büyük bir sanat eseri olup, devrinin medeniyeti hakkında fikir vermeye yeter
1 Kılıç Arslan
Türkiye Selçuklu Devleti’ nin kurucusu, Kutalmışoğlu Süleyman Şah’ ın oğlu ve İkinci Türkiye Selçuklu Sultanı
Babası Süleyman Şah’ ın 1086′ da Suriye seferinde Melik tutuş’ a yenilmesi ve ölümü üzerine, Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah onun oğulları Kılıç Arslan ve Davud Arslan’ ı İsfehan’ a götürdü Kılıç Arslan burada altı sene iyi bir eğitim ve öğretim görerek, Türk-İslam terbiyesi ile yetiştirildi
Kılıç Arslan, 1092′ de Büyük Selçuklu Sultanı Berkyaruk’ un izni ile Anadolu‘ ya gelerek İznik’ te altı yıldır boş duran Türkiye Selçukluları tahtına çıktı Yanındaki Türkmen ailelerini İznik’ e yerleştirerek, Anadolu‘ da dağılmış olan birliği yeniden te’sis etti
Bu sırada Bizanslıların fırsattan istifade ile Marmara sahillerini işgale başlamaları üzerine Kılıç Arslan İzmir Bey’İ Çaka ile ittifak ederek mücadeleye girişti İmparator Alexios’ un Türk kuvvetlerine karşı denizden gönderdiği büyük bir ordubozguna uğratıldı İznik’ e saldırıları bertaraf edilen Bizanslılar, Balıkesir ve Kapıdağı bölgelerinden de geri püskürtüldüler
1095′ de Malatya üzerine sefere çıkan Kılıç Arslan kaleyi tam düşürmek üzere iken, yüzbinlerce kişilik haçlı kuvvetlerinin Türkiye topraklarına girdiğini haber aldı Bunun üzerine, muhasarayı kaldırarak süratle memleketini müdafaaya döndü İznik’ i muhasara eden haçlılara karşı hisar önün de ordusunu savaşa soktu Şiddetli çarpışmalar sonun da iki taraf da ağır zayiat verdi Birçok haçlı kumandanı öldürüldü Ancak düşman devamlı takviye alıyordu Kalabalık düşman kuvvetlerine karşı meydan savaşı vermenin tehlikeli olacağını anlayan Kılıç Arslan ordusunu geri çekmek zorunda kaldı Böylece 22 yıllık Selçuklu payitahtı olan İznik şehri 29 Haziran 1097′ de Haçlı kuvvetlerinin eline geçti
Kılıç Arslan bundan sonra Danişmend Gazi ve Kayseri emiri Hasan ile birşleşerek Eskişehir’ e doğru harekete geçen haçlılara dağ, geçit ve vadiler de sürekli baskınlar düzenleyerek ağır zayiat verdirdi Öyle ki, Kayseri ve Toroslar üzerinden Kudüs’ e doğru yol alan haçlı ordusu Kılıç Arslan‘ ın ve kumandanlarının yıtpratma savaşları neticesin de altı yüz binden yüz bine düştü Neticede Kudüs’ e ulaşan haçlılar bu bölgedeki büyük Selçuklu emirlerinin rekabetinden de faydalanarak Antakya, Urfa ve Kudüs’ de hıristiyan idareler kurdular
İznik’ in kaybından ve Birinci Haçlı seferinden sonra Kılıç Arslan, Anadolu Türklerini toplamaya başlayarak, Konya’ yı başkent yaptı Büyük Selçuklu İmparatorluğu’ nun parçalanmasından faydalanarak bütün İslam alemine hakim olmak teşebbüsüne girişti Ancak Musul emiri Çavlı, Artukoğlu İlgazi ve Suriye meliki Rıdvan ile 1107 senesi Temmuz ayında Habur ırmağı kıyısında yaptığı savaşı kaybetti Yaralı olarak Habur ırmağını geçerken boğularak şehid oldu Naşı Meyyafarikin’ e götürülerek kendisi için yapılan Türbeye defn edildi
