Yalnız Mesajı Göster

Sorularla Osmanli

Eski 10-11-2012   #17
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Sorularla Osmanli



Sultân Murâd’m kendisi sağ iken iki defa oğlunu tahta geçirmesinin sebebi nedir? Bir kısım çevrelerin iddia ettiği gibi Manisa’ya eğlenceye mi çekilmiştir? Hacı Bayram-ı Veli’yi sorgulamak için huzuruna çağırdığı ve sorguladığı iddiası doğru mudur?

Sultân Murâd’m hayatını az da olsa bilen bir insan, bu soruya olumlu cevap veremez Zira 30 yıl boyunca saltanatını büyük bir ciddiyetle, istikametle ve dürüstlükle yürütmüştür Bunda dost düşman ittifak halindedir Oğlu Mehmed’i, Çandarlı-zâde Halil Paşa gibi bir vezir-i a’zam, Şihâbüddin Paşa ve Saruca Paşa gibi komutanlar ve Molla Hüsrev gibi bir Kazaskerle birlikte tahta geçirmiş ve kendisi de Hamza Beğ ve İshak Paşa gibi dostlarıyla birlikte Manisa’ya çekilmişlerdir Çekilmesinin sebebi, bazı araştırmacıların, bir kısım tarihçilerin kullandığı îş ü nûş tabirlerini içki ve eğlence diye yorumladıkları gibi asla nefsî arzular ve eğlenceler değildir Belki çekilmesinin sebeplerinden biri maddidir; harp meydanlarında aşırı yorulmuştur Bir diğer önemli sebep de manevidir; köşesine çekilip ibâdet ve ta’at ile meşgul olma arzusudur ki, tarihçiler bunu açıkça ifade etmişlerdir

Bize göre bir diğer önemli ve manevî sebep de, İstanbul’un fethi olayıdır Zira Sultân Murâd, Orhan Gâzî, I Murâd, Yıldırım Bâyezid ve Çelebi Mehmed devirlerine yetişen ve kurduğu Bayrâmîlik tarikatıyla Anadolu’nun manevî yapısına damgasını vuran Hacı Bayram-ı Veli’nin müridlerinin Anadolu’da alabildiğine çoğalması üzerine, hem vâki şikâyetleri tahkik ve hem de devletin emniyeti açısından yeni bir Şeyh Bedreddin olayının yaşanmaması için tedbir olarak, Hacı Bayram-ı Veli Hazretlerini Edirne’ye davet etmiştir Edirne’ye giderken Muhammediyye müellifi Yazıcızâde’nin de kendisine intisab ettiği Hacı Bayram, II Murâd ile bir araya gelince, II Murâd, onun nasıl büyük bir veli olduğunu anlamış, hatta daha sonraki kayıtlardan anlaşıldığına göre, Bayramiyye tarikatı mensuplarına vergi muafiyeti getirmiş ve hakkındaki iddiaların iftira olduğunu anlayarak fazlasıyla hürmet etmiştir

Bu ziyaret sırasında (bazı araştırmacılar bu ziyaretin saltanatın ilk yıllarında yani 1421-1424 tarihleri arasında gerçekleştiğini zikretmektedirler) veya daha sonra yapılan, II Murad’ın vefatından kısa bir süre öncesine rastlayan ikinci ziyaretinde, II Murad’ın İstanbul’un fethi ile alakalı şiddetli arzularını görünce, Hacı Bayram Veli’nin, bu şerefin Ak Şemseddin ile oğlu Mehmed’e nasip olacağını müjdelediği, kaynakların naklettiği olaylardandır İşte Hacı Bayram gibi maneviyât erenlerinden böyle bir manevî işareti alan II Murad’ın, bu mutlu haberin gerçekleştiğini görmek ümidiyle, oğlu Mehmed’e saltanatı terketmiş olması kuvvetle muhtemeldir Kaynaklar bu menkıbeyi ayrıntılarıyla anlatmaktadırlar

Fâtih’in babası Sultân II Murâd kimdir? Çocukları ve meşhur devlet adamları kimlerdir?

