|
Prof. Dr. Sinsi
|
Türk Ve Osmanlı Kurumları...A Dan Z Ye.
C, Ç
Cebeci Ocağı
Osmanlı askerî teşkilâtında, silâhların tedariki, muhafazası ve sefer zamanında cepheye götürülmesiyle vazifeli kapıkulu ocağı Ocağın mensuplarına, "Cebeciler" denilmektedir
Cebeci Ocağı, Fatih Sultan Mehmed Han zamanında kuruldu İlk zamanlarda bu ocağın mensupları, yeniçeriler gibi, acemi oğlanları arasından seçilmekteydi Bunlar, ocağa "şâkird" (öğrenci) sıfatıyla alınırlar, sonra asıl Cebeciler arasına geçerlerdi Maaş defterlerinden anlaşıldığına göre Cebeciler, 59 bölük ve 37 orta bölük olmak üzere 96 odaya ayrılmıştı Cebeci ortaları, silah yapan, tamir eden, barutları ıslah eyleyen ve harp levazımatını hazırlayan sınıflardan teşekkül ediyordu Bunların arasında ayrı bir sınıf olarak, humbara dökücüleri, barutçular ve lağımcılar da vardı
Cebecilerin en büyük subayına, "Cebecibaşı" adı verilirdi Cebecibaşılık makamı boşaldığı zaman, başkethüda bu makama tayin edilirdi Ancak bazen, Cebehâne başçavuşunun, hattâ sonraları ocak dışından da, Cebecibaşı tayin edildiği olmuştur Cebecilerin, rütbe bakımından, Cebecibaşı ve dört kethüdadan sonra sırasıyla, cebeci başçavuşu, büyük ve orta kumandanları, odabaşıları ve küçük subaylar gelirdi Ocağın hesap işlerine "Cebeci Kâtibi" bakardı
Cebeciler, başlarında iki ucu omuzlarına doğru sarkan ve dört tarafı yeşil çuha olan şebkülah denilen serpuşu giyerler ve merasim esnasında bunun üzerine tüy takarlardı Cebecilerin malûl ve ihtiyarları, ocaklarının kanunu üzere belli miktarda aylığa bağlanarak emekliye ayrılırlardı
Cebehâne, Ayasofya Camii karşısında, son devirde yanmış olan adliye binasının yerinde idi Burada zabit ve neferlerin odaları, silah ve sair harp malzemesi tamirhanesi ve depo bulunuyordu Cebehâne için lâzım olan mamul ve gayri mamul bütün eşya, bu depoda bulunurdu Yeniçerilere ait cebe (zırh) üzerlerinin kumaşları, tolga kılıfları, zırh keseleri, meşin, bakır, pamuk ipliği, keten, çelik, kayık, tüfenk maşası, Cebehâne ambarında bulunan eşyalardan bir kısmıdır Bunlardan başka kürek, kazma ve bunların sapları, tüfenk kundağı ve diğer imal edilmiş malzemeler, hep burada bulunur ve yapılırdı Bu eşyadan icab edenlerin, lüzumu hâlinde donanmaya ve kalelere sevkleri Cebecibaşıya aitti Cebehâne'de levazım azaldığı zaman, bu noksanı Cebecibaşı dîvâna arz eder ve noksanlar tamamlanırdı Yeniçeriler, devlet merkezinde bulunurlarken tüfenk taşımaları yasak olduğundan, bunların talim zamanlarında kullanacakları tüfenkleri, Cebecibaşı verir ve işleri bitince yine geri alırdı
Kalelere silah ve cephane gönderilmesi, oradaki cephanenin muhafazası, Cebeci Ocağı tarafından gönderilmiş olan Cebecilere aitti Bu kalelerdeki silah, cephane ve barut gibi harp levazımının muayeneleri ve işe yarayıp yaramayacağının tetkiki, Cebecibaşı tarafından yapılırdı Kalelerde hizmet eden Cebeciler de, Yeniçeriler gibi üç sene müddetle kale hizmetinde bulunurlar ve sonra merkeze getirilip, yerlerine başkaları gönderilirdi Bu cebecilerin başlarında, zabitleri bulunurdu
Savaş zamanında, yeniçerilere ait harp levazımatı, Cebeciler vasıtasıyla katır ve develerle nakledilir ve harp mıntıkasına girildikten sonra, kendilerine dağıtılırdı Ordu, savaş meydanında yerini aldığı zaman, Cebeciler, kanun üzere, ordunun merkez cephesinin gerisinde bulunurlardı
Cebecilerin sayıları, devirlere göre artıp, eksilme göstermiştir Kanunî devrinde sayıları 700 iken, 1570 yılında 4000, Eğri seferinde 3000, Dördüncü Murad devrinde 7000-8000 olmuş, 1702 yılında ise 2500’e kadar indirilmiştir
1826 yılında, İkinci Mahmud Han, yeniçerilerle birlikte artan itaatsizlikleri dolayısıyla, Cebeci Ocağını da kaldırdı
Daha sonra, modern bir anlayışla Asâkîr-i Mansûre-i Muhammediyye ordusunun tesisiyle birlikte, 1054 neferden meydana gelen yeni bir Cebehâne sınıfı kuruldu Sağ ve sol kol olarak tertip edilen ve birer Bölükbaşının kumandanlığı altında idare olunan bu yeni teşkilat, 1860’a kadar, varlığını korumuştur
Cemiyetler
On dördüncü yüzyılın ikinci yarısından itibâren güçlenen ve teşkilâtlanmaya devam eden Osmanlı Devleti, devlete karşı güç meydana getirebilecek insan topluluklarını belli gâyeler etrafında toplayarak, çeşitli cemiyetler kurdu İsmi cemiyet olmasa da bir esnaf birliği olan Ahîlik Teşkilâtı, bunlardan ilki olarak düşünülebilir Aynı gâye etrafında bir araya gelen insanlarla devlet arasında anlaşmayı sağlayan kethüdâlar, devlet tarafından; kethüdâdan sonra gelen yiğitbaşı ise, esnaf veya cemiyet üyeleri tarafından seçildi Cemiyet üyelerinin dilekleri yiğitbaşı tarafından kethüdâya, kethüdâ aracılığı ile de saraya iletiliyordu Kuruluşyükseliş devirlerinde, devlet ile cemiyetlerin münasebetleri, gayet sağlıklı bir şekilde yürüdü İslâmiyet'in birlik ve dayanışmayı emretmesi sebebiyle çeşitli unsurların birlik ve beraberlik içinde yaşadığı Osmanlı Devletinin, Hıristiyan Avrupa ile kültürel münasebetlerin başlatıldığı 17 ve 18 yüzyıllarda, Avrupa’da meydana gelen bazı değişiklikler Osmanlı Devletine de tesir etmeye başladı
Fransız ihtilâlinin sancılarının çekildiği dönemde Avrupa’da birçok cemiyet ortaya çıktı Hızlı olarak kurulup gelişen mason cemiyetleri, toplumun geniş kitlelerini etkilemeye başladı Bulunduğu çağda medeniyetin zirvesine ulaşmış olan Osmanlı Devletini yıkmaya çalışan masonlar ile birlikte hareket eden diğer azınlıklar ve yerli ihanet şebekeleri, Osmanlı ülkesinde de çeşitli adlarla cemiyetler kurmaya başladılar Daha çok devlete karşı kitlelerin haklarını savunmak maksadı görünümüyle kurulan bu cemiyetler, toplumda nifak tohumları ekmeye başladı Avrupa’ya tahsil için gönderilen bazı kimseler de bu cemiyetlere üye olarak veya aynı gâye ile yeni cemiyetler kurarak Osmanlı Devleti aleyhinde çalışmaya başladılar Osmanlı Devletini güçlendiren Yeniçeri Ocağı'nın mânevî güç kaynağı olan ve büyük velî Hâcı Bektaş-ı Velî tarafından kurulan Bektâşîlik tarîkatı, bu çeşit bozuk fikirli kimseler tarafından ele geçirildi Hurûfî denilen kimseler, Bektâşî tarîkatının asıl temizliğini bozdular Nihâyet Avrupa’daki mason cemiyetleriyle irtibatlı olan, İslâmiyet'in emirlerine ters fikirler ileri süren sahte Bektâşîler, yeniçeri üzerinde etkili oldular Masonluğa paralel olarak 18 yüzyılın sonlarında, sapık Bektâşîlik de büyük bir gelişme gösterdi İkide bir başkaldıran ve halkın huzurunu bozan Yeniçeri Ocağı, 19 yüzyılın ilk yarısında kaldırılınca, Bektâşî tekkeleri de kapatıldı Bu arada mevcut ilmî gelişmeleri takip etmek gâyesiyle cemiyetler kuruldu On dokuzuncu yüzyılın başında İsmâil Ferrûh Efendinin başkanlığında kurulan ve 1826’da İkinci Mahmud Han tarafından Yeniçeri Ocağı ve Bektâşî tekkeleriyle birlikte kapatılan Beşiktaş Cemiyet-i İlmiyesi bunlardandır Sultan İkinci Mahmud Hanın vefatından sonra yeniden ortaya çıkan Bektâşîlik, Avrupa’daki mason cemiyetleriyle işbirliği yaptı Avrupa’ya tahsil için giderek Avrupâî fikirlerin tesirinde kalan ve aydın geçinen kimseler tarafından gizlice kurulan çeşitli cemiyetler de, yaptıkları çalışmalarla Osmanlı Devletinin, padişahın ve Bâbıâlî hükümetlerinin aleyhinde bulundular
Bu arada tarîkat veya esnaf cemiyeti türünde olmayan, değişik adlarda dernekler de kuruldu Münif Paşa'nın önderliğinde Avrupa’da tahsil görmüş sözde aydın bir kısım kimseler tarafından, İngiltere’deki Royal Society ile 1859’da İskenderiye’de açılan Mısır Enstitüsünü örnek alarak kurulan ve 1882 yılında zararlı yayınlarından dolayı kapatılan Mecmûa-i Fünûn dergisini yayınlayan Cemiyet-i İlmiye-i Osmânîye, bu derneklerin başında yer alır Ayrıca daha çok üyelerin ödediği âidâtlarla yaşayan, batıda benzerlerine rastlanan, ana maksatları siyâsî olan cemiyetler kuruldu Bunların çoğu, Osmanlı Devletini parçalamak için gayrimüslim ve Türk olmayan kimseler tarafından kurulan gizli siyâsî cemiyetlerdi
1865’te İstanbul’da Belgrad Ormanlarında gizlice yapılan bir toplantı, Yeni Osmanlılar Cemiyeti'nin ilk kuruluş teşebbüsü sayılabilir Bu teşebbüsün Bâbıâli hükümetince öğrenilmesi üzerine, cemiyetin başında bulunanlar Avrupa’ya kaçtılar ve İtalyan Carbonari (Karbonari) Teşkilâtını model alarak 1868’de Pâris’te Yeni Osmanlılar Cemiyetini kurdular
Önce Eyüp Medresesinde gizlice toplanan ve Fransızca olan tıp terimlerinin Türkçeleştirilmesi (Osmanlılaştırılması) için 1865’te kurulan Cemiyet-i Tıbbiye-i Osmâniye, yarı resmî özellikte olan Cemiyet-i İlmiye-i Osmâniye, Dârüşşafaka kurumunu meydana getiren Cemiyet-i Tedrisiyye-i İslâmiye cemiyetleri izinle kurulmuşlardı Böylece Tanzimat döneminde, cemiyet kurmakla ilgili kanunî düzenleme olmasa bile örfî olarak izne bağlanmış oluyordu Sultan İkinci Abdülhamid Han'ın padişah olmasından sonra îlân edilen Meşrûtiyet'in ilk zamanlarında, cemiyet kurma alışkanlığı yavaş yavaş yerleşmeye başladı 1876’da yürürlüğe giren Kanun-u Esasî'de de cemiyetler için bir kânûnî düzenleme getirilmedi Bu durum cemiyetlere karşı îtimâdı sarsıyordu
Resmî vazifeli kurullar, cemiyet adıyla adlandırılabildiği gibi (meselâ Mecelle Cemiyeti), bazen de genel kurul karşılığında cemiyet terimi kullanıldı Cemiyet kelimesinin cezâ hukûkuna göre yasaklık arz etmesi sebebiyle, Encümen-i Dâniş ve Encümen terimlerinin kullanıldığı da oldu Bu dönemde cemiyet adıyla kurulan kuruluşların sayısı da sınırlıydı Cemiyet-i Tedrîsiyye-i Hayriye ve Dârüşşafaka cemiyetine benzer bir cemiyet de bunlardandı Hayırlı işler için hükümetten izin alınarak kurulan bu cemiyetlerin yanında, dış destekli gizli ve siyâsî cemiyetler eskisinden daha çok ve güçlü olarak kuruldu İstanbul’da Mercan Lisesi öğrencileri tarafından 1904 yılında kurulan Cemiyet-i İnkılâbiye bunlardandır Bu cemiyet, 1876 Kânûn-i Esâsîsini yeniden yürürlüğe koymak için hücreler biçiminde teşkilâtlanarak, Avrupa’daki Jön Türkler (Yeni Osmanlılar) ile irtibat kurup, gönderdikleri yayınları gizlice dağıtıyordu
Bu siyâsî cemiyetlerden olan, İtalyan Carbonari Teşkilâtını ve masonluk teşkilâtlarını örnek olarak alan İttihat ve Terakki Cemiyeti, Osmanlı ülkesinin çeşitli yerlerinde şûbeler açtı Bâbıâli Baskını olarak bilinen bir darbeyle, idâreye hâkim olduğu 1913 yılına kadar cemiyet olarak varlığını sürdüren İttihat ve Terakki, bu târihten îtibâren meclis grubuna fırka, yâni parti olarak girdi İkinci Meşrûtiyetin îlânından sonra meydana gelen serbestlik havasından istifâde eden pek çok gayrimüslim ve Türk olmayan unsurlarla, Türk olup da Osmanlı Devletinin aleyhinde faaliyet gösteren kimseler tarafından kurulan cemiyetlerle birlikte, bâzı hayır cemiyetleri de kuruldu 29 Temmuz 1908’de kurulan Osmanlı Uhuvvet Cemiyeti, 8 Ağustos 1908’de kurulan Osmanlı Hukuk Cemiyeti, Osmanlı Mühendis ve Mîmârları Cemiyeti, Arap asıllı Osmanlıların kurduğu Uhuvvet-i Arabiyye-i Osmâniye Cemiyeti, Fedâkarân-ı Millet Cemiyeti, Arnavud Başkım Kulübü, Cemiyet-i Milliye-i Nâciye, İttihâd-ı Muhammedî Cemiyeti bu dönemde kurulan cemiyetlerden bâzılarıdır
Kurulan bu cemiyetlerden çoğu siyâsî ve yıkıcı maksatlıydı Böylece siyâset, ordu ve okullara kadar yayıldı İlk günlerde cemiyetlerin kuruluşuna karşı çıkamayan İttihat ve Terakki tarafından, 3 Ağustos 1909’da Cemiyetler Kânûnu çıkarıldı O zamâna kadar örf ile kurulmasına izin verilen cemiyetler, kânunla kurulabilecekti 8 Ağustos 1909’da, 1876 Anayasası’na eklenen 120 maddeyle Osmanlıların, hakk-ı içtimâ’a mâlik oldukları belirtildi Bu düzenlemeye göre bölücü ve ahlâka aykırı cemiyet kurulması yasaklanıyordu Yine bu düzenlemeye göre cemiyet kurmak için izin almaya gerek görülmüyor, fakat kurulduktan sonra hükümete bildirilmesi emrediliyordu Bu cemiyetlere üye olabilmek için 21 yaşında olmak gerekiyordu, yıllık âidat miktarı ise yirmi dört altını geçmiyordu 1901 Fransız Cemiyetler Kânunu örnek alınarak hazırlanan bu kânuna göre, cemiyetlerin gayrimenkul mal edinebilme hakları sınırlı tutuluyordu Bu konuda yabancı derneklerle ilgili herhangi bir hüküm yer almıyordu Kapitülasyonlar ve mason teşkilâtlarının, İttihat ve Terakki karşısındaki özel durumları nazarı îtibâra alındığı için, böyle bir düzenlemeye gerek duyulmamıştı
Gizli ve bölücü maksatlar taşıyan kimseler, 1909 kânununa uygun bir gâyeyi perde edinerek teşkilâtlandılar Cemiyetler Kânunundan altı ay kadar sonra çıkarılan esnaf cemiyetleri hakkında tâlimâtla, kendine has bâzı geleneklere göre idâre edilen esnaf teşkilâtları, İttihat ve Terakkinin vesâyeti altına alınmaya çalışıldı Verilen tâlimâta göre eskiden beri devâm eden esnâf kethüdâlıkları kaldırılıyor, her esnafın ayrı bir cemiyet kurabileceği hükme bağlanıyordu Şehremâneti (belediye) denetiminde olan ve cemiyet adıyla anılan bu cemiyetler bugünkü odaların bir benzeriydi
Bu dönemde, Donanma-i Osmânî, Muâvenet-i Milliye Cemiyeti gibi devletin ön ayak olması ile bâzı özel yapıda dernekler de kuruldu 1912’de memur, müstahdem ve öğretmenlerin, fırka ve siyâsî cemiyetlere girmesini yasaklayan bir irâde yayınlandı Bu özel durumlardaki cemiyetlerden birisi de pâdişâhın himâyesinde ve velîahtın fahrî başkanlığında kurulan Hilâl-i Ahmer Cemiyeti idi İttihat ve Terakki bu özel kuruluşlu cemiyetler üzerinde de bir tür vesâyet kurmak istedi
1914’te özel bir cemiyet türü olarak Osmanlı Güç Cemiyetleri kuruldu Resmî mektep ve medreseler ile sâir resmî müesseselerde mecbûrî olarak güç dernekleri kurulur hükmüne uyarak izcilik cemiyetlerinin, Osmanlı Güç derneklerinin hazırlık şubesini meydana getirmeleri öngörüldü 1916’da Genç Dernekleri hakkında Kânûn-i Muvakkat çıkarılarak Güç Dernekleri Nizamnâmesi ilgâ edildi Güç Dernekleri yerine Genç Dernekleri kuruldu Harbiye Nezareti'nin emir ve müsaadesine bağlı olan bu dernekler, Gürbüz Derneği ve Dinç Derneği olmak üzere iki kısma ayrıldı 12-17 yaşındaki gençler Gürbüz Derneğine; daha yukarı yaştakiler, Dinç Derneğine üye oldu Derneklere girmek ve tâlimlere katılmak mecbûrî olup, bu mecbûriyet silâh altına alınıncaya kadar sürüyordu Bunlar, daha çok cemiyet olmaktan ziyâde, Birinci Dünya Savaşı şartları içinde cephelere asker yetiştirebilme gâyesini taşıyordu
1919’da Birinci Dünya Savaşı yenilgisi şartları içinde Müdâfaa-i Milliye Cemiyeti’nin Harbiye Nezâretine ve Donanma-i Osmânî Cemiyetinin Bahriye Nezâretine katılmasına dâir bir hükümet karârı çıkarılarak, Damad Ferit Paşa'nın sadrazamlığı sırasında bu cemiyetler de feshedilip mallarının Hazîne-i Mâliyeye devredilmesi kararlaştırıldı
Bu dönemin sonlarında kurulan önemli bir cemiyet de mason teşkilâtının ön ayak olmasıyla tesis edilen Himâye-i Etfâl Cemiyetidir Mütâreke döneminde Anadolu ile irtibâtı kalmayan ve kapanan bu cemiyet, 30 Haziran 1921’de Ankara’da yeniden kurulmuştur
Mütâreke döneminde bölücü ve yabancılara yaranma gâyesiyle kurulan çeşitli cemiyetler yanında, Anadolu’daki Millî Mücâdele hareketine yardımcı olmak gâyesiyle de cemiyetler kuruldu 1919’da bu millî dernekleri birleştirme gâyesiyle kurulan Anadolu ve Rumeli Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti 1923 yılında siyâsî partiye dönüşerek Cumhuriyet Halk Partisinin temelini meydana getirdi 1909 senesinde çıkarılan Cemiyetler Kânunu, 28 Haziran 1938 târihli Cemiyetler Kânununun yayınına kadar yürürlükte kaldı
Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan beri çeşitli gâyelerle kurulan ve çeşitli adlarla faaliyet gösteren cemiyetler, daha çok 19 ve 20 yüzyılda toplum ve devlet hayatı üzerinde etkili oldular
19 yüzyılın ilk yarısından itibâren Osmanlı ülkesinde faaliyet göstermeye başlayan masonlar çeşitli yerlerde localar açarak faaliyetlerini yaygınlaştırdılar Sultan İkinci Abdülhamid Han zamânında ise sıkı tâkibâta uğradılar Fakat bunlar daha çok yabancı uyruklu kimseler olup, ticârî alanda pay kapma ve kapitülasyonları kendi menfâatlerine kullanma çalışmaları yaptılar Hürriyetçi ve Meşrûtiyetçi akımların savunucusu iddiâsıyla ortaya çıkan Tanzimât ricâlinin çoğu mason oldu Yeni Osmanlılar ve Birinci Meşrûtiyetin ileri gelenleri, siyâsî eğilimlerini localarda geliştirdiler Mason locaları, çeşitli siyâsî cemiyetlerin fikrî ve hareket programlarına modellik ettiler İstanbul’daki ilk localar, İngilizlerle irtibatlı kuruldu Fransız bağlantısında ise, ikisi Abdülmecid Han zamânında, ikisi de Abdülaziz Han zamânında olmak üzere 1908’e kadar dört loca kuruldu Dördü de Pâris’teki Grand Orient (Maşrık-ı Âzam/Yüce Doğu) merkez locasına bağlıydılar Bu devirden sonra üyeleri arasına Türk ve Müslüman kimseleri de alan localar, bu üyeleri vâsıtasıyla Sultan İkinci Abdülhamid Han'ı tahttan indirmek için çeşitli plânlar uyguladılar İstanbul’dan başka Anadolu ve Rumeli’nin çeşitli yerlerinde de localar açıldı Rumeli’de açılan locaların büyük bir bölümü Selânik’te bulunuyordu Bu localardan, İtalyan bağlantılı Makedonya-Risorta ve Fransız bağlantısındaki Veritas locaları, Osmanlı Hürriyet Cemiyetinin beşiği oldular
İkinci Meşrûtiyetin îlânı, masonluk hareketine yeni bir hız getirdi Locaların sayısı arttı 1909 yılında Maşrık-i Âzam-ı Osmânî locası kuruldu Bu locaya, eski masonlardan Talat Bey (Paşa), Mehmed Ali (Baba) Bey, Süleymân Fâik Paşa ve Câvit Bey üstâd-ı âzam (yüce üstat) seçildiler
Umûmiyetle 19 yüzyılın sonlarında ve 20 yüzyılın başında cemiyet adıyla kurulan cemiyetlerden bâzıları şu şekilde kısımlara ayrıldılar:
A- Osmanlıcılık gâyesiyle kurulan sosyal ve siyâsî cemiyetler:
1) Meşrûtiyet-i Osmâniye Kulübü: (1908) Kurulan muhtelif cemiyetlerdendir 2) Nesl-i Cedîd Kulübü (1908) 3) Kürt Dernekleri
B- Türk milliyetçiliğine bağlı olarak kurulan cemiyetler: 1908’den sonra yayılan ve siyâsî hayatta etkili olan Türkçü-Milliyetçi fikirler, faaliyetlerini çeşitli cemiyetler vâsıtasıyla sürdürdüler
1) Türk Derneği (1908) 2) Türk Yurdu Cemiyeti (1911) 3) Teâvün-i İctimâî Cemiyeti (1911) 4) Türk Ocağı (1912) 5) İstihlâk-i Millî Cemiyeti (1912) 6) Millî Türk Cemiyeti (1914)
C- Paramiliter cemiyetler:
1) Müdâfâa-i Milliye Cemiyeti (1914) 2) Türk Gücü Cemiyeti (1913) 3) Osmanlı Güç Dernekleri (1914) 4) Genç Dernekleri (1916)
D- Kültürel cemiyetler:
Millî Tâlim ve Terbiye Cemiyeti (1916)
E- Matbûât cemiyetleri:
Meşrûtiyet döneminde çeşitli matbûât cemiyetleri de kuruldu:
1) Cemiyet-i Matbûât-i Osmâniye (1908) 2) Osmanlı Matbûât Cemiyeti (1917)
F- Esnaf cemiyetleri:
İttihat ve Terakki'nin himâyesi altında 1913 yılından îtibâren esnafın teşkilâtlanmasına yönelik bâzı cemiyetler de kuruldu Bu cemiyetlerin kurucuları ve isimleri hakkında fazla bilgi mevcut değildir Zirâat, Debbağ (Dericiler), Bahçıvanlar, Yapıcılar esnafı cemiyetleri bunlardan bâzılarıdır
G- Osmanlı ülkesinde kurulan ayrılıkçı cemiyetler:
Osmanlı Devletini parçalamak gâyesiyle daha önce gizli olarak kurulmuş olan cemiyetlerin bir çoğu Tanzimâtın îlânından sonra açığa çıktı Osmanlı Devletini parçalamak ve yıkmak gâyesini dolaylı olarak açığa koyan Hıristiyan Avrupa devletleri (İngiltere, Fransa vb ) ve çarlık Rusya’sı, Osmanlı Devletinin hâkimiyeti altındaki gayrimüslim ve Türk olmayan unsurları kışkırttılar Ortaya çıkardıkları kavmiyetçi akımları desteklediler Osmanlı Devletini yıkmak ve Sultan İkinci Abdülhamid Hanı devirmek için kurulan Jön Türkler de kavmiyetçilik akımını savunarak, bu hareketleri tahrik ettiler
Balkanlarda yaşayan; Arnavut, Yunan, Bulgar, Sırp, Rumen ve diğer kavimler, bağımsız devletler kurmak maksadıyla Osmanlı Devletine karşı harekete geçtiler Hıristiyan Avrupa devletleri ve Çarlık Rusyası’nın teşvik ve desteğiyle çeşitli ayrılıkçı cemiyetler kuruldu
1 Yunanlılar ve Rumlar tarafından kurulan cemiyetler: İlk Yunan cemiyeti olan Etniki Eterya, 1814’te Ksantos tarafından kurulduysa da asıl idârecisi Çar’ın yâverlerinden Kondt Kapadistriya idi Kilisenin, fikir adamlarının ve şâirlerin çalışmalarıyla kısa zamanda teşkîlâtlanan bu cemiyet, Helenizmin tek temsilcisi sayıldı İlk zamanlar gizli çalışan cemiyet, sonradan resmen yardımlaşma kuruluşu hüviyetinde ortaya çıktı Bu cemiyetin en büyük destekçisi, İstanbul’da Fener Patrikhânesi idi Helenist ideoloji, Enosis terimleriyle sembolleştirildi Osmanlı ülkesindeki Akdeniz ve Karadeniz Rumlarını Yunanistan’a katarak Büyük Yunanistan’ı kurmak ve İstanbul (Konstantinopolis)u da içine alan megola idea (megali idea) denilen gâyesini tahakkuk ettirmek için tek yetkili organ Etniki Eterya Cemiyeti kabul edildi 1876’da îlân edilen Birinci ve 1908’de ilân edilen İkinci Meşrûtiyetten sonra toplanan Osmanlı Meclis-i Mebûsânında yirmiye yakın Rum üye de Etniki Eteryanın fikir savunuculuğunu yaptı 1909 yılında Yunan ordusunu temsilen kurulan askerî birlik, bir çok faaliyetlerde bulundu
İkinci Meşrûtiyetten sonra Yunanlılar ve Rumlar, başka cemiyetler de kurarak gâyelerine ulaşmaya çalıştılar 1908’de Rum Meşrûtiyet Kulüpleri adlı cemiyetler kurdular Bu arada bir ihtilâl cemiyeti hâline gelen Etniki Eterya, çeşitli şiddet ve terör hareketlerine girişti Müslüman Türklere çeşitli zulüm ve işkenceler yaptı 1909 yılında Edirne-Uzunköprü’de Adelfia adlı bir ihtilâl cemiyeti de kuruldu Rum Uhuvvet-i İlimperverâne Agâyî, Rum Uhuvvet-i İlimperverâne İrinî, Rum Maârifperver cemiyetleri de bu dönemde kuruldu
|