Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlı’Da Çok Evlilik
Osmanlı aydınları ne düşünüyordu?
Batı dünyası ile etkileşimin en üst düzeye eriştiği 19 yüzyılın sonlarında genelde İslam toplumları, özelde Osmanlı toplumu üzerinde eleştirilerini yoğunlaştıran batılıların da etkisiyle çok evlilik konusu tartışılmaya başlar Bu tartışmalar klasik İslam alimlerinin Kuran’da geçen taaddüd-i zevcât ayetlerini yorum tarzlarından farklı bir düzeyde yapılıyordu Taaddüd-i zevcâtı reddedenler, müdafaaa edenler ve objektif değerlendirmelerde bulunanlar bu tartışmada yer alıyordu Tartışmaların genel çerçevesi Kuran mantalitesinin dışına taşmıyor, tek eşle evlilik üzerinde konsensüs oluşuyordu Fatma Aliye hanım Taaddüd-i zevcât konusunda Mahmud Esad’a cevab mahiyetinde yazdığı makalenin başında şöyle diyordu;
“Biliyorsunuz ki bu mebâhis ile ecânib çok iştiğal ediyor, Buna dair çok şeyler yazılub söyleniyor Pek çok i’tirazlar oluyor sualler irad ediliyor O derece ki susmak sükutla mukabele etmek etmek imkan haricinde kalub suallere cevab mecburiyet hükmüne giriyor  ”
Şeyhülislam Musa Kazım 1324 /1908’de Sırat-ı Müstakim’de yayınladığı Hürriyet-Müsavat adlı makalesinde “  şeriat- Ahmediye’nin emir buyurduğu tesettür-i nisvan, ta’addüd-i zevcat ve talak gibi meselelerine karşı ötedenberi Avrupa mehafil-i edebiye ve felsefiyesinde gösterilen hücumlara ve bu babda aleyhimizde edilen muahezelere ve hatta bu üç meseleden dolayı biz müslümanları bütün alem-i medeniyete karşı ‘vahşi bir kavim, zalim bir millet’ diye tenıtmak üzere sarfedilen gayretleri, yazılan sözleri müdafaa etmek ”
Mahmud Esad “ taaddüd-i zevcaat İslamiyet’de en mühim mesâil-i ictimaiyeden, pek yanlış anlaşılan mebahisdendir” diyor Mahmud Esad bu konuda kaleme aldığı eserin “Taaddüd-i zevcaat aleyhinde bulunan Avrupalıların ef’ali ve akvâlini cerh etdiğini hakikat-i halde ve fiiliyatda anların dahi taaddüd-ü zevcaat erbabından olduklarını kâbil-i inkar olmayacak derecede vek’ayi’ ile isbat” ettiğini söylüyor
Türkçü görüşleriyle bilinen Şemseddin Sami (1850-1904), “Kadınlar” isimli eserinde tek eşle yetinmenin gerekçeleri üzerinde durur Şemseddin Sami sevgi, saygı ve aşk bağlamında konuya yaklaşarak tekeşle yetinmenin daha hayırlı olacağını, ancak özel durumlarda çok evliliğe müracaat edileceğini söyler Kadın eşlik vazifesini ifaaya güç yetiremiyorsa erkeğin taşkınlığa ve gayrımeşru yollara düşmesinin önüne geçmek için ruhsat verilmiştir Ona göre bu bir ruhsattır tavsiye değildir
1917 tarihli Hukuk-ı Aile Kararnamesi komisyonuna başkanlık yapan Mahmııd Es'ad (1855-1918) ile Cevdet Paşa'nın kızı Fatma Aliye Hanım (1862-1936) arasında geçen poligami tartışmasında Mahmud Esad, bu tür evliliğin fuhşu önleyen iki özelliği üzerinde durur Bunlardan birincisi kadınların, erken yaşlarda menopoza (son âdet kanaması) girerek fonksiyonlarının bir kısmını yitirmesi, kocalarını başka kadınlarla nikâhsız yaşamalarına yol açabilir İkincisi, kadınların erkeklerden genellikle daha erken yaşlarda ergenliğe ulaşması nedeniyle evlilik çağındaki kadın adedinin erkeklerden fazlalığı dengesizlik oluşturmaktadır Bu da, müellife göre çokeşliliğin geçersiz olduğu toplumlarda fuhuşu artırmaktadır
Taaddüd-i zevcaat konusunun tartışıldığı dönemlerde bu konuda geniş tahlillere giren Mahmud Esad’a göre;
