Prof. Dr. Sinsi
|
Türk Toplulukları

IRAK TÜRKLERİ
Bugün Türkiye'nin güney komşusu olan Irak'ta yaşayan soydaşlarımıza, genel olarak Türk demekle beraber, son yıllarda daha da sıklaşarak kullanılmağa başlanan Türkmen deyimi de ilgi çekmeğe başlamıştır 1918'de sona eren Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Türkiye'den koparılarak, Irak adı ile kurulan devletin vatandaşları olarak varlıklarını sürdüren soydaşlarımızdan, uzun yıllar Türkler diye söz edilmiştir Ne var ki 1959 yılından sonra, Irak'ta yaşayan Türk'lerin Türkiye ile olan kan ve kültür bağlarını unutturmak için, soydaşlarımıza devlet tarafından resmi olarak Türkmen denilmeğe başlanmıştı
Böylece kendilerine göre, Irak'ta yaşayan Türklerin kökenlerinin Anadolu'ya değil de, Orta Asya'ya uzandığını ispat eden Irak yönetimi, soydaşlarımızı Türklük dünyasının kalbi olan Türkiye'den koparmış ve Türkmen deyimi ile Türklerin Türklüğünü silmiş olacaktı Bu uygulama, daha önce İngilizler tarafından da ele alınmış, ancak bundan her hangi bir sonuç alınamamıştı Irak'ta 1959 yılından sonra, Bağdat yönetimi tarafından Türkmen topluluğu diye isimlendirilen Türkler, bilindiği gibi, Lozan Konferansı sıralarında İngiliz heyeti tarafından da Türkmenler olarak ifade edilmişlerdi O zaman Türk heyeti başkanı olan İsmet Paşa, Türkmen ve Türk'ün eşanlamlı olduğunu, hatta bu anlamda Türkiye Türklerinin de Türkmen olduklarını söyleyerek, sonuçta bunun bir politik manevra konusu yapılamayacağını ileri sürmüştü Böylece İngiliz tezi, daha o sıralarda çürümüştü
Irak'ta cumhuriyet dönemini başlatan Abdülkerim Kasım yönetimi de, Türklerin Türkmen olduklarını, bu bakımdan Irak'taki Türk topluluğunun Türkiye değil, Orta Asya kökenli olduklarını göstermeğe çalışmış ve güya Irak'taki Türklerin Türkiye ile olan soy ve kültür bağlarını böylece kesmiştir Tıpkı Yunan hükümetinin, Yunanistan toprakları üzerinde yaşayan Türklere Türk dememek için, müslüman deyimini kullanması gibi, Irak yönetimi de, hiç bir şekil ve surette sonucu değiştiremeyecek olan bir yola başvurmuştur Buna karşılık Irak'ta yaşayan soydaşlarımız, yönetim tarafından kendilerine verilen Türkmen adından, rahatsızlık duymamışlar, hiç yadırgamadan da bu deyimi kullanmaktan çekinmemişlerdir
Zira Türkmen deyimi, geniş ve bilindiği anlamda batıya göç eden Türkleri, yani Oğuzları, ayrıca İslamiyeti kabul eden Türkleri ifade eder ki, bu anlamda günümüzde Türkiye, Azerbaycan, Balkan, Kıbrıs, Suriye ve Irak Türklerini de içine alır Bugün Türkmenistan'da, Afganistan ve biraz da İran'da yaşayan Türkmen boyunun, gerçekte Irak Türkmenleri, daha doğrusu Türkleri ile, zannedildiği gibi bir boy akrabalığı yoktur Dediğimiz gibi, Irak'ta varlığını günümüze kadar sürdüren Türklere Türkmen denilmesi, aslında altında gizli ve politik manevra yatan bir düşüncenin başarısız bir ürünüdür Bu bakımdan Irak Türklerine, yanlış olmakla birlikte Türkmen denilmesinin de fazla bir sakıncası veya tehlikesi yoktur
BÖLGEYE TÜRK GÖÇÜNÜN BAŞLAMASI