Türkiye Selçuklu Devleti’ nin en buhranlı devrelerinde hükümdar olan Birinci Kılıç Arslan, teşkilatçı bir devlet adamıydı Üstün kumandanlık kabiliyetine sahip, hayatı mücadele içinde geçen büyük bir kahraman ve gazidir Mutaassıp haçlı ordusuna ağır kayıplar verdirerek, Türklerin Anadolu topraklarından atılamayacağını isbat etti Çok hayır işleyip ahalisinin sevgisini kazandı Hıristiyan halka da adalet ve şefkatle davrandı Bu yüzden devrin tarihçileri “Kılıç Arslan‘ ın ölümü hıristiyanlar için de bit matem oldu ” demişlerdir
1 Gıyaseddin Keyhüsrev
Yerine geçen oğlu III Kılıç Arslan‘ın çocuk yaşta olması sebebiyle Selçukluların hizmetine girmiş olan Danişmenli beyleri Emir Mubarizeddin Ertokuş ile anlaşarak hala İstanbul’da bulunan Gıyaseddin Keyhüsrev’i Konya tahtına davet ettiler Bu sırada İstanbul Latinler tarafından işgal edilmiş ve Bizans imparatorluğu parçalanmıştı Gıyaseddin Keyhüsrev uçtaki Türkmenlerden topladığı birliklerle Konya üzerine yürüdü ve bir aylık bir muhasaradan sonra şehri ele geçirerek ikinci defa olarak Selçuklu tahtına geçti (Şubat 1205)
Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev kısa sürede dahilde sükûneti sağladıktan sonra ve İznik imparatoru Theodoros Laskaris ile anlaşma yaptıktan sonra Karadeniz ticaret yolunu tehdit eden ve bu sahillerde yerleşmeye çalışan Trabzon Komnenoslarına karşı bir sefer yaptı 1206 yılında yapılan bu seferde Aleksios Komnenos mağlûp edilerek bir müddet için kapanmış olan Karadeniz ticaret yolu açıldı Gıyaseddin Keyhüsrev, ticarî ve iktisadî bakımdan memleketin içinde bulunduğu şartları takdir ve buna uygun bir siyaset takip ederek Karadeniz seferini müteakip bizzat ordusunun başında Antalya’yı kuşattı
Anadolu‘nun önemli ithal ve ihrac limanlarından birisi olan Antalya bu sıralarda Aldo Brandini adında bir İtalyanın elinde bulunuyordu Ancak Kıbrıs’tan gelen yardım üzerine sultan şehri zabtedemedi Bununla beraber şehirde Latinler ile ihtilafa düşen Rum ahali sultanı şehre davet etti Ve Mart 1207 tarihinde Antalya fethedildi Selçuklu tahtındaki değişiklikten faydalanmak isteyen Kilikya Ermeni kralı II Leon’a karşı yapılan sefer zaferle neticelendi ve onun zabtettiği yerler geri alındı (1209) Bunu Eyyûbîlerin Kuzey Suriye ve Anadolu‘daki faaliyetlerini önlemek takip etti
Gıyaseddin Keyhüsrev’in Karadeniz, Akdeniz kıyılarında ve Ermenilerin karşısında kazandığı zaferler İznik imparatoru Theodos Laskaris ile aralarını açtı Diğer taraftan Laskaris’in kuvvetlenmesi de Selçuklu sultanını kuşkulandırıyordu Dış tahrikler ve imparatorun yıllık vergiyi ödememesi Gıyaseddin Keyhüsrev’i İznik imparatoruna karşı sefer yapmasına sebep oldu Sultan ordusu ile hareket ederken yanına eski imparator Aleksios’u da almıştı; onu tahtına iade etmek istiyordu İki ordu Alaşehir hududunda karşılaştı Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev iki taraf arasındaki savaşta şehid edildi ve Selçuklu ordusu mağlûp oldu (1211)
2 Süleyman Şah
Süleymanşah, Anadolu‘da sarsılmış olan Türk birliğini yeniten kurmak maksadıyla kardeşlerinin elinde bulunan Amasya, Niksar ve Elbistan’ı itaat altına aldı Bu mücadelelerden faydalanan Bizans imparatoru doğrudan doğruya olmasa bile Karadeniz sahillerinde harekete geçti
Süleymanşah bu gelişmeleri önleyerek imparator ile antlaşma yaptıktan sonra Torosların kuzeyine akınlara başlamış olan ve bazı kaleleri zabteden Kilikya Ermeni kralı II Leon’u mağlûp ederek onları Toroslar’ın güneyine çekilmeğe mecbur etti Bizans imparatorunu haraca bağladıktan ve Ermeni krallığını cezalandırdıktan sonra Doğu Anadolu‘ya yönelerek Malatya’yı aldı
