Yalnız Mesajı Göster

Sorularla Osmanli

Eski 10-11-2012   #12
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sorularla Osmanli



II Bâyezid kimdir? Çocuklarını, meşhur devlet adamlarını ve onun zamanında Osmanlı Devleti’nin ulaştığı sınırları kısaca özetler misiniz?

Sultân II Bâyezid, Gülbahar Hâtun’dan 1450 yılında Dimetoka Sarayı’nda dünyaya geldi Babası Sultân Fâtih’in naşı 17 gün saklandı ve Amasya’da Sancak Beyi olan Şehzade Bâyezid İstanbul’a getirilerek tahta çıkarıldı Bazı tarihçilerin, Osmanlı kaynaklarında geçen "îş ü nûşu severdi" şeklindeki ifadelerini, onun gençliğinde eğlence ve içkiyi severdi şeklinde yorumlamaları asla doğru değildir Tam aksine veli lakabını alan nadir Padişahlardan biridir Asrındaki maneviyât erleri ve âlimlere gösterdiği hürmet de bunun şahididir Müstakil bir sorunun cevabında da özetleyeceğimiz gibi, Fâtih’in vefatıyla Hıristiyan alemi istediğine kavuşmuş ve Roma bir İslâm merkezi olmaktan kıl payı kurtulmuştu İşte Şehzade Cem olayı da bunun tuzu biberi oldu Sultân Bâyezid, İtal-ya’daki Gedik Ahmed Paşa komutasındaki orduyu hemen geri çağırdı ve maalesef 1495 yılına kadar, birinci derecede Cem Sultân ve Memlüklülerle meşgul oldu Sultân Bâyezid’in asıl saltanatı 1495 yılından başlatılabilir

Bütün bu sıkıntılara rağmen, Sultân Bâyezid, 1483’de 1 Seferini Morava’ya ve 1484 yılında ikinci seferini de Boğdan’a yaptı Maalesef düşmanlar, 1485 yılından itibaren, dünyanın 1 ve 2 güçlü devletleri olan Memlüklülerle Osmanlıların arasını açmaya muvaffak oldular Osmanlı hacılarının güvenliğini sağlamayan Memlüklülere karşı, Mayıs 1485’de Çukurova’ya asker gönderilerek resmen harp başlatılmış oldu

Memlüklü Sultânı Kayıtbay düşmanlığın devamını istemiyordu; çünkü bundan Endü-lüs’de Müslümanlara zulmeden İspanya ve Portekiz ve ayrıca tüm Hıristiyan blok istifade ediyordu Neticede Ramazan Oğulları Memlüklülerde ve Zülkadir Oğlu Osmanlı’da kalmak üzere, yıllar süren ve genellikle Memlüklü lehine sonuçlanan savaş yılları sona erdi

1495’de Cem Sultân’ın vefatı ve de Memlüklü ile yapılan sulhden sonra yeniden a-sıl saltanat yıllarına başlayan II Bâyezid, evvela Boğdan’a musallat olan Polonya’ya karşı haretekete girişti Bununla da kalmadı; Venedik, Macaristan ve zaten arada düşmanlık bulunan İspanya ile fiilen savaş hali başladı II Bâyezid 4 Ve 5 seferini, sırasıyla 1499 ve 1500 yıllarında Venedik üzerine yaptı 4 yıl süren savaşlar neticesinde, Venedik Balkanlardaki bütün müstemlekelerini, başta Mora ve Yunanistan olmak üzere, Osmanlı Devleti’ne teslim mecburiyetinde kaldı Osmanlı orduları, Macaristan ve Bosna’da yaptıkları savaşlarda da önemli fetihler elde ettiler

