Prof. Dr. Sinsi
|
Osmalıda İsyanlar (Tüm İsyanlar Özet)

Tepedelenli Ali Paşa
(1744–24 Ocak 1822)
Osmanlı valilerinden
Osmanlı Devletine isyan etmiş olanYanya valisidir 1744 yılında Yanya’da doğdu Dedeleri
Arnavutluk’ta muhtelif vazifelerde tanınmış olup, babası Tepedelen mütesellimi Veli Paşadır Küçük yaşta babası öldüğünden gençliği mücadelelerle geçti Kurd Ahmed ve Kaplan Paşalara hizmet edip, himayelerine girdi Kaplan Paşaya dâmât oldu Yanya, Delvina ve Tırhala mutasarrıflıklarıyla Derbentler-Başbuğluğu gibi vazifelerde kendini tanıttı Oğulları Muhtar, Veli Veliyüddîn ve Salih Paşalar, çeşitli vazifelerle Kuzey Arnavutluk’la
Yunanistan’a hâkim olunca buralar Tepedelenli âilesinin mâlikânesi hâline geldi Osmanlı-Rusya-Avusturya Savaşında 1787’de
Avusturya cephesinde Pançova Harekatına katıldı Sırbistan’da çıkan isyânı bastırmada hizmetleri oldu Rus cephesinde de savaştı Rütbesi 1795’te mirmiranlığa yükseldi Yanya bölgesindeki yerli halkın çıkardığı isyanların bastırılmasında, Napolyon’un
Mısır’a saldırısı sırasında Fransızlarla yaptıkları mücâdelelerde zaferler kazandı 1798’de Preveze yakınında Fransızları bozguna uğratınca kendisine Sultan Üçüncü Selim tarafından vezirlik verildi Rumeli vâlisi olarak dağlı eşkıyânın cezâlandırılması için bir sene kadar bu vazifede bulundu On dokuzuncu yüzyılın başında Osmanlı Devletiyle
İngiltere, Fransa ve Rusya arasındaki siyasî olaylardan da istifâde ederek Makedonya bölgesinin en güçlü adamı hâline geldi Bu bölgenin tanınmış vâlilerinden İbrâhim Paşayı hileyle getirterek, ölünceye kadar Yanya’da hapsetti Oğlunu yerine göndererek Arnavutluk’un Toskalık bölgesinde hâkimiyet kurdurdu
Ali Paşanın Arnavutluk’ta ve hâkim olduğu yerlerdeki tutumu, hâdiseleri istismar etmesi, onu devlet içinde devlet gibi hareket ettiriyordu Mora ahâlisinin ve Rumların ayaklanarak devletin başına yeni bir gâile açılmasını istemeyen Sultan Mahmud Han, Tepedelenli Ali Paşanın yaşlı olmasını düşünerek üzerine gitmiyordu
Ancak, İngilizlerle gizli muhâberelerde bulunan Nişancı Halet Efendinin çevirdiği entrikalar üzerine, Ali Paşa ve oğulları memuriyetlerinin bir kısmından azledildiler Fakat dinlemedikleri için, üzerlerine karadan ve denizden kuvvet gönderildi Yanya kalesinde bir sene 4 ay 25 gün muhâsaradan sonra, serasker Hurşid Paşanın, hayâtına dokunulmayacağına dâir teminat vermesi üzerine Ali Paşa, Yanya Gölündeki Pandeleimon Manastırına çekildi Hurşid Paşanın yazılı bildirisini kabul etmeyen, kindar Halet Efendi, îdâm fermanını birkaç kişiyle gönderdi Bunun üzerine kendisini müdâfaa eden Tepedelenli, kurşunla vurularak öldürüldü (1822) Tepedelenli Ali Paşanın ölümüyle Rumlar, üzerlerindeki en büyük tehlike ve baskıdan kurtulmuş oldular Etniki Eterya da bunu fırsat bilerek isyânın başlama zamânının geldiğine kanaat getirip harekete geçti Böylece Eflak-Boğdan ve Mora’da yıllarca sürecek olan Rum isyanı başlamış oldu
Çakırcalı Mehmet Efe
Çakırcalı Mehmet Efe, 1871'de İzmir'inÖdemiş ilçesi'ne bağlı Türkönü Köyü'nde doğmuş Ege efelik kültürünün en ünlü simalarından biridir Ege Bölgesi'nde efe kültürü (efelenmeler) 17 yüzyıla dayanır
Osmanlı İmparatorluğu'nun yapısında meydana gelen askeri ve sosyal değişikliklerin süvari ve kervancı olarak geçimini sağlayan eski akıncıları işsiz bırakması, hükümetler tarafından vergi tahsilatında kullanılan ayanların derebeyi eğilimleri, bitmeyen savaşlar, sonu gelmeyen asker istekleri ve giyim kuşam yasağı zeybek lerin birer ikişer dağa çıkmasına sebep olmuştur Anadolu'yu Türkleşmesinde temel rol oynayan akıncı torunu zeybekleri zaman böylece kanunun dışına itmiştir Ayrıca,Büyük Menderes Nehri,
Küçük Menderes Nehri ve Gediz Nehri'nin uygarlıklar beşiği vadilerinde savunması kolay, kaçış yolları açık dağ köylerinin bulunması, bunları yörenin efeleri ve onların zeybekleri için barınma yerleri haline getirmiştir Vadilerin verimli ovalarını çeviren engebeli dağlar takip kuvvetlerine yakalanmadan yaşamayı kolaylaştırmıştır Bazı zeybekler zamanla sivrilerek, devletin otorite boşluğunda kendi otoritesini kurarak, yöre halkının çare aradığı bir merci haline gelmiştir Efelerin yerini öğrenerek kapılarını aşındıran halkın başlıca şikayetleri ayanların baskısı olmuştur Bunun dışında cami, yol, çeşme ve düğün yardımı gibi istekler efelere iletilmektedir Çözümüne katkıda bulunulan her sorun efenin ününe ün katmış, otoritesini sağlamlaştırmiştir Bunlar bir süre sonra öykülere, türkülere konu olmuşlardır Ege'de efeler başlangıçta genellikle namus ve gururun yol açtığı olaylar nedeniyle dağa çıkmışlardır Haksızlık, kişisel gurur ve hırslarından dolayı işledikleri bazı suçlar unutulmuş, geriye onları kahraman yapan olaylar kalmış, eklemelerle efsaneleşerek dilden dile dolaşan serüvenleri zamanın gençlerinde bir efeye kızan olarak üne ve saygınlığa kavuşma arzusu uyandırmıştır Çakırcalı Mehmet Efe de efelerin en önemlilerinden biridir Çakırcalı birçok kurallar getirerek efeliğe şan ve onur kazandırmıştır Kendisinden önce Atçalı Kel Mehmet Efe gibi gerçek bir siyasi düzen kurma yolunda ilerlememiş olsa da, belli bir adalet anlayışını herzaman temsil etmiştir Kendisinden sonra Yörük Ali Efe,Demirci Mehmet Efe ve diğerleri bu etik değerlere bağlı kalarak Kurtuluş Savaşı'nda de efeliğe şan ve şeref getirmişlerdir Bir zaptiye çavuşunca öldürülen (ve kendisi de efe olan) babası Çakırcalı Koca Ahmet Efe'nin öcünü almak amacıyla, 1893'te dağa çıkmıştır Yanında, babasının da kızanlarından olan tecrübeli Hacı Eşkiya vardır Dağa çıktıktan bir süre sonra ilk olarak zalimliği ile tanınan Mustafa Ağa'nın evini basar Ağayı halka zulüm etmemesi için uyararak 200 altınına el koyar Ardından da Kızoğlu Mehmet Ağa'yı dağa kaldırarak, yüklü oranda fidye alır Eylemlerinden elde ettiği parayı halka cömertçe dağıtır Özellikle Ödemiş dolayında köylerde genç kızlara çeyiz parası verir, giysisi olmayanı giydirir, evi olmayana ev yaptırır Hatta köprüler, yollar inşa ettirilmesine önayak olur Halkın sempatisini kazanması sayesinde köyler ve yörük obaları ona yataklık ederler İzmir'den fidye için kaçırdığı bir İngiliz leydisinin de, fidye ödendikten sonra, bir süre daha kendi arzusuyla Çakırcalı'nın yanında dağda kaldığı rivayet edilir Adını kullanarak eşkıyalık yapanlara veya efeliğin adını kirletenlere de acımasızca davranır Bu çerçevede, Çakırcalı'nın adını kullanarak bir köyü basan ve köylünün kızını kaçıran Arnavut çetesine verdiği ceza, halka zulmedenlere duyduğu öfkenin örneğidir Dokuz kişilik bu çeteyi saldırdıkları köye getirerek yaptıklarını halkın önünde söyletir, sonra ateşe atarak yakar (Bu arada, Çakırcalı Mehmet Efe'nin babası Çakırcalı Koca Ahmet Efe'nin Abdülaziz döneminde İstanbul'a giderek padişahın sevgisini kazanan, onunla güreşe tutuşan, ondan payeler alan efelerden biri olduğunu belirtmek gerekir Abdülaziz'e duydukları sempati ile devlete bir dönem boyunca ısınan efeler 93 Harbi'nde müstakil taburlar oluşturarak savaşmışlardır ) Sonraları Kayaköy'de eşraf kızı Fatma Hanım'la ikinci evliliğini yapan Çakırcalı, bu beldede Rum inşaat ustalarına bir konak inşa ettirmiştir 10 Aralık 1910 günü
Nazilli'de Karıncalı Dağları'nda Rüştü Kobaş komutasındaki Düzce ve Adapazarı yöresinden toplanmış Kafkas göçmenlerinden oluşan bir gönüllü zaptiye birliğiyle girdiği bir çatışmada öldürülmüştür Çakırcalı, öldürüldüğü dönemde, Aydın bölgesinin meşhur ağa ailesi Arpazlılar dan Arpazlı Osman Ağa'nın yıkılmış bulunan ve halkın kullandığı Menderes Köprüsü'nü tamir ettirmemesi üzerine Nazilli yakınlarındaki Arpaz köyünü basar, ağanın evini ateşe verip, ağayı kaçırmış bulunmaktaydı (Çakırcalı köprüyü tamir ettirmesini evvelce ağaya tembih etmiş, hatta bir keresinde, rivayete göre, namaza durarak, kızanlarına ağayı sille tokat dövdürmüş, ağa tamir sözü vermedikçe de namazı kesmemiş, ağanın tamir için belirttiği süreyi -6 ay, 5 ay, 4 ay- beğenmedikçe de, iki rekat daha namaz kılmış, ağanın "Çakırcalı, ne bitmez namazmış bu! Tezi yok, hemen tamir ettireceğim!" sözünü aldıktan sonra da "Es-selâmü aleykum ve rahmetüllah" diyerek namazı bitirerek, ağayı salıvermiştir ) Kılavuz olarak kullandığı bir çobanın takip edilmesi (kimi kaynaklara göre ihbarı) üzerine Karıncalı Dağı kuşatılır Çıkan çatışmada Çakırcalı ölür Çakırcalı'nın cesediyle birlikte, halka zulmeden Osman Ağa'nın cesedi de bulunur Çakırcalı ölüme giderken bile halka zulmedenleri cezasız bırakmamıştır Çakırcalı'nın ölümüne ilişkin olarak ise, Rüştü Kobaş kardeşi Osman Kobaş tarafından öldürüldüğünü raporunda belirtmişse de, kızanı Hacı Mustafa'nın öldürdüğünü, veya çatışma esnasında bir serseri kurşuna kurban gittiğini öne sürenler de bulunmaktadır Belirtildiğine göre, zaptiyelerle başlayan müsademede kendi kızanı (arkadaşı, adamı) tarafından yanlışlık sonucu öldürülmüştür Cesedi ilk karısı Iraz (Raziye) Hanım tarafından tanınmıştır Cesedi günlerce Ödemiş belediye meydanında asılı kalmış, daha sonra orada gömülmüştür Aradan 15 yıl geçtikten sonra karısı Raziye Hanım tarafında köyünde defnedilmiştir Mezarı ziyarete giden yöre halkı için, mezar mahalline girmeden önce Çakırcalı'dan "destur" istemek adet haline gelmiştir Efelik kariyeri boyunca tam 159 kişiyi bizzat öldürdüğü öne sürülür Adına yakılmış meşhur Ödemiş'in Kavakları türküsünde (sonradan İzmir'in Kavakları olarak değiştirlen ve yöresinde hala Ödemiş Kavakları olarak bilinip söylenen) Çakıcı olarak anılan Çakırcalı Mehmet Efe 'dir (türküde "Kamalı Zeybek" şeklinde anılan da bir başka efedir) Türkünün sözleri şöyledir: İzmir'in kavakları Dökülür yaprakları Bize de derler Çakıcı Yar fidan boylum Yakarız konakları Selvim senden uzun yok Yaprağında düzüm yok Kamalı da zeybek vuruldu Yar fidan boylum Çakıcı'ya sözüm yok Efeleri konu alan başka önemli türkü Molla Ahmet Efe türküsüdür
İzmiroğlu Cüneyd Bey
( Aydınoğlu hanedanına mensup olmakla birlikte, hanedanın olağan çizgisi dışından gelerek tarih sahnesine çıktığından ve İzmir valiliği yapmış olmasından ötürü İzmiroğlu Cüneyd Bey olarak anılır; Kara Cüneyd de denilir) Osmanlı Devleti'nin yaşadığı Fetret Devri ve II Murad'ın saltanatının ilk yıllarında gündemde kalmış, Osmanlı Devleti'nin bu 20 yıllık süredeki bütün toparlanma çabalarında karşısına çıkmış bir yerel yönetici ve asidir İsmi bu anlamda Fetret Devri ile özdeşleşmiştir
1402 Ankara Savaşı'nda Yıldırım Bayezid’in Timur’a mağlup ve esir düşmesinden sonra Aydınoğlu Beyliği tekrar canlanmıştır Aydınoğlu hanedanının başında bulunan Aydınoğlu İsa Bey ölmüş bulunduğundan, beyliğin başına Timur Han'ın emriyle, İsa Bey'in oğlu Aydınoğlu Musa Bey geçti Musa Bey'in de ertesi yıl vefatı üzerine, 1403'de yerine Aydınoğlu II Umur Bey geçti Fakat, Aydınoğlu İbrahim Bahadır Bey'in oğlu ve o sırada Timur tarafından Cenevizlilerden tamamen alınmış bulunan İzmir'in valisi olan Cüneyd Bey buna karşı çıkarak, saltanat iddiasında bulundu II Umur Bey'in üzerine yürüyerek payitahtı Ayasluğ’u ( Selçuk) zapteden Cüneyd Bey, Umur’un 1405’te ölümüyle de, Aydınoğlu topraklarına tek başına hakim oldu ve bu hakimiyetini aralıklarla 1425’e kadar sürdürdü
Cüneyd Bey, konumunu sağlamlaştırmak için, Osmanoğlu hanedanı içinde Fetret Devri boyunca cereyan eden taht kavgalarına karıştı, ve her defasında şehzadelerden birini tutarak, zaman zaman kendisine müttefik bulmak veya mevcut ittifaklara katılmak yolunu tuttu Birçok kereler başarısızlığa uğramasına rağmen, kendini bağışlatmayı bildi ve her seferinde yeni vazifeler almaya muvaffak oldu
İzmiroğlu Cüneyd Bey'in karıştığı başlıca gaileler şunlardır:
1404 yılında I Mehmed Çelebi'nin Bursa'ya girerek hükümdarlığını ilan etmesinden sonra Ulubat'ta yendiği kardeşi İsa Çelebi, önce Bizans'a, sonra Edirne'deki diğer kardeş Süleyman Çelebi'ye, I Mehmed'e ikinci defa yenilmesinden sonra da İsfendiyar Bey'e, üçüncü yenilgisinden sonra ise İzmiroğlu Cüneyd Bey'e sığınmıştır Onun aracılığıyla Saruhan ve Menteşe Beyleriyle anlaşarak talihini bir kere daha denemek istedi, ancak yine mağlup oldu ve bu defa Karamanoğlu Beyliği'ne iltihak etti Ancak bir süre sonra yakalanarak ortadan kaldırıldı
Anadolu'da yalnız kalarak kuvvetlenen I Mehmed'in bu kez karşısına çıkan Edirne'deki kardeşi Süleyman Çelebi'nin hakimiyetini İzmiroğlu Cüneyd Bey ve Menteşeoğlu İlyas Bey kabul ettiler Ancak I Mehmed'in diğer kardeş Musa Çelebi'yi Rumeli'ye göndermesiyle geri çekilmek zorunda kalan Süleyman Çelebi, Musa Çelebi'nin bir baskını ile ortadan kaldırıldı
Süleyman Çelebi'yi bertaraf eden Musa Çelebi Edirne’de bu kez kendi hükümdarlığını ilan edince İzmiroğlu Cüneyd Bey bu defa da onun tarafına geçti Musa Çelebi I Mehmed'in Anadolu’da kuvvetli olduğunu bildiği için daha ziyade Bizans'la meşgul oldu ve İstanbul'u bir kez kuşattı Bu arada sonradan büyük bir isyan çıkaracak Şeyh Bedreddin’i kazasker yaparak, nüfuzunu artıracağı bir mevki edinmesini sağladı Bizans İmparatoru'nun Musa Çelebi'ye karşı yardım istemesiyle I Mehmed 1411’de İnceğiz mevkiinde kardeşi ile savaşa girişti ve kaybetti Gemilerle Anadolu tarafına geçerek yaralı bir halde Bursa’ya geldi Bir yıl sonra Musa Çelebi’yle yaptığı ikinci savaşta da yenildi Musa Çelebi’nin sert yönetiminin ahaliyi I Mehmed tarafına meylettirmesiyle I Mehmed kardeşine karşı üçüncü defa Rumeli’ye geçti Kendisine katılan Sırp despotu ve bazı ümera ile birlikte, Tuna’ya çekilmekte olan Musa Çelebi üzerine yürüyen I Mehmed, Çamurlu Derbend mevkiinde meydana gelen savaşta Musa Çelebi’yi nihayet yendi Musa Çelebi, yaralı olarak kaçarken yakalanıp boğduruldu ve Bursa’ya nakledilip, babasının türbesine defnedildi İzmiroğlu Cüneyd Bey ise Ohri'ye sürüldü
Ancak İzmiroğlu Cüneyd Bey kısa süre sonra Ohri’den kaçarak Aydın’a geldi ve Ayasluğ’u (Selçuk) kuşatarak şehri aldı ve sancakbeyini öldürttü I Mehmed, Anadolu’ya dönünce önce Cüneyd Bey üzerine yürüyüp, Çandarlı (1 ) İbrahim Paşa eliyle Menemen, Kayacık ve Nif kalelerini aldı Bu arada İzmir de temelli olarak Osmanlı Devleti idaresine alındı İzmiroğlu Cüneyd Bey'in sürekli istikrarsızlık unsuru oluşturması, ailesinin ve kuvvetlerinin içinde bulunduğu Kadifekale kuşatmasını uluslararası bir hadise haline getirmişti Rodos, Midilli ve Sakız Hıristiyan donanmalari gibi, Menteşe Beyliği donanmasi da Osmanlılarla işbirliği yaparak İzmir'in zaptında rol oynamislardı Rodos Şövalyeleri yardımları karşılığında Timur tarafından yıktırılan İzmir Okkale'yi (Avrupalılar için St Peter Kalesi; bugün Hisar Camii'nin bulunduğu noktadaydı, nitekim Hisar Camii'nin adı da bu kaleden gelir) yeniden inşa etme talebinde bulunmuşlarsa da, I Mehmed ısrarlara karşı direnmiş, ancak ilişkileri büsbütün bozmak istemediği için Bodrum Kalesi'ni inşa etmelerine izin vermiştir Ancak Çelebi Mehmed, Cüneyd’in annesinin ricası üzerine İzmiroğlu Cüneyd Bey'i affederek 1414’te Niğbolu Sancakbeyliğini verdi, Aydın sancakbeyliğine de Bulgar kralı Şişman'ın müslüman olan oğlu Süleyman'ı atadı
İzmiroğlu Cüneyd Bey, affedilip Niğbolu sancakbeyi tayin edilmişken, Düzmece Mustafa'nın ("Mustafa Çelebi" veya, daha sonra isyan eden II Murad'ın kardeşi Küçük Mustafa Çelebi'den ayırmak için, "Büyük Mustafa Çelebi" de denilir) ortaya çıkmasıyla bu sefer onunla birlik oldu ve padişaha tekrar baş kaldırdı Harekete Eflak voyvodası Mirçe'yi de dahil edip Tesalya ve Selanik tarafında büyük karışıklıklar çıkardılar Bu bölgeyi seçmelerinin sebebi, yenilgi halinde, o dönemde hem Bizans İmparatorlu'na hem de Osmanlı Devleti ile bağımlılık anlaşmaları olmakla birlikte özerk bir konumda olan Selanik'e sığınabilme düşüncesiydi Nitekim I Mehmed Düzmece Mustafa ordusunu Selanik mıntıkasında yendi ve isyancılar Selanik valisi Dimitrios Laskaris'in himayesine sığındılar Uzun müzakerelerden sonra I Mehmed Bizans İmparatoru Manuel'i isyancıların Selanik'te tutuklanmalarına ve Bizanslıların yıllık üçyüz bin akçe karşılığında kayd-ı hayat şartıyla Düzmece Mustafa, Cüneyd Bey ve otuz üç maiyetinin Limni adasında sürgün edilmelerine ikna etti
1421 Mayısında tahta geçen II Murad padişah değişikliklerinin karışıklıklara gebe olduğunu bildiğinden ve daha bir yıl öncesinde, şehzadeliğinde, Rumeli'de Şeyh Bedreddin İsyanı'nın, Ege Bölgesi'nde Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal (Samuel) isyanlarının bastırılmasına bizzat nezaret ettiğinden, gönül alıcı mektuplar ve çok değerli hediyeler göndermek suretiyle herhangi bir kargaşa çıkmasını baştan önlemek istiyordu II Murad zamanında da mevkiini koruyan Amasyalı Beyazıd Paşa, Çelebi Mehmed'in ölümünün duyulmasından sonra serbest bırakılan ve meşru hükümdarla mücadeleye başlayan Düzmece Mustafa'nın üzerine gönderildi Edirne'nin Sazlıdere mevkiinde Şehzade Mustafa'nın kuvvetleriyle karşılaştı Emri altındaki askerlerin büyük çoğunluğu Mustafa tarafına geçince teslim olmak zorunda kaldı ve ertesi gün İzmiroğlu Cüneyd Bey'in tahrikleriyle katledildi Sazlıdere zaferinden sonra bir süre boyunca eli güçlenen ve Edirne'de saltanat sürmeye başlayan Mustafa'ya bağlı birlikler ile karşı tarafın avantajını değerlendirmekte geç kalmasından istifade eden II Murad'ın birlikleri Ocak-Şubat 1422'de Ulubat Çayı kenarında karşı karşıya gelirler II Murad'ın maiyetindeki Hacı İvaz Paşa ve Mihaloğlu Mehmed Bey gibi şahısların Rumeli beylerini sözlü ve yazılı olarak etkilemesi üzerine, herhangi bir çarpışma olmaksızın Mustafa'nın kuvvetlerinde bir moral çöküntüsü yaşandı Bunu farkeden ve Mustafa'nın sonunu iyi görmeyen İzmiroğlu Cüneyd Bey de değerli eşyaları ve kendisine bağlı yetmiş kişi ile birlikte gece vakti karargahtan kaçarak Aydın yöresine sığındı
Ancak Mustafa Çelebi olayı Osmanlı Devleti açısından bardağı taşıran son damla olmuştu Döndüğü Aydın yöresinde Beyliğinin eski topraklarını elde etmek, Bizanslılar ve Venediklilerle ilişkiler kurmak çabası içine girer Aydin ili beyi Yahşi Bey ve Anadolu Beylerbeyi Oruç Bey'in üstesinden gelemedikleri Cüneyd'i yeni Anadolu Beylerbeyi Hamza Bey, Akhisar civarında yenilgiye uğratır Sıkıştırılan Cüneyd Bey Sisam adası karşısındaki İpsili kalesine sığınmış, ancak Osmanlıların Anadolu'daki en önemli hasmı konumunda olan Karamanoğlu Beyliği'nden beklediği yardımı göremeyince (gizlice Karamanoğlu İbrahim Bey'in yanına kadar gidip bir miktar Karaman askeri ile döndüğü, ancak bu yardımcı kuvvetlerin İpsili'ye varışta Cüneyd'i terkettiği belirtilmektedir), teslim olmuş ve yanındaki oğlu Beyazıd ile birlikte öldürülmüştür Çanakkale hapishanesinde bulunan diğer oğlu Kurt Bey ve kardeşi Hamza Bey de öldürülerek soyuna son verilmiştir
Bu bir türlü rahat durmayan tarihi şahsiyetin ortadan kaldırılmasıyla Aydınoğlu Beyliği toprakları tamamıyla Osmanlı Devleti'nin hakimiyeti altına girmiştir (1425)
Beylik hanedanının torunlarından Aydınoğlu Molla Yakup Bey 1597 yılında İzmir'in en büyük camii olan Hisar Camii'ni yaptıracaktır Bu da, Aydınoğlu ailesinin Osmanlı idaresinde de uzun süre ön planda kaldığına işaret etmektedir Ancak 17 yüzyıldan itibaren İzmir'in giderek yabancı tacirler ve azınlıkların ağır bastığı bir evrime girmesiyle ailenin önce nüfuzu azalmış, sonra da fertleri kaybolmuş olmalıdır
|