“ her dürlü iktidarı kendinde görmeyenler bir zevce ile iktifa etsünler, lakin esbab-ı ma’kule ve meşru’aya mebni kendüsünde ihtiyaç ve zaruret his etmekle beraber iktidar-ı bedeni ve malisini kafi addeden kimse de alem-i fuhş ve sefahatde imrar-ı vakt edeceğine varsun suret-i meşru’ada bir zevce daha alsun kemal-i saadet ve iffet ile imrar-ı hayat eylesün ”
Mahmud Esad’a göre taaddüd-i zevcaat tabii, cibillî, fıtridir Hem hal u vahşet ve bidayetde hem medeniyetde zaruri velâbüd(gerekli) ve cârîdir
Mahmud Esad’ın görüşlerine karşı, Fatma Aliye, "İslâmiyette taaddüd-i zevcât emr olmayub mesağ gösterildiği cihetle bu müsaadenin ne gibi mecburiyetlerde işe yaradığı ibraz olunmalı Buna alem-i medeniyetde dahi ne suretlerde lüzumı bulındığı isbat olınmalı" diyordu Fatma Aliye makalesinde Hz Ömer'in çok eşliliği yasaklayıcı bir uygulamasını anlatır;
“İslâm ordusuyla Akka taraflarında bulunan Ebu Ubeyde'nin izin mektubuna cevaben Hz Ömer “Asâkir-i İslâmiye'den bazılarının Rum kızlarıyla tezevvüc etmek iste*diklerini söylüyorsun Hicazda haremi (eşi) olmayanlara bunun için müsaade edebilirsin Hicazda haremi bulunanların odalık almalarına gayret etmelisin diye yazmıştı”
Fatma Aliye bu misalden sonra seçkin şahsiyetlerin çok evliliklerine dair düşüncelerini şöyle dile getirir:
“Hz Ömer'in birkaç zevcesi vardı, zira o halife idi Herkes onun gibi olamazdı Kadınlar kendileri, o kadar büyük bir şerefi yalnız bir kadına çok görürlerdi Onlar kendi hüsn-ü rızalarıyla o hususda taaddüd-ü zevcatı arzu ederlerdi Hz Peygamber gibi o da kimseyi zor ile almadı Hazret-i Resııl, gençliğini bir zevce ile imrar eyleyüb sonra dokuz haremi bu*lınması, ezvacı mutahharanın o şerefe nail edilmeleri için değil midir Şayân-ı mükâfat olan o muhedderât-ı İslâm'ı (İslâm'ın temiz kadınlarını) nail-i mükâfat içün oldığından elbet şüp*he yoktıır, Hz Fatıma'nın üzerine Hz Ali'ye kız vermeye kal*kışdıklarında Cenab-ı Resul'ün, “Fatıma benden bir lâhm-ı paredir Onu gücendiren beni gücendirir” diye buyurması, Hazret-i Ali'nin, Hazret-i Fatıma hayatta iken hiçbir ka*dın almayub onun vefatından sonra birkaç haremler alması da Hazret-i Fatıma’nın Peygamber kızı bulunduğu ve sair kadınlara kıyas olı*namayacağı için değil midir? Hazret-i Ömer'in o kadar haremi varken pek küçük sinde (yaşta) bulınan Hazret-i Fatıma'nın keri*mesi Hazret-i Zeyneb'i, Hazret-i Ali’den istediğinde, “pek küçükdür ya Ömer” cevabına karşı: “maksadım Beyt-i Resûl'e karışmakdır ya Ali” diyerek Hazret-i Zeyneb'i tezevvüç eylemesi gibi şeyler hep o dürlü büyüklere mahsus olan şeylerdendir ki herkes bunlarla bir olamaz Bunlarda, taaddüd-i zevcatdan maksad başkadır ”
Fatma Aliye, ço*keşliliği kabullenmiş görünüyor ancak “İslâmiyette taaddüd-i zevcata karşı talak da bulunduğundan taaddüd-i zevcâtın kadınlara cebri bir zulüm olamayacağını ve kadın ortak istemediği halde oturmayıp diğer bi*riyle tezevvüç edebileceğini” ileri sürerek kadınların isteği üze*rine gerçekleştirilen muhalâaya atıfta bulunuyor Fatma Aliye hanım bu zamanda tek eşliliğin lüzumuna değiniyor;
“İslamiyetde vahdet-i zevce usûlü haram olmadığı ve idare edilemeyeceği halde bir zevce ile iktifa kılınmak hakkındaki ayet-i kerime işte bu alem-i medeniyet için pek muvafık bulundığını söyler isek hak kazanabilürüz Zira bu alem-i medeniyetde bir zevceden ziyadesini idare ne kadar müşkül ve belki de gayr-ı mümkün oldığı görülüyor
Taaddüd-i zevcaat ile ilgili tartışmaların yaşandığı dönemin şahitlerinden bir olan Bediüzzaman da batı medeniyetinin çok evliliğe bakış açısını şu şekilde tahlil ediyor Bu tahliller taaddüd-i zevcaat müdafilerinin görüşlerine mümasil görüşlerdir;