Maalesef, bu başarıların ardından, Erdebil’deki Safevî tarikatının şeyhlerinden Şeyh Cüneyd, onun oğlu Şeyh Haydar ve nihayet asırlarca Osmanlı Devleti’ni fetihlerinden uzak tutan Şah İsmail ve onun Şi’i devleti olan Safevîler meselesi ortaya çıktı 1460’da Şeyh Cüneyd katledildi, ama yerine geçen Şeyh Haydar, işi daha da ileriye götürdü Asıl problem, Uzun Hasan’ın da torunu olan Şah İsmail ile başladı Şah İsmail’in desteğiyle Anadolu’dan toplanan Türkmen gençleri, Erdebil’e götürülüyor ve orada ciddi bir Şî’a eğitimi verildikten sonra, birer Şi’î mollası olarak Osmanlı Sofuları adıyla Anadolu’ya gönderiliyordu 1507’de Şah İsmail’in Zülkadir Oğlu Alâüddevle Beyin kızını istemesi ve onun da bir Şi’îye kızını vermek istememesi üzerine, II Bâyezid’in kayınpederi ve Yavuz’un da dedesi olan Zülkadir Oğlu beğliğine saldırdı ve zulme başladı Osmanlı Devleti’nden ve Memlüklülerden tepki görmeyince iyice şımardı Tepki, 1487 yılından beri sancakbeğliğinde bulunduğu Trabzon’dan yani Yavuz’dan geldi ve Şehzade Yavuz hemen Gürcistan Seferine çıktı Bu sefer sonucunda, Yavuz komutasındaki Osmanlı orduları, Şah İsmail’in oğlu İbrahim Mirza’nın komuta ettiği Safevî ordusunu Erzincan yakınlarında perişan etti Halk, Yavuz adına "Yürü Sultân Selim, devrân senindir" türkülerini söylüyor ve babasının pasifliğini bir nevi protesto ediyordu

Zor olan nokta Şah İsmail’in şahlığı ve şeyhliği beraber götürmesiydi Bu sebeple Antalyalı bir Türkmen olan ve Erdebil’e giderek tam bir Şi’i mollası haline gelen Şah Kulu isimli halifesi, çevresine topladığı bazı göçebelerle devletin başına yeniden gaile açmaya hazırlanıyordu Veziriazam Ali Paşa, üzerine yürüdü ve Sivas yakınlarındaki Gökçay mevkiinde 1511 yılında katledildi Bu arada önce Kırım’a geçen ve ardından da Edirne’ye gelerek babasıyla görüşmek isteyen Selim’e, Şehzade Ahmed ve Korkut taraftarları engel olmak istiyorlardı Nitekim Çorlu’da babasının ordusuyla Şehzade Se-lim’in ordusunu karşı karşıya getirdiler Babaya kılıç çekilmez diyerek, Karabulut isimli atıyla kaçtı (1511) Aynı yıl Şehzade Ahmed bu kargaşadan yararlanarak Konya’da sultanlığını ilan etti Meşru veliahdlıktan düştü ve Şehzade Korkut veliahd oldu

Yeniçeri ve bazı devlet erkânının ısrarla Şehzade Selim’i istediğini bilen Sultân Bâyezid, başka çare olmadığını anlamıştı Şehzade Ahmed’in, Şah İsmail’in yakın adamı Nur-ı Ali isimli halifesinin Amasya ve Tokat’da kargaşa çıkarmasına rağmen, karşı gelemeyerek Konya’ya gelmesi, Selim’in işini kolaylaştırıyordu Bu hadiseler üzerine, 24 Nisan 1512 tarihinde Şehzade Selim lehine tahttan feragat eden II Bâyezid, 11 gün Eski Saray’da ikamet ettikten sonra, Dimetoka’ya gitmek üzere yola çıktı Kendisine tahsis edilen ikametgâha ulaşmadan Çorlu yakınlarında yolda vefat etti

ZEVCELERİ:

1- Nigâr Hâtûn; Şehzade Korkut ile Fatma Sultân’ın annesi ve Abdullah Vehbi’nin kızı