11 yüzyılın başlarında Oğuzların yani Türkmenlerin göçleri başladığı zaman, Büyük Türkistan'dan Maveraünnehir'e gelen Türk ulusları her tarafa yayılmağa başladılar Bunların bir kısmı önce Horasan'a, sonra Irak-ı Acem'e, Azerbaycan'a gelerek, güneye doğru yöneldiler ve Musul bölgesine ulaştılar Hicri 430 (M 1039) yılında Musul meliki Kırvaş Ukeyli'yi yenerek, şehri istila ettiler Daha sonra Türk göçleri büyük bir sel halini aldı Çeşitli boylar ve oymaklar birbirini izleyerek Huzistan, Zor, Erbil ve Musul bölgelerini ele geçirmeğe, hatta Bağdat kapılarına kadar ilerlemeğe muvaffak oldular Bütün Türklerin başbuğluğunu eline alan Selçuklu hanedanı, bu büyük göç sonucunda dünya çapında bir imparatorluğun temelini oluşturmağa başladı Selçuklularla başlayan Türk göçü ve fetihlerine, hemen hemen bütün Türk boylarının katıldıkları söylenebilir
Türkmen ulusları Selçuklu prensleri arasında taksim edildiği zaman, fethedilecek ülkelerden her prensin hissesine düşecek yerler de tayin edilmişti Bu taksimde Musul, Azerbaycan ve Huzistan İbrahim Yınal'ın hissesine düştü Yınal kendi uluslarını, yönetimine terk edilen bölgeye göndermeğe başladı H 440 (M 1048-49) yılına doğru ibrahim Yınal bütün bölgeyi eline geçirdi Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey Bağdat'a girdikten sonra (1055) bu ülkeyi resmen İbrahim Yınal'a verdi Sultan Melikşah geniş Selçuklu topraklarını 12 vilayete böldü ve Musul da bir vilayet sayıldı Böylece bütün Musul çevresi Türk beylerine ve Türk boylarına tımar olarak verildi ve taksim edildi Büyük şehirlere Türk boyları yerleşti Berkyaruk sultanlık tahtına oturunca, Musul'a ünlü komutan Kerboğa'yı vali olarak atadı Kerboğa'nın bütün askerlerini yerleştirdiği Musul, bu tarihten itibaren bir Türk beldesi olduğu gibi, büyük bir Türk vilayetinin de merkezi durumuna yükseldi Bu vilayet, bugünkü Süleymaniye, Erbil, Zor ve Kerkük gibi önemli yerleşim merkezlerini de kapsıyordu Kerboğa'dan sonra Sungurca, Türkmen Musa, Çökermiş (veya Çökürmüş) ve Çavlı adlı Türkmen beyleri Musul valiliğinde bulundular
1130'lu yıllarda Şehrizor ve çevresinin, Türkmen Arslantaş'ın oğlu Emir Kıfçak (Kıpçak)'ın elinde olduğunu görmüştük Bu ailenin de Yıva boyundan çıktığı bilinmektedir Arslantaş'ın oğluna, ünlü Türk kavmi Kıpçak'ların adını vermesi, birçok araştırıcıyı yanıltmış ve bunların Kıpçaklardan oldukları düşüncesini uyandırmıştır Aslında Yıvaların en ünlü beyi Şihabeddin Süleyman Şah'tı Hilafet makamına da çok bağlı olan Süleyman Şah Bağdat'ın Moğol kuşatmasında direnmiş, şehrin düşmesi üzerine şehit düşmüştü
Irak ve el-Cezire'de görülen Türkler, özellikle Musul bölgesinde yoğunluk gösteriyorlardı Sultan Mehmet Tapar ve oğlu Sultan Mahmud zamanlarında, Basra'da görev yapan ve büyük emirlerden Ak-Sungur al-Buhari'nin vekili olan Sungur al-Bayatî adlı emirin de Bayat boyundan geldiği hususunda herhangi bir tereddüt söz konusu olmamalıdır Bu emirin zamanında Basra'da İsmailiyye Türkleri ve Bulduklu Türkleri olarak bilinen toplulukların varlığı da biliniyor İsmailiyye Türkleri'nin başı Gız-Oğlu ve Bulduklu Türkleri'nin başı da Sungur-Alp adlı prensler idi Aynı dönemde Bağdat'ta Bekçiye emirleri de dikkat çekmektedir Bunların da belki şehirdeki sultanlara ve büyük emirlere ait saray, köşk ve kışlalarının korunmasına bakan "bekçi" emirleri oldukları düşünülmektedir
Yine Musul bölgesinde dirliği olan Türkmen beylerinden Kür-Yavı adlı emire de işaret etmek gerekir Horasan adlı bir emirin oğlu olan Kür-Yavı, Sultan Tapar ve oğlu Sultan Mahmud zamanında Aşağı Zap kıyısındaki Bevâzic kalesi ve yöresinin sahibiydi Aynı yöre Sultan Mesud döneminde Kür-Yavı'nın adı tesbit edilmeyen oğlunun elinde olduğu görülmektedir Zengiler devletinin Türkmen emirlerinden biri de Zeynuddin Ali Küçük'tü Uzun yıllar Musul Atabeyliği'nin işlerini başarı ile yöneten Zeynuddin Ali Küçük 1167'de Erbil'e çekilmişti Beğtiğin'in oğlu olan Zeynuddin Ali Küçük'ün büyük oğlu, tarihte büyük üne kavuşmuş, Muzaffereddin Gök-Börü'dür Selahaddin Eyyubî'nin eniştesi olan Gök-Börü, ününü haçlılara karşı gösterdiği yiğitliğe ve yaptığı hayır kurumları ile halkına mesut ve refah içinde bir dönem yaşatmış olmasına borçludur
Bölgenin Moğol istilası sırasında, yeni boylarla gelen yerleşme sonucunda, Türkleşme hareketlerine sahne olduğu görüldü 13 yüzyılın ikinci yarısında, merkezi Musul olan Diyarbakır vilayetinde bulunan büyük Moğol kuvvetinin önemli bir kısmını kalabalık Moğol Uyrat boyu oluşturuyordu Daha sonra, Moğolların zayıf düşüp, çözülmeğe başladıkları dönemde, iç çekişmelerden dolayı büyük sıkıntı çekmiş olan Uyratlar, Erbil yöresinde yurt tuttular Mehmet Saru adlı bir Türkmen beyi de Şehrizor'a hakim oldu Daha önce de gördüğümüz gibi Şehrizor bölgesi Selçuklu fethinden beri hep Türkmenlerin kalabalık halde yaşadıkları bir bölge idi 1231 yılında Moğolların gelişi esnasında da Şemseddin Sevinç adlı bir Türk emiri Erbil-Hemedan yolunu denetimi altına almıştı Şemseddin Sevinç de Kışalu adlı bir oymağa mensuptu Buyruğunda çok kalabalık bir topluluk bulunan Sevinç, Erbil Atabeyi Gök-börü'ye ait Saru adlı bir kaleyi zaptetmiş, daha sonra (1229) Merağa yakınındaki müstahkem Rüyin-dîz kalesini de eline geçirmişti Mehmed Saru'nun buyruğundaki Türkmen oymağının kendisinden sonra Sarulu (bugünkü söyleyişle Sarılı) adıyla tanındığı ve bu oymağın günümüze kadar varlığını sürdürdüğünü hatırlatmak yerinde olacaktır
Artuklu ülkesinin güney sınırları, Halep ve Musul vilayetleri, yoğun biçimde Türkmenlerin yerleşme alanı idi Hatta birçok kaynak Antakya, Ayıntâb, Telbaşer, Suruc ve Kerkük bölgelerinin, kasaba ve köyleri ile tamamen Türkleştiğini belirtir Zamanımızda Irak'ta Türklerin yaşadığı bölgelerin, tarih boyunca en yoğun Türkleşme dönemi, Celayirlilerden sonra Karakoyunluların bölgeye hakim oldukları zamana rastlar Aslında Diyarbakır ve Musul'da bulunan Türkmenler, Moğollarla girdikleri mücadeleler sonunda başarı kazanarak bağımsızlıklarını ilan ettiler Türk Karakoyunlu ulusunun beyi Bayram Hoca, 1375 yılında Musul vilayetini zaptederek, Karakoyunlu devletinin temelini atmıştır Bu dönemde Musul yöresi ve Bağdat'a kadar olan bölge, Karakoyunlu beylerinin ellerine geçmiş ve izleri günümüze kadar devam eden bir Türkleşme hareketi yaşatmıştır Bugün Karakoyunlu köyleri ve bunların izlerini taşıyan birçok oymak ve aşiretin yanısıra, pekçok yer adı da ilgi çeker
