Konu: Balkan Harbi
Yalnız Mesajı Göster

Balkan Harbi

Eski 10-11-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Balkan Harbi



İkinci Balkan Harbi

Birinci Balkan savaşında Osmanlı Devleti’nin ağır mağlûbiyete uğrayıp Balkanlardan çekilmesi netîcesinde, Balkanlarda siyâsî bir boşluk ve dengesizlik meydana geldi Bu devletler mîrâs taksiminde birbirlerine düştüler Sırbistan ve Yunanistan, Bulgaristan’ın pek fazla büyümesini endişe ile karşılıyorlardı Bulgaristan’ın Balkanlardaki slav ırkının başına geçerek büyük bir devlet olma iddiası, aynı iddiada bulunan Sırbistan’ın işine gelmiyordu Romanya’nın da Bulgaristanla görülecek hesabı vardı Sırplar, askerî hareket dolayısıyla Sırp-Bulgar ittifakının çizdiği ve kendisine ayırdığı arazi parçasından daha büyük bir bölgeyi ele geçirdiler Sırpların bu arazi bölgelerini geri vermemesi anlaşmazlığın düğüm noktasını teşkil ediyordu Diğer taraftan Londra konferansında en büyük payı Bulgaristan’ın alması, diğer müttefiklerin hoşnutsuzluğuna sebeb oldu Bulgaristan’ın Ege denizi kıyısına ulaşmış olmasını Yunanistan istemiyordu Bu husus Yunanistan’la Sırbistan’ın birbirine yaklaşmalarına sebeb oldu Bu iki devlet aralarında Bulgaristan’a karşı bir ittifak akdi imzaladılar Sırbistan ve Yunanistan’ın birbirine yaklaştıklarını gören Bulgaristan, bu iki devlete tam hazırlıklarını yapmadan önce, 29-30 Haziran 1913’de saldırdı Ancak Bulgar ordusu Yunanlılar ve Sırplar tarafından Makedonya’dan çıkarıldı Bu sırada Bulgaristan’dan pay almak isteyen Romanya da savaşa girdi ve kısa zamanda Bulgar Dobruca’sını ele geçirdi Bir kaç cephede savaşmak zorunda kalan Bulgaristan yenilmeye başladı Çok müşkül durumda kaldığı için Edirne cephesindeki kuvvetlerini diğer cephelere çekti

Osmanlı Devleti, Berlin elçisi Mahmûd Muhtar Paşa’nın tavsiyesi ile fırsatı değerlendirerek Edirne’nin geri alınması için harekete geçti Böyle bir hareketi İngiltere ve Rusya önlemeye çalıştı Almanya ve Fransa da, Osmanlı Devleti’nin böyle bir hareketine taraftar değildi Osmanlı devlet adamları arasındaki uzun müzâkerelerden sonra ordunun harekete geçmesine karar verildi Bu hareketin gerekçeleri büyük devletlere verilen 19 Temmuz 1913 tarihli bir notayla îzâh edildi Harekete geçen Osmanlı ordusu 21 Temmuz 1913’de Edirne’yi geri aldı Bu durumdan memnun olmayan Avrupa devletleri bâzı tehditlerde bulundularsa da aldırış edilmedi

Edirne’nin Osmanlılar tarafından geri alınmasını, Yunanistan da işine geldiği için destekledi

Bulgaristan’ın daha fazla mukavemete gücü kalmadığından, 29 Haziran’da başlayan İkinci Balkan harbi, 42 gün sonra 15 Ağustos 1913’de taraflar arasında imzalanan Bükreş barış andlaşmasıyla sona erdi

Bu andlaşmaya göre Bulgaristan ile Romanya arasında yeni sınır belirleniyor, Tuna’nın güneyinde kalan önemli bir arazi parçası; Güney Dobruca dâhil Romanya’ya kalıyordu Sırp-Bulgar sınırı ise İştip, Radoviç, Sırbistan’da kalmak ve Strumca Bulgaristan’a verilmek üzere çizildi Bulgar-Yunan sınırı da Serez’in 30 kilometre, Drama’nın 40 kilometre kuzeyinden geçen ve Kavala’nın 30 kilometre doğusunda Ege denizine kavuşan hat olarak tesbit edildi