Bazı tarihçilerin Osman Bey’den sonra ikinci kurucu dedikleri Sultân II Murâd, 1404 yılında Dulkadiroğlu Emine Hâtun’dan Amasya’da dünyaya geldi 1421 yılında babasının vefatından 41 gün sonra gelip Edirne’de tahta oturur oturmaz, Limni’de göz hapsinde bulunan amcası Düzmece Mustafa, Bizans İmparatoru tarafından serbest bırakılınca büyük bir sıkıntıyla karşı karşıya geldi Mustafa Çelebi, Edirne’ye gelerek padişahlığını ilan etti ve bununla da kalmayarak ordusuyla Bursa’daki II Murad’ın üzerine yürüdü 1422’de Sultân Murad’a mağlup olan amca Mustafa, düzmece olduğu iddiasıyla idam edildi Aslında düzmece olmadığını daha evvel ifade etmiştik Bizans’ın ihanetini gören Sultân Murad, hemen 30000 askerle İstanbul’u kuşattı Maddi sebepler açısından teslim almayı ümit ederken, 13 yaşındaki Küçük Mustafa’nın İznik’de Bizansın tahrikiyle saltanat ilan ettiğini duydu ve hemen ona yöneldi Bu arada fırsatı ganimet bilerek Osmanlıya problem çıkaran Anadolu beyliklerinin de üzerine gitti ve sırasıyla Aydın, Teke, Menteşe ve Germiyan Oğulları beyliklerini tarihten silerek tamamen Osmanlı Devleti’ne ilhak etti

Sultân Murad’ın Anadolu’daki sıkıntıları devam ederken Macarlar ve Sırplar Osmanlı Devleti’ni rahatsız ediyorlardı 1425’de Venedik ile sulh yapan Sultân Murad, 1426’da Macar ordusunu bozdu ve fetihlere devam etti Bu zaferler devam ederken, en önemlisi İzladi mevkiindeki 1443 yılındaki yenilgi olmak üzere, Osmanlı ordusu Hıristiyan kuvvetler karşısında bir kaç defa mağlup duruma düştü Bunun üzerine Sultân Murâd, Macaristan’la Segedin Andlaşmasını imzalamak durumunda kaldı (1444) Aynı yıl, Mısır’daki İslâm âlimlerinin de manevi desteği alınarak Karamanoğlu II İbrahim Bey ile de sulh andlaşması imzalandı

40 yaşına gelen ve gerçekten de yıpranan II Murad, 1444 Ağustos’unda oğlu Mehmed’i tahta geçirerek, kendisi ibadet ve taatle meşgul olmak üzere Manisa’ya çekildi ve Fâtih Sultân Mehmed birinci defa Osmanlı Sultânı oldu

Hem Osmanlı ordusunun yenilgisinden ve hem de Fâtih’in 14 yaşında bir genç Padişah olmasından heveslenen Papa, yeni bir haçlı seferi için kollan sıvadı ve haçlı orduları Osmanlı Devleti aleyhinde Ak Şövalye diye bilinen Erdel Voyvodası Hunyadi Yanoş kumandanlığında bir araya geldiler Tuna’yı geçerek Varna’yı kuşattılar Tahtta oturan II Mehmed, yapılan meşveretler ve özellikle Vezir-i Azam Çandarlı-zade Halil Paşa’nın ısrarlarıyla, II Murad’ı yani babasını tahta davet etti 1444 yılında ikinci defa sultan olan II Murâd, hemen Edirne’ye geldi ve 40000 askeriyle Varna önlerine ilerledi ve sadece 150 şehidle haçlı ordusunu darmadağın etti Bütün İslâm âleminde ve özellikle Kahire’de dualarla yâd edilen bu zafer, Osmanlı Devleti’nin Balkanların sahibi olduğunu tescil etmişti Edirne’ye dönen II Murad yeniden yani ikinci defa oğlunu tahta çıkardı (1445)

Devlet adamları ve yeniçeri bu duruma razı olmadı ve Sultân Murad’ın yeniden

tahta geçmesini ısrarla arzu ettiler Bu ısrar karşısında üçüncü defa II Murad tahta çıktı ve oğlu da böylece iki defa tahta çıkıp inmiş oldu (1446) Varna zaferinden sonra Arnavutluk’da İskender denilen bir mürtedle başı belaya giren II Murad, oğlu Fâtih’i de alarak Arnavutluk seferine çıktı Bu durumu fırsat bilen Ak Şövalye, Papanın da desteğini alarak bir diğer haçlı seferi daha düzenledi ve Osmanlı sınırlarını geçerek Kosova Ovasına kadar geldi 17 Ekim 1448 tarihinde II Kosova Zaferini kazandı ve böylece Avrupalıların Türkleri Balkanlardan atmak için giriştikleri son seferi de zaferle tamamlamış oldu Buradan Edirne’ye dönen II Murad 1449 yılında oğlunu evlendirdi Oğlunu Manisa Sancakbeyliğine gönderen II Murâd, 3 Şubat 1451 sabahı Edirne Sarayı’nda vefat eyledi