Akkoyunluların, Karakoyunlu devletini ortadan kaldırması ile bölgede yaşayan Türkmen boyları büyük sıkıntılar çektiler Karakoyunlu devletinin yıkılması ile bu devlete bağlı boylar, Akkoyunluların takibinden kurtulmak için İran'a çekilmek zorunda kaldılar Bu boşaltmayı, daha sonra Uzun Hasan Bey'in hükümet merkezini Diyarbakır'dan Tebriz'e taşıması sonucunda, kendine bağlı boyları İran'a yerleştirmesiyle Irak ve Doğu Anadolu'daki Türk varlığının biraz daha zayıflamasına sebep olan göç takip etti Akkoyunlular da başlıca Pürnek ve Musullu boylarına dayanmışlardır Bu iki önemli boyu Hamza-Hacılu, Kara-Hacılu, Emîrlu, İzzeddin-Hacılu gibi ikinci derecede boylar takip etmekte idi Böylece Ustaclu, Şamlu, Rumlu, Musullu, Harbendelü, Tekeli, Bayburtlu, Çapanlu, Karadağlı, Karamanlı, Dulkadir, Varsak, Afşar, Bayat ve Kaçar gibi Karakoyunlu veya Akkoyunlu ulusunun boy ve oymakları ile Akkoyunlu şehzadeleri arasındaki rekabette karşıt duruma düşmüş bulunan boy ve oymakların halkı, Şeyh Haydar ve oğlu Ali nihayet Şah İsmail tarafından beslenen dini heyecanlarla yeniden bir hamle yaptılar Safevî devrinde, Pürnek ve Musullular Türkmen adı altında birleşerek varlıklarını bu devletin hizmetinde de devam ettirdiler Şah İsmail 1503'te Elvend Beyi Tebriz'den kaçırtarak, dini şeyhlik makamı ile saltanatı şahsında birleştirmiş ve az sonra 1508 yılında Bağdat'a girerek, Irak'ta Şii mezhebini yeniden hakim duruma getirmişti Ancak Şah İsmail'in Akkoyunlu hanedanına beslediği kin ve nefret, Akkoyunlu boylarının bir kısmının Osmanlılara iltica etmelerine yol açtı
Bölge Osmanlı yönetimine geçtikten sonra, Türkmen boylarının sistemli olarak yerleştirilmelerini de gözlemek mümkün olabilmektedir III Murad döneminde çevredeki 16 sancak ve ocaklık, hükümetin bağlandığı Şehrizor beylerbeyinin yerleştikleri yerler haline getirildi Türk-İran savaşlarında Elvend-zâde Ali Paşa ve Cağalazâde Sinan Paşa'nın maiyetinde görev yapan Kerkük kuvvetleri, Hemedan ve Nihavend savaşlarına katılmışlardır Tekeli Veli Han ile Oğlu Gazi Han'ın bütün aşiretleri ile Osmanlı İmparatorluğu'na sağınmaları üzerine, bu Türkmen boyları Kerkük'te yerleştirilmişler ve Kerkük, bu suretle, adeta Tekeli ili haline gelmiştir Bölgenin Osmanlı Devleti ile İran arasında sürekli çekişme konusu olması yüzünden, birçok Türkmen boyu, Musul ile Bağdat arasında kalan bölgeye yerleştirildi
Özellikle IV Murad'ın İran hakimiyetine son veren Bağdat seferi ile bölgeye yeniden Türk boyları sevk edildi Bu dönemde Rumeli, Afyon, Urfa, Diyarbakır ve Tokat yörelerinden getirtilen Türkmen aşiretleri sayesinde, bölgenin Türk nüfusu güçlendirildi Böylece Osmanlı devleti Bağdat gibi önemli bir eyaleti güvence altına almak için, bugünkü Irak'ın kuzeybatısında yer alan Telafer ve Musul'dan itibaren, Türklerin sahası olan ve güneydoğudaki en uç yerleşmesi sayılan Mendeli'ye kadar uzanan büyük bir güvenlik şeridi üzerinde, yeni Türk nüfusu yerleştirerek, bölgenin Türklüğünü, günümüze kadar canlı tutacak önlemler aldı
Bölgede Türk nüfusu ve kültürü o derece kuvvetlenmiştir ki, Anadolu Ermenileri ve Rumları gibi, Kerkük'te yaşayan küçük bir Hıristiyan kolonisi de türkçe konuşmuş ve Süryani harfleri ile türkçe yazmıştır Kerkük'te sayıları 5 bin civarında olan, eskiden daha çok kentin kalesinde oturdukları için, kendilerine "Kale Gavurları" denilen bu topluluk katolik mezhebine mensuptur Gelenek ve görenekleri, dini ayinleri, incilleri, konuşma ve yazılarında türkçeyi kullanan bu topluluk tamamen Türk olan bir kültür yapısına sahiptir Kerkük folklorunda da önemli bir yere sahip olan bu topluluğun birçoğu, günümüzde kale dışına taşınarak, kentin daha çok Korya yakasına ve başka yerlere göç etmişlerdir
|