Yalnız Mesajı Göster

Osmanlı İmparatorluğu Döneminde Önemli Kişiler - Kronolojik Sıralama

Eski 10-11-2012   #14
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlı İmparatorluğu Döneminde Önemli Kişiler - Kronolojik Sıralama



Ulubatlı Hasan

Ulubatlı Hasan, İstanbul'un fethi sırasında surların üzerine çıkan ilk Türk askeridir Osmanlı ordusu Fatih Sultan Mehmed kumandasında 6 Nisan 1453 Cuma günü İstanbul'u kuşattı 29 Mayıs 1453 Salı günü sabaha karşı son saldırı yapılıyordu Yeniçeriler arasında iriyarı Ulubatlı Hasan adlı bir asker surlara tırmanmaya başladı Bir elinde palası, öteki eli ile kalkanını başının üstünde tutarak surların üstüne çıktı Onunla birlikte otuz kadar yeniçeri de surlara tırmandı Ulubatlı Hasan yaralanmasına rağmen, arkadaşlarının surlara çıkmasına yardım etti Ayağı taşa takılarak surlardan aşağı düştü Yukarıdan atılan oklarla şehid edildi Ancak yeniçeriler, açılan gediklerden içeri girerek şehri ele geçirdiler

Uluç Ali Reis

(Kılıç)

Asıl adı Uluç'tur 1496 yılında doğdu Meşhur Türk denizcileri Barbaros ve Turgut Reis'in yanında yetişti 1560'da Bahriye Sancakbeyi rütbesi ile İzmir'e vali oldu 1565'te Malta kuşatmasına İskenderiye valisi olarak katıldı, daha sonra paşa rütbesi ile Cezayir beylerbeyliğine getirildi 1571 yılında Haçlı Ordusu'nun İnebahtı'da Osmanlı donanmasını yakması sırasında bir filoyu yöneten Uluç Ali süratli manevralarıyla birçok düşman gemisini batırmış, kendi gemilerini kurtarmış, düşmana ağır kayıplar verdirmiş ve birçok esir alarak İstanbul'a dönmüştür Bunun üzerine II Selim tarafından, Kaptan-ı Deryalık'a getirildi ve Uluç lakabı "Kılıç" olarak değiştirildi

Osmanlı donanması bir yıl içinde Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa ve Kılıç Ali Paşa'nın çabaları ile yeniden kuruldu Akdeniz'e açılan Kılıç Ali Paşa, burayı yeniden bir Türk denizi haline getirmeyi başardı 1574'de Tunus'u İspanyollardan temizledi, Venediklilere boyun eğdirdi ve bütün Akdeniz'e egemen oldu Vefat ettiği 1587 yılına kadar Kaptan-ı Derya olarak kalmıştır

Uzun Hasan

Uzun Hasan 1423 yılında Diyarbakır'da doğdu Akkoyunlu hükümdarı Ali Bey'in oğlu Cihangir, babasının ölümü üzerine tahta geçmişti Uzun Hasan, kardeşi Cihangir'in emri ile yaptığı askeri mücadelelerden sonra, giderek güçlendi ve kardeşi Cihangir'i başkentten uzaklaştırarak Akkoyunlu hükümdarı oldu

Trabzon Rum İmparatoru'nun kızı Katerina Despina ile evlendi Trabzon'u Osmanlı saldırısına karşı koruyacağına söz verdi Uzun Hasan, ayrıca İstanbul'a elçi göndererek, Trabzon Rum İmparatorluğu'nun her yıl verdiği verginin affedilmesini ve karısına çeyiz olarak verilmiş olan, Kayseri yöresinin teslimini istedi Fatih Sultan Mehmed bu istekleri reddetti 1461 ilkbaharında Trabzon seferine çıktı Osmanlı akıncıları karşısında başarısız olan, Uzun Hasan'ın kuvvetlerinden yardım alamayacağını anlayan, Trabzon Rum İmparatoru David Komnenos 26 Ekim 1461'de Trabzon'u, Fatih Sultan Mehmed'e teslim etti Uzun Hasan bu gelişmelerden sonra ülkesini Gürcistan, Suriye ve Azerbaycan yönünde genişletmek için harekete geçti Karakoyunlu Hükümdarı Cihan Şah'ı yenilgiye uğrattı Giderek güçlenen Akkoyunlu ülkesi, Horasan dışında bütün İran'ı, Ermeniye'yi ve Mezapotamya'nın önemli bir kısmını kapsıyordu Uzun Hasan bundan sonra Osmanlılarla mücadeleye girişti Karamanoğlu Pir Ahmed ve Kasım Beylere yardım ederek onları Osmanlılar aleyhine kışkırttı Akkoyunlu kuvvetleri 1472'de Tokat'a baskın yaptılar Ayrıca Akkoyunlu kumandanı Yusuf Mirza, Kayseri, Karaman, Hamideli yörelerini ele geçirdi Bunun üzerine Fatih, doğuda kendisi için tehlikeli duruma gelen Uzun Hasan'ı ortadan kaldırmaya karar verdi Osmanlı ve Akkoyunlu kuvvetleri 11 Ağustos 1473'de Otlukbeli'nde karşılaştılar Osmanlı topçusu tarafından kuvvetleri bozguna uğratılan Uzun Hasan İran'a çekildi Akkoyunlular Devleti'nin merkezini Tebriz'e naklettiler Uzun Hasan Gürcistan seferinden dönerken hastalandı ve kısa bir süre sonra 1478 yılında Tebriz'de öldü

