Prof. Dr. Sinsi
|
Bâc (Bir Osmanli Vergisi)
Bir çeşit vergi Farsça baj kelimesinin Arabça ve Türkçe’de aldığı şekil olup, Gazneli, Selçuklu, İlhanlı, Akkoyunlu ve Osmanlılarda vergi mânâsında kullanılmıştır Bu vergi, pazarlarda, panayırlarda alınıp satılan hayvandan, her cins maldan, ithâl edilen ve Osmanlı topraklarından transit olarak geçirilen mallardan alınırdı
Osmanlılarda bu vergi, Osman Gâzi’nin pazara getirilen her yük için iki akçe almalarını emretmesi ile başlamıştır
Osman Gâzi’nin bâc koyması gibi, İslâm hukukuna göre, sultan, dînin açıkça bildirmediği hususlarda, dîne muhalif olmayan örf ve âdete dayanarak kânun koyabilir Böyle bir örf ve âdet, İslâm hukukunun kaynaklarındandır Osmanlı sultanları, örf ve âdete dayanarak pek çok kânun çıkarmışlardır Pâdişâhlar bunu yaparken, mütehassıs âlim ve devlet adamlarının murakabesi altında hareket etmişlerdir Bu sebeble pâdişâhlar, keyfî hareket edemedikleri gibi, akıllarına geldiği şekilde kânun çıkarıp emir vermemişlerdir
Osman Gâzi tarafından konan ve yalnız satıcıdan alınan bâc, Fâtih kanunnâmesinde de alım satım vergisi olarak kullanılmıştır Kanunnâmede bu verginin sâdece pazarlarda ve köylerde satılan her cins menkûl maldan ne mikdâr alınacağı, bâzân bir taraftan, bâzan da her iki tarafdan alınabileceği açıklanmıştır Yine bu kanunnâmede, yabancı memleketlerden getirilen mallardan alınacak bâc mikdârı umumiyetle % 20 olarak tesbit edilmiştir Bununla beraber bu mikdâr yabancıların memleketleriyle yapılan anlaşmaya göre değişebilmekteydi
Kânûnî Sultan Süleymân zamanında da bâc (vergi) alınmaya devam edilmiş, hazırlanan kanunnâmeye Fâtih kanunnâmesinde bâcla ilgili bâzı maddeler aynen alınmıştır Bununla beraber Kanunînin kanunnâmesinde bâcla ilgili farklı hükümler de mevcuttur
Her iki kanunnâmeye göre bâc; hem muayyen bir şehir vergisi, hem de umûmî mânâda vergi olarak kullanılmıştır Bâc-ı pazar, bâc-ı ağnam, bâc-ı tamga terkiblerinde, bâc umûmî mânâsiyle kullanılmıştır Kelime bugün Doğu Türkistan’da hâlâ vergi mânâsında kullanılmaktadır
Bâc, Osmanlılarda, alındıkları şeye ve şekle göre değişik isimler almıştır:
Bâc-ı ağnam: Pazar ve panayırlarda satılan koyun ve keçilerden alınan özel bir vergidir
Bâc-ı tamga: Şehirde alınıp satılan her çeşit maldan, dokunan kumaş ve kesilen hayvanlardan alınan vergidir
Bâc-ı büzürk: Büyük bâc demek olup, dışardan gelip transit olarak memleketten geçen, yahut memlekette kalmak üzere gelen mallardan alınan gümrük vergisidir
Bâc-ı kırtıl: Pazar ve panayırlarda satılan her türlü hayvandan alınan vergidir
Bâc-ı ubûr: Osmanlı topraklarından geçirilerek başka yabancı memleketlere taşınan mallardan alınan vergidir
İLK OSMANLI KÂNUNU
Osman Gâzi, merkez yaptığı Yenişehir’de ikâmet ediyordu Bir gün, Germiyan tarafından birisinin;
“Buranın pazar bâcını bana satın” demesi üzerine
Osman Gâzi; ona; “Bâc nedir?” dedi
Adam; “Pazara her kim yük getirirse ondan akçe alayım” dedi
Osman Gâzi hayretle; “Bre adam, bu pazara gelenlerden alacağın mı var ki, onlardan akçe alırsın?” diye sorunca,
Adam; “Bu âdettir Her vilâyette yük başına pâdişâh için akçe alınır” diye cevap verdi Osman Gâzi tekrar sordu: “Bu Allahü teâlânın emri ve Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) kavli (sözü) midir, yoksa her ilin pâdişâhının ortaya çıkardığı bir şey midir?”
Adam; “Eskiden beri pâdişâhların âdetidir” dedi Bunun üzerine
Osman Gâzi kızarak; “Buradan uzaklaş, yoksa sana zararım dokunur Bir kimse ki, malını eli ile kazanmış ola, bana ne borcu var ki bedava akçe vere” dedi
Orada bu konuşmaları dinleyenler, Osman Gâzi’ye bu hususta malûmat verdiler “Sultânım! Sizin ihtiyâcınız olmasa da, bu pazarı bekleyip hizmetleri ile meşgul olanlara emekleri zayi olmaması için bâc verilmesi âdetdir” dediler
Bunun üzerine Osman Gâzi ilk kânunu şöyle koydu; “Her kim bir yük satarsa, iki akçe versin; eğer satmazsa, hiç bir şey vermesin ” Bu şehirlere âid bir nevî belediye vergisiydi
KAYNAKLAR:
1) Mufassal Osmanlı Târihi; cild-1, sh 59
2) Tevârih-i âlî Osman (Âşıkpaşazâde); sh 19
3) Osmanlı Târih Deyimleri; cild-1, sh 143
4) Rehber Ansiklopedisi; cild-2, sh 165
5) Osmanlı Devlet Teşkilâtına Medhal; sh 213, 276
|