“Medeniyet, taaddüd-ü ezvacı kabul etmiyor Kur'anın o hükmünü, kendine muhalif-i hikmet ve maslahat-ı beşeriyeye münafî telakki eder Evet eğer izdivacdaki hikmet, yalnız kaza-yı şehvet olsa, taaddüd bilakis olmalı Halbuki, hattâ bütün hayvanatın şehadetiyle ve izdivac eden nebatatın tasdikiyle sabittir ki; izdivacın hikmeti ve gayesi, tenasüldür Kaza-yı şehvet lezzeti ise, o vazifeyi gördürmek için rahmet tarafından verilen bir ücret-i cüz'iyedir Madem hikmeten, hakikaten, izdivac nesil içindir, nev'in bekası içindir Elbette, bir senede yalnız bir defa tevellüde kabil ve ayın yalnız yarısında kabil-i telakkuh olan ve elli senede ye'se düşen bir kadın, ekseri vakitte tâ yüz seneye kadar kabil-i telkîh bir erkeğe kâfi gelmediğinden, medeniyet pek çok fahisehaneleri kabul etmeye mecburdur
Batılı fıkirlere sahip Celal Nuri (1570-1918) tarafından 1331/1915 yılında kaleme alınan Kadın*larımız'da İslâmiyetin tekeşli aile yapısını önerdiğini ileri sürer Çokeşliliği kıyasıya eleştiren Celâl Nuri yi*ne de gerçek ihtiyaç durumunda bir başka kadın almaya izin verilmesi konusunda açık kapı bırakır Ona göre bir kimse karısından memnun olur, ama bu kadın zevcelik görevini yerine getiremezse, o zaman onun hatırı kırılmamak ve kocanın da haklarını korumak için izin verilebilir
Hukuk-ı Aile Kararnamesi'nin düzenlen*mesinden önce, İslâmcılar, Batıcılar ve Türkçüler arasın*da konuyla ilgili yoğun tartışmalar geçmiştir Komisyonda yer alan Türkçülerden Mansurizade Said sultanın poliga*miyi yasaklamasının veya birinci hanımın rızasına bağlamak gibi bazı kayıtlarla sınırlamasının mümkün olduğunu ileri sürüyordu Sonuçta, Mahmud Esad, ve Ahmed Naim'in ısrarıyla taaddüd-i zevcat yasaklanmıyor ama önemli ölçüde sınırlandırılıyordu 1917 tarihli Kararnamesi, poligamiye makul bir sınır getirebilmek gaye*siyle, Hanbeli mezhebinin kabul ettiği bir imkândan yararlanarak kadının, nikâh akdi esnasında kocasının evli*lik boyunca tek eşli kalması şartını ileri sürebileceğini benimsemiştir; “üzerine evlenmek ve evlendiği suretde kendisi veya ikinci kadın boş olmak şartıyla bir kadını tezevvüc ve şart muteberdir Madde 38” Böyle bir şart Hanefılere göre geçerli sayılmadığı halde, Hanbelilerde bağlayıcı kabul edilmektedir
Bu tip bir akit yapan ilk çift Halide Edip Adıvar ve Salih Zeki Bey’dir Salih Zeki Bey gül üstüne gül koklayınca yani ikinci evliliğin yapınca Halide Edip hanım boşanma hakkını kullanmıştır Muhammed Hamidullah bu gö*rüşün, tüm Müslümanlar için bağlayıcı olduğunu belirtir
Bu maddenin kabulünde her ne kadar kamuoyu baskısının etkisi olmuşsa da İslam hukukunun çerçevesi içerisinde kalınmış ve çok evliliğe engeller oluşturma yönünde atılan bir adım sayılmıştır Sosyolog Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu bu kanuni engelin doğrudan yasaklama ile aynı etkiyi yapmak üzere tasarlandığı kanaatini taşır
Çok evliliğe karşı kamuoyu baskısı giderek artıyordu Nitekim bu kanun çok az bir zaman yürürlükte kalabildi Cumhuriyet’in ilk yıllarında yapılan düzenlemede 1924-1925’de çok kadınla evlenmek için hakimden özel izin alınması gerekiyordu Medeni Kanunun 1926’daki değişikliğinde çok kadınla evlenmek yasaklanmıştı
1925’de Vakit Gazetesi’nin bir anketi toplumun çok evlilik konusundaki eğilimlerini bize aktarıyor
Gazete şu soruları sormuştu:
1 Çok eşlilik yasaklanmalı mı?
2 İlk eşin çocuk sahibi olamama durumunda çok eşliliğe izin verilmeli mi?
3 Çok eşlilik nüfusun artışı için bir yol olarak değerlendirilebilir mi?
4 İstanbul ve taşrada çok eşlilik konusunda farklı hukuk sistemlerine tabi kılınabilir mi?
Bu ankete verilen cevaplarda son iki soruya olumsuz cevap verilmişti İlk soruya verilen cevapların ekserisi çok eşliliğe karşıydı İkinci soruya verilen cevaplarda ise üçte birinden azı çok evlilik konusunda istisna kabul etmiyordu Üçte ikisinden fazlası kadını kısır olduğu tıbbi muayene ile tesbit edildiğinde ikinci kadınla evlenmeyi kabulleniyordu
Osmanlı aile araştırmaları için mühim bir kaynak: Tereke defterleri
Osmanlı aile yapısının niceliğine yani, Osmanlı ailesinde birden fazla evliliğin oranı, çocuk sayısı, kız-erkek çocuk sayısı oranı, mirasçıların durumu ve birden fazla evliliğin hangi amaçlarla yapıldığına dair suallere cevap veren önemli bir kaynak, özellikle Osmanlı mahkemelerinde kadıların tuttuğu ve adına "Kadı Sicilleri" denilen defter kolleksiyonları içinde bulunan "Tereke Defterleri"dir Tereke Defterleri Osmanlı aile yapısı ile ilgili en önemli ve güvenilir kaynağı oluşturmaktadır Çünkü bu defterlerde aile nüfusu, ailenin niteliği ve niceliği konularında bilginin verilmesinde hukuki zorunluluk vardır Ancak Tereke Defterleri’nde yaşayan çocukların yer aldığını, vefat eden çocukların yer almadığını belirtelim Dolayısıyla bu defterlerden aile büyüklüğünü çıkarmak her zaman mümkün olamaz Ne var ki bu konularda en mühim bir kaynaktır Demografik yapının nicelik ve niteliğinin analizine ışık tutan Tereke Defterleri’nden -bu eksikliğine rağmen- elde edilen verilerle Osmanlı aile yapısı bulunduğu dönem çerçevesinde izaha kavuşmaktadır
Osmanlı Toplumunda Çok Evlilik Rakamları
Onyedinci yüzyıl İstanbul'una ait 20 şeriye sicili üzerinde yaptığımız araştırmada 2670 kişiden 1728 'inin vefatları anında evli olduklarını tesbit ediyoruz Bunlardan 486'sını kadınlar, 1242'sini erkekler oluşturmaktadır Erkekler içerisinde 1147 kişinin 1'er, 84 kişinin 2'şer, 7 kişinin 3'er, 4 kişinin ise 4 eşi bulunmaktadır 1147 kişinin (%92 35) birer eş sahibi olması, askeri sınıf (kısa bir tanımla ile bütün kamu kesimi için kullanılan bir terim) içinde tek evliliğin hakim bir durumda olduğunu gösteriyor
Ö L Barkan'ın benzer kaynaklar üzerinde yaptığı incelemelerde de aynı sonuçlara ulaşılmıştır; 1516 erkekten 1407 (%92,8)'sinin tek kadınla evli olduğu tesbit edilmiştir Aynı incelemede 103 erkeğin 2'şer, sadece 6'sının 3'er eşle evli oldukları görülmektedir
Bursa, Ankara ve Anadolu'nun muhtelif şehirlerine ait tereke kayıtları incelenerek varılan sonuçlar da birbirine yakındır Şer’iye sicilleri kullanılarak yapılan bir araştırmada 16 yüzyılda Bursa’da 939 evli erkekten 22 kişi (%2 3) iki evli, 2 kişi (%0 2) üç kadınla evlidir Dört kadınla evli yoktur Dolayısıyla geriye kalan 915 kişi 1 kadınla evlidir (%97 5) 17 yüzyılda ise bu oran yine Bursa için şöyledir; 1092 evli erkekten 49’u 2 evli (%4 4), 2’si 3 evli (%0 1) H Gerber Bursa Şer’iye sicillerinde 2000’in üzerinde erkeğin mirasçıları üzerinde yapılan bir araştırmasında ise 17 yüzyılda Bursa’da iki veya daha fazla kadınla evlilik yapan 20 kişiyi tesbit etmiştir Çok evlilik oranı % 1’dir Daniel Bates’in tesbitlerine göre Güneydoğu Türkmen aşiretlerinde bu oran % 3’dür
Adana, Amasya, Ankara, Antep, Diyarbakır, Edirne, Kayseri, Konya, Manisa, Sivas, Trabzon tereke defterleri üzerinde sondaj usulü ile yapılan bir araştırmaya göre 883 kişiden 789’u tek eşlidir(%89 35) Bunlardan 84’ü 2 kadınla (% 9 51), 10’u 3 kadınla (% 1 13) aynı anda evlilik yapmıştır Aynı araştırma sonuçlarına göre şehirlerde birden fazla evlilik oranı % 9 27, köylerde ise bu oran % 0 3’dür Aynı kaynak gurubunda 10 000 üzerinde incelenen tereke kayıtlarında sadece iki terekede aynı anda 4 kadınla evli kişilere rastlanılmıştır 18 yüzyılın başlarında Kayseri’de ailelerin durumu ile alakalı bir incelemede 115 müslüman erkeğin sadece 10’u birden fazla evli olup, bunlar içerisinde bir kişi 3, diğerleri ise 2 eşle evlidir Bu durumda birden fazla evliliğin oranı % 8 7’dir 19 yüzyılda Kayseri’de birden fazla eşle evliliğin oranı yine aynı seviyelerde kalmıştır Tokat’ta ise aile nüfusu ile alakalı kısmi bir çalışmada (18 tereke üzerinde) birden fazla eşle evlilik oranı yüksek gösterilmiştir
İstanbul ve Edirne'de bulunan askeri sınıf mensupları arasında tek eşliliğin aynı oranlarda olduğu görülürken, Ankara ve Anadolu'nun bir kısım şehirlerinde tek eşlilik daha düşük oranda seyretmiştir Dolayısıyla Anadolu'da çok evliliğe daha fazla meyledildiği söylenebilir Bursa'da ise çoğunluğu halk kesimine ait tereke defterlerine göre tek eşliliğin oranı oldukça yüksektir
Benzer özellikler Arap nü*fusun yoğun olarak yaşadığı bölgeler için de geçerli olduğu söylenebilir Zira, XIX yüzyıl Şam ve Halep tereke defterleri incelenerek varılan sonuçlar, Şam şehir toplumu içinde monogaminin % 90 olduğunu göstermektedir
Osmanlı demografi araştırmalarından tanıdığımız Cem Behar ile Alan Duben'in 1880-1940 yıllarını kapsayan çalışmalarında bu istisnai özelliğin devam ettiği görülmektedir Bu araştırma sonuçlarına göre İstanbul’da 1885’de çok evlilik oranı % 2 51, 1907’de % 2 16’dır Enterasandır bu oran Eminönü ve Fatih’de % 1 4 iken, Beşiktaş semtinde % 3 4’e çıkmaktadır Cem Behar’ın İstanbul’a ait diğer bir çalışmasında 1860-1930 tarihleri arasında muhtelif senelere ait verilerden kullandığı 3291 evli kişinin 3183’ü (% 96 72) tek evli, 108’i (%3 28) birden fazla kadınla evlidir
Tanzimat dönemini kapsayan Bursa ve civarına ait bir araştırmada birden faz*la kadınla evlilik yapanların oranının önceki dönemlerden pek farklı olmadığına işaret edilmektedir 1839-1864 yılları arasında Bursa'da ölen 361 evli erkeğin mirasçıları üzerinde yapılan bu araştırma sonucuna göre; 361 evli erkekten 353'ü tek (%97,8), 7'si 2 (%0,5); bir tanesi de 4 eşli evlilik gerçek*leştirmiştir Bu araştırmaya göre poligam oranı oldukça düşüktür (%2,2)
Osmanlılarda çok kadınla evliliğin nadir olduğunu Tanzimat yazarları da ifade etmektedir Bu tür evliliği bir bakıma savunan Ahmet Midhat, Osmanlı ailelerinin % 95'inin tek eşli, iki eşlilerin nadir ve daha çok evlilik yapanların büsbütün ender olduğunu yazar Fatma Ali*ye de Nisvan-ı İslam adlı eserinde ortağı olan kadın sayısının “parmak ile gösterilecek kadar az” olduğunu belirtir Mahmud Esad “İstanbul’da evvelkine nisbetle mükerrer olan ekall-ü kalildir Hatta ta’dâd bile mümkündür En büyük şehirlerimizde bile mükerrer olanlara nâdir tesadüf” edildiğini söylüyor
|