Vladislas

(Lehistan Kralı)

Varna Savaşı'nda vurulduğundan dolayı Varnalı olarak da anılan Vladislas, 1423'de doğdu 1434'de babası Ladislas Jagellon'un yerine Polonya Kralı oldu İmparator II Albert'in ölümü üzerine Polonya'dan ayrıldı ve Macar Krallığı'na seçildi 1440 yılında tekrar Polonya'ya döndü II Murad zamanında Osmanlı Türkleri'ne karşı meşhur kumandan Jean Hunyade'ın idaresinde bir Haçlı Seferi düzenlenmesine neden olmuştur Varna'da büyük bir bozguna uğramış ve başı kesilerek bir kaç ay önce imzaladığı musalahanamenin asılı bulunduğu mızrağa takılmıştır

Yahya Efendi

(Şeyhülislam)

Şeyhülislam Yahya Efendi 1561 yılında doğdu Sultan Üçüncü Murad dönemi şeyhülislamlarından, Zekeriya Efendi'nin oğludur Önce babasından, sonra Abdülcebbarzade Mehmed Efendi'den ders gördü ve Şeyhülislam Malulzade Seyid Mehmed Efendi'den mülazemet aldı (1580) Çeşitli medreselerde müderrislik yaptı Halep, Şam, Mısır, Edirne ve İstanbul (1604) kadılıklarında bulundu Anadolu ve Rumeli kazaskerliğine getirildi (1605) 1606 yılında azledildi Sonra iki defa daha aynı görevde bulundu (1617) Sultan Genç Osman'ın öldürülmesi olayında görevinden feragat eden Esat Efendi'nin yerine şeyhülislam oldu (1622) Sadrazam Kemankeş Ali Paşa ile arası açıldı ve bu sebepten dolayı azledildi (1623) Daha sonra iki defa daha aynı göreve getirildi (1625-1632, 1634) Sultan Dördüncü Murad'ın Revan ve Bağdat seferlerine katıldı

Yahya Kemal Bayatlı

Ünlü Şairlerimizdendir 1884 yılında Üsküp'te doğmuş, ilk ve orta öğrenimini burada tamamlamıştır Önce İstanbul'a, daha sonra da 1903 yılında Paris'e giderek Siyasal Bilimler üzerine eğitim görmüş, tarihle yakından ilgilenmiştir 1912 yılına kadara Paris'te kalan Yahya Kemal, bu dönemde edebiyat ile ilgilendi ve İstanbul'a dönerek edebi eserler yazmaya başladı Kullandığı dil, seçtiği kelimeler, özlü mısraları ile kısa sürede tanınmıştır 1915'ten 1923 yılına kadar Garp Edebiyatı Tarihi, Türk Edebiyatı Tarihi ve Medeniyet Tarihi dersleri verdi

Lozan Barış Heyeti ile birlikte Müşavir olarak görüşmelere katıldı 1923 yılında II Büyük Millet Meclisi'nde Urfa Milletvekili olarak görev aldı Daha sonra 1929'da Varşova, 1929'da Madrid elçiliği görevinde bulundu Milletvekilliği görevine dönerek Tekirdağ Milletvekili olarak seçildi

