Prof. Dr. Sinsi
|
Muhtesem Denizcilik Tarihimiz
Fransa'ya Donanma Yardımı:
İspanya'nın Avrupa'daki en büyük iki rakibinden biri olan Fransa, baş edemediği İspanya kuvvetlerine karşı Osmanlı Devleti'nden yardım talep edince 150 gemilik dev bir Osmanlı Filosu Fransa Seferi'ne gönderildi Kanuni Sultan Süleyman'ın İspanyollar’ın güçlü donanmaları karşısında çaresiz kalarak yardım isteyen Fransa Kralı Fransuva'ya gönderdiği "Ferman"da kullanılan dikkat çekici üslup Fransa’ya karşı Osmanlı'nın izzetini gözler önüne seriyordu 
"Ben ki Sultanlar Sultanı, Hakanlar Hakanı, Hükümdarlara taç veren, Allah'ın yeryüzündeki gölgesi Akdeniz'in ve Karadeniz'in ve Rumeli'nin ve Anadolu'nun ve Azerbaycan'ın ve Şam'ın ve Halep'in ve Mısır'ın ve Mekke ve Medine'nin ve Kudüs'ün ve Bütün Arap diyarının ve Yemen'in ve Nice memleketlerin Sultanı ve Padişahı, Sultan Bayezid Han Oğlu, Sultan Selim Han Oğlu, Sultan Süleyman Han'ım Sen ki Fransa vilayetinin Kralı Fransuva'sın! Hükümdarların sığındığı kapıma elçinizle mektup gönderip, ülkenizi düşman istila edip, şu anda hapiste olduğunuzu bildirip, kurtuluşunuz konusunda bizden yardım talep ediyorsunuz Söylediğiniz her şey dünyayı idare eden tahtımızın ayaklarına arz olunmuştur Her şeyden haberdar oldum Yenilmek ve hapsolunmak hayret edilecek bir şey değildir Gönlünüzü hoş tutup üzülmeyesiniz Böyle bir durumda atalarımız düşmanları mağlup etmek ve ülkeler fethetmek için seferden geri kalmamışlardır Biz de atalarımızın yolundayız ve daima memleketler ve alınmaz kaleler fetheylemekteyiz Gece gündüz daima atımız eyerlenmiş ve kılıcımız belimizde kuşatılmıştır Yüce Allah hayırlara bağışlasın Allah'ın istediği ne ise olur Bundan başka haberleri, gönderdiğiniz adamınızdan öğrenesiniz Böyle biliniz "
Padişah tarafından bu işle görevlendirilen Barbaros Hayreddin Paşa toplam mürettebatı 30 000'i bulan 150 gemilik dev bir filo ile Fransa'nın Marsilya Limanı'na girdi (20 Temmuz 1543) Limanda sevinç içinde hazır bulunan devlet erkânı ve binlerce Fransız yardıma gelen Türk gemilerini görkemli törenlerle karşıladılar Barbaros, mahiyetine Fransa Donanması Amirali Duc D'Enghien'i de alarak Nice şehrini zaptetti (20 Ağustos 1543) Fakat Fransız donanmasındaki düzensizlik ve barut fıçısından çok şarap fıçısı getirmeleri sebebiyle Fransızlar'dan beklenildiği kadar istifade edilemeyince Türk donanması, Nice'i kurtarmaya gelen Andrea Doria'nın donanması ve Marguis del Vasto'nun ordusunun önünden Toulon'a çekildi Toulon şehri, Fransa Kralı I François'in emri ile Türk gemilerinin ihtiyaçlarının karşılamak için Barbaros'un idaresine bırakıldı Bu süre içinde Fransa'nın Toulon Şehri'ne Osmanlı Bayrağı çekildi ve o yılın vergisi de Türk memurlarına ödendi Türk Donanması Toulon'da 8 ay kaldı Bu sırada Salih ve Hasan Reis komutasındaki filolar yaptıkları akınlarla İspanya ve İtalya kıyılarını vurdular 3 yıldır Cenevizliler’in elinde esir bulunan Turgut Reis'i 3 000 altın karşılığı kurtaran Barbaros İspanyollar'ı da Fransızlar'la Crespy Barışı’nı yapmaya mecbur bıraktı (1544) Fransa Seferi'ni başarıyla tamamlayan Osmanlı Donanması törenlerle Toulon şehrinden ayrıldı Dönüş yolunda Elba Adası'nı basarak, İtalyanlar’ın elinde tutsak bulunan Sinan Reis'in oğlunu kurtaran Kaptân-ı Derya Barbaros Hayrettin Paşa İtalya kıyılarını yağma ederek çok sayıda esir aldı Bunların bir kısmını Cezayir'e gönderikten sonra onbinlerce İstanbullu'nun sevinç gösterileri arasında 14 000 esirle limana girdi