Osmanlı Devleti, 29 Eylül 1913’de Bulgaristan’la imzaladığı İstanbul andlaşmasıyla, Kırklareli, Dimatoka ve Edirne’yi geri aldı Bulgaristan’da kalan Türklerin durumu da bu andlaşmada yer almakta, Türklerin haklarına saygı gösterileceği belirtilmekte idi

Osmanlı Devleti ile Yunanistan arasında imzalanan 14 Kasım 1913 Tarihli Atina andlaşması ile Girid kesin olarak Yunanistan’a bırakıldı Ege adalarının durumu da büyük devletlerce kararlaştırılacaktı Büyük devletler 1914 Şubat’ında Londra’da, bu adalardan İmroz, Bozcaada ve Meis hâriç diğerlerinin Yunanistan’a ve İtalya işgalinde olanlarında İtalya’ya kalmasına karar verdiler Ancak bu karar üzerinde henüz bir andlaşmaya varılmadan Birinci Cihân harbi çıktı Sırbistan’la andlaşma ise, 13 Mart 1914’de İstanbul’da imzalandı Sırbistan’la Osmanlı Devleti’nin ortak sınırı kalmadığından sâdece Sırbistan’da kalan Türklerin durumları düzenlenmiştir

Bu suretle sultan İkinci Abdülhamîd Han’ın tahttan indirildiği 1909 yılından 1913 yılına kadar geçen kısa bir müddet içinde devletin idaresine hâkim olan, gafil, bâzı defalar da hâin kimseler tarafından, Osmanlı Devleti’nin Avrupa kıt’asındaki topraklarının hemen tamâmı elden çıkarıldı 550 yıldır Türk yurdu olan Rumeli’nin bir çok bölgelerinde Türkler ezici ekseriyet hâlinde idiler 93 Harbinde görülen göç ve göçmen felâketinin daha şiddetlisi Balkan harbi sonunda cereyan etti Yüzbinlerce Türk, bütün maddî varlıklarını bırakarak eriye eriye İstanbul’a ulaşıp, Anadolu’ya dağıldılar

Balkan harbinin dört müttefiki olan Yunan, Bulgar, Sırp ve Karadağlılar, işgal ettikleri yerlerdeki ekinleri evleri yakıp yıktılar Çoluk-çocuk, genç ihtiyar ele geçirdikleri bütün köylüleri çeşitli zulümlerle kılıçtan geçirip kurşuna dizdiler Bilhassa genç kız ve kadınları döverek veya yaralayarak kirlettikten sonra öldürdüler veya aynı şiddet vasıtalarıyla kiliseye götürerek Hıristiyanlığı kabule zorladılar Hıristiyan olmayı reddedenleri diğerlerinin gözleri önünde yavaş yavaş ve en âdi usûllerle öldürerek geri kalanların hıristiyan olmasına çalıştılar İnsanlarını öldürdükleri evleri yağmalayıp, yükte hafif pahada kıymetli ne varsa aldıktan sonra bir el bombasıyla havaya uçurdular Girdikleri her yer mezbahaya döndü Memeleri, tenasül uzuvları kasatura ile kesilen veya saçlarından asılan kadınlar, diri diri gözleri oyulan, kulakları, burunları, dilleri kesilen veya kulaklarından duvarlara çiviyle çakılan erkekler, feryatlarına kızarak kundakta süngülenip parçalanan yavrular, bu mezâlimin her yerde tekrarlanan alelade safhaları oldu

Bu tüyler ürperten vahşî sürülerinin, zulümlerinden her nasılsa canını kurtararak kaçabilenler, aç ve çıplak perişan kafileler hâlinde, gündüzleri ormanların içlerinde saklanarak, geceleri soğuk rüzgârlar ve kar tipileri içinde yalın ayak, başı açık genç-ihtiyâr, çocuk ve kadın yol almaya çalıştılar Çoğu yollarda açlıktan ve hastalıktan telef oldu Düşüp ölenlere bakacak ve alâka gösterecek kimse bulunmadığı için perişan oldular Bâzan bu sefalet kafileleri, silâhsız, aç ve zavallı kalabalıklar, îmân ve merhametten mahrum silâhlı komitecilerin, eşkıya sürülerinin baskınlarına uğrayarak, en küçük bir müdâfaa ve mukavemet gösteremeden doğranarak hendeklere, meydanlara üst üste yığıldılar

Camilere giren komiteciler, duvarlarda asılı duran âyetleri ve nefis levhaları indirerek, Kur’ân-ı kerimleri dışarı çıkararak çamurlara attılar, murdar ayaklarıyla çiğnediler; câmilerin kubbelerine haç, minarelerine çan taktılar Ecdadımızın eserleri olan mübarek mâbedlerimizin içlerini putlarla doldurdular ve kilise hâline getirdiler Tekke, zaviye ve medreseleri ahıra çevirip; türbelerdeki evliyâ mezarlarını kaldırarak hayvanlarına yem ve saman deposu olarak kullandılar Şehidliklerimizin mezar taşlarını sökerek yerlerini hela yapmak gibi Müslüman-Türk’ün mukaddesatını tahkir için hatır ve hayâle gelmedik alçaklıklar yaptılar Çiftlikleri sahiplerinin ellerinden alarak yağma ettiler, yakaladıklarını çiftliklerinin kapısında ipe çekip altından ateşler yakarak hunharca katlettiler

Bütün bu olanlara rağmen korkunç bir propaganda sistemi kullanarak Avrupa devletleri nezdinde hakikati ters yüz ederek Türklerin zulüm yaptığını iddia ettiler Bunun için hayâlı kartpostallar/broşürler ve kitaplar yayınlayarak, Avrupa kamuoyu üzerinde etkili olup, ileride sulh için masa başına oturulduğu takdirde daha büyük paylar koparmak üzere batı milletlerinin hissiyatını aleyhimize çevirmeye çalıştılar Bilhassa Yunan başvekili Venizelos bütün Avrupa ve Amerika’yı içine alan bir propaganda şebekesi kurdu

Fakat harbde olanların tahkiki için bu bölgede bulunan yabancı gazeteciler içinde bir çok insaflı ve zulmün bu derece şiddetlenmesi karşısında isyân eden kimseler, hakikatleri olduğu gibi anlatmaktan çekinmediler Bu gazeteciler, Balkan dağlarından inmiş, medeniyetsiz, hâin ve Türk kanına susamış komitecilerin son derece aşırı ve tahammül edilmez zulümleri karşısında zaman zaman infial duyarak Avrupa ve Amerika kamuoyuna hakikatleri aksettirmeye çalıştılar Yazılarında; “Ey medenî Avrupa! Bu zulümlere daha ne kadar müddet seyirci kalacaksın?” diye feryâd ediyorlardı Fakat öldürülenler Türk ve müslüman olduğu için bu durum sözde medenî olan haçlı zihniyetine sahip Avrupa’yı tasalandırmıyordu Bütün bu mezâlim Avrupa için hiç bir suretle reddi mümkün olmayan sağlam resmî raporlarla, gazete muhabirlerinin haber, hatırat ve resimleriyle ve nihayet mazlumların çeşitli yollarla gazete idarehânelerine göndermeye muvaffak oldukları vesikalarla gün ışığı gibi meydandaydı

Bu vesikalardan bâzıları şunlardır:

1- Türk jandarmasını teftişe me’mûr edilen Fransız subaylarından Mösyö Folon’un Deba gazetesinde yayınlanan raporu

2- Jandarma müfettişi Fransız generallerinden Buman’ın gönderdiği resmî rapor

3- Paris’te Fransızca olarak çıkan Genç Türk Gazetesi’nin yayınladığı Müttefiklerin Dosyası isimli serî makaleler Bu makalelerde bildirilen vesikalar, Jan Rupi tarafından yazılan, Doğu Savaşı ve Balkan hükümetlerinin zulümleri adlı eserde aynen mevcuddur

4- Balkan zulümlerinin vesikalarını yayınlama cemiyetinin yayınladığı vesikalar

Muhtelif gazetelerde yayınlanan resmî me’murlara âid diğer çeşitli raporlar Selanik vâlisinin 9 Aralık 1912, İstromca müddei umûmîsinin 24 Ocak 1913 târihinde yayınlanan raporu ile çeşitli ecnebi gazetenin savaş muhabirlerinin kendi gazetelerinde yayınlanan raporları

Alıntı Yaparak Cevapla