2- Şirin Hâtûn; Abdullah kızı ve Şehzade Abdullah’ın annesi

3-Gülruh Hâtûn; Abdülhayy’ın kızı ve Alemşah ile Kamer Sultân’ın annesi

4- Bülbül Hâtûn; Abdullah kızı ve Şehzade Ahmed ile Hundi Sultân’ın annesi

5- Hüsnüşah Hâtûn; Karamanoğlu Nasuh Bey’in kızı

6- Gülbahar Hâtûn; Abdüssamed’in kızı ve bir görüşe göre Yavuz’un annesi

7- Ferâhşâd Hâtûn; Kefe sancak Beği Mehmed’in annesi

8-Ayşe Hâtûn; Zülkadiroğiu Alaaüd-devle Bozkurd Bey’in kızı ve bir görüşe göre Yavuz’un annesi

ÇOCUKLARI:

1-Şehzâde Sultân Abdullah Hân

2- Gevher Mülûk Sultân

3-Şehzade Sultân Korkut Hân

4-Şehzâde Sultân Ahmed Hân

5- Yavuz Sultân Selim Hân

6-Şehzâde Sultân Şehinşâh Hân

7-Şehzâde Sultân Mahmûd Hân

8-Şehzâde Sultân Mehmed Hân

9-Şehzâde Sultân Alem Şah Hân

10- Selçuk Sultân

11- Hatice Sultân,

12- İlaldı Sultân

13- Ayşe Sultân

14- Hundi Sultân

15- Ayn-i Şah Sultân

16- Fatma Sultân

17-Şah Sultân

18- Hüma Sultân

19- Kamer Sultân

II Bâyezid devrinin önemli devlet adamları arasında, Vezir-i A’zamlardan İshak Paşa, Hersek-zâde Ahmed Paşa, Çandarlı İbrahim Paşa ve Koca Mustafa Paşa; Şeyhülislâmlardan Molla Abdülkerim Efendi ve Zenbilli Ali Efendi; ilim ve maneviyât erbabından ise, Molla Lütfi Efendi, Sarı Gürz, Muslihuddin bin Sinan Efendi, İdris-i Bitlisî, kendilerine uzaktan taltiflerde bulunduğu Molla Cami ve Ubeydullah Ahrar Hazretleri ve şairlerden ise, Niyâzî-i Mısrî, Vasfı ve İznikli Celilî misâl olarak zikredilebilir

Gâzî, âlim, şâir, hattat, veli ve müzehhib gibi çok sıfatları bulunan II Bâyezid, babası Fâtih’in fetihlerini çok iyi hazmetmesine rağmen, kendi zamanında sadece 160000 km2/lik genişleme temin edebilmiştir Fetret devrinden sonra Osmanlı Devleti’nin en sıkıntılı dönemlerinden olması, bunun başlıca sebeplerindendir

II Bâyezid’in, oğlu Yavuz tarafından zehirlenerek öldürüldüğü iddia edilmektedir Böyle bir iddianın aslı var mıdır?

Yavuz’un tahta geçmesinin, Osmanlı Devleti’nin içte ve dışta çok sıkıntılı günler yaşadığı ve hatta tedbir alınmazsa ikinci bir fetret devrinin Anadolu’nun Şiîleşmesiyle gerçekleşme ihtimalinin kuvvetli olduğu bir döneme rastladığını çok iyi biliyoruz 1512 yılının 24 Nisanında sultân olan Yavuz, istirahata çekilmek üzere Dimetoka’ya gidecek olan babasını bizzat uğurlamış, elini öpmüş ve atının yanında yaya yürüyerek gereken saygıyı göstermiştir Hatta Kırım Hanı’nın Şehzade Ahmed’e karşı kendisine destek va’d etmesi karşısında, Yavuz’un şu sözleri söylediği kaynaklarda ifade edilmektedir:

"Biz saltanat sevdası için İstanbul’a varmadık Belki babamız yaşlı ve hasta olduğundan, işleri vezirlere havale etti; düşmanlarımız bunu fırsat bilerek halkı isyana teşvik ettiler ve ihtilâller çıkardılar Kardeşlerimde hevâ ve heveslerinde olup, düşmanı def etmeye muktedir değillerdir Gayemiz devleti ve dini korumaktır Ancak bazı devlet adamları babamla aramıza fitne soktular Ne yapalım Kader böyleymiş Yoksa askerimizi alıp babamız üzerine yürümek bize yakışmaz"

Bu sözleri söyleyen bir devlet adamının babasını zehirlettiği iddiasına inanmak çok zordur Ancak bu konudaki fikirler nelerdir?