ZEVCELERİ:

1- Dulkadiroğlu Alîme Hâtûn

2- Yeni Hâtûn; Amasyalı Mahmûd bey’in kızı

3- Hüma Hâtûn: Abdullah isimli bir şahsın kızı ve Fâtih’in annesi Fâtih’in annesinin devşirme olduğu nakledilmektedir Ancak Müslüman olduğu kesindir ve hele Ortodoks olan Mara Hâtûn ile Fâtih’in üvey annelik dışında alakası yoktur

4-Tâcünnisâ Hatice Halîme Hâtûn; Candaroğlu İsfendiyar Bey’in kızı

5-Mara Hâtûn; Çocuksuz ve Ortodoks olarak ölen ve Fâtih’in üvey annesi olan bu kadın, Sırbistan Despotu George Bronkoviç’in kızı

ÇOCUKLARI:

1- Fâtih Sultân Mehmed

2- Ulu Şehzade Alaaddin Bey

3- Şehzade Büyük Ahmed

4- Şehzade İsfendiyar

5- Şehzade Hüseyin

6- Şehzade Orhan

7-Şehzâde Hasan

8- Şehzade Küçük Ahmed

9- Yusuf Âdil Şah

10- Hatice Sultân

11- Hafsa Sultân

12- Fatma Sultân

13- Erhondu Sultân

14- Şehzade Selçuk Sultân

Asrındaki büyük devlet adamları arasında, Timur Paşa’nın oğlu Gazi Umur Paşa, Çandarlızâde Halil Paşa, devşirmelerden Şihâbüddin Paşa, Damad Karaca Paşa, Zağanos Paşa ve Kasım Paşa’yı; asrının meşhur âlimlerinden Molla Fenari’den sonra müftülük makamına gelen Molla Yegân lakabıyla meşhur Mevlânâ Muhammed, Molla Şemseddin Gürânî, Seyyid Alâ’addin Semerkandî, Hızır Beğ ve Alâ’addin Tûsî’yi; maneviyât erenlerinden Hacı Bayram’ın halifelerinden Ak Bıyık, Muhammediyye müellifi Yazıcızâde, Envâr’ül-Âşıkîn adlı eserin müellifi Ahmed-i Bîcan ve Şeyh Muslıhuddin’i; şâirlerden Hacı İvaz Paşa’nın oğlu Atâyî ve şiirlerinden dolayı idam edilen Nesîmî’yi mutlaka zikretmeliyiz

I Mehmed Çelebi kimdir ve neden Osmanlı Devleti’nin ikinci kurucusu kabul edilmektedir?

1413-1421 tarihleri arasında Osmanlı tahtına oturan Sultân Mehmed Çelebi, 781/1380 yılında Germiyanoğullarından Süleyman Şah’ın kızı Devlet Hâtun’dan dünyaya gelmiştir Asil ve dindar bir devlet adamı olan Mehmed Çelebi, bazı tarihçiler tarafından Osmanlı Devleti’nin ikinci kurucusu ve 9 asrın müceddidi kabul edilmektedir Babasının esareti sırasında vezir Bâyezid Paşa’nın tavsiyelerine uyarak Amasya’ya gitti ve padişahlığını ilan etti Kardeşi İsa Çelebi’yi tasfiye etti Ancak Süleyman Bey’in Ankara’ya kadar gelmesi üzerine, Amasya-Tokat-Sivas bölgesiyle yetindi İyi bir diplomattı Musa Çelebi önce Mehmed Çelebi’ye itaat etti Ancak 1410 yılında Rumeli’de saltanatını ilan edince durum değişti 1413 yılında kardeşi Musa Çelebi’nin öldürülmesinden sonra, Osmanlı tahtının tek vârisi olarak kaldı Osmanlı tarihçileri tarafından ye| asrın yani Hicrî 9, asrın siyâset alanında müceddidi olarak kabul edilmektedir