Diğer taraftan Erzincan Mengücük-oğulları ile Artuk-oğullarını kendisine bağladı 1202 yılında Erzurum’u ülkesine katarak Saltuklulara son veren Süleymanşah Gürcüler ile komşu oldu Aynı yıl içinde Sarıkamış yakınlarında Gürcüler ile yapılan savaşı kaybeden Süleymanşah, kardeşi Mes’ûd’un elinden Ankara’yı aldıktan sonra ikinci Gürcistan seferine çıkarken Konya ile Malatya arasında vefat etti (6 Temmuz 1204)
II Süleyman Şah (ö 1204) Anadolu Selçuklu Sultanı ve II Kılıç Arslan‘ın büyük oğludur
II Kılıç Arslan 1186′da ülkesini 11 oğlu arasında paylaştırdı Ne var ki, daha kendisi hayattayken oğulları arasında veliahtlık mücadelesi başladı 1192′de II Kılıç Arslan‘ın ölümünden sonra oğullarından I Gıyaseddin Keyhüsrev tahta çıktı Ama 1196′da tahtını ağabeyi II Süleyman Şah’a bırakmak zorunda kaldı II Süleyman Şah’ın en büyük başarısı Erzurum’u alarak Saltukluların varlığına son vermek oldu 1204′te öldüğünde Anadolu Selçuklu Devleti’ni yeniden eski gücüne ulaştırmıştı
3 Kılıç Arslan
İzzeddîn unvânlı Türkiye Selçuklu sultanı İkinci Rükneddîn Süleymân Şah’ın (1196-1204) oğludur Babasının Temmuz 1204 yılında vefâtı üzerine Nuh Alp ile diğer emirler ve devlet adamları tarafından çocuk yaştaki Kılıç Arslan, Konya tahtında sultan îlân edildi Türkmenlerin desteğindeki amcası Gıyâseddîn Keyhüsrev’e karşı tahtı koruma mücâdelesine girişti Zamânında Danişmendli Türkmenleri, Isparta Kalesini fethetti
Saltanatı 1205 yılı başına kadar süren Üçüncü Kılıç Arslan, Konya ahâlisinin dâveti ve Türkmen kuvvetlerinin desteğinde Türkiye Selçuklu Devleti başşehrine taarruz eden Gıyâseddîn Keyhüsrev’i yendi Geri çekilen amcası Gıyâseddîn Keyhüsrev, daha sonra Konya ahâlisinin yardımıyla Kılıç Arslan‘ın yerine tahta çıkarıldı Kılıç Arslan ve mâiyeti Gevele Kalesinde ikamete mecbur edilip orada vefât etti Üçüncü Kılıç Arslan‘ın saltanatı, sekiz ay kadar devâm etti
1 Alaeddin Keykubat
Anadolu Selçuklu sultanı, Sultan Birinci Gıyaseddin Keyhüsrev’in oğlu Doğum tarihi bilinmemektedir Çok iyi bir tahsil ve terbiye ile yetiştirildi Türk-İslam an’anesine göre Emir Seyfeddin, Ay-Aba ve Emir Bedreddin Gevhertaş kendisine atabeg tayin edildi Ana dili olan Türkçe‘nin yanında, Farsça, Rumca ve Arapça öğrendi Ayrıca yüksek İslami ilimleri ve astronomiyi öğrendi 1205′te Tokat’ın melikliğine (valiliğine) tayin edilerek devlet idaresini öğrendi ve tecrübe sahibi oldu Babasının vefatı üzerine Sultanlığa ağabeyi birinci Keykavus seçildi Bunu kabul etmeyip tahta geçmek isteyen Keykubad, Erzurum meliki Tuğrul Şah ile anlaşarak Kayseri’deki ağabeyinin üzerine yürüdü Fakat taraftarları ağabeyi ile birleşince Ankara Kalesine sığındı Keykavus, Ankara Kalesini kuşatarak Keykubad’ı ele geçirdi ve Malatya’daki Minşar Kalesine hapsetti
Keykavus’un ölümü üzerine 1220 yılında tahta çıktı Onun genişleme ve büyük devlet haline gelme siyasetine devam etti Önce, Ermenilerle Doğu Latinler arasındaki çatışmadan faydalanarak Ermenilerin elindeki Kalonoros Kalesini aldı Yeniden inşa edilen ve sağlam surlarla çevrilen şehre Sultan‘ın ismine izafeten Alâiye (Alanya) ismi verildi