Cerbe Deniz Zaferi:
Türkleri Kuzey Afrika’dan çıkarmak için Trablusgarp’ı geri almaya gelen Haçlı Filosu’na karşı ani bir taktik baskın düzenleyen Kaptan-ı Derya Piyale Paşa komutasındaki Osmanlı Donanması, 14 Mayıs 1560 günü yapılan "Cerbe Deniz Savaşı" sonucunda Haçlı Donanması karşısında kesin bir zafer kazanmıştır İspanya liderliğindeki 99 parçalık birleşik donanmanın 2 Şubat 1560 tarihinde Cerbe Adası’nı ele geçirmesi üzerine, İstanbul’dan yola çıkan Kaptan-ı Derya Piyale Paşa komutasındaki 80 parçalık Osmanlı Donanması 14 Mayıs 1560’ta Cerbe Adası’na ulaşmıştır Savaşın sonunda 20 000 askerini kaybeden müttefik donanmasından sadece 17 gemi kurtulabilmiştir Cerbe’de kazanılan bu büyük zaferde en büyük pay sahiplerinden biri olan Turgut Reis, 1565 yılında ileri yaşına rağmen katıldığı Malta Kuşatması’nda şehit olmuştur Cerbe Deniz Zaferi, “Preveze”’den sonra ikinci büyük zafer olarak, Türkleri Batı Akdeniz’de adeta rakipsiz bırakmıştır Osmanlı Donanması, 14 Mayıs 1560 günü Preveze’den aşağı kalmayan büyük “Cerbe Deniz Muharebesi” ile Haçlı Donanmasını tamamıyla yok etmek suretiyle, Batı Akdeniz’de ve Kuzey Afrika’da büyük bir deniz üstünlüğü elde etmiştir
Malta Kuşatması:
Osmanlılar'ın büyük zaferi ile sonuçlanan ve Türkler'in Batı Akdeniz'den çıkarılamayacağını bir kere daha ortaya koyan Cerbe Muharebesi'nden sonra dikkatler Malta'ya çevrildi Çünkü Mısır, Trablusgarp, Cezayir ve diğer bazı önemli yerlerin idare ve emniyeti Malta’nın Osmanlı idaresinde bulunmasını gerektiriyordu Rodos Adası’nın Osmanlılar tarafından fethinden (l522) sonra buradan çıkarılan Saint Jean Şövalyeleri Şarlken tarafından Malta'ya yerleştirilmişti Ada, kısa bir zaman içinde şövalyeler tarafından çok güçlü ve zararlı bir hale getirilmişti Korsanlık faaliyetleriyle ticaret gemilerini vurmak suretiyle Osmanlı ticaretine zarar veriyor ve nihayet Osmanlılar'a karşı yapılan bütün savaşlara iştirak ediyorlardı Ayrıca Hıristiyan korsan gemileri için de güvenli bir sığınak konumundaydılar Bütün bu sebeplerden dolayı Osmanlı Devleti yönünü Malta'ya çevirdi İspanyollar ise Malta’nın düşmesi durumunda bunun aleyhlerine büyük sonuçlar doğuracağını ve Osmanlı Donanması'nın Sicilya, Napoli ve çevresine kadar ulaşacağını bildiklerinden Malta’nın savunmasına büyük bir önem veriyorlardı
Osmanlı yönetimi Malta Seferi konusunda acele etmemesine rağmen bir Türk gemisinin Zenta ve Kefalonya Adaları arasında 7 Malta korsan gemisi tarafından ele geçirilmesi üzerine "Ahali-i İslâm-i Nüsret encâma zarar ve haşaretten hâli olmayan" Malta'nın alınması için yönetimi harekete geçildi Haliç, Gelibolu ve Sinop tersanelerinde yeni gemiler inşa ve mevcudular tamir edilip kalafatlanırken, bazı gönüllü reisler için Rodos'ta l8 oturaklı kaliteler yaptırılması yoluna da gidildi Osmanlı Donanması, 29 Mart l565'te 300'e yakın irili ufaklı gemi ve 45 000 kişiden oluşan büyük bir ordu ile Malta'ya hareket ederek l9 Mayıs’ta adaya asker çıkardı Ancak Turgut Reis, kuşatmanın birinci ayında Sant Elmo burçları önünde atılan bir top güllesinin çarptığı kayadan fırlayan bir taşın başına isabet etmesi sonucu şehit oldu