A) Bazı Osmanlı kaynaklarında, II Bâyezid’in Dimetoka’ya giderken yolda hastalanarak vefat ettiği, bazı kaynaklarda ise, yaşlılık, yaşadığı kederler ve bu arada saltanatla ilgili dedikodu ve fitneler yüzünden alabildiğine zayıf düştüğü ve zaten 67’ye ulaşan yaşıyla bunlara tahammül edemeyerek vefat ettiği kayd edilmektedir

B) Hezarfen Hüseyin Efendi ve Kâtip Çelebi gibi bazı Osmanlı tarihçileri, sadece şahadet şerbetini içtiğini ifade ederek, bu şahadetin sebebini açıklamazlar Bu şahadet, manevî şahadet olarak da düşünülebilir

C) Müneccimbaşı gibi bazı tarihçiler ise, sadece zehirlendiğini ve bu yüzden vefat ettiğini belirtirler; ancak Yavuz’un zehirlediğine dair bir kayıt düşmezler

D) Peçevî ve Şem’dânî-zâde gibi çok az kaynaklarda ise, Yavuz’un tekrar dönüp de tahta geçme ihtimalinden korkarak, babasını zehirlettiği rivayeti kaydedilmektedir Yunan ve Bizans tarihçileri, bu zayıf rivayete hemen sahip çıkmışlar ve Yavuz hakkında akla gelmedik isnadlarda bulunmuşlardır

Bizim kanaatimize göre, en doğru kaynak, Yavuz’un rakibi olan ağabeyi Şehzade Ahmed’in Memlüklü Sultânına sunduğu ve şu anda da Topkapı Sarayında bulunan arîzasıdır ki, bu dilekçesinde, İstanbul’dan çıkarılan babasının Karlıdere’de hastalanarak vefat ettiğini, ancak halk arasında, vefatına kardeşi Selim’in sebep olduğunun yayıldığını açıkça ifade etmektedir Elbette ki böyle siyasi bir ortamda bu tür dedikodular olacaktır ve bazı tarih kaynakları da bu dedikoduları kaynak alarak meseleyi farklı yönlere çekebileceklerdir Uzunçarşılı ve Pakalın’ın da içinde yer aldığı muasır tarihçilerin çoğu, Yavuz’un babasını zehirlettiği iddiasının doğru olmadığını beyan etmişlerdir62

64 Osmanlı Hukukunda afyon, esrar ve kokain yasak mıdır? II Bâyezid’in gençliğinde esrar ve benzeri keyif verici maddeleri kullandığı ve içki içtiği doğru mudur?

Önce şunu ifade etmeliyiz ki, İslâm Hukukunda ve dolayısıyla Osmanlı Hukukunda, afyon, kokain ve esrar gibi uyuşturucu maddeler, haram kabul edilmiş ve böyle uyuşturucuları kullananlara ta’zir cezalarının en şiddetlileri verilmiştir Bu tür uyuşturucular Hz Peygamber’in devrinden sonra ortaya çıktığından, uyuşturucu maddelerin haram olduğu, diğer içkilere kıyasla ve içtihâd yoluyla sabit olmuştur Ancak Hz Peygamber’in konuyla ilgili yasaklayıcı bir hadisi de bulunmaktadır Hemen şunu da ilave etmeliyiz ki, bu tür maddelerin, günümüzde modern usullerle tıp dünyasında kullanılması o zamanlar için söz konusu olmadığından, hastaların ilaç olarak kullanmaları ile keyif ehlininde hevâ ve heveslerinde olup, düşmanı def etmeye muktedir değillerdir Gayemiz devleti ve dini korumaktır Ancak bazı devlet adamları babamla aramıza fitne soktular Ne yapalım Kader böyleymiş Yoksa askerimizi alıp babamız üzerine yürümek bize yakışmaz"

Bu sözleri söyleyen bir devlet adamının babasını zehirlettiği iddiasına inanmak çok zordur Ancak bu konudaki fikirler nelerdir?