Bu sırada Artuklulardan Diyarbekir hükümdarı olan Mes’ud’un Keykubad adına okunan hutbeyi kaldırması üzerine buraya Mubarezeddin Çavlı kumandasında bir ordu gönderdi Bu ordu, Mesud’un ordusunu yendi ve Çemişgezek gibi bazı kaleleri ele geçirdi Ayrıca, Eyyubî hükümdarı Melik Eşref’in yardımcı olarak gönderdiği kuvvetleri de bozguna uğrattı Bundan sonra, Eyyubîlerle iyi geçinmek isteyen Alaeddin Keykubad esir aldığı Eyyubî kumandanlarını serbest bıraktı Aynı şekilde Melik Mesud’u da bazı hediyeler mukabili yerinde bıraktı
Sultan Alaeddin, Trabzon-Rum İmparatorluğunun gücünü kırmak için Sinop’ta bir donanma kurdu Bu arada Selçuklu tüccarlarının şikayetleri üzerine Kastamonu emiri Hüsameddin Çoban’ı Karadeniz donanmasıyla Kırım Seferine memur etti Emir Çoban önemli bir ticaret şehri olan Sugdak’ı fethetti Şehirde bir cami inşa ettirdi ve askerlerini yerleştirdiği bir garnizon kurdu Ruslar, Sugdak’ın Selçuklu hakimiyeti altına girmesini tanımak zorunda kaldılar
Güneyden gelen ticaret yollarını tehdit eden küçük Ermenistan krallığını cezalandırmak üzere Mübarezeddin Çavlı ve Mübarezeddin Ertokuş kumandasında bir ordu göndererek İçel’i devletin toprakları arasına kattı 1226-28 tarihleri arasında Mengücüklerin başına geçen Davud Şah bin Behramşah’ın Anadolu Selçukluları aleyhine Tuğrul Şah, Harezmşah Celaleddin Mengüberti ve İsmaili reisi Alaeddin’le ittifak ettiğini duyan Alaeddin Keykubad, bunlara karşı harekete geçerek Erzincan, Kemah ve Şebinkarahisar’ı devletine kattı Bu esnada Celaleddin Mengüberti Ahlat’a saldırdı Bunun sonucu Yassıçimen’de 1230′da vuku bulan savaşta Celaleddin’i büyük bir yenilgiye uğrattı ve Erzurum’u kolayca ele geçirdi Ancak, Türk ve Müslüman devletler arasında vuku bulan bu savaşlar, Anadolu‘ya doğru harekete geçen Moğolların işini kolaylaştırmaktan öte bir işe yaramadı Bilhassa Harezmşahların gücünün kırılması, Moğollar önünde durabilecek önemli bir kuvvetin ortadan kalkmasına sebep oldu
Nitekim, Gergoman Noyan komutasındaki Moğollar Sivas’a kadar gelerek, buraları yakıp yıktılar Selçuklu kuvvetleri, Moğolları Erzurum’a kadar takip ettiyse de yetişemedi Bu Moğol akınının, Gürcü kraliçesi Rosudan’ın tahrikiyle meydana geldiğinin anlaşılması üzerine, Gürcistan’a sefer düzenlendi Gürcülerle yapılan savaşlarda, Gürcü kuvvetleri bozguna uğratıldı ve yapılan anlaşmayla Gürcistan’da bazı kaleler, Anadolu Selçuklu Devletine bırakıldı
Moğol tehlikesini gören Alaeddin Keykubad, doğu sınırlarını sağlamlaştırdı Bu sağlamlaştırma esnasında Ahlat fethedildi Ancak bu fetih, Eyyubîlerle arasının bozulmasına yol açtı Eyyubîlerin gönderdikleri orduyu, Torosların güneyinde yenerek, Harput ve Urfa’yı ele geçirdi Vefatından önce gelen Moğol elçilerini ustaca idare ederek, Anadolu‘yu Moğol istilasından kurtardı 1237′de Kayseri’de vefat etti
Alaeddin Keykubad, büyük bir siyasetçi ve asker olduğu kadar da ilim adamıydı Âlimleri sarayında toplar, onları korurdu Saltanatı müddetince Anadolu‘da geniş çapta imar hareketlerinde bulundu Yaptırdığı kervansaray, kale ve sarayların kalıntıları Anadolu‘nun muhtelif yerlerinde hala bulunmaktadır
|