Saint Helen Kalesi 17 günde (24 Haziran l565) fethedilmekle beraber asıl maksat olan Malta kuşatıldı Son kale olan Malta bütün varlığıyla direnmekteydi Çok şiddetle devam eden çarpışmalarda Osmanlı ordusu 20 000 şehit verdi Kalenin hem sağlam bir mevkide bulunması hem de çok kuvvetli surlarla çevrili olmasının yanında adanın gereği gibi abluka altına alınamaması da dışardan sürekli takviye yardımların gelmesine sebep oluyordu Kuşatmanın uzamasından dolayı donanmanın maruz kaldığı erzak ve malzeme sıkıntısı da adanın fethine imkan vermedi Sicilya genel valisinin İspanya, Fransa ve Papalık desteğiyle 72 kadırga ve 10 000 askerle yardıma gelmesi ve deniz mevsiminin geçmekte olduğunun görülmesi üzerine kalenin alınamayacağı anlaşılarak kuşatmaya son verildi Nihayet Serdar Mustafa Paşa 11 Eylül'de asker ve malzemeyi gemilere yükleterek dönmek üzere denize açıldı
Sakız Adası'nın Fethi:
Kanunî Sultan Süleyman ertesi yıl Malta'ya diyet olmak üzere Sakız Adası'nı Osmanlı hakimiyetine almak için Donanma'ya hareket emri verdi Mart-Nisan 1566'da Kaptan-ı Derya Piyale Paşa 70 parça kadırga ile denize açılıp adanın karsısındaki Çeşme’ye geldi donanmanın Çeşme’ye geldiğini gören Sakız yönetimi hediye ve vaadlerle Osmanlı'yı vazgeçirmeye çalıştılarsa da başaramadılar Bunun üzerine 14 Nisan 1566'da Sakız’a çıkan Piyâle Paşa ve leventleri kan dökmeden adayı ele geçirip bütünüyle Osmanlı topraklarına kattılar Adaya muhafızlar koyan Piyâle Paşa Sakız Adası'nın en büyük kilisesini de camiye çevirdi Böylece Ceneviz, Ege'deki son kolonisini de kaybetmiş oldu Türkler'in adayı ele geçirmesi, Katolik Cenevizliler'in baskılarından bıkan yerli Rumlar tarafından da sevinçle karşılandı Böylece Sakız Adası da diğer komşu adalar gibi Osmanlı hakimiyetinin sağladığı müsamaha iklimine girmiş oldu Sakız Adası’nın bütünüyle Osmanlı hakimiyetine girdiği haberini alan Kanuni "Eyi tedarik olunmuş" diyerek memnuniyetini belirtti Piyâle Paşa’ya gönderilen hükümde ise, Sakız’ın bir sancak halinde Kaptan Paşa Eeyâleti'ne katılması uygun görülerek adanın gelirleri ile nüfus tespiti yapıldı ve Sakız’ın ileri gelenleri de İstanbul’a gönderildi
Kıbrıs Adası'nın Fethi:
Yavuz Sultan Selim'in Mısır'ı fethinden sonra kendisine Doğu Akdeniz hâkimiyeti yolu açılan Osmanlı Devleti'nin Kıbrıs Adası'nı da alması askerî ve siyasî bir zorunluluk halini almıştı Sıkıştırıldıklarında Kıbrıs'a sığınan korsanlar, deniz ticaret gemilerine ve hacca giden yolcu gemilerine saldırarak yol güvenliğini tehdit ediyordu Ayrıca Güney Anadolu, Suriye ve Mısır'a yapılması muhtemel bir düşman saldırısında da adanın üs olarak kullanılması tehlikesi bulunuyordu Dolayısıyla, Kıbrıs Adası Venedikliler'in elinde kaldığı müddetçe Doğu Akdeniz'de Osmanlı hâkimiyetinin tam olarak tesisi mümkün olmayacaktı
