Yalnız Mesajı Göster

Osmanlı’Da Çok Evlilik

Eski 10-10-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlı’Da Çok Evlilik



Tek Eşlilik Oranı Neden Düşüktür?

Osmanlı toplumunda çok eşliliğin düşük oranlarda gerçekleşmesinin sebepleri üzerinde durabiliriz Öncelikle İslam’ın aileye ilişkin düzenlemeleri çok eşliliği sınırlamıştır Kuran-ı Kerim’de eşler arasında adalet sağlanması, yoksa tek kadınla aile hayatının sürdürülmesi tavsiye edilmektedir Nafaka mükellefiyetinin erkeğe ait olması erkeği sınırlayan bir başka husustur MAUbicini bu konuya şöyle değinmektedir;

“Bir yandan Kuran-ı Kerim’in açık tavsiyeleri, diğer yandan kanunun kadınlara iyi muamele etmesi ve onların geçimini tek başına sağlaması konusunda kocaya yüklediği mecburiyet müslüman ferdler arasında çok kadınla evlenme vakalarının oldukça ender görünmesine büyük katkıda bulunmaktadırlar

Toplumda çok eşliliğin hoş karşılanmaması kişilerin tek kadınla aile hayatlarını sürmelerinde etkili olmuştur Çok eşlilik Osmanlı toplumunda saygıyla karşılanmıyordu Kabul edilen bir yaşam biçim değildi Zira Osmanlı’da toplumun esas unsuru olarak kadının algılanması söz konusuydu Şemseddin Sami Kadınlar’da “kadın cemiyet-i beşeriyenin esasıdır” diyor Üstelik ikinci evliliğin de kolay gerçekleşmediğini belirtelim Zengin kadınlar üzerlerine kuma getirilmesine şiddetle karşı çıkarken, genç kızların da “bir avreti daha vardur, kuma üzerine varmazam”diye evli erkeklerle evlenmeyi hiç düşünmediklerini de belirtmek gerekir Anne babalar da mümkün olduğunca kızlarını evli erkeklere evlendirme konusunda titiz davranıyorlardı

Diğer taraftan ailenin huzur ve saadetini zedeleme korkusu kişileri ikinci evlilik konusunda daha dikkatli davranmalarını gerekli kılıyordu 17 yüzyıl şairi Nabi bu durumu şöyle dile getirir; “Rahat bulur mu avret alan avret üstüne” Ahlak bilgini Kınalızâde “çok evlenmeye atılan kimselerin evlerinde mücadele, husumet, kötü yaşayış ve düzensizlik mevcuttur” der[64] Kınalızâde’nin etkilendiği Nasireddin Tûsî Ahlak-ı Nasırî adlı eserinde “erkek evde bedendeki kalbe benzer Nasıl ki, iki bedene bir kalp hayat vermezse, iki evin düzenini de bir erkek sağlayamaz

1908’de Osmanlı ülkesini gezen Amerikalı seyyah değerlendirmelerinde “bir Türk erkeği ancak çocuk sahibi olma isteği çok güçlüyse bu masrafa girişecek ve evinin huzurunu tehlikeye atacaktır” diyordu

Çocuksuz ailelerin geçici evlatlık ve icar-ı sağir ile çocuk edinmelerinin mümkün olması dolayısıyla ikinci evliliğe gidilmediği söylenebilir

Demografik açıdan bakıldığında çok eşli evliliğin bozulma tehlikesi tek eşli olanlara göre daha yüksektir Ortalama olarak tek eşli evlilikler çok eşli olanlardan daha uzun sürmektedirler Cem Behar-Alan Duben’in araştırma sonuçlarına göre çok eşli evliliklerin çoğu her iki kadının çocuk sahibi olma dönemi bitiminden önce şekil değiştiriyordu Yani çok evlilik sona eriyordu