Yunus Emre

Türk halk şairlerinin tartışmasız öncüsü olan ve Türk'ün İslam'a bakışını Türk dilinin tüm sadelik ve güzelliğiyle ortaya koyan Yunus Emre, sevgiyi felsefe haline getirmiş örnek bir insandır Yaklaşık 700 yıldır Türk milleti tarafından dilden dile aktarılmış, türkü ve ilahilere söz olmuş, yer yer atasözü misali dilden dile dolaşmış mısralarıyla Yunus Emre, Türk kültür ve medeniyetinin oluşumuna büyük katkılar sağlamış bir gönül adamıdır

Bazı kaynaklarda Anadolu'ya gelen Türk boylarından birine bağlı olup, 1238 dolaylarında doğduğu rivayet edilirse de bu kesin değildir; tıpkı 1320 dolaylarında Eskişehir'de öldüğü yolundaki rivayetlerde olduğu gibi Batı Anadolu'nun birkaç yöresinde "Yunus Emre" adını taşıyan ve onunla ilgili görüldüğünden "makam" adı verilen yer vardır Bir garip öldü diyeler Üç gün sonra duyalar Soğuk su ile yuyalar Şöyle garip bencileyin diyen Yunus, belki de doğduğu ve yaşadığı topraklardan çok uzaklarda bu dünyadan göçüp gittiğini anlatmak istemektedir

Türkiye'nin pek çok yerinde Yunus Emre'nin mezarı olduğu iddia edilen pek çok mezar ve türbe vardır Bunlardan başlıcaları şöyle sıralanabilir: Eskişehir'in Mihalıççık ilçesine bağlı Sarıköy; Karaman'da Yunus Emre Camii avlusu; Bursa; Kula ile Salihli arasında Emre Sultan köyü; Erzurum, Duzcu köyü; Isparta'nın Keçiborlu ilçesi civarı; Aksaray; Afyon'un Sandıklı ilçesi; Ordu'nun Ünye ilçesi; Sivas yakınında bir yol üstü Görüldüğü gibi sayı ve iddia hayli kabarıktır Bazı belgeler, Yunus Emre'nin asıl mezarının Karaman veya Sarıköy'de olduğuna işaret etmektedir Nitekim, 1970'li yılların başında Sarıköy'deki mezarın Yunus'a ait olduğuna kesin gözüyle bakılarak bu köye Yunus Emre adı verildi ve oradaki bir bahçe içine anıt dikildi 1980'li yıllarda ise, 1350'de yapılmış olan Karaman'daki Yunus Emre Camii'nin yanındaki mezarın onun gerçek mezarı olduğu iddia edildi Aslında bu durum, Yunus Emre'nin Türkler tarafından ne kadar sevildiği ve benimsendiğinin çarpıcı bir örneğidir Gerçekten de halktan biri olan Yunus Emre, halkın değer, duygu ve düşüncelerini dile getirişi itibariyle tarihimizin en halkla barışık aydınlarından biri olma özelliğine sahiptir Türk tasavvufunun dilde ve şiirde kurucusu olan Yunus Emre'nin şiirlerinde ahlak, hikmet, din, aşk gibi konuların hemen hepsi tasavvuftan çıkar ve tasavvuf görüşü çerçevesinde bir yere oturtulur Mısralarında didaktik ahlak telkinlerinde bulunan Yunus Emre, "gönül kırmamak" konusuna ayrı bir önem verir ve "üstün bir değer" olarak şiirlerinde bu konuyu özenle işler Bu arada Yunus Emre'yi öne çıkaran bir başka önemli özelliği de, şiirlerinde işlediği konuları ve telkinleri bizzat kendi hayatında uygulamasıdır "Din tamam olunca doğar muhabbet" diyen Yunus, İslam'ın sabır, kanaat, hoşgörürlük, cömertlik, iyilik, fazilet değerlerini benimsemeyi telkin eder Yunus'un sanat anlayışı, dini ve milli değerleri bağdaştırdığı mısralarında kendini gösterir; millileşen tasavvufa, Türkçe'nin en güzel ve en güçlü özelliklerini kullanarak tercüman olur Gerçekten de 11,12 ve 13 asırlarda Türkistan ve Anadolu Türkleri arasında çok yayılan tasavvufun Türk şairleri arasında iki büyük sözcüsü vardır: Türkistan'da, Anadolu'da Yunus Emre Yunus Emre'nin tasavvuf anlayışında dervişlik olgunluktur, aşktır; Allah katında kabul görmektir; nefsini yenmek, iradeyi eritmektir; kavgaya, nifaka, gösterişe, hamlığa, riyaya, düşmanlığa, şekilciliğe karşı çıkmaktır Yunus Emre aynı zamanda bütün insanlığa hitap eden büyük şairlerdendir Bu anlamda Mevlana'nın bir benzeridir O'nun Mevlana kadar çok tanınmayışı ise, bir yandan kullandığı dil olan Türkçe'nin Batı'da Farsça kadar bilinmemesi, öte yandan da Türk aydınlarının O'nu ihmal etmesindendir Yunus'taki insanlık sevgisi, neredeyse kendisiyle özdeşleşmiş "sevgi felsefesi"nin bir parçası ve hatta sonucudur Nitekim Yunus'un insan sevgisini ilahi sevgi ile nasıl bağdaştırdığını gösteren en çarpıcı mısralarından birisi "Yaradılanı hoş gör / Yaradan'dan ötürü"dür Yunus Emre'ye göre insanlar, din, mezhep, ırk, millet, renk, mevki, sınıf farkı gözetilmeksizin sevilmeyi hak etmektedirler Madem ki insanoğlu ruh yönüyle Allah'tan gelmektedir; öyleyse insanlar hiçbir şekilde birbirlerinden bu anlamda ayrılamazlar Yaşadığı çağın gerçekleri göz önünde bulundurulduğunda Yunus'un bir başka önemli tarafı ortaya çıkar: Yunus Emre, hükümetsizlik içinde çalkalanan ve Moğol istilaları ile mahvolan Anadolu topraklarında ortaya çıkan sapık batınî cereyanların hiçbirine kapılmadığı gibi, bu akımların Türklerin bütünlüğüne zarar vermesi tehlikesi karşısında da engelleyici bir rol üstlenmiştir Bu bakımdan bakıldığında Yunus Emre, hem Türk şiirinin kurucusu, hem de milli birliğin önemli tutkallarından biridir Yunus Emre, kelimenin tam anlamıyla "milli bir sanatçı"dır Tıpkı, Nasrettin Hoca, Köroğlu, Dadaloğlu veya Karacaoğlan gibi Yunus Emre'nin şiirlerinde en fazla işlenmiş temalar; İlahi aşk, Din, Ahlak, Gurbet, Tabiat, Ölüm ve faniliktir

Yusuf İzzettin

Yusuf İzzettin, 1857 yılında İstanbul'da doğdu Sultan Abdülaziz'in oğludur Babası Sultan Abdülaziz'in intihar ederek ölmesinin geniş ölçüde etkisinde kaldı Kendisinin de, intihar ederek öleceği düşüncesine kapılmıştı 1 Şubat 1916'da Zincirlikuyu'daki köşkünün harem dairesinde ustura ile kol damarlarını keserek intihar etti Sultan Mahmud türbesine gömüldü Ölümü üzerine veliahtlık, Mehmed Vahidüddin'e geçti

Ziya Gökalp

Ünlü fikir adamı ve şairlerimizden olan Ziya Gökalp, 1876'da Diyarbakır'da doğdu II Meşrutiyet'ten başlayarak Türkçülük akımının en büyük temsilcisi sıfatıyla Türk düşünce ve siyaset hayatını kuvvetle etkilemiş, Milli Edebiyat akımı içinde verdiği eserlerle Türk edebiyatının biçim ve dil yönünden yenileşmesini sağlamıştır

Öğrenimine Diyarbakır'da başlayan Ziya Gökalp, aynı şehirde Askeri Rüştiye'yi (1890) ve Askeri İdadi'yi bitirdi (1894) Ziya Gökalp, tıbbiyelilerin istibdata son vermek için kurdukları İhtilal Komitesine girmiş, okuldaki faaliyetleri ve okuduğu Fransızca kitapların zararlı sayılması yüzünden hapsedilmiştir Diyarbakır Valisi Halit Bey'in yolsuzluklarına karşı mücadeleye girişen arkadaşlarıyla birlikte yasak yayın okudukları gerekçesiyle tutuklandı (1898) İstanbul'a döndükten sonra da okuldan uzaklaştırıldı

Ziya Gökalp, hükümlülük süresi dolunca "Zaptiye Nezareti altında bulundurulmak üzere" Diyarbakır'a gönderildi Burada Siyaset, felsefe ve tarih üstüne incelemeler yaparken, istibdat aleyhine gizli faaliyetlere de katıldı Bölgede güvenliği sağlamak için kurulmuş Hamidiye alaylarının başındaki Milli aşiret reisi İbrahim Paşa'nın adının karıştığı soygun ve baskın olayları karşısında halkı direnmeğe ve eyleme yöneltti Halk 3 gün süreyle telgrafhaneyi işgal etti (1905) İbrahim Paşa ve adamlarının cezalandırılması için saraya telgraflar çekildi Üstelik, Avrupa ve Asya ülkeleri arasındaki haberleşmenin bağlantı noktası olan Diyarbakır telgrafhanesinin bu bağlantıyı kesmesi olayın daha da büyümesine yol açmış ve yabancı ülkeler saraya baskı yapmaya başlamıştı Konuyu incelemek üzere İstanbul'dan Diyarbakır'a gönderilen soruşturma kurulu Hamidiye alaylarının bir süre sinmesini ve yolsuzluklara son vermesini sağladı Ancak halkın yakınmasına yol açan yeni olaylar patlak verince, Ziya Gökalp ve arkadaşlarının önderliğinde halk yeniden telgrafhaneyi ele geçirdi 11 gün süren bu ikinci işgal halkın kesin zaferiyle sonuçlanmış, hükümet İbrahim Paşa ve alaylarını bölgeden uzaklaştırmak zorunda kalmıştır (1907) Gökalp, ilk eseri olan Şaki İbrahim destanında bu olayı anlatır

II Meşrutiyetin ilanından sonra, Ziya Gökalp'ın kurduğu gizli cemiyetin yerini Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti Diyarbakır Şubesi aldı Partinin Diyarbakır, Van ve Bitlis örgütlerinin denetimiyle görevlendirilen Ziya Gökalp, bu dönemde Diyarbakır ve Peyman gazetelerine yazıyordu 1909'da partinin Selanik'teki kongresine il temsilcisi olarak katıldı Bir yıl İstanbul Darülfünunda psikoloji okuttuktan ve Diyarbakır maarif müfettişliği yaptıktan sonra, yeniden Selanik'e gitti Katıldığı parti kongresinden sonra genel merkez üyeliğine seçildi Burada Genç Kalemler, Yeni Felsefe, Rumeli gibi dergi ve gazetelerdeki yazılarıyla Türkçülük ve dilde sadeleşme hareketlerinin öncüleri arasında yer alan Gökalp, milli duyguları, tarih bilincini, bilime ve tekniğe değer veren düşünceyi her şeyin üstünde tutan şiirleriyle çevresini geniş ölçüde etkiliyordu İttihat ve Terakki Genel Merkezi İstanbul'a taşınınca (1912), Gökalp da İstanbul'a yerleşti O yıl Ergani madeninden Milletvekili seçildi

Türk Ocağı çevresindeki çalışmaları, Türk Yurdu ve kendi çıkardığı Yeni Mecmua (1917) gibi dergilerdeki yazıları, Türkçülük akımının ilkelerini saptayan ve çağdaş uygarlık karşısında yerli bir senteze varılmasını şart koşan önerileri (Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak 1918), Darülfünun'da okuttuğu toplumbilim dersleri, İttihat ve Terakki'nin yönetici kadrosu üzerindeki etkisiyle Ziya Gökalp, Mütarekeye (1919) kadar uzanan dönemin düşünce ve siyaset hayatına yön veren etkenlerin başında yer aldı İstanbul'un işgali üzerine tutuklanarak iki yıl Malta'da sürgün kaldı (1919-1921) Döndükten sonra, Telif ve Tercüme Heyeti başkanlığına getirileceği tarihe (1923) kadar Diyarbakır'da kaldı ve küçük Mecmuayı yayımladı 1923'te Diyarbakır'dan milletvekili seçildi Hakimiyeti Milliye, Yeni Gün, Cumhuriyet gazetelerinde makaleleri çıkıyordu Altın ışık (1923), Türkçülüğün Esasları (1923), Türk Töresi (1923) gibi kitapları birbirini izliyordu Cumhuriyet Halk Partisinin programını inceleyen ve yorumunu yapan Doğru Yol (1923) adlı incelemesini de yine bu dönemde kaleme aldı O sıralar yazdığı Türk Medeniyet Tarihi ise ölümünden sonra yayımlandı (1926) Yine ölümünden sonra çeşitli gazete ve dergilerde çıkmış yazılarıyla mektupları çeşitli kitaplarda derlendi Çınaraltı (1939), Fırka Nedir? (1947), Ziya Gökalp Diyor ki (1950) Ziya Gökalp'ın neşredilmemiş yedi eseri ve aile mektupları (1956), Ziya Gökalp'ın Yazarlık Hayatı (1956), Ziya Gökalp Külliyatı (1 Kitap şiirler ve halk masalları;1952, 2 kitap Limni ve Malta Mektupları;1965), Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri (1973) 1924'te İstanbul'da öldü

Ziya Paşa

Ziya Paşa 1825 yılında İstanbul'da doğdu Galata gümrüğünde katiplik görevinde bulunan Erzurumlu Feridüddin Efendi'nin oğlu olan Ziya Paşa, Bayezid Rüştiyesi'ni bitirdi 15 yaşlarında Aşık Garip, Aşık Kerem ve Aşık Ömer gibi halk şairlerinin eserlerini okumaya yöneldi 17-18 yaşlarında Bab-ı Ali'de Sadaret Mektubi kalemine girdi Divan edebiyatı yolunda yazmakta olduğu şiirler ona, arkadaşları arasında ün kazandırdı Reşit Paşa'nın yardımı ile Sultan Abdülmecid'in üçüncü katipliğine tayin edildi Mabeyn'e geçtikten sonra Fransızca öğrendi Sultan Abdülmecid'in vefatı üzerine saraydan uzaklaştırıldı

Önce zaptiye müsteşarlığına tayin edilen Ziya Paşa, Atina elçiliği ve paşalık rütbesi ile Kıbrıs mutasarrıflığına gönderildi Birkaç ay sonra Sultan Abdülaziz kendisini İstanbul'a çağırdı ve Bosna Hersek'in denetimi ile görevlendirdi Bir süre sonra Meclisi Vala azalığına, beylikçiliğe ve Adalet Bakanlığına yükseltildi Bab-ı Ali, onu Amasya mutasarrıflığı ile İstanbul'dan uzaklaştırdı

İstanbul'da İstibdad yönetimine karşı direnmeyi amaç edinen Yeni Osmanlılar Cemiyetine girdi 1867'de tekrar Kıbrıs mutasarrıflığı ile görevlendirilince Kıbrıs'a gitmedi ve o sırada Erzurum Vali Muavinliğine tayin edilen Namık Kemal ile birlikte Avrupa'ya kaçtı Önce Paris'te, sonra da Londra'da kaldı 1868 yılında Hürriyet gazetesini kurdu Avrupa'da bulunduğu yıllarda gazetedeki yazılarının yanında Zafername, Terkib-i Bend, Terci-i Bend gibi eserlerini kaleme aldı Yurda döndükten sonra İcra Cemiyeti Reisliği, Şurayı Devlet üyeliği görevlerinde bulundu Bu süre içinde Harabat adlı büyük antolojisini düzenledi Sultan Abdülaziz'in tahttan indirilişi olayına karıştı Sultan Abdülaziz'in yerine tahta çıkan Sultan Beşinci Murad'ın zamanında başkatiplikle görevlendirildi Bir süre sonra Maarif Müsteşarlığına tayin edildi Sultan İkinci Abdülhamid döneminde, Namık Kemal ve Ziya Paşa, Kanun-i Esasi'yi hazırlamakla görevlendirildiler Bir süre sonra siyasetini değiştiren Sultan İkinci Abdülhamid, Ziya Paşa'yı, İstanbul'dan ayırmak için Suriye valiliğine atadı Kısa bir süre sonra da Konya valiliğine atanan Ziya Paşa, son görev yeri olan Adana'da 1880 yılında vefat etti

Ziya Paşa, klasik Türk şiirinin son büyük temsilcileri arasında sayılabilir Ziya Paşa, makaleleri ile, batılı anlayışı ve demokratik görüşleri Türk düşüncesine ilk getirenlerden biri oldu Özellikle Hürriyet gazetesindeki inceleme niteliği de gösteren yazılar yazdı Sade bir dil ile verdiği eserlerde devlet yönetiminin kötülüklerini eleştirdi

Alıntı Yaparak Cevapla