Şeyhülislam Ebussuûd Efendi'nin de fetvâsı üzerine Kıbrıs'a sefer açılmasına karar verildikten sonra, Osmanlı Devleti adanın kan dökülmeden ele geçirilmesi için diplomatik teşebbüslere başladı Bu meyanda Venedik'e gönderilen Divân-ı Hümayûn tercümanlarından Mahmud Efendi'nin ve Venedik'teki diğer Osmanlı tebeasının ilişkilerin gerginleşmesiyle tutuklanmasına karşılık olarak Osmanlı Devleti de İstanbul'da bulunan Venedikli tâcir, konsolos ve konsolosluk memurlarını tutuklayarak Venedik ticaret gemilerine el koydu
Bu arada Osmanlı Devleti, Kıbrıs Seferi sırasında diğer ülkelerle problem çıkmaması için bir takım siyasî ve askerî girişimlerde bulunarak; 1568'de Avusturya'yla sekiz yıllık barış, 1569'da Fransa'yla II Kapitülasyon ve 1570'te de Rusya'yla dostluk anlaşmaları imzaladı İlaveten, Klis ve Hersek sınırlarında güvenlik artırıcı önlemler alıp donanmayı güçlendirmek için girişilen faaliyetleri de hızlandırıldı
İstanbul'da gizli yürütülen sefer hazırlıklarını farkeden Venedik Elçisi Antonio Barbaro, bir yandan durumu Venedik Senatosu'na bildirerek önlem alınmasını isterken, diğer yandan da olayı Sokollu nezdinde protesto etti 1570 Şubat ayında Sokollu Mehmed Paşa ile Venedik Elçisi Barbaro görüşmelerde bulunmak üzere Venedik'e ikinci bir elçinin gönderilmesinde anlaştılar
11 Şubat 1570'de Venedik'e gönderilen Divân-ı Hümayûn çavuşlarından Kubad Çavuş Senato'nun olumsuz cevabını 5 Mayıs 1570'de İstanbul'a getirdi
Durumun vehametini kavrayan Venedikliler, Avrupa devletleriyle temasa geçerek destek arayışlarına giriştiler Bu teşebbüsler sonunda Papalık, Venedik ve İspanya, Osmanlı Devleti'ne karşı üçlü bir ittifak yapılmasını kararlaştırdı Malta Şövalyeleri, Sicilya Krallığı, Cenova Cumhuriyeti ve Savva Dükalığı da bu ittifaka birer ikişer gemiyle sembolik olarak katıldı
Bu arada aralarında aldıkları karar gereği Girit'in Suda Limanı'nda birleşecek olan müttefik donanması, ittifaka dahil güçlerden sadece Venedik Donanması'nın bölgeye gelmiş olması dolayısıyla Osmanlı Donanması'na müdahale edemedi 1570 Ağustosu'nda bir araya gelebilen müttefik donanması değişik kısımlardan 206 gemi, 1 300 top, 16 000 asker ile 36 000 gemici ve kürekciden oluşuyordu Osmanlı Donanması ise; 180 kadırga, 10 mavna, 170 barça ile karamürsel denilen küçük deniz parçalarından olmak üzere toplam 360 gemiden oluşuyordu
Haziran ayında Fenike Limanı'na ulaşan Osmanlı Donanması, 20 günlük bir moladan sonra buraya sevkedilen Anadolu Sipahileri ile 2 Temmuz 1570'de adaya ilk çıkarmayı yaptı 3 Temmuz'da Tuzla'nın ele geçirilişinin ardından 27 Temmuz'da Lefkoşe kuşatıldıysa da, kalenin fethindeki gecikme ve güçlük dolayısıyla takviye olarak Donanma'dan getirilen Kapıkulu Ocakları'nın da katılımıyla Lala Mustafa Paşa tarafından 9 Eylül 1570'de fethedildi Bu sırada müttefik donanması Meis Adası'na kadar gelmiş ve Lefkoşe'nin düştüğü haberini alarak geri dönmüştü
Lefkoşe'nin düşmesinden sonra Magosa dışında bütün Kıbrıs teslim oldu 1570 yılı Ekim ayı ortalarında Magosa üzerine yürüyen Osmanlı Ordusu şehri kuşatma altına aldı Kaleye deniz tarafından gelmesi muhtemel yardımın önünü kesmek ve ani düşman baskını ihtimalini yok etmek gayesiyle Piyale Paşa Rodos açıklarında bekliyordu Ancak yaklaşan kış mevsimi dolayısıyla Piyale Paşa, Arap Ahmed Paşa komutasında 40 kadar kadırga bıraktıktan sonra adadan ayrıldı Kıbrıs'ta ise yalnız Serdar Lala Mustafa Paşa kalDI
