Konu: Balkan Harbi
Yalnız Mesajı Göster

Balkan Harbi

Eski 10-11-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Balkan Harbi



BALKAN HARBLERİ

ILE ILGILI BAZI ANILAR

BİR ASKERİN, ANNESİNE SON MEKTUBU

Sevgili anneciğim!

Ebediyyen kaybolmuş bir evlad gibi, gönüllü olarak ikinci defa cepheye geldim Fakat başım henüz omuzlarımın üzerindedir Meydan savaşında şehîd olan silâh arkadaşlarımı düşündükçe pek mahzun oluyorum Fırka ve alay ile beraber hareket ettiğimiz zaman tahminen en az iki yüz kişiden meydana gelen bölüğümüzün harbe girdikten sonra, mevcudu ancak yirmi kişi kalabildi Saadet ve bedbahtlığım bu bir avuç askere bağlıdır Niçin üzüleyim? İnsan ancak elli altmış sene kadar yaşayabiliyor Bu kadar kısa bir hayâtı şimdi feda etmezsem belki bir daha bu güzel fırsatı bulamam

Madem, ki hepimiz öleceğiz; biraz erken veya biraz geç ölmekten ne çıkar? Sağlam bir taş gibi hareketsiz kalmaktansa, mesrûrâne parçalanarak ezilmeyi tercih ederim İster bir şarapnel parçası, ister bir süngü darbesi olsun Her ne suretle olursa olsun yalnız bir defa öleceğim

Sağımda arkadaşım şehîd düştü Solumda subayımın kolları ve gövdesi parçalanıp dağıldı İkisinin arasında bana hiç bir şey olmadı Kendimi pek mahzun buluyorum Şehidliğe imrendiğimden sağ kaldığıma üzülüyorum Ecel henüz gelmedi Şu anda bütün gayretimi şehîd arkadaşlarımın öcünü almak için sarfediyorum Bulgar, hâin ve gaddar bir düşmandır Onu boğmak, mahvetmek için kalbim sabırsızlıktan parçalanıyor Çünkü parlak kabiliyet ve şehîdlik şerefinden henüz mahrum bulunuyorum

Ben bir köylü çocuğuyum Şehîd olduktan sonra arkamdan bana çok duâ edilecek ve rahmet okunacaktır

Bir saman yığını üstünde ve bir kulübenin saçağı altında öleceğime, savaş meydanında kahramanca döğüşerek şehîd olmak daha iyi değil mi?

Zafer! Zafer! Zafer! Ancak bu şarkılarla vatanımın sevinçli, milletimin bahtiyar olmasını isterim

On ikinci alayın dördüncü piyade taburunun üçüncü bölüğünden

(Türkiye Uyan sh 226)

BİR ÇOCUĞUN SABAH DUÂSI

Ey sevgili Rabbim! Saf ve temiz kalbimi sana açarak, gözyaşlarımı dökerek duâ ederim ki, merhume annem ve merhum babama, kardeşlerime, hepsi kesilip yakılan köyümüz ahâlisine rahmet eyle Onları ilâhî mağfiretin ile âhirette mes’ûd ve bahtiyar et

Ey kâinatın yaratıcısı yüce Rabbim! Ben Edirne vilâyetinin Karapınar köyünden fakir ve namuslu bir ailenin çocuğu idim Muhârebe oldu, hicret başladı Köyümüzün ahâlisi de göçe mecbur oldu Hâin düşman gelip, köyümüzü yaktı Evimiz barkımız ateşler içinde kaldı Kaçmak istedik, Bulgar köylüleri, askerle birlikte önümüze çıktılar Bizleri birer birer kesmeye başladılar

Annem gözyaşları içinde, “Bizim hepimizi kesiniz! Fakat sevgili oğlumu, canım yavrum Nuri’mi bırakınız!” diye feryâd edip düşmana yalvarıyordu Fakat kim dinler Babamın gözlerini oyup; kardeşlerimi, annemin gözü önünde parça parça ettiler Sonra da annemin üzerine saldırıp göğüslerini kestiler ve başını tüfekle ezerek şehîd edip bir kenara attılar

Âh sevgili anneciğim! Şehîd olmak üzere iken bir bana mahzun bakışın bir de başını köyümüzün yanmakta olan câmisinin minaresine çevirişin gözlerimin önünden hiç gitmez!

Canını anneciğim, küçük yaşıma rağmen iyi anladım ki, bana acıdın Yanan minareye bakarken Allahü teâlâdan beni kurtarmasını dileyip duâ ettin Âh anne şefkati! Müthiş ölümünün son anlarında bile ben evlâdını düşündün!

Hâin düşman beni kesmedi Fakat ölmüş bir ceset hâline sokup sür’atle akan Meriç nehrine attı Allahü teâlâ ihsân ederek beni korudu Nehrin suları içinde bir kütük gibi sürüklenip gittim Yüce Rabbim’in inayeti ile İstanbul’a hicret etmekte olan diğer muhacirler tarafından nehirden çıkarılarak kurtarıldım!

Ey yüce Rabbim! Annemin göz yaşlarına acıdın, beni hâin düşmanın elinden kurtardın Sana binlerce hamd ve sena olsun

Allah’ım! Bana sarsılmaz bir güç ve kuvvet ihsân eyle Gençlik çağına girdiğim zaman cesur ve kuvvetli olayım Bana küçücük yaşımda gördüğüm dehşetli faciayı unutturma! Senin yüce dînine, mukaddes Kitabımıza ve câmilerimize saldıran Bulgar hâinlerine olan kinimi kat’iyyen unutturma! Kesilerek şehîd edilen masum kullarının, din kardeşlerimin uğradıkları musibetlerin ve felâketlerin acısını yüreğimde azaltma!

Benim kalbim dâima öc alma hisleriyle titriyor O yangınları, o katliâmları, soğukta, çamurlar içinde yalınayak kaçışan sefil ve çıplak müslüman kardeşlerimi hiç unutamıyorum Ben yaşarsam öc almak ve ilâhî adaleti yerine getirmek için yaşayacağım Dünyânın hiç bir serveti ve hiç bir şöhreti gözümde yok!

Düşmandan öcümü almak! İşte bu ümidim gerçekleştiği, müslüman Türk orduları bütün Bulgaristan’ı ve Yunanistan’ı çiğnediği ve kiliselerin direkleri arasından Ezân-ı Muhammedi işitildiği zaman, ancak kendimi mes’ûd ve bahtiyar sayacağım

İşte ilk baharın güzel kokulu çiçekleri açılıyor Çayırlıklar yeşeriyor Gelincikler, papatyalar titreşiyor Erik ve kiraz ağaçları çiçek açıyor Bizim köyün en tatlı günleri şimdi başlıyor Heyhat! Heyhat o güzel köy bugün yakılan şehîd vücûdlarının külleriyle örtülü!

Ey her şeye kadir olan yüce Rabbim! Senden yalnız bir şey isteyeceğim Bunun için duâ edeceğim Rumeli’ye gidecek ordumuzun içinde bulunduğum zaman beni küçücük bir çocuk iken muhafaza ettiğin gibi müslüman kardeşlerimin şehîd edildiği, köyümün yakıldığı ve sevgili toprağımızın çiğnendiği yerde ve ailemin kaybolan mezarları üzerinde hayâtımı devam ettir

Ey yüce Allah’ım! Benim duâm ve son isteğim; hâin düşmandan öcümü aldıktan sonra köyümün mahzun toprağını şehîd olarak kanımla sulamak saadetine kavuşmaktır

Türkiye Uyan; sh 231-235

BİR ÇAVUŞUN SUBAYINA MEKTUBU

1913 senelerinde yazılan ve Bulgarların müslüman Türklere yaptıkları zulümleri anlatan “Türkiye Uyan” adlı kitabın 228 sahifesinde; bir çavuşun subayına mektubu şöyledir:

Zabit efendi!

Kuvvetli düşman müfrezelerinin Gümülcine’ye indiğini, askerimizden bir kısmının çekildiğini ve bâzısının da esir edildiğini işittim!

Geçen gün dört erle bana teslim ettiğiniz Kuruorman sırtındaki mühimmat deposunu hâlen muhafaza ediyoruz Tabiî Gümülcine’yi işgal eden düşman buraya da gelecek! Doğrusu devletimin ve milletimin nice fedâkârlıklarla burada yığdığı bu cephaneyi, sapasağlam düşmana teslim edecek değilim! Buna ne askerlik vazifem, ne de vatan sevgim müsâde eder Elbette burayı havaya uçuracağım! Fakat o binlerce liranın heba olup gitmesine üzülüyorum Haydi havaya uçurdum Sonra ne olacağım? Düşmana esir değil mi? Nihayet tek bir asker diye düşmanın beni öldürmediğini farzedelim Fakat acı esaret hayâtına nasıl tahammül edeceğim? Biz buraya esir olmak için mi geldik? Milletin paralarını, devletin namusunu esaretle ödemek için mi asker olduk? Hayır, hayır! Ben bu zilleti kabul edemem Dün bizim idaremiz altında rahat yaşayan bu vahşî çobanların eline esir düşmek! Aman yâ Rab bu ne müthiş zillet!

Bu vahşî insanların hakaretleri ve süngüleri altında esir yaşanır mı? Bu, Türklük için ne büyük felâkettir!

Ben bu esirlik zilletine düşmektense bin defa ölmeyi tercih ederim O hâlde ne yapmalıyım? Düşmana hiç bir zarar vermeden cephane anbarını ateşe mi vereyim? Hayır! Ben bu cephane deposunun içine saklanacağım Burayı teslim almaya gelen Bulgarlar iyice toplanıncaya kadar saklanacağım Ben de içinde dâhil olmak üzere cephaneyi havaya uçuracağım

Zabit efendi, şu cür’etimi mazur görünüz Bir asker ya askerlik vazifesini yerine getirmeli, yâhûd da kahrolup gitmelidir

Ben ecdadımın kanını taşıyorum Hiç bir Türk neferi harpte beş düşmanı öldürmeden kendini feda etmezdi

Memleketimde bulunan ana ve babama, hanımıma ve çocuklarıma selâmımı yazınız Onlar seferberlik ilân edildiği zaman beni subaşında, değirmen kenarında uğurladılar Bana; “Ya gâzi ol ya şehid ol!” demişlerdi Cenâb-ı Hak bana şehid olmayı nasîb ediyor! Artık şehid olduğumu bildirin Yazacağınız mektubda; yaz mevsiminde, altında oturup dinlendiğim ağacın gövdesine şehîd olduğum târihin yazılmasını ve yetişecek evlâdlarımın hâin düşmandan öc almasını vasi’yet ettiğimi de söyleyin Seneler sonra muzaffer ordularımız Gümülcine ovalarına ayak basarsa benim ruhum da bu zafer sevinçlerine katılacaktır

Piyade dördüncü bölüğünden çavuş Ali

KAYNAKLAR:

1) Osmanlı Târihi Kronolojisi; cild-4, sh 382

2) Görüp işittiklerim; sh 65

3) Sultan Mehmed Reşâd Han’ın Sarayında Gördüklerim (L Simâvî, İstanbul-1340); sh 83

4) Hâtıralar (Talat Paşa, İstanbul-1946) sh 18

5) 1912 Balkan Harbîne Âid Hâtıralarım (Birinci Ferik Zeki, İstanbul-1337); sh 4

6) Gördüklerim- Yaptıklarım (Ahmed Reşid Bey, İstanbul-1945); sh 164

7) Balkan Harbi (Genel Kurmay Harp Târihi Yayını Ankara-1970)

8) Türkiye Uyan

9) Bulgar Vahşetleri

10) 1913 Garbî Trakya Hükûmet-i Müstekilesi (N Gündağ, Ankara-1987)

11) Rehber Ansiklopedisi; cild-2, sh 225

12) Siyâsî Târih (F Armaoğlu, Ankara-1975); sh 302

13) Trabya’da Millî Mücâdele (Tevfik Bıyıkoğlu, Ankara-1955) sh 92

14) Siyâsî Târih (Rıfat Uçarol, Ankara-1979); sh 335

15) Bir Osmanlı Paşası ve Dönemi, (R Uçarol, İstanbul-1976)

16) İnkılâb Târihimiz ve Jön Türkler; sh 313

17) Türk Târihinde Osmanlı Asırları (S Ayverdi); cild-3, sh 134

18) Edirne Savunma Günleri (Ratib Kazancıgil, Kırklareli-1986);

19) Rumeli’den Türk Göçleri (BN Simşirgil, Ankara-1968)

20) Mufassal Osmanlı Târihi;

21) Büyük Türkiye Târihi; cild-7, sh 263

22) Türk İnkılâb Târihi (H Bayur)

23) İnkılâb Târihimiz ve İttihâd Terakkî (E B Kuran)

24) Balkan Harbi Târihi (Aram Andonyan; İstanbul-1975)

25) Fuat Balkan’ın Hâtıraları (B Trakya Dergisi, sayı-9, Aralık-1967)

Alıntı Yaparak Cevapla