A) Bazı Osmanlı kaynaklarında, II Bâyezid’in Dimetoka’ya giderken yolda hastalanarak vefat ettiği, bazı kaynaklarda ise, yaşlılık, yaşadığı kederler ve bu arada saltanatla ilgili dedikodu ve fitneler yüzünden alabildiğine zayıf düştüğü ve zaten 67’ye ulaşan yaşıyla bunlara tahammül edemeyerek vefat ettiği kayd edilmektedir

B) Hezarfen Hüseyin Efendi ve Kâtip Çelebi gibi bazı Osmanlı tarihçileri, sadece şahadet şerbetini içtiğini ifade ederek, bu şahadetin sebebini açıklamazlar Bu şahadet, manevî şahadet olarak da düşünülebilir

C) Müneccimbaşı gibi bazı tarihçiler ise, sadece zehirlendiğini ve bu yüzden vefat ettiğini belirtirler; ancak Yavuz’un zehirlediğine dair bir kayıt düşmezler

D) Peçevî ve Şem’dânî-zâde gibi çok az kaynaklarda ise, Yavuz’un tekrar dönüp de tahta geçme ihtimalinden korkarak, babasını zehirlettiği rivayeti kaydedilmektedir Yunan ve Bizans tarihçileri, bu zayıf rivayete hemen sahip çıkmışlar ve Yavuz hakkında akla gelmedik isnadlarda bulunmuşlardır

Bizim kanaatimize göre, en doğru kaynak, Yavuz’un rakibi olan ağabeyi Şehzade Ahmed’in Memlüklü Sultânına sunduğu ve şu anda da Topkapı Sarayında bulunan arîzasıdır ki, bu dilekçesinde, İstanbul’dan çıkarılan babasının Karlıdere’de hastalanarak vefat ettiğini, ancak halk arasında, vefatına kardeşi Selim’in sebep olduğunun yayıldığını açıkça ifade etmektedir Elbette ki böyle siyasi bir ortamda bu tür dedikodular olacaktır ve bazı tarih kaynakları da bu dedikoduları kaynak alarak meseleyi farklı yönlere çekebileceklerdir Uzunçarşılı ve Pakalın’ın da içinde yer aldığı muasır tarihçilerin çoğu, Yavuz’un babasını zehirlettiği iddiasının doğru olmadığını beyan etmişlerdir

Osmanlı Hukukunda afyon, esrar ve kokain yasak mıdır? II Bâyezid’in gençliğinde esrar ve benzeri keyif verici maddeleri kullandığı ve içki içtiği doğru mudur?

Önce şunu ifade etmeliyiz ki, İslâm Hukukunda ve dolayısıyla Osmanlı Hukukunda, afyon, kokain ve esrar gibi uyuşturucu maddeler, haram kabul edilmiş ve böyle uyuşturucuları kullananlara ta’zir cezalarının en şiddetlileri verilmiştir Bu tür uyuşturucular Hz Peygamber’in devrinden sonra ortaya çıktığından, uyuşturucu maddelerin haram olduğu, diğer içkilere kıyasla ve içtihâd yoluyla sabit olmuştur Ancak Hz Peygamber’in konuyla ilgili yasaklayıcı bir hadisi de bulunmaktadır Hemen şunu da ilave etmeliyiz ki, bu tür maddelerin, günümüzde modern usullerle tıp dünyasında kullanılması o zamanlar için söz konusu olmadığından, hastaların ilaç olarak kullanmaları ile keyif ehlinin sadece keyif için kullanmaları arasındaki sınırı her zaman korumak kolay olmamıştır Ebiissuud Efendi ve benzeri Osmanlı Şeyhülislâmları, çok sayıda fetvalarıyla, bene (haşhaş), berş (afyonlu şurup), afyon, ma’cûn ve esrar adıyla bilinen bütün uyuşturucu maddelerin, açıkça haram olduğuna dair fetvalar vermişlerdir "Berş ve afyon ve ma’cun ki, esrar içinde ola, mertebe-i sekre varmayıcak haram olur mu? El-Cevap: Fâsıklar ve hevâ ehli yeyişi üzerine (hastaların ilaç olarak kullanmaları dışında) hiç bir şekilde helâl değildir"