Kış mevsimi geçtikten sonra İstanbul'dan Müezzinzâde Ali Paşa ve Pertev Paşa kumandalarında iki donanma Akdeniz'e çıkarıldı Bu donanmaların desteğini alan Lala Mustafa Paşa da Magosa'yı iyice sıkıştırdı Nihayet Kale Komutanı Bragadino 4 Ağustos 1571'de 5 maddelik anlaşmayla kaleyi teslim etti ve böylece Kıbrıs'ın Fethi tamamlanmış oldu
Bir Deniz İmparatorluğu:
Türk Deniz Gücü'nün İspanya, Venedik, Ceneviz, Fransa ve Malta gibi denizci devletlerden oluşan Birleşik Avrupa Devletleri’ne karşı tek başına mücadele edebilmesi, neredeyse bütün Osmanlı sahillerinin tersane ve liman şehirleri halini alması, bazı stratejik nehirlerde bile donanma bulundurulması ve tersaneler kurulması, Akdeniz’de Cezayir, Tunus, Trablusgarb, İskenderiye, Kıbrıs, Rodos, Sakız, Midilli ve İnebahtı’nın; Kızıldeniz’de Süveyş, Cidde, Moha ve Aden’in; Basra Körfezi’nde ise Basra gibi eyalet ve sancakların birer deniz üssü ve filosu olarak şekillenmesi, Karadeniz’in tamamının bir göl olarak yüzyıllar boyunca sadece iç ticarete açık tutulması, Akdeniz’in dünyanın en önemli uluslararası ticaret merkezi haline gelmesi, binlerce kilometre uzunluğundaki sahil şeridinin yüzyıllar boyunca düşman devletlerden korunması, Fransa'nın İspanyol Donanması'na karşı Osmanlı Devleti'nden yardım istemesi üzerine 150 gemilik dev bir filo ile Fransa'ya yardım için sefer düzenlenmesi, Hind hükümdarlarından Bahadır Şah'ın Hint Denizi'ndeki Portekiz gemilerine karşı Osmanlı Devleti'nden yardım istemesi üzerine Süveyş Limanı'nın üs haline getirilerek görev sahası Kızıldeniz, Hint Okyanusu ve Güneydoğu Asya'nın güvenliği olan bir “Hint Kaptanlığı” ihdas edilip Hint Denizi'ndeki güvenliğin sağlanması, Sumatra Adası ve Malaka Yarımadası'nda hüküm süren Açe Devleti'nin Portekiz saldırılarına karşı yardım istemesi üzerine Portekiz ve İspanya'ya karşı korunarak güvenliğinin sağlanması ve Osmanlı Padişahları'nın "Sultân-ı Hâkimü'l-Bahreyn" (İki Denizin Sultanı) lakabını alması gibi hususlar dikkate alındığında, Osmanlı Devleti'nin aynı zamanda dünya tarihinde eşine az rastlanan bir Deniz İmparatorluğu olduğu görülmektedir
Türk Denizciliği bu dönemde Salih Reis, Aydın Reis, Murat Reis, Selman Reis, Seydi Ali Reis, Hasan Reis, Piyale Paşa, Kılıç Ali Paşa gibi ünlü denizcileri ve bugün adlarını bile bilmediğimiz isimsiz kahramanlarıyla başarıdan başarıya koşmuş; bu yüzyılda Türk savaş gemileri üstünlüğünü bütün dünyadaki rakiplerine kabul ettirmiş, İmparatorluğun dış politikasının ideal bir uygulama aracı olarak, güç göstererek veya güç kullanarak siyasi hedeflerin ele geçirilmesinde önemli rol oynamıştır
Türk Denizciliği, özellikle 16’ncı yüzyılda zirveye ulaşan bu göz kamaştırıcı başarısını; üst düzeydeki denizcilik bilgisine, gemi yapımındaki üstün tekniğine, günümüzde bile hayranlık uyandıran lojistik destek sistemi ve üs zincirine, sahip olduğu mükemmel düzeydeki deniz haritalarına ve en önemlisi tüm bu konuları değerlendirip uygulayabilecek, inançlı ve üstün nitelikte denizciler yetiştirmesine borçludur Osmanlılar, kadırgaları, barçaları, pergendeleri, baştardeleri ile mavi enginliklerde dolaşan usta denizcileri, ünlü haritacıları, gök bilimcileri ve savaş kahramanları ile tarih yazmış ve dünya denizcilik tarihine tartışmasız olarak damgalarını vurmuşlardır
Türk Korsan Gemileri:
Türk Denizcileri, Avrupa ve Afrika ülkelerinin buluşma havzası olan Akdeniz'de rakiplerine kök söktürmelerinin yanı sıra Atlas Okyanusu'na da açılarak bu bölgede de korsanlık ve ticari faaliyetlerde bulunmuşlardır Türk Denizcileri'nin -bir çoğu günümüzde hâlâ bilinmeyen- Atlantik'teki faaliyetleri daha çok Batılı tarihçiler tarafından incelenmiş, ulusal düzeyde ise "Denizcilik Tarihi" alanındaki araştırmacı boşluğuna paralel olarak yeterince araştırılmamıştır Türk Denizciliği'nin Piri Reis ve Barbaros Hayrettin Paşa ile başlayan Atlas Okyanusu ve yeni keşfedilen yerlere olan ilgisi, sonraki dönemlerde Sinan Reis, Aydın Reis, Salih Reis, Turgut Reis, Ali Biçin Reis ve Murat Reisler (iki ayrı Murat Reis) gibi ünlü denizcilerimiz ile bugün isimlerini bile bilmediğimiz Türk Denizcileri tarafından sürdürülmüştür
Türkler, düzenli bir filo ile ilk kez 1585 yılında Cebelitarık Boğazı'nı geçerek Atlantik Okyanusu'na açılmıştır Murat Reis'in sevk ve idaresindeki bu küçük Türk Filosu, Kanarya Adaları'nın kuzeydoğusundaki Lanzarato Adası'nı ele geçirmiş ve adanın valisi ile birlikte 300 kişiyi esir alarak, kayıp vermeden üssüne geri dönmüştür
Murat Reis, 1617 yılında Portekiz'e ait Maderia Adası'nı işgal ederek, 1200 esir almış ve ana üssü olan Cezayir'e geri dönmüştür
Murat Reis'in Atlas Okyanusu'na yapmış olduğu seferlerin en ünlüsü, 12'si kadırga olan 15 parçalık bir filo ile 1627 yılında yapılan İzlanda harekatıdır Murat Reis, bu harekata Manş Denizi'ni geçerek başlamış, Kuzey Denizi boyunca Danimarka ve Norveç kıyılarına taarruz etmiş, 20 Haziran 1627 tarihinde İzlanda açıklarında demirlemiştir Bu bölgede 16 Temmuz tarihine kadar 26 gün kalan Türk Denizcileri, adayı kontrol altında tutmuş, 400 esir ve büyük bir ganimetle Cezayir'e geri dönmüştür Yaklaşık 2800 deniz mili olan geri intikal seyri 27 günde tamamlanabilmiştir İzlanda'ya harekat düzenleyen bir başka Türk denizcisi de Ali Biçin Reis'dir O da bu seferinden 800 esir ile dönmüştür Prof Yılmaz Ertuna, "Türk Tarihinden Sayfalar" adlı eserinde, Türk denizcilerinin, İzlanda seferlerinin ardından, Newfoundland Adası ve Kanada'nın Labrador ve St Lawrence kıyılarına ulaştıklarını, daha sonra güneye, Virginia sahillerine indiklerini, burada elde ettikleri esirleri İstanbul'a gönderdiklerini açıklamaktadır
Murat Reis ve emrindeki kaptanlar, İngiltere'deki prenslikler ve kontluklar başta olmak üzere, İzlanda, Norveç, İsveç ve Danimarka limanlarına ard arda saldırılar düzenlemiş, önemli miktarda ganimet ve esir ele geçirmişlerdir Denizcilerimiz ayrıca, rakiplerinin onlarca korsan gemisini batırmış, bir çok ticaret gemisine el koymuştur şüphesiz ki, geniş bir harekat alanında ortaya konulan böylesine cesur ve atılgan bir hareket tarzı, Türk denizcisinin denizcilik bilgi ve becerisi ile askeri yeteneğinin açık bir göstergesidir İngiliz yazar Stanley Lein Paul, "Atlantik'teki Türk denizcilerinin seyr-i sefain ilmini hatmetmiş olduklarını" ifade etmektedir