Çelebi Mehmed Rumeli’ndeki olaylarla uğraşırken, Karamanoğlu yine hareke! geçti Germiyanoğlu Yakub Bey’in Mehmed Çelebi’ye itaatini bildirmesi üzerine Bursa’j kuşattı Hacı İvaz Paşa’nın kahramanca müdafaası üzerine Yıldırım Bâyezid’in sur dışııf da kalan kabrine hakaret bile etti İşte bu kargaşa içinde Sultanlık koltuğuna oturaf Mehmed Çelebi, Aydın’daki Candaroğullarımn da tabiiyetini kabul ettikten sonıj Karamanoğlu’nun üzerine yürüdü ve halasının oğlu olan Karamanoğlu II Mehmed esir aldı Sonra affetti Bu arada Venedik donanmasına karşı 1416 yılında Çalı Bey ko) mutasındaki Osmanlı donanması hücuma geçti, ancak mağlup oldu Buna karşılık Mac Kralı Sigismund’un haçlı seferi teşebbüsü, Mehmed Çelebi’nin bir paşası olan Gâzî İsha| Bey tarafından püskürtülünce Osmanlı prestij kazandı İshak Bey’in 1415 muharebesin den sonra Türklerin Bosna Sarayı dedikleri Sarajevo Osmanlı’nın eline geçti İshakl Bey’in Rumeli’deki bu fetihleri Romanya ve diğer Balkan bölgelerinde de devam ettij Sultân Mehmed de boş durmuyor ve Sinop’daki Candar Beğliğinin bir kısım topraklarını} Osmanlı Devleti’ne ilhak ediyordu

Osmanlı Devleti, yeniden eski ihtişamına kavuşmak üzere iken, iç ve dış düşmanlar, iki büyük gaileyi Osmanlı Devleti’nin başına açmakta gecikmediler Ancak Sultânf Mehmed’in fevkalade basiretli idaresi ve Allah’ın yardımıyla bu iki büyük bela da aşıldı

Bunlardan birincisi, Şeyh Bedreddin isyanı idi Musa Çelebi’nin Kazaskeri ve birj nevi Şeyhülislâmı olan bu ilim adamı, belli çevrelerce kullanıldı Musa Çelebi’nin tasfiyesinden sonra Sultân Mehmed tarafından yüksek bir maaş verilerek İznik’te mecburi 1 ikamete zorlanan Şeyh Bedreddin, Aydın ve İzmir taraflarında fesada başlayan Börklü-ce Mustafa ve Manisa civarında ortaya çıkan ve aslında bir Yahudi dönmesi olan Torlak Kemal ile olan eski ilişkilerinden korkarak, Kastamonu-Sinop-Kefe üçgenini takipten sonra Eflak Voyvodasına sığındı Daha önce Şeyh Bedreddin’in kazaskerliği sırasında onun kethüdalığını yapan Börklüce Mustafa, İzmir’de, Urla yarımadasının kuzey tarafındaki Karaburun’da, Yahudi dönmesi Torlak Kemal ise, Manisa’nın Kızılbaşlarla meskûn bölgelerinde Osmanlı Devleti’nin aleyhinde bir isyan hareketine hazırlık yapıyorlardı Şeyh Bedreddin’in de Rumeli’de bu tür hareketlere girişme teşebbüsleri bardağı taşıran son damla oldu Bizans bunları şiddetle destekliyordu Ordularının sayısı 5000 ve 10000’lerle ifade edilen ve Dede Sultân diye de anılan Börklüce Mustafa’nın isyanı, Timurtaş Paşa-zade Ali Bey’in de mağlup olmasıyla ciddileşti Mehmed Çelebi’nin oğlu Şehzade Murâd, Bâyezid Paşa’nın da yardımıyla Börklüce Mustafa ve asi kuvvetlerin üzerine yürüdü ve ele geçirilen Dede Sultân idam edildi Bunu Torlak Kemal’in tepelenmesi izledi ve böylece Osmanlı Devleti’nde ilk ciddi alevi isyanı bastırılmış oldu

Bunun üzerine Rumeli’deki Deliorman’da yerleşen Şeyh Bedreddin isyanı genişletme çabalarını sürdürdü Selanik taraflarında Düzmece Mustafa ile meşgul olan Sultân Mehmed, olayı duyunca hemen Serez’e geldi ve Bâyezid Paşa’nın gayretiyle Şeyh Bedreddin ele geçirildi ve Serez çarşısında idam edildi İdamına fetva veren ise, Sa’deddin Teftezâni’nin talebelerinden olan Herat’lı Mevlânâ Haydar’dır 1420 yılında bu olay da kapatılmıştır