İşte bu şerl hükmü bilen Osmanlı Padişahları, her çeşit uyuşturucu maddeyi yasakladıkları gibi, dış ve iç düşmanlar tarafından saltanat, ahlâkî zaaflar ve kadın gibi hilelerle, her zaman oyuna getirilmek istenen Osmanlı Hanedan mensuplarını da, böyle ahlaksızların elinden kurtarmak için ellerinden geleni yapmışlardır

Bu kısa girişten sonra şunu ifade edelim ki, II Bâyezid’in padişahlığı döneminde değil, ancak gençlik döneminde ve sancak beği iken, Mü’eyyed Oğlu Abdurrahman ve Hasekisi Hacı Mahmûd Bey isimli iki arkadaşı tarafından, esrar ve benzeri keyif verici maddeleri kullanmak üzere teşvik edildiği bazı Osmanlı kaynaklarında rivayet edilmektedir Ancak bu iddianın doğruluğunda da şüphe bulunmaktadır İçki içtiğine dair açık bir ifade yoktur Nitekim Âli, Osmanlı padişahları ile alakalı yaptığı genel bir değerlendirmede, sadece Yıldırım Bâyezid ve II Selim hakkındaki bazı isnadları nakletmektedir Hakkında kullanılan, "gençliğinde îş ü nûşu severdi, yapılan ikazlar ve özellikle de Ebüssuud’un babası Şeyh Muhyiddin Yevsî’nin irşadı üzerine kendisini tamamen takva ve ibadete verdi" şeklindeki değerlendirmeyi, tamamen içki ve gayr-i meşru eğlence diye yorumlamanın hatalı olacağını daha evvel açıklamıştık Padişahlar arasında, Fâtih’ten sonra en büyük âlimlerden biri olarak bilinen II Bâyezid’in, takva ve ibadetiyle adaşı olan Bâyezid-i Bistâmî Hazretleri gibi büyük bir veliyyullah olduğu da kaynaklarda ittifakla kaydedilmektedir

Böylesine bir şehzadenin, bir rivayete göre, Mü’eyyed Oğlu Abdurrahman ve Hasekisi Hacı Mahmûd Bey isimli arkadaşları tarafından uyuşturucu kullanmaya zorlandığını ve gayr-i meşru hayata girme tehlikesinin bulunduğunu haber alan Fâtih Sultân Mehmed, 1479 yılında Kastamonu’da sancak Beyi olan oğlunun Lalası Fenârî-zâde Ahmed Bey’e hemen ferman göndermiştir Fermanda oğlunun zikredilen iki kötü insanın teşvikiyle esrar ve benzeri uyuşturucu madde kullandığı ve böylece selim fıtratının bozulduğuna dair bazı dedikoduların kulağına geldiğini, böyle bir şey doğruysa, hemen Lalası olarak duruma müdahale etmesi gerektiğini ve o iki hâinin de, bu kötü âdetlerinden dolayı topluma zarar vereceklerinden hemen cezalandırılmalarını, Bâyezid’in böyle bir rahatsızlığı varsa tedavi yoluna gidilmesini, bütün şiddetiyle emretmektedir Sadece bu fermanı görüp de hüküm vermek doğru değildir Ayrıca böyle bir ferman padişahların çocukları hakkında ne kadar hassas olduklarını göstermektedir Ahmed Bey’in cevabı daha önemlidir Nitekim Ahmed Bey, cevabında, adı zikredilen bedbahtlar hakkındaki ihbarın doğru olduğunu; ancak şehzadenin onlarla Padişah’a arz edildiği kadar beraberlikleri bulunmadığını ve şehzadenin hikmetle terbiye olunması gerektiğini açıkça ifade etmektedir

Aslında özellikle Mü’eyyed-zâde Abdurrahman Efendi’nin ve arkadaşının böyle bir çirkinliği işledikleri de şüphelidir Zira Taşköprü-zâde, büyük bir âlim olan Mü’eyyed-zâde’nin, tamamen bir iftiraya kurban gittiğini, Şehzade Bâyezid’in durumu bildiğinden dolayı, idam fermanı gelmeden onun Kastamonu’dan ayrılmasına yardımcı olduğunu anlatmaktadır Gerçekten de Zemahşerî’nin Mufassal adlı eserini Arap âleminde ders okutacak kadar ilim adamı olan ve sonra da İstanbul kadılığına ve Rumeli Kazaskerliğine kadar yükselen bir zatın, fermanda bahsi geçen rezaleti işlemesi akla uzak görünmektedir Netice olarak, II Bâyezid’in uyuşturucu kullandığı ve içki içtiğine dair olan söylentiler, olaylar tahkik edildiğinde, delilsiz isnâdlar şeklinde kalmaktadır

II Bâyezid döneminde dünyanın ilk Standartlar Kanunu, ilk Belediye Kanunları, ilk Tüketiciyi Koruma Kanunları ve ilk Gıda Nizâmnâmeleri hazırlandığı söylenmektedir Bu kanunlardan bazı örnek maddeler zikrederek anlatabilir misiniz?

Evet doğrudur II Bâyezid devrine ait en mühim kanunlardan birisi şüphesiz ki, Bursa, İstanbul ve Edirne İhtisâb Kanunnâmeleridir Bu kanunnâme, dünyanın en ilk tüketici haklarını koruyan kanun, ilk gıda maddeleri nizâmnâmesi, ilk standartlar kanunu, ilk çevre nizâmnâmesi ve kısaca asrına göre çok hârika bir hukuk kodudur Bu kanun, hem Osmanlı örf âdetlerini ve hem de İslâm hukukunu çok iyi bilen Mevlânâ Yaraluca Muhyiddin tarafından hazırlanmıştır Hazırlanış tarihi 1502 ila 1507 tarihleri arasındadır

Biz, her biri 100 küsur maddeyi bulan bu üç kanunnameden sadece bazı maddelerini, tüketici haklan açısından arz ediyoruz (Maddenin başındaki rakamlar Kanun maddelerine ve harflerden B, Bursa, E Edirne ve İ İstanbul Kanununa işaret etmektedir):

"İ-45 Ve mahkeme kararıyla yiyecek ve içecek ve giyecek ve hububat ki; çarşıda ve pazarda vardır, gözedilüb her meslek sahibi teftiş oluna Eğer terâzûda ve kilede ve arşunda eksük bulunursa, muhtesib (belediye başkanı) haklarından gele

İ-21 Etmekçiler, standart olarak alınan ekmeği narh üzere pâk işleyeler, eksik ve çiğ olmaya Etmek içinde kara bulunursa ve çiğ olursa, tabanına let uralar; eksük olursa tahta külah uralar veyahud para cezası alalar Ve her etmekçinin elinde iki aylık, en az bir aylık un buluna Tâ ki, aniden bazara un gelmeyüb Müslümanlara darlık göstermeyeler Eğer muhalefet edecek olurlarsa, cezalandırıla

İ-4 Eyle olıcak ekmek gayet eyü ve arı olmak gerekdir

E-7 Aşçılar bişürdükleri aşı pâk bişüreler ve çanakların pâk su ile yuyalar ve tezgâhlarında kâfir olmaya Ve iç yağiyle nesne bişürmeyeler Ve bir akçelik eti her ne narh üzerine alurlar ise beş pare olur Bir akçelik aş alanın aşına bir pare koyalar İki pulluk dahi etmek vereler Bir akçelikden artuk alsalar ya eksük alsalar, bu hisâb üzerine vereler Cem? Edirne’nin aşçıları ittifakiyle teftiş olundı

İ-38 Ve kile ve arşun ve dirhem gözlemle; eksüği bulunanın hakkından geleler

İ-5 Un kapanında olan kapan taşlarını, mahkeme kararıyla muhtesib (belediye başkanı) dâim görüb gözede Tâ ki, hile ve telbîs olub un alan ve satan kimesnelere zarar ve ziyan olmaya

B-74 Ve hamallar na’lsuz at istihdam etmeyüb ve dağ yükünün iki yükünden ziyâde götürmeye

E-58 Ve ayağı yaramaz bârgiri işletmeyeler Ve at ve katır ve eşek ayağını gözedeler ve semerin gö-reler Ve ağır yük urmayalar; zira dilsüz canavardır Her kangısında eksük bulunursa, sahibine tamam etdüre Eslemeyeni gereği gibi hakkından gele Ve hammâllar ağır yük urmayalar, ma’kul üzerine ola

İ-40 Ve sirke ve yoğurda su koymayalar Su katılmış olub bulunursa, teşhir edeler veyahud tahta külah uralar, gezdireler

İ-29 Kuyumcular, sâde işi dirhemine bir akçe; minekâri işde dirhemine iki akçe ve altun sâde ise miskâline üç akçe; müşebbek işde miskâline beş akçe ve gümüş düğmeler iriyi ve hurdayı gayet eyü hâlis işleyeler, bakır koyub işlemeyeler İşleyenin muhtesib (belediye başkanı) gereği gibi haklarından gele

İ-33 Ve boyacıları dahi gözedeler, kalb boyamayalar; boyarlarsa gereği gibi hakkından geleler

İ-42 Ve iplikçilerin ipliği tire ipliğine beraber ola Ve astar ki, şehirde işlene, sekiz arşun ola, eksük olmaya Olursa hakkından geleler

İ-46 Hammâmcılar, hâmmâmları gözedeler, yunmuş ola, ıssı ve sovuk su ile ârâste ve dellâkleri cest ve çâlâk ola Usturası keskin ola Şöyle ki, usturası altında kimesne zahmet çekmeye ve nazır olan fotaları pâk duta; Müslümana verdüği fotayı kâfire vermeye

İ-66 Ve dahi hekimlere ve attârlara ve cerrahlara, muhtesib (belediye başkanıjin hükmi vardır; görse ve gözetse gerekdir

İ-24 Bakkallar ve attârlar ve bezzazlar ve takyeciler, onun on bire satalar, ziyâdeye satmaya-lar Ziyâdeye satarlarsa, muhtesib (belediye başkanı) dutub te’dîb ede Amma bu bâbda ve gayride mahkeme kararı bile ola

E-194 Berber gözlene; kâfir başın tıraş etdükleri ustura ile Müslüman başın tıraş etmeyeler Kâfir yüzin sildikleri fota ile Müslüman yüzin silmeyeler Usturaları keskün ola

E-195 Tabibler dahi gözlene; bîmârhâne (hastahane) tabiblerine göstereler, imtihan edeler, kabul etmedikleri kimesneleri men’ edeler Cerrahlar dahi gözlene; san’atlarında kâmil oialar

E-196 Değirmenciler gözlene; değirmende tavuk beslemeyeler ki, halkın ununa ve buğdayına zarar etmeye Ve âdetlerinden artuk almayalar ve iri öğütmeyeler ve kesmüklü buğdayı değiştirmeyeler ve illâ muhkem ve müntehî hakkından geleler

E-198 Ve camilerde dilenci taifesin yürütmeyeler

65 Hayvan haklarının 20 yüzyılın başında savunulmaya başlandığı düşünülürse, bu maddenin çok ileri bir hukuk anlayışının mahsulü olduğu daha iyi anlaşılır

İ-70 Ve her san’atı aydan aya kadı ile teftiş ede ve dahi göre ve gözede Her kangısı kim ta’yin o-lunan narhdan eksük sata, muhtesib (belediye başkanı) hakkından gelüb teşhîr ede

İ-73 Fil-cümle bu zikr olunanlardan gayrı her ne kim Allah ü Te’âlâ yaratmışdır, hepsini de muhtesib (belediye başkanı) görüb gözetse gerekdir, hükmi vardır

Şöyle bileler, her kim muhalefet ve inâd ederse, itaba ve ikâba müstahak olur

Alıntı Yaparak Cevapla