Çok Eşli Kişilerin Çocukları

İncelediğimiz çok eşli 95 kişiyi çocuk sayısı açısından değerlendirdiğimizde genel oranın altında kaldığı görülmektedir Toplam 115 erkek ve kız çocukları bulunmaktadır Kişi başına düşen çocuk sayısı ise 12'dir Yukarda kaydettiğimiz gibi çok eşliliğe kişileri iten en büyük saikin çocuk sahibi olma isteği gelmektedir Çok evlilerde kişinin ya hiç çocuğu veya erkek çocuğu bulunmamaktadır Eşin kısır olabileceği düşüncesi erkeği ikinci ve üçüncü evliliğe itmektedir

Çok Eşli Kişilerin Statüleri

Çok eşli kişileri cemiyet içerisindeki statü, ünvan ve görevleri açısından değer*lendirdiğimizde; 95 kişi içerisinde on altısının İbn-i Abdullah yani köle menşeli kişilerden oluştuklarını tesbit ediyoruz Bunlar içerisinde en fazla sırasıyla el-hac, ağa, efendi, çavuş, beşe, çelebi, bey ünvan sahipleri yer almaktadır Meslek olarak altıncı, sandalcı, kaldırımcı, aşçı, sabuncu sarraç, çizmeci, çörekçi, simkeş gibi zenatkarlar yanında zabit, katip, imam, kadı, çorbacı, pazarbaşı, odabaşı, kapucu, kapucubaşı, kethuda gibi resmî görevliler bulunmaktadır

Üç ve dört evliler incelendiğinde toplam 1242 evli erkekten sadece on birinin bu tür evlilik yaptığı tesbit edilmektedir Sırasıyla 4 el-Hac, 2 Çavuş, 1 Ağa, 1 Çelebi, 1 Paşa, 1 Çorbacı, 1 Pazarbaşı bulunmaktadır Ekonomik durumlarına baktığımızda, çok yüksek meblağlarda servet bırakanların yanında düşük seviyede servet bırakanlar da bu*lunmaktadır Çocuk sayısı oranı açısından bakıldığında bu oranın yüksek olduğu görülmektedir Kişi başına 5 çocuk düşmektedir Ancak bunlar içerisinde bir kişinin bir kızı, diğer bir kişinin de hiç çocuğu olmadığı görülmektedir

Gerek bu çalışmamızda, gerekse belgelere dayalı olarak yapılan diğer çalış*malarda Osmanlı toplumunun seçkin zümresi sayılabilecek bir konumda olan askeri sınıf içinde bile poligaminin tercih edilen bir durum olmadığı, ancak istisnai olarak birden fazla evliliğin toplumun değişik kesimlerinde görüldüğü, ekonomik durum ve sosyal statü ile direkt irtibatlı olmadığı, özellikle ikinci evliliği yapanlarda çocuklarının ya hiç olmadığı veya erkek çocuklarının olmadığı açığa kavuşmak*tadır

Osmanlı ailesi üzerine yapılan pek çok çalışmada çok eşliler ile ilgili analizlerde, belirli statü ve unvanlara sahip varlıklı kimselerde, toplumun üst kesimlerinde birden fazla evliliğin diğerlerine göre daha fazla olduğu, refah seviyesi yüksek kesimlerde bu eğilimin arttığı daima vurgulanır Burada şu izahı yapmak lazımdır; gerek statü, gerekse refah seviyesinin yüksekliği çok evlilik için bir araç değildir Bu her iki durum çok evlilik için lazım şartları içinde barındırdığı için bu kesimlerde diğerlerine göre bir fazlalıktan söz edilebilir Yoksa birden fazla evliliklere toplumun muhtelif kesimlerinde ve muhtelif gelir ve servet gruplarında rastlanıldığını gözden uzak tutmamak gereklidir II Abdulhamid dönemini inceleyen Sir Edwin Pears poligaminin alt gelir gurupları arasında da görüldüğünü belirtir Yine Osmanlı toplumunda çok evliliği hacı, efendi, seyyid, şerif, ağa, gibi sosyal zümrelerin, nüfuz sahiplerinin, bürokratların, zengin kişilerin bir melabagahı (eğlence alanı) olarak tasavvur etme hatasına düşmemelidir Özellikle Osmanlı İstanbul’unda taaddüd-i zevcâta iten sebepler salt olarak ne refah ne de dindir Ne de Osmanlı sultanlarını taklit kaygısıdır

Uzun yıllar üzerinde durduğumuz bir araştırmanın aile yapımıza ilişkin bölümünün sadece eş sayısı ile ilgili sonuçlarını vermeye çalıştık Görülüyor ki, tarihimiz belgelere bağlı olarak gerçekten araştırıldığında bu gün bize empoze edilen görüş ve düşüncelerin yanlış olduğu açığa çıkmaktadır Osmanlı arşivinde araştırmalarımız sırasında zaman zaman karşılaştığımız M Kiel adındaki batılı bir tarihçiye de tesbitlerimi aktardığımda; "doğru doğru, bu konu hep yanlış biliniyor, bu tesbitler doğru" demiş idi

Yukardaki rakamlar bize Osmanlı toplumunda poligaminin (çok evliliğin) yaygın olduğu şeklindeki kanaat ve düşüncenin ne kadar isabetsiz ve kasıtlı olduğunu göstermektedir Bugün, Osmanlı insanının ve yöneticilerinin zevkü sefa peşinde koşan, kadını bir zevk ve eğlence metaı olarak kullanan hedonist insanlar olarak lanse edilmesini şaşkınlıkla karşılıyoruz Maalesef Osmanlı haremiyle ilgili yazılan pek çok makalenin ve eserin muhtevası, Osmanlı saraylarında on yıl boyunca "Muallime-i Selâtîn" olarak görev yapmış rahmetli Safiye Ünüvar'ın da ifadesiyle "hayal mahsulu romantik maceraları" ihtiva etmektedir Prof Dr Ahmed Akgündüz'ün yayınladığı ve kısa adıyla Osmanlı'da Harem adlı eserinde de bütün genişliğiyle gördüğümüz gibi Os*manlı sultanlarının aile hayatlarını geçirdikleri harem bir zevkü sefa mahalli değil, bir terbiyegahtır, bir mekteptir Aynı şekilde vezirlerin, paşaların ve diğer rical-i devlet'in konakları da birer küçük harem mesabesinde benzer fonksiyonları görmektedir

Şu gerçeği önemle belirtmek gerekir ki, Osmanlı aile yapısı İslam aile yapısının bir yansıması olarak tarihe mal olmuştur Kadını bir zevk aracı, olarak değil, cennetin kendileri vasıtasıyla kazanılacağı üstün değerler olarak gör*müştür Kadın toplumun esası olarak kabul görmüştür İnsanlık tarihi boyunca süregelen köleliğin suistimalden uzak bir şekilde icra edilmesi için esir ticaretiyle meşgul kimselerin fesad ile müttehem olanlar ihrac olunub salah ü diyaneti ve nevan gınası ihbar olunan ricalden olması bir kaide olarak vaz edilmiştir Değil, resmi olarak fahiselik vesikası verilmesi, bir mahallede ahlaksızlığı görülen kadın ve erkeğin mahallenin ahlaki yapısını bozduğu, ahaliyi rencide ettiği için mahalle halkının talebi veya devlet ricalinin tesbitiyle bulunduk*ları yerden sürüldükleri, cezaya çarptırıldıklarına ilişkin pek çok karara "Mühimme Defterleri" adı verilen divan kararlarının yazıldığı defter koleksiyonlarında rastla*mak mümkündür

Osmanlı ailesi batı ailesinin geçirdiği süreçleri yaşamadığı gibi, batı ailesinin maruz kaldığı krizleri de hiç bir zaman yaşamamıştır Daha 20 yüzyılın başlarında bu konuda kalem oynatan Osmanlı aydınlarının eserlerinde de ifade edildiği gibi Batı’da fiili bir ta’addüd-ü zevcat vardı 19 yüzyılın sonlarında Hans Bart “Le droit du Croissant” adlı eserinde “garbda üçden ziyade kadınlar ile münasebetde bulunmayan kim vardır ?” diyor Mustafa Sabri bir batılıya atfen “müslümanlar dörde kadar ve kendilerini daha medeni addeden garblıların istediği kadar kadın istifraş” ettiklerinden söz etmektedir Haşim Nahid’in dediği gibi “Bir tek zevceye malik olan Avrupalıların çoğu gayr-ı meşru surette müteaddid zevcelere maliktir

Batıda evlilik dışı doğan çocukların oranına ilişkin aşağıda vereceğimiz rakamlar hiç bir zaman ve hiç bir İslam toplumu içerisinde görülmemiş rakamlardır Newsweek dergisinin yaptığı bir araştırma bu konuda batının ne denli bir çıkmaz ve çöküş ile karşı karşıya olduğunu göstermektedir Evlilik dışı çocukların oranı İsveç'te % 50, Danimarka'da % 47, Norveç'de % 46, Fransa'da % 35, İngiltere'de % 32, Avusturya'da % 27 Bu rakamlar sadece çocukların oranını vermektedir Evlilik dışı yaşayanların oranı bundan daha yüksektir Şu acı tablo batıda evliliğin bir bakıma rafa kaldırıldığının bir resmidir

Bundan yüz yıl öncesinin beyanlarında da görüldüğü üzere Batı’da fiili bir taaddüd-i zevcaat var Meşruiyyet şemsiyesi dışındaki bu fiili durum ailenin çöküşünü hızlandırmıştır Bu çöküşe dur diyenler de yok değil şüphesiz Modern dünyada aileye verilen önem de gün geçtikçe artmaktadır Zira sağlıklı bir toplumun oluşturulması yolunda onca çabalar içinde ailenin ihmal edilmiş ol*ması, insanı ve toplumu ayakta tutan temel dinamiklerden birinin göz ardı edilme*siyle eş anlamlı olsa gerektir Bunun farkına varan düşünür, bilim adamları, kurum ve kuru*luşlar gün aşırı değişik platformlarda ve değişik vesilelerle aile kurumunun önem*ine işaret etmektedirler 1995 yılı içerisinde gerçekleştirilen uluslararası verimlilik kongresine uydu aracılığıyla katılan nobel sahibi bir bilim adamından iktisadi tahliller beklenirken, verimliliğin artırılmasında aile müessesesinin ehemmiyetini vurgulamış olması dikkatlerden kaçmamaktadır

Amerikan başkanlık seçimlerine Cumhuriyetçi Parti’den başkan adayları arasında adı geçmiş olan Garry Bauer, Amerika’da bazı eyaletlerde eşcinsellerin evlenmelerine yol açılınca; “eşcinsel evliliklerin yasallaşması, toplumumuzun temel taşı olan ahlâka tarihteki en büyük darbeyi indirir Hiçbir terörüst saldırı bize bunun kadar zarar veremez” diyordu Diğer taraftan aşırı Rus milliyetçisi Jirinovski çok eşliliğin Rusya’da meşru olması için bir kanun teklifi vereceği dönemin gazetelerinde yer almıştı

Maalesef bizde de bir kırılmadan söz edilebilir Hürriyet gazetesinin 13 Temmuz 1993 tarihli nüshasında "Türkiyede Cinsellik" adlı bir araştırmanın sonuçları ülkemizde aile yapısının ciddi bir çözülme ile karşı karşıya olduğunu gösteriyor 435 kişinin katıldığı bu araştırmaya göre; "ilk cinsel deneyim yasal eşle olmadığı gibi, düzenli cinsel ilişkiyi evli oldukları eşleriyle sürdürenlerin oranı ise % 23"tür Bu anket kimlerle yapıldı bilemiyoruz ama, Türk toplumunun bu kadar da dejenerasyona uğra*madığını düşünerek iyimser bakış açımızı yitirmiyoruz

Hülasa, bütün İslam toplumlarında olduğu gibi Osmanlı toplumunda da taaddüd-i zevcât yani birden fazla evlilik, temel gerekçesi itibariyle kadını istismar üzerine kurulan bir düzenleme değil, bir çıkış yolu ve bir ruhsattır Aslolan tek eşle aile hayatının sürdürülmesidir

Doç Dr Said Öztürk

Osmanlı Araştırmaları Vakfı

Alıntı Yaparak Cevapla