Sultân Mehmed’in ikinci belası ise, Timur tarafından esir alınarak 16 yıl ortadan kaybolan ve ancak Bizans ve benzeri dış düşmanların tahriki ile saltanat iddiasıyla ortaya çıkan Yıldırım’ın gerçekten oğlu Düzmece Mustafa’dır Normalde Sultân Mehmed’in ağabeyidir Niğbolu Sancakbeyi Aydınoğlu Cüneyd’in de desteğini alarak kıyam eden Düzmece Mustafa, Sultân Mehmed’e yenildi ve Bizans İmparatoruna sığındı Sultân Mehmed hayatta olduğu müddetçe salıverilmemek ve buna karşılık İmparatora yılda 300000 akçe ödenmek şartıyla anlaşma yapıldı ve hatta bu anlaşmanın da etkisiyle Sultân Mehmed, 1420’de İstanbul’da İmparator II Manuel’i ziyaret bile etti

Sultân Mehmed Çelebi 39 yaşında vefat etti ve Bursa’daki Yeşil Türbeye defn o-lundu Vefatında Osmanlı devleti eski genişliğine ve kuvvetine ulaşmıştı 24 kere savaşa giren Mehmed Çelebi 40 yerinden yara almıştı Samimi, dürüst, dindar ve diplomat bir devlet adamıydı

ZEVCELERİ:

1- Şeh-zâde Kumru Hâtûn; Amasyalı bir Paşa’nın torunu

2- Emine Hâtûn; Dulkadır oğlu Mehmed Bey’in kızı ve II Murad’ın annesi

ÇOCUKLARI: 1- Şeh-zâde Küçük Mustafa 2- Şehzade II Murâd 3- Şehzade Mahmûd 4- Şehzade Yusuf 5-Şehzâde Ahmed

Sultân Mehmed Çelebi zamanındaki ileri gelen devlet adamları arasında, baştan beri onun sadık bir veziri olan Bâyezid Paşa’yı, ilmiyeden gelen İbrahim Paşa’yı ve Bursa kahramanı Hacı İvaz Paşa’yı; asrındaki büyük âlimler arasında Sa’deddin Teftezânî’nin talebelerinden Mevlânâ Burhânüddin Haydar’ı, Mevlânâ Sarı Ya’kub’u, Kara Ya’kub lakabıyla meşhur olan Ya’kub bin İdris’i, Kâfiyeci lakabıyla meşhur Mevlânâ Muhyiddin’i ve Bâyezid-i Sofî’yi; zamanındaki maneviyât erenlerinden özellikle Şeyh Abdüllatif’i, Amasyalı Pir İlyas’ı ve Şeyh Muslihuddin Halife’yi; şâirlerden ise sadece Hüsrev ü Şirin müellifi Şeyhi ile Molla Ezherî ve Şair Zihni’yi sayabiliriz

Sultân Musa Çelebi kimdir?

1410 yılında Edirne’de padişahlığını ilan eden Musa Çelebi, sert bir asker ama iyi bir diplomat değildi İstanbul’u 5 defa muhasara altına alarak Bizans’ı karşısına aldı Üzerine gelen Mehmed Çelebi’yi mağlup etti ve bu olaydan sonra iyi bir diplomat olan Mehmed Çelebi İmparator’a sığındı Musa Çelebi, Rumeli beylerini de kendisinden soğutunca bunu fırsat bilen Mehmed Çelebi, ikinci defa, hem Rumeli beylerinin ve hem de Sırbistan Prensi’nin desteğini alarak kardeşi Musa ile Çamurlu Derbend’de karşı karşıya geldi ve Sultân Musa ağabeyine yenilerek öldürüldü Böylece 25 yaşında 3 yıl kadar süren saltanatı da sona erdi ve Osmanlı tahtı sadece Mehmed Çelebi’ye kalmış oldu (1413) Fetret Devri de böyle sona erdi

Sultân Musa zamanında ona destek olan devlet adamları arasında veziri Kör Melikşah, Mihal oğlu Muhammed Beğ, bunun kardeşi Bahsi Beğ’i; âlimler arasında Kazaskeri olan Şeyh Bedreddin-i Simâvî’yi zikretmemiz gerekmektedir Sultân Süleyman’ın Şehzade Orhan, Şehzade Mehmed Şah ve Paşa Melek Hâtûn adında üç çocuğu olmasına karşılık, Sultân Musa’nın evladı yok idi

Yıldırım Bâyezid’in intihar ettiği söylenmektedir Halbuki intihar dinimizde haram değil midir?

Yıldırım Bâyezid’in vefatı ile ilgili üç rivayet bulunmaktadır:

Birincisi; Hammer ve Gibbons gibi Garb Tarihçilerinin tamamına yakını, Şükrullah, Enverî, Karamanî Mehmed Paşa, Acem Hamidî, Konyalı Mehmed bin Hacı Halil ve İdris-i Bitlisî gibi ilk dönem Osmanlı tarihçilerinin kahir ekseriyeti; 10 sene kadar Bursa ve Edirne’de oturup Çelebi Sultân Mehmed’in çocuklarına hocalık eden, Padişah ve diğer Osmanlı devlet erkânı ile yakın temas halinde bulunan ve memleketine döndükten sonra Timur Tarihini yazan İbn-i Arabşah başta olmak üzere Timur devrinin bütün Vakânüvisleri, Yıldırım Bâyezid’in şiddetli sıtma, nefes darlığı ve keder dolu hayattan meydana gelen çeşitli hastalıkların bir araya gelmesinden vefat ettiğini açıkça ifade etmektedirler Kanaatimize göre doğru olan da budur Kaldı ki, tarihçilerin çoğu, Yıldırım gibi dindar bir Padişaha, haram olan böyle bir günahın isnad edilmesinin tamamen iftira olduğunu açıkça beyan eylemişlerdir Osmanlı tarihinin dev isimlerinden Âli ve Hoca Sa’deddin Efendi gibi tarihçiler, mevcut rivayetleri değerlendirdikten sonra, aksi iddiaların iftira ve yalan olduğunu açıklamaktadırlar Kanaatimize göre bu konuda son sözü Âli söylemektedir:

"Her ne kadar bazı tarihçiler Timur’un hekimlerinin zehir içirdiğini veya kendi kendisine zehir içtiğini söyleseler de, tamamen hata üzerinedirler Doğru olan Yıldırım’ın yukarıda zikredilen hastalıklar sebebiyle vefat ettiğidir Zira Yıldırım’a Timur her türlü iltifatı yaptığı gibi, ayrılırken de muhabbetle ayrılmışlardır"

İkincisi; Osmanlı tarihi ile ilgili bazı kaynaklar, Timur’un Bâyezid’i serbest bırakmak niyetinde iken, onunla yaptığı bir mülakat neticesinde, bundan vaz geçip, onu Semerkand’a götürdükten sonra oradan geri göndereceğini söylediğini, bu söz üzerine ümitsizliğe düşen Osmanlı Padişahının yüzük kaşındaki zehirle intihar ettiğini iddia etmektedirler Bu iddiayı naklettiği söylenen ilk dönem tarihçilerinden, Lütfi Paşa, Âşıkpaşa-zâde, Anonim Tevârih-i Âl-i Osman gibi müellifler ittifakla "Bâyezid Hân işitti kim, Semerkand’a gideceğin, neman maslahatın gördü" veya "bu cevâbı işitti, gayet melûl oldu ve hem gayret etdi Timur’un iline varmasına hemandem kendü kaydın görüb Allah Te’âlâ rahmetine vâsıl oldu" ifadelerini kullanmışlardır ki, bu ifadeleri intihar etti diye açıklamak da doğru değildir Kuvvetli kaynakların izahları karşısında bu ifadeler, "âhiret hazırlığını gördü, ölümünü istedi" şeklinde de yorumlanabilir Yüzüğünün kaşında bulunan zehirle intihar ettiğini nakleden ilk döneme ait tek kaynak, sadece Hadîdî Vekâyinâmesi’dir Bir de kendi hususi kütüphanesinde bulunduğunu iddia ettiği Fuad Köprülü’ye ait bir anonim yani yazarı belli olmayan bir Tevârih-i Âl-i Osman nüshasıdır Neşrî, Bâyezid Hân’ın "tez canlu ve gayretlü kişi" olmasından dolayı Timur’un mu’âmeleleri karşısında sıtma hastalığına tutulduğunu ve günden güne zayıfladığını belirttikten iki sayfa sonra, "bazılar eder ki" kaydını düşerek, "düşman elinde zebûn olub memleketi eller elinde görmeden ölem yeğdür" deyüb kendü nefsini helak eyledi demektedir Aynî gibi bazı müellifler de, zehirletildiğini söylemektedirler Bunlardan açıkça kendini zehirleyerek intihar ettiğini anlamak mümkün olmadığı gibi, bu tür iddiaların bir rivayetten öteye gitmediği de malumdur Bütün bu rivayetler, Âli ve Hoca Sa’deddin gibi kaynaklar tarafından şiddetle tenkit edilmiştir

Üçüncüsü; Timur’un zehirlettiği şeklindeki bir iddiadır ki, bunