|
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlı İmparatorluğu Ordusu

Kapıkulu Ocakları
•Kapıkulu Piyadeleri
•Acemi Ocağı
• Yeniçeri Ocağı
• Cebeci Ocağı
• Top Arabacıları Ocağı
• Topçu Ocağı
• Humbaracı Ocağı
• Bostancı Ocağı
• Lağımcı Ocağı
• Sakalar
• Solaklar

Acemi Ocağı
Acemi Ocağı diğer bir ismiyle Acemioğlanlar Ocağı Osmanlı İmparatorluğunda enderun için öğrencileri ve başta piyade kısmı olmak üzere kapıkulu ordusunun ihtiyaç duyduğu askerleri eğitmek için kurulmuş olan ocaktır Osmanlı devletinin tebası olan halkların gayrimüslim olanlarının ve özellikle Balkanlar'dan 8-18 yaş arasında çocuk ve gençlerin toplanması ile uygulanan devşirme sistemiyle kaynak sağlanan Acemi Ocağı'nda çoğunlukla asker bazen de saraya bürokrat yetiştirilirdi
Osmanlı Devleti sınırları içerisinde olan ailelerin birden fazla çocuğu olursa çocuklardan biri alınıp acemi ocağına gönderilirdi Eğer o çocuk Hristiyan ailelerden alındı ise o çocuk önce (tercihen Bektaşi) bir Türk ailesine veriyorlar Böylece Türkçeyi öğrenmeleri ve Türk-İslam geleneklerine göre eğitilmeleri sağlanıyor, ondan sonra Acemi Ocağı'na gönderiliyorlardı Sonra Acemi Ocağı'nda belli bir süre içinde çocukların zekaları ve yetenekleri keşfediliyor Yetenekliler yeniçeri ocağına, zekası üstün gelen çocuklar ise eğitimlerine devam etmeye saray okuluna giderler Pençik usülüne göre, savaşlarda alınan tutsakların beşte birinin devlet hesabına yetiştirilmesi için Acemi Ocağı'na ayrılanlara acemi oğlanı denirdi Burada aldıkları eğitimlerinin sonunda başarılarına göre ya Enderun ve diğer saraylara yollanırlar, ya da başta Yeniçeri Ocağı olmak üzere Kapıkulu Ocakları'na dağıtılırlardı ve acemi ocağındaki kişilerin osmanlı halkından olması yasaktır bu askerler devşirme sistemi ile oluşur ve bu çocuklardan akıllı ve zeki olanlar masa başı işleri yapar,komutanlık yaparlardı zeki ve akıllı olmayanlar ise yeniçeri ocağına gönderilirdi
İlk acemi ocağı I Murat döneminde Gelibolu'da açılmıştır

Yeniçeri Ocağı
Yeniçeri, (Osmanlı Türkçesi: يڭيچرى, Yeni asker) Osmanlı Devleti’nde askerî bir sınıftı Kuruluşunu Orhan Gazi veya I Murad dönemlerine dayandıran görüşler bulunmaktadır Yeniçeriler, Padişah’a bağlı Kapıkulu Ocakları’nın piyade kısmıdır Osmanlı Devleti’nin sınırlarının genişlemesi ile, kuruluşundan bir süre sonra çocukların 8-18 yaşlarında alınarak bir asker yetiştirilmesi (devşirme) ile oluşturulmaya başlanmış, 17 yy’dan itibaren tekrar müslümanlardan da Acemi Ocağı’na alım yapılmaya başlandı Devletin ilk yüzyıllarında çok yararlı olan ve Türklerin Rumeliye yerleşmesinde etkili olan bu sistem, daha sonra bozulması ile değişik sorunları birlikte getirdi Yeniçeri ocağı II Mahmud tarafından 1826’da kaldırıldı Yeniçeriler barış zamanında İstanbul’u korur, sefer sırasında Padişah’ı korurlardı Ayrıca devletin farklı bölgelerinde konumlanmış yeniçeri birlikleri de vardı
Kuruluş
Avrupa’da kurulan devamlı ordudan bir asır önce vücuda getirilmiş olan Yeniçeri ordusu, Osmanlı Devleti'nin ilk dönemlerinde çok etkin bir unsur olarak ortaya çıkmıştı Bu ordu, teşkilat ve disiplini ile bu sıfatı taşımaya hak kazanmıştı
Piyade birliği olan Yeniçeri ocağının, hangi tarihte kurulduğu kesin olarak tespit edilememekle birlikte bunun, 14 yüzyılda I Murat (Hüdavendigar) döneminde Çandarlı Kara Halil Paşa'nın tavsiyesiyle bir ocak halinde kurulduğu söylenebilir Bazı kaynaklarda bu kuruluşun 1365 yılında olduğu söyleniyorsa da büyük bir ihtimalle bunun 1362 yılında olduğudur Şu gerçek bilinmelidir ki, Osmanlı kuruluş yıllarında koyu sunni düşünceye sahip bir yapıda değildi Özelikle Orhan Gazi’nin Alevî-Bektaşilikle ilgilendiği bilinmektedir Orhan Gazi yeniçeri teşkilâtı kurulacağı zaman Hacı Bektaş dergahına gelir Yeni kuracağı yeniçeri ocağı icin dua ister Hacı bektaş, Pir'i de Bunların adı yeni asker Yeniçeri olsun diyerek Cenabı Hak yüreklerini ak, pazularını kuvvetli, kılıçlarını keskin, oklarını tehlikeli, kendilerini daima galip buyursun diye dua eder O yüzden yeniçeri ocaklarına Ocak-ı Bektaş-î-yân , kendilerine Taifei Bektaş-î-yân, Güruh Bektaşiye, Zümre-i Bektaşiye gibi isimler vermişlerdir Osmanlı Devleti, devşirme denilen Hıristiyan çocuklarından oluşturduğu orduyu Hacı Bektaş-ı Veli'nin düşüncelerinden yararlanarak eğitti ve şekillendirdi Yeniçeri Ordusu denilen bu ordunun başında bulunan ağa da Bektaşî idi Bu ordu, 1826 yılına kadar Osmanlı Devleti'nin birinci gücü olmuştur 1826 yılına kadar Osmanlı Ordusu savaşa gitmeden önce, Yeniçeri ocağından bir müfreze Hacıbektaş'a geliyor, Dergah Avlusu'nda saf tutarak, Hacı Bektaş-ı Veli Evlâdı’ndan postnişi olan zatın da katılması ile: Mü’miniz Kalû-Beli’den beri  Hakkın Birliğine eyledik ikrar  Bu yolda vermişiz seri  Nebimiz vardır Ahmed-i Muhtar  La Yezal mestaneleriz  Nur-ı ilahide pervaneleriz  Sayılmayız parmak ile tükenmeyiz kırmak ile  On iki imam Pir-i tarikat cümlesine dedik beli  Üçler, beşler, yediler  Nur-ı Nebi Kerem-i Ali, Pirimiz üstadımız Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli  Demine devranına Hü diyelim Hü! diye gülbang çekiyorlar (dua ediyorlar) ve Pir'den himmet istiyorlardı O tarihlerde yaşayan kişilerden aktarılan bilgilere göre Yeniçeriler'in gür sesi Hacı Bektaş-ı Veli’ın her tarafından duyuluyordu Bir yeniçeri gülbengi (duası) daha:
Allah Allah İllallah, baş üryan, göğüs kalkan, dide al kan, sine püryan;
Bu meydanda nice başlar kesilir hiç olmaz soran;
Kahrımız, kılıcımız düşmana ziyan, kulluğumuz, padişaha ayan;
Sayılmayız parmakla, tükenmeyiz kırmakla;
Üçler, Beşler, Yediler, Kırklar Nur-ı Nebi, Kerem-i Âli, Hacı Bektaş-ı Veli;
Dem ü devranına hü diyelim, Hüüüüüüü
1826 yılında yeniçeri ocağı kapatıldı ve yeniçeriler kıyımdan geçirildi 1826 tarihi ayni zamanda Osmanlı topraklarında Aleviliğin yasaklanmasının da tarihidir
Bu ocağın kuruluş sebebi, mevcud askerin azlığına rağmen, fetihlerin çoğalıp sınırların genişlemesi ve eldeki askerin de bu sınırları koruyamaz duruma gelme endişesi idi Halbuki hem Rumeli’yi elde tutabilmek hem de yeni fetihlerde bulunabilmek için devamlı ve hükümdarın emir komutası altında bir askerî birliğe ihtiyaç vardı Benzer teşkilatlar, yani esirlerden istifade etme sistemi, daha önceki Türk devletlerinde de vardı Bu mânada Osmanlıların, Selçuklular ile Memlukluları örnek aldıkları anlaşılmaktadır Yeniçeriliğin ilk kuruluşunda, orduya bin kadar yeniçeri alınmıştı Bunların her yüz kişisine komutan olarak daha önce Türklerden meydana getirilen yaya askeri usûlüne uygun olarak bir "Yayabaşı" tayin edilmiştir
Genel Yapı
15 yüzyıl ortalarına kadar yaya bölükleri veya daha sonra cemaat adı verilen bir sınıftan ibaret iken Fâtih Sultan Mehmed zamanından itibaren (1451), "Sekban" bölüğünün de katılımıyla iki sınıf haline gelmiş 16 yüzyıl başlarında ise "Ağa" bölüğü denilen üçüncü bir kısım daha teşkil edilmiştir Yaya bölükleri peyderpey artarak 101 bölüğe kadar çıkmıştır Ağa bölükleri 61, Sekban bölükleri ise 34 rakamına kadar yükselmiştir Kanunname gereğince; Osmanlı Padişahı da 1 nci Yeniçeri Ortasının 1 numaralı neferidir
Yeniçeriler, başlarına Börk ismi verilen beyaz keçeden bir başlık giyerlerdi Bunun arkasında ise yatırtma denilen ve omuza kadar inen bir parça yer almaktaydı Yeniçeriler börklerini eğri, subayları da düz giyerlerdi Fâtih kanunnâmesinde belirtildiğine göre yeniçeri taifesine her yıl beşer zira lacivert çuka ve otuz iki akça "yaka akçası" ile her birine başına sarması için altışar zira astar verilmesi hükmü konmuştu Her Yeniçeri bölüğüne "Orta" denirdi Her ortanın da komutanı olan ve "Çorbacı" denilen bir subayı bulunurdu Sekban ve Ağa bölüklerinde bu komutana "Bölükbaşı" denirdi Yeniçeri ocağının en büyük komutanı "Yeniçeri Ağası" idi Yeniçeri Ağası, ocağın kuruluşundan 1451 yılına kadar ocaktan seçilirken bu tarihten sonra Sekbanbaşı’lardan tayin edilmeye başlandı Bununla beraber bu kanun daha sonra değiştirilerek ocağın dışından olan kimseler de tayin edilmiştir Yeniçeri Ağası, Yeniçeri Ocağı ile Acemi Ocağı işlerinden sorumlu idi Bundan başka İstanbul'un asayişi ile de ilgilenir ve yanında bulunan bir heyetle kol dolaşıp güvenliği sağlardı Bu sebeple hükümdarlar, bunların güvenilir ve sadık kimselerden olmasına dikkat ederlerdi Yeniçeri Ağalarının azil ve tayini 1593'e kadar doğrudan padişah tarafından gerçekleştirilirken, bu tarihten itibaren Vezir-î Azâmlar tarafından yapılmıştır
Yeniçeri Ocağı’nın en büyük komutanı olan Yeniçeri Ağası’ndan başka Sekbanbaşı, Ocak Kethüdası veya Kul Kethüdası, Zağarcıbaşı, Turnacıbaşı, Muhzir Ağa ve Baş çavuş da ocağın büyüklerindendi Bunlardan başka bir de "Yeniçeri Efendisi" denilen ocak kâtibi vardı Yeniçeriler, maaşlarını (ulûfe) üç ayda bir alırlardı Bu konuda ocağın en büyük âmiri olan Yeniçeri Ağası ile herhangi bir nefer arasında fark yoktu Onun için Yeniçeri Ağası da bu ulûfe işine dahil edilirdi ulûfe, pâdişahın nezâretinde büyük bir törenle her ortaya torbalar halinde tevzi edilirdi Hicrî kamerî takvime göre dağıtılan ulûfenin Salı günü verilmesi kanundu
Yeniçeriler Bektaşilik kurallarına göre yetiştirilirdi Bu nedenle Yeniçerilere tarihte Hacı Bektaş-ı Veli çocukları da denirdi Ocağın banisi Hacı Bektaş-ı Veli olarak kabul edilirdi Seferlere giderken yanlarında daima Bektaşi dede ve babaları eşlik ederlerdi Bugün Balkanların her köşesine Bektaşiliği yeniçeriler taşımıştır
Ocağın Kaldırılması
İlk kuruluşu zamanında sadece devşirmelerden ve iyi eğitim almış güçlü kuvvetli gençlerden oluşan ve Devletin kuruluşundan kısa bir süre sonra oluşturulan Yeniçeri Ocağı, 16 yüzyıldan sonra Padişaha veya Hanımsultana yakın bazı yetenekleri kısıtlı kimselerin ocağa alınmasından sonra bozulmaya yüz tutmuştu Çünkü, eğitimsiz ve başıboş kimselerin ocağa girmeleriyle bu askerî teşkilat, doğrudan siyasete katılan, devlet adamlarını tayin veya azlettiren, padişahları tahttan indiren veya tahta çıkaran bir kuvvet halini almıştı Diğer taraftan Yeniçerilerin kendileri gibi Bektaşî olan Ahi esnaf ocaklarıyla iç içe olması ve Sultanın aldığı bazı ekonomik ve siyasi tedbirlere Ahi Esnaf Ocaklarıyla birlikte karşı durması Sultanın ve Ulemanın tepkisini çeker olmuştu 16 yüzyılın sonlarından itibaren Padişahın sefere çıkmaması neticesinde ganimet geliri azalan Yeniçeriler, sakat ve yaşlı yoldaşlarına bakmak ve kendi hayatları ile savaşa gidenlerin ailelerinin geçimini ikame etmek için gelir elde etme çabasına girmişlerdir Neticesinde; askerlikle ilgisi olmayan ticaret, kahvehane işletmeciliği, hamam işletmeciliği, kayıkçılık, depoculuk, odun ve yakacak işleri gibi sektörlere el atmışlardır Yeniçerilerin; özellikle İstanbul’da bulunan Yeniçeri Ortaları mensuplarının ticaret hayatına atılması; Yeniçeri Ocağının bozulması gibi lanse edilse de; gerçek bundan farklıdır Avrupa devletlerinin deniz ticareti ile birlikte sömürgeciliğe yönelmesi, ardından uzayıp giden İran ve Almanya savaşları devletin mali sistemini bozmuştu Anadolu ve Rumeli eyaletlerinde Ayan sınıfının ortaya çıkması ile savaştan geri dönen veya savaşa katılmayan yerel beylerin sayısı artmış, Padişahın savaşa katılmaması neticesinde kendisine bağlı Kapıkulu Ocağının da savaşa katılmayışı, savaş esnasında Türk Ordusunun vurucu gücünü azaltmıştır Yeniçeriler, çeşitli nedenlerden dolayı; 17 ve 18 yüzyıllarda sık sık ayaklanmışlardır Yeniçeri Ocağı; Vaka-i Hayriye diye isimlendirilecek olan bir karar ve hareketle 15 Haziran 1826'da Sultan II Mahmud tarafından ortadan kaldırıldı

Cebeci Ocağı
Cebeci Ocağı, Osmanlı ordusunda, silahların temin edilmesi, korunması ve sefer zamanında cepheye götürülmesiyle görevli kapıkulu ocağı idi Ocağın mensuplarına, Cebeciler denilmekteydi
Cebeci Ocağı, Fatih Sultan Mehmet zamanında kurulmuştur Banisi Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli'dir İlk zamanlarda bu ocağın mensupları, yeniçeriler gibi, acemi oğlanlar arasından seçilmekteydi Bunlar, ocağa "şâkird" yani 'öğrenci' sıfatıyla alınırlar, sonra asıl Cebeciler arasına geçerlerdi Maaş defterlerinden anlaşıldığına göre Cebeciler, 59 bölük ve 37 orta bölük olmak üzere 96 odaya ayrılmıştı Cebeci ortaları, silah yapan, tamir eden, barutları geliştiren ve savaş araç-gereçlerini hazırlayan sınıflardan oluşuyordu Bunların arasında ayrı bir sınıf olarak, humbara dökücüleri, barutçular ve lağımcılar da vardı
Cebecilerin en büyük subayına, Cebecibaşı adı verilirdi Cebecibaşılık makamı boşaldığı zaman, başkethüda bu makama tayin edilirdi Ancak bazen, Cebehâne başçavuşunun, hattâ sonraları ocak dışından da, Cebecibaşı tayin edildiği olmuştur Cebecilerin, rütbe bakımından, Cebecibaşı ve dört kethüdadan sonra sırasıyla, cebeci başçavuşu, büyük ve orta kumandanları, odabaşıları ve küçük subaylar gelirdi Ocağın hesap işlerine "Cebeci Kâtibi" bakardı
Cebeciler, başlarında iki ucu omuzlarına doğru sarkan ve dört tarafı yeşil çuha olan şebkülah denilen serpuşu giyerler ve merasim esnasında bunun üzerine tüy takarlardı Cebecilerin malûl ve ihtiyarları, ocaklarının kanunu üzere belli miktarda aylığa bağlanarak emekliye ayrılırlardı
Cebehâne, Ayasofya Camii karşısında, son devirde yanmış olan adliye binasının yerinde idi Burada zabit ve neferlerin odaları, silah ve sair harp malzemesi tamirhanesi ve depo bulunuyordu Cebehâne için lâzım olan mamul ve gayri mamul bütün eşya, bu depoda bulunurdu Yeniçerilere ait cebe (zırh) üzerlerinin kumaşları, tolga kılıfları, zırh keseleri, meşin, bakır, pamuk ipliği, keten, çelik, kayık, tüfenk maşası, cebehâne ambarında bulunan eşyadan bir kısmıdır Bunlardan başka kürek, kazma ve bunların sapları, tüfenk kundağı ve diğer imal edilmiş malzemeler, hep burada bulunur ve yapılırdı Bu eşyadan gerekli olanların donanmaya ve kalelere gönderilme sorumluluğu Cebecibaşıya aitti Cebehâne'de levazım azaldığı zaman, bu noksanı Cebecibaşı dîvâna arz eder ve noksanlar tamamlanırdı Yeniçeriler, devlet merkezinde bulunurlarken tüfenk taşımaları yasak olduğundan, bunların talim zamanlarında kullanacakları tüfenkleri, Cebecibaşı verir ve işleri bitince yine geri alırdı
Kalelere silah ve cephane gönderilmesi, oradaki cephanenin muhafazası, Cebeci Ocağı tarafından gönderilmiş olan Cebecilere aitti Bu kalelerdeki silah, cephane ve barut gibi harp levazımının muayeneleri ve işe yarayıp yaramayacağının tetkiki, Cebecibaşı tarafından yapılırdı Kalelerde hizmet eden Cebeciler de, Yeniçeriler gibi üç sene müddetle kale hizmetinde bulunurlar ve sonra merkeze getirilip, yerlerine başkaları gönderilirdi Bu cebecilerin başlarında zabitleri bulunurdu
Savaş zamanında, yeniçerilere ait harp levazımatı, Cebeciler vasıtasıyla katır ve develerle nakledilir ve harp mıntıkasına girildikten sonra, kendilerine dağıtılırdı Ordu, savaş meydanında yerini aldığı zaman, Cebeciler ordunun merkez cephesinin gerisinde bulunurlardı
Cebecilerin sayıları, devirlere göre artıp eksilme göstermiştir Kanunî devrinde sayıları 700 iken, 1570 yılında 4 000, Eğri Seferi'nde 3 000, IV Murat devrinde 7 000 - 8 000 olmuş, 1702 yılında ise 2 500’e kadar indirilmiştir
1826 yılında, II Mahmud, yeniçerilerle birlikte artan itaatsizlikleri dolayısıyla Cebeci Ocağını da kaldırmıştır
Daha sonra, modern bir anlayışla Asâkîr-i Mansûre-i Muhammediyye ordusunun kurulmasıyla birlikte, 1 054 neferden meydana gelen yeni bir Cebehâne sınıfı kuruldu Sağ ve sol kol olarak tertip edilen ve birer Bölükbaşının kumandanlığı altında idare olunan bu yeni teşkilat, 1860'a kadar varlığını korumuştur

Topçu Ocağı
Topçu Ocağı, Osmanlı İmparatorluğu'nda Kapıkulu Ocakları'nın yaya kısmına mensup, top dökmek ve kullanmakla vazifeli askerlerin bağlı olduğu ocaktır
Sultan I Murad devrinde yeniçeri ocağının teşkilinden hemen sonra, acemi ocağından alınan askerlerle ilk olarak topçu ocağı kuruldu İstanbul’un fethinden sonra, Galata suru dışında Tophane denilen yerde topçu kışlaları ve sabit top dökümhânesi yapıldı Zaman içinde, Belgrad, Budin, Temaşvar, İşkodra, Gülamber, Provişte gibi yerlerde ihtiyaca göre tophaneler kurulup top döktürüldü
Topçu ocağına sertopi adıyla da anılan topçubaşı nezaret ederdi Onun emrinde bulunan dökücübaşı (serihtegân), dökümhâneden sorumluydu Onun da maiyetinde; yardımcısı, tâmirci, dökümcü, burgucu, yamacı, demirci, marangoz gibi zanaatkârlar bulunurdu
Tophanenin, hesap ve alım-satım işlerine tophane emini bakardı İmalât ve ihtiyaçlarından da Tophane Nazırı mesuldü Topları kullanmak ise, ağa bölükleriyle cemaat ortaları'nın vazifesiydi Beş ağa bölüğü ve yetmiş cemaat ortası vardı Her orta veya bölükte bir çorbacı, bir odabaşı ve diğer küçük rütbeli subaylar bulunurdu Ocak kethüdası, ocak çavuşu ve katibi de, bu ocağın büyük amirleriydi Topçu ocağı, sarı-kırmızı bayrak taşırdı
Top Arabacıları Ocağı
Top Arabacıları Ocağı, Kapıkulu Askerleri'nden piyadelerdir Topçu Ocağı'nın yaptığı topları savaş alanına götürmekle görevli olan ocaktır Savaş toplarını savaş alanına götürürlerdi Ocakta; arabacıbaşı, kethüda, başçavuş, kethüda yeri, ocak kâtibi, bölükbaşı, odabaşı ve halife adlı subaylar görev yapardı Arabacıbaşı nezâretinde; nefer sayıları birle-elli iki arasında değişen, altmış üç tane top arabacıları bölüğü vardı savaş meydanına gidene kadar toplar pnlardan sorumluydu eğer bir top bozulur ise o topu savaşa götüren kişilerin kellesi giderdi

Humbaracı Ocağı
Humbaracı Ocağı, Osmanlı Devleti'nin askeri teşkilatı'nda humbara yapan ve bunu kullanan sınıfın bağlı olduğu ocak Kumbaracı ocağı da denilmektedir Dünyanın ilk havan topu sınıfıdır
Humbara, demir veya tunçtan dökülmüş el bombasıdır
Humbaracılık, Osmanlı Devleti'nde 16 yüzyılda Mustafa ismindeki bir topçu bölükbaşısının ilk tunç humbara dökümhanesini kurmasıyla ortaya çıkmıştır 1729'da Osmanlı’ya ilticâ eden ve Müslüman olduktan sonra Ahmed ismi verilen Kont Bonneval tarafından geliştirilip düzenlendi 1783'te Sadrazam Halil Hamid Paşa humbaracılar için yeni düzenlemeler getirdi ve 1792'de çıkarılan bir nizamnameyle humbaracıların yetkileri arttırıldı Humbaracılar, Ahmed Paşa'nın çabalarıyla ordunun en disiplinli ve düzenli sınıfı durumuna gelmişti
Humbaracı Ocağı'nın ıslahı ilk olarak 18 yüzyılda, Humbaracı Ahmed Paşa ve Sadrazam Osman Paşa'nın isteği üzerine gündeme gelmiştir 1731'de ıslah projesi hazırlandı ve iki yıl sonra da Üsküdar'da Humbaracı Ocağı kuruldu Böylece Bosna'dan 300 ulufeli humbaracı adayı ile çeşitli kalelerden seçilen 300 tımarlı humbaracı eğitime başlayarak humbara imalathanesi kurulması yolunda adımlar atıldı Bir yasa ile tımarlılar 25'er kişilik gruplar halinde İstanbul'a giderek eğitim almaları sağlandı
Kapıkulu Ocağı'ndaki bozukluklar ve düzensizlik zamanla Humbaracı Ocağı'nı da etkilemeye başladı 1826 yılında Vaka-i Hayriye sırasında Humbaracıların devletin tarafında olarak topçu ve cebecilere destek olmuştur Humbaracı Ocağı, Sultan II Mahmud zamanında Asakir-i Mansure-i Muhammediyye'nin kurulmasıyla kaldırılmış fakat varlığını Sultan II Abdülhamid dönemine kadar sürdürmüştür

Lağımcı Ocağı
Lağımcılar Osmanlı Askeri Teşkilatı'nda yeniçerilerin içinde bir ocaktır Görevleri özellikle kale kuşatmalarında tünel kazarak sur duvarlarına ulaşmak ve surları alttan havaya uçurmak veya kale içine kadar tünel kazarak kaleyi içten fethetmektir Ateşli silahlarla yapılan savaşlarda da karşı sipere kadar tünel kazılıp bomba ile patlatılırak düşman askerine ve siperlerine zarar verilir Lağım (tünel) kazma günümüzde de kullanılan bir savaş taktiğidir Bu taktik sayesinde de İstanbul fethedilmiştir Bunun yanında da Kanuni Sultan Süleyman'ın Rodosu fethetmesinde büyük rol oynamıştır

Sakalar
Sakalar, Osmanlı ordusunda bir askeri birim Sakalar savaş sırasında ordunun su ihtiyacını karşılarlardı

Solaklar
Bunlar genelde yaya birlikti Hepsi solaktı ve zırh giydiğine dair hiç bir bilgi bulunamadı Donanımı;Şemşir(eğri kılıç) Yuvarlak Kalkan ve bir mızraktan oluşurdu Seferde Padişahın solunda dururlardı
Yeniçeri ocağının 60-63 ortalarına bağlı askerlerdir Yeniçeri ocağına YILDIRIM BEYAZIT döneminde (1389-1402)katılmış olup Fatih Kanunnamesi ile Saltanat alaylarında padişahın yakın çevresinde koruma olarak yer alması öngörülmüşdü
Sağ yerine sol ellerini kullandıkları için solak olarak adlandırılmışlardır Solakların Padişahın bindiği atın sağında giderler Saygısızlık işareti olan, padişahı sırtlarını dönmemek için ok ve yayı kullanırken solak gibi sol elleriyle hareket ederlerdi Solaklar Padişahın gezilerinde ellerinde ok ve yayları çekilmiş halde padişahın önünde ve yanında yürürlerdi Savaşta ise Solakların en yüksek rütbeli olanlarından 12 tanesi padişahın atının yulalarından tutar ve geri kalan 400 solakta bir çember oluştururdu Savaş esnasında solaklar padişahın yanına silahtar, çuhadar gibi özel hizmetçileri dahi yaklaştırmazlardı Solaklar silahlarını Padişahlarla birlikte saraydan dışarı çıktıklarında taşırlardı ancak 1492 yılında 2 Beyazıt'a bir suikast girişiminden sonra saraydada silah taşımaya başlamışlardı
|