Danimarka'daki Kraliyet Kütüphanesi'nde 1628 senesinde yazılmış ve Türklerin Atlantik serüvenini belgeleyen bir kitapta Piskopos Oluf Eigilsson "Türk denizcilerinin 1627 senesinde İzlanda'ya geldiklerini, kendisi de dahil, 300 kişiyi esir alarak Cezayir'e götürdüklerini, daha sonra serbest kalarak İzlanda'ya geri döndüğünü" anlatmaktadır Yolculuğunda esirlere Müslümanlar tarafından iyi davranıldığını, kendileri ne yemişse esirlere de aynısını yedirdiklerini, İzlandalılara asıl kötü davrananların, sonradan Müslüman olmuş İngiliz ve Danimarkalılar olduğunu bizzat o gemide esir bulunan Piskopos Oluf Eigilsson söz konusu kitapta anlatmıştır
Kopenhag'da, "Kgl Bibliotek Chistians Brygge No: 8" adresinde yer alan kütüphanede bulunan diğer bir kitap, pek bilinmeyen iki Türk denizcisini bizlerle tanıştırmaktadır, İzlanda'nın başkenti Reykjavik'de 1852 yılında basılan ve H Haengsson ile H Hrolfsson tarafından beraberce yazılan, "Litil Saga Umm Herhla-Up Tyrkjans A islandi 1627" adlı eserde, Murat Reis'in filosundan Arif ve Bejram (muhtemelen Bayram) adlı iki komutanın gemileri ile Beruşyord Limanı'na girdikleri" anlatılmaktadır
Aynı kütüphanedeki diğer bir kitapta, "Murat Reis, Amiral olarak tanıtılmakta", başka bir kitapta ise, "1631 senesinde Türk Donanmasının 15 parça gemi ile İngiltere'ye geldiği ve daha sonra 12 parça gemi ile İzlanda'ya sefer düzenlediği" belirtilmektedir Kopenhag'ın 60 km uzağında bir liman şehri olan Helsingör'de, müze olarak kullanılan Hamlet'in şatosu'nun duvar pano ve tablolarında İskandinav Limanlarındaki Türk Denizcileri ve gemileri tasvir edilmektedir Stanley Lein Paul, "Devonshire Kontluğu Tarihi" adlı kitabında "Türk denizcilerinin, 1625 yılının Ağustos ayında Plymouth ve Hardland Point limanları açıklarında 27 parça ticaret gemisine el koyduklarını, Suseks, Hatas, Devon, Cornwell ve Batı kıyılarındaki Kontluklara ait kalelere akınlar düzenlediklerini" anlatmaktadır
Mareşal Montecuccoli, bir çok batı diline çevrilerek klasik olmuş tâbiye kitabında Osmanlı Ordu ve Donanması'nı şöyle anlatıyor: "Osmanlı Devleti o kadar kudretli ve kuvvetli bir İmparatorluktur ki, mükemmel eğitim görmüş sayısız askerlerden oluşan ordusu her an savaşa hazırdır İstenildiği anda yürüyüşe geçebilen bu ordu her zaman emre âmadedir Türkler'in 1660 yılında gemilere manda ve öküzleri koşarak Tuna yoluyla Belgrat, Osiyek ve Budapeşte'ye çektirdikleri gemiler, taşıdıkları yiyecek ve ağırlıklar akıl alacak gibi değildir Osmanlılar bütün hileleri kullanarak düşman casuslarına daima ters hedef verirler Her seferindeki hileleri de bir öncekinden farklıdır Nitekim herkesi Venedik seferi yapacaklarına inandırıp birden Transilvanya'da görünen Türk Donanması, şaşkınlığa sebep olmuştur Tıpkı Malta'ya gidecekleri söylentisini yayıp Girit'e sefer yaptıkları gibi Osmanlı Ordusu'ndaki sanat erbabı işçi çeşit ve sayısı şaşılacak kadar çok olduğu gibi kılavuz ve casusları da çoktur Diğer milletlerin dayanamadıkları zorluklara ise Osmanlı Ordusu alışıktır "
|