Yalnız Mesajı Göster

Türk Devlet Kurucuları Olarak, Bilge Kağan'dan Mustafa Kemal Atatürk'e

Eski 10-11-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türk Devlet Kurucuları Olarak, Bilge Kağan'dan Mustafa Kemal Atatürk'e



4- Toplumdaki Bilinçlenme ve Ortak Ruh

Karşılaştırmasını Yaptığımız Her iki devirde de Türk devlet anlayışındaki geleneksel ortak özelliklerden biri olarak, milletin var olma ve yükselme azim ve iradesinin ifadesi olan “millî şuurun” güçlendiğine şahit oluyoruz Bilindiği gibi, bir siyasî varlığı oluşturan fertlerin milletine ve devletine olan bağlılığı, bir maddî bağlılıktan ibaret değildir Bu, aslında millet halindeki toplumların geleceğe doğru yol alan ilerleme ve gelişmelerinde en önemli bir faktör olarak karşımıza çıkan bir ruh bağlılığıdır Kişilerdeki birbirine ve devlete karşı olan bu bağlılık, sonunda bir toplum şuuruna dönüşerek millî şuuru oluşturmuştur Milletlerin tarihinde zaman zaman çeşitli etkenler altında millî şuurun körelmeğe yüz tutarak şuur altına geçtiği veya felce uğrama tehlikesiyle karşılaştığı durgunluk devreleri göze çarpar Bir toplumun böyle bir duruma düşmüş veya düşürülmüş olması, o toplumun her türlü gerileme ve çöküşe doğru yol alabileceğinin belirgin işaretidir
İşte böyle dönemlerde, bu şuuru canlı tutma gücü bakımından, millete önderlik etme vazifesini yüklenmiş olan şahsiyetlere büyük görevler düşer Bu konuda İlteriş de Bilge Kağan da gereken başarıyı gösterebilmişlerdir Bunun ilk belirtisi, Çin boyunduruğu altındaki, yazıtlarda kara kamag diye adlandırılan Türk halkının, isyan duyguları altında söylediğini yukarıya aktarmış olduğumuz sözlerdeki uyanışta ve bunun İlteriş Kağan tarafından çok iyi değerlendirilebilmiş olmasında görülüyor Atatürk’ün okuduğu yerli ve yabancı kitaplar arasında Köktürk Yazıtları ile ilgili eserler de yer alır
Öteki kitaplarda olduğu gibi, yazıtların Necip Asım tarafından yayımlanan metninde de Atatürk tarafından değer verilen bazı ifadelerin altları çizilmiş veya sayfa kenarlarına özel işaretlerle notlar düşülmüştür, Bu kitabın 72 sayfasına düşülen notta “Göçebe kavimlerde millî vicdanın varlığı son derece az görüldüğü halde, eski Türklerde millî vicdanın teşekkül etmiş olduğuna asla şüphe duyulmayacak derecede bir açıklık olduğu” görüşü yer almıştır9 Atatürk’ün burada “millî vicdan” deyimi ile ifade ettiği kavram, “toplum şuuru” kavramıdır, kendisi de Millî Mücadele’nin bütün safhalarında olduğu gibi, ondan sonraki devlet icraatın da ve millî kültürle ilgili bütün faaliyetlerinde “toplum şuuru” üzerinde hassasiyetle durmuştur Toplum şuurundaki canlılık, bunun tabiî bir sonucu olarak “millî birlik ve beraberlik” ilkesini doğurmuştur Atatürk,
“Ben milletimin vicdanında ve istikbalinde ihtisas ettiğim büyük tekâmül istidadını bir millî sır gibi vicdanımda taşıyarak, peyderpey bütün heyet-i içtimaiyemize tatbik ettirmek mecburiyetinde idim”10 derken, bu “toplum şuuru”nu kastediyordu
Topyekûn “Millî Mücadele” diye adlandırdığımız İstiklâl Savaşı’nın kazanılmasında; askerî siyasî, diplomatik vb çeşitli etkenler yanında hiç şüphe yok ki toplum şuuru dediğimiz ortak şuurun da Önemli bir yeri vardır Bu mücadele, aslında Türk milletinin kendi benliğini bulma ve kendi varlığına sahip çıkma mücadelesidir
Atatürk’e göre
“Yabancı bir devletin koruyup kollayıcılığını kabul etmek, insanlık vasıflarından yoksunluğu, güçsüzlük ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir11
Temel ilke “kayıtsız şartsız millî hâkimiyete dayanan yeni bir Türk devleti kurmaktır Ancak, bu kararın gerçekleştirilebilmesi, Önce toplum ruhunda buna elverişli manevi bir gücün varlığına, sonra da halktaki uyanış ve direnişin yeni bir ideal etrafında yoğunlaştırılarak meşru bir zemine oturtulabilmesine bağlıydı Atatürk, Türk halkında böyle manevî bir gücün varlığına inanıyordu
Bu inancını büyük Nutuk’ta, Millî Mücadele’ye başlamak üzere, en büyük gayretlerle elde ettiği rütbe ve nişanları söküp atarak resmî sıfat ve yetkilerinden sıyrılırken,
“Yalnız milletin sevgi ve fedakârlığına güvenerek, onun tükenmez feyiz ve kudret kaynağından ilham ve güç alarak vicdanî görevine devam ettiğini” 12
bildirirken ve daha sonraki yıllarda
“Ben 1919 senesi Mayısı içinde Samsunca çıktığım gün elimde hiçbir kuvvet yoktu Yalnız büyük Türk milletinin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran yüksek ve manevî bir kuvvet vardı İşte ben bu ulusal kuvvete, bu Türk milletine güvenerek işe başladım” 13
derken, hep toplumdaki bu ortak güce işaret etmek istemiştir
Mustafa Kemal, milletten aldığı bu güçle, bir çoban yıldızı 14 veya etrafına ışık saçan deniz fenerleri gibi 15 gidilecek yolu aydınlatmaya, milleti yeni bir devlet kurma ideali etrafında bütünleştirmeye çalışmıştır
Bu itibarla Millî Mücadele, toplumdaki bilinçlenmeyi “vatan” ve “millet” sevgisine ve “millî irade” kavramına dönüştürerek, Türk toplumuna millet olma şuurunu kazandıran bir mücadeledir “Millî Mücadele” diye adlandırılmasının sebebi de budur Mücadelenin bir şahlanışla yol alışı da “Kuva-yı Milliye ruhu” terimi ile karşılanan böyle yeni bir imanla donatılmış ve beslenmiş olmasındandır
Görülüyor ki, Atatürk’ün Millî Mücadele’yi başarma yolundaki bütün hazırlıklarında ve memleketin uyarılması yolundaki bütün gayretlerinde, aynı zamanda toplum şuurunun harekete geçirilmesi fikri hâkimdir Dil ve tarihimize vermiş olduğu büyük değerin temelinde, kültür tarihimizin derinliklerine inen bilimsel inceleme ve araştırma gayesi yanında, millî şuuru dinamik ve canlı tutma düşüncesinin de yattığı görülür 15
“Millî his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir Dilin millî ve zengin olması millî hissin inkişafında başlıca müessirdir” 16
sözleri de bu durumun açık bir delilidir Kaldı ki, kendisi söylev ve demeçlerinde milliyet anlayışını:
“Biz esasen millî mevcudiyetin temelini millî şuurda ve millî birlikte görmekteyiz
“Bir heyet-i içtimaiyenin beka ve saadeti ancak emelde ve istihsal-i âmâl-de iştirak-ı tam halinde bulunmasına mütevakkıftır” 17
sözleriyle gereken açıklığa da kavuşturmuştur Onun İstiklâl ve Cumhuriyeti Türk gençliği ne emanet eden hitabesinin son cümlesinde yer alan
“muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur”
sözlerindeki “kudret” kelimesiyle de, bizce, millî ruhun ifadesi olan toplum şuurunun gücüne işaret edilmiştir Atatürk, Türk milletinin millî şuurunu harekete geçirip onu canlı tutmakla yetinmemiş; bunu Türkiye Büyük Millet Meclisinde millî bir iradeye de dönüştürmüştür Bu bakımdan Millî Mücadele, Türk milleti için bir millî şuur kazanma, geçmişle hesaplaşma ve yeniden dogma mücadelesidir Aynı zamanda otorite ve meşruiyet kaynağı olarak “saltanat” ve “hilâfet”in yerine millet iradesinin geçirilmesi mücadelesidir 18

5- Olağanüstü Cesaret:

Bir milletin felâketli dönemlerinde ona önderlik edebilecek güçteki şahsiyetlerde kendini gösteren olağanüstü cesaret unsuru da toplum gücünün müstesna şahsiyetlerde somutlaşan bir tezahürü olmalıdır Kutluğ’un (İlteriş Kağan) 7 erden 70′e, 70′ten 700′e, 700′den 2000′e yükselen bir savaşçı kadrosu ile yüz binlik ordulara ve koskoca bir imparatorluğa karşı koyacak cesaret ve gücü gösterebilmiş olması, onun millî potansiyeli yönlendirecek üstün kişiliği ile ilgilidir Vezir Tonyukuk’un, istiklâl savaşına katılmak üzere Kutluk’a iltihakını tasvir eden satırlar, o zaman nasıl bir millî mücadele ruhunun hâkim olduğunu ve önderlik vasfı taşıyanların bundan nasıl yararlanabildiklerini ortaya koyuyor Bu mücadelede :

19

Sözleriyle kağanın askerinin kurda, düşman askerinin koyuna benzetilmiş olması da bu millî ruha tercüman olan cesaretle ilgilidir
Olağanüstü yetenekleri ile dehanın en iyi örneğini vermiş olan Atatürk’ün de, bütün rütbe ve nişanlarından sıyrıldıktan sonra, milletin tek bir ferdi olarak mücadeleye atılma cesaretini gösterebilmesi ve bir milletin maddî, manevî bütün güçlerini harekete geçiren “Kuva’yı Milliye” ruhu ile, bir yandan dış düşmanlara karşı koyarken, bir yandan da içerideki ihanet çetelerine, iç politikası iflas etmiş ve düşmana boyun eyme politikasının temsilcisi durumuna gelmiş İstanbul Hükûmeti’ne ve saraya karşı mücadele verebilmiş olması, işte yine millî gücün üstün şahsiyetlerde sembolleşmiş ve kristalleşmiş olması ile açıklanabilir
Köktürk Yazıtları’nda, İlteriş ve Bilge Kağan’ın kendilerini Türk milletine adayarak Ölesiye hizmet etme yolundaki başarılarının daha başka Örneklerini de bulmak mümkündür Bilge Kağan’ın dağılmış olan milleti toplayıp düzene sokmak ve millî birliği kurmak için sarf ettiği gayret ile ilgili satırlar gerçekten üzerinde durulmaya değer Kendisinin 19 yıl şad olarak 19 yıl da kağan olarak hüküm sürdüğü devrede kardeşi Köl-Tigin’le birlikte yaptığı harplerin ve kazandığı zaferlerin hikâyesi, onun üstün tarihî şahsiyetini ortaya koyan örneklerdir
Nutuk’ta da Millî Mücadele, bütün teferruatı ve askerî safhaları ile birlikte ve veciz bir dille anlatılmıştır Bu durumlarla ilgili daha başka Örnek ler sıralamak da mümkündür

6- Millete Hitap:

Bilge Kağan ve Atatürk’ün eserlerinde, özellikle belirtilmesi gereken bir hususa işaret etmek istiyoruz Bu da her iki eserde de millete veya Türk gençliğine hitap eden parça veya bölümlerin yer almış olmasıdır
Köl-Tigin ve Bilge Kağan yazıtlarında, Bilge Kağan’ın ağzından dile getirilen Köktürk tarihi, açık, anlamlı, kısa ve veciz bir dille hikâye edildikten sonra, yer yer Bilge Kağan’ın milletine seslendiği, ona yol gösterici öğütler verdiği oluyor Metinler arasına serpiştirilen bu pasajlarda tam bir hitabe Özelliği bulunduğu için, bunları, Bilge Kağandın milletine ve beylerine hitabesi olarak kabul edebiliriz Bu parçalarda tarihî acı gerçekler dile getirilmiş, düşman entrikası karşısında, milletin gaflete düşüp nasıl sefil olduğu, yapılan savaşlarda kanının su gibi aktığı, kemiklerinin dağlar gibi yığıldığı, kendisinin köleliğe kadar düştüğü şu sözlerle dile getirilmiştir :



Bilge Kağan, bu duygulu seslenişlerden sonra, milleti için son uyarıcı sözleri şu cümlelerde toplamıştır:



Görülüyor ki, tarihî geçmişi bir âbide halinde ve bir ibret levhası olarak milletinin gözü önüne sermiş olan Bilge Kağan, işte yolunuzu buna bakarak çizin demekle, ta tarihin derinliklerinden ve bir bengü taş üzerinden yalnız o günün Türk milletine seslenmemiş; bugünün ve geleceğin nesillerine de seslenmiştir Bu seslenişle memleketinin ve milletinin varlığını gelecek nesillere devretmiş bulunmaktadır
Bu olaydan tanı on iki yüzyıl sonra, Türk milletinin bağrından bir Mustafa Kemal çıkmıştır O, memleketin en karanlık günlerinde milletinin kanayan kalbine merhem olmuş ve onun elinden tutmuş; İlteriş gibi yurdunu düşman istilâsından kurtararak hür bir devlet yaratmıştır Ancak, şu var ki, Atatürk’le Kutluğ’un yolları bu noktada ayrılmış Atatürk, o yolun çok daha derinlere uzanan devamında mücadelesini yürüte gelmiştir
Türk milletinin içinde bulunduğu kötü şartlar, onu yeni ve ağır görevlere doğru itmiştir Bundan dolayı siyasî ve askerî zaferlerle yetinmemiş; yeni sosyal düzenlemelerle devlet ve cumhuriyeti sağlam temeller üzerine oturtmağa çalışmıştır, işte bu derin görüş ve bu görüşü besleyen üstün yetenek dolayısıyladır ki, Atatürk, Türk milletinin yaşayışına yeni bir yön verebilmiş; onu 1839 Tanzimat hareketinden beri süregelen yenileşme mücadelesinde kesin hedeflerine ve çağdaş bir medeniyet sistemine kavuşturabilmiştir
Böylece, sağlam ilkelere dayalı modern bir Türk devleti kurabilmiştir Onun mille tine bu yönde kazandırmış olduğu değerler ve ekmiş olduğu tohumlar, milletinin geleceğini güvence altına alan verimli ürünleridir Bu bakımdan Atatürk’ün öteki önderlerden ve devlet kurucularından ayrılan çok istisnaî bir yanı vardır Bu üstün değerdeki devlet kurucusu, bir gün gelmiş; mille tinin istiklâline kavuşup modern bir devlet oluncaya kadar çektiği çileleri, geçirdiği felâketli devirleri yapılan savaşları, karşılaşılan ihanetleri ve elde edilen başarılı sonuçları gerçek yönü ve belgeleri ile dile getirmek, milletinin gözü önüne gerçek bir tarih tablosu halinde sunmak istemiştir İşte bu gerekçe ile milletin temsilcileri önünde 365 saat süren tarihî nutkunu okumuştur
Bu itibarla, Nutuk, tarihin akışını değiştirme gücüne sahip bir önderin, varlığı sona ermiş sayılan büyük bir milleti, temelleri çökmüş, ömrü tamamlanmış olan bir imparatorluğun yıkıntıları arasından çekip çıkararak nasıl çağdaş ve millî bir devlet haline getirebildiğinin belgelere dayanan hikâyesidir Eserde kendini her şeyi ile milletine adamış olağanüstü yetenekleri ile dehanın en iyi örneğini vermiş büyük bir komutanın, inkilâpçı bir liderin ve ileri görüşlü bir devlet adamının askerî ve siyasî faaliyetleri ile, Türkiye Cumhuriyeti’ne şekil veren temel düşünce ve görüşler yer almıştır Ayrıca, bu eser de millî ve çağdaş değerler sistemine bağlı Cumhuriyet rejiminin tarih şuuru içindeki gelişmesinin adım adım nasıl olgunlaştırıldığını, sosyal ve kültürel alanlara yön verici siyasî ve idarî şartların nasıl hazırlandığını yakından görebilmekteyiz Hele eserin dil ve üslûp bakımından taşıdığı değer, ona ayrı bir üstünlük kazandırmıştır Atatürk, konuşma ve yazma sanatına, kendisini dinleyenleri ve okuyanları, düşüncelerinin peşinde sürükleyebilecek eşsiz bir anlatını gücü kazandırabildiği içindir ki, Nutuk, Türk hitabet Sanatının da doruğuna yükselmiş ve bir şaheser olmuştur
Atatürk de Nutuk’ta, tarihten edinilen tecrübelerin millete mal edilme si geleneğine uyarak, ulaşılan başarının asırlardan beri çekilen millî felâketlerin yarattığı uyanıklığın sonucu ve bu aziz vatanın her köşesinin sulayan kanların bedeli olduğuna işaret etmiştir Bu veciz hitabenin başlangıcını hep birlikte bir daha gözden geçirelim :
“Muhterem Efendiler,
Sizi günlerce işgal eden uzun ve teferruatlı beyanatım, en nihayet mazi olmuş bir devrin hikâyesidir Bunda milletim için ve müstakbel evlâtlarımız için dikkat ve teyakkuzu davet edebilecek bazı noktaları tebarüz ettirebilmiş isem, kendimi bahtiyar addedeceğim
Efendiler, bu beyanatımla millî hayatı hitam bulmuş farz edilen büyük bir milletin istiklâlini nasıl kazandığını ve ilim ve fennin en son esaslarına müstenit millî ve asrî bir devleti nasıl kurduğunu ifadeye çalıştım
Bugün vasıl olduğumuz netice asırlardan beri çekilen millî musibetlerin intibahı ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir” 24
diyerek bu neticeyi her türlü ahval ve şerait içinde bile
“vazifen, Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur”
diye hitap ettiği Türk gençliğine emanet etmiştir
Görülüyor ki, İlteriş ve Bilge kağanlarla başlayan toplum bilinçlenmesi, tarihin doruk noktalarından geçe geçe Atatürk’te zirvesine ulaşmış ve Nutuk’ta en veciz ifadesini bulmuştur Böylece, Nutuk taşıdığı üstün özelliklerle yalnız millî tarihimizin dönüm noktası olan bir safhasını zaman silindirinin aşındırıcı etkilerinden kurtararak Ölümsüzleştiren bir eser olmakla kalmamış, aynı zamanda Türk milletinin dününü bugününe, bugününü de yarınına bağlayan ve gelecek nesillerin de yolunu aydınlatacak olan bir eser niteliği kazanmıştır Bilge Kağan’ın da Atatürk’ün de ruhları şad olsun
Ayrıca, devlet varlığının sonsuza kadar devam edebilmesinin yalnız liderler ile değil, devleti ayakta tutacak değer Ölçülerinin gelenek halinde hep canlı tutulması ile mümkün olabileceği, Atatürk tarafından bir kez daha vurgulanmıştır Onun
“Benim nâçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebed payidar kalacaktır 25
şeklindeki sözleri de bu devlet anlayışının veciz bir ifadesidir

Prof Dr Zeynep KORKMAZ

DİPNOTLAR:
[8] Bk Bahaeddin Ögel, Türklerde Devlet Anlayışı, Ankara 1982, s
[9] Gürbüz D Tüfekçi, Atatürk’ün Okuduğu Kitaplar, Ankara 1983, s 404
[10] Nutuk, C I, s 16; Z Korkmaz Çev s 9
[11] Nutuk Zeynep Korkmaz Çev s 33
[12] Nutuk, Zeynep Korkmaz Çev s 33
[13] Cumhuriyet Gazetesi, 141937, Buradan naklen Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, 3 basım, Ankara 1984, s 1; Atatürkçülük, I kitap, Ankara 1983, s 49
[14] Hamdullah Suphi, Dağ Yolu, 2 kitap, Ankara 1931, s 39
[15] Adıvar, Halide Edip, Türkün Ateşle İmtihanı, İstanbul 1962, s 121 Buradan naklen İnci Engin’in, “Millî Mücadele Devrinin Edebiyata Aksi”, Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları, Dergâh yay, İstanbul 1983, s 146
[16] Sadri Maksudi Arsal, Türk Dili için İstanbul 1930, Kapak sayfası Zeynep Korkmaz, Türk Dilinin Tarihî Akışı İçinde Atatürk ve Dil Devrimi, Ankara 1963, s 1
[17] Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, CI Türk - İnkılap Tarihi Enst Yay 1949, s 372
[18] Mehmet Kaplan, Millî Mücadele Devri Yazarlarının Kalemiyle Mustafa Kemal Atatürk, C I, Kültür Bakanlığı yay Ankara 1982 s XI
[19] Köl-Tigin, yazıtı Güney Cephesi, st 5-6 Tonyukuk Yazıtı, st 5-10
[20] Köl-Tigin Yazıtı Güney Cephesi st 6-7 Türkçesi: “Çin Milletinin sözü tatlı kumaşı yumşakmış Tatlı sözle, yumuşak ipek kumaşla aldatıp, uzak millet iöylece yaklaştırırmış Yaklaştırıp konduktan sonra kötü şeyleri o zaman düşünürmüş İyi bilgili insanı, iyi cesur insanı yürütmezmiş Bir insan yanılsa kabilesi, milleti, akrabasına kadar barındırmazmış Tatlı sözüne, yumuşak ipek kumaşına aldanıp çok çok Türk milleti öldürür; Türk milleti öleceksin Güneyde Çogay ormanına, Tögültün ovasına konayım dersen Türk milleti öleceksin”[21] Köl Tiğin Yazıtı, Doğu Cephesi st 22-24
[22] Köl Tiğin Yazıtı, Güney Cephesi, st 10-11
[23] Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C III, Türk inkılâp Tarihi Enstitüsü yay 2 basım 1961, s 80
[24] Nutuk, Cç 2 s 824
[25] Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C III (Ankara 1989) s 119

ALINTI: Yenidenergenekoncom

Alıntı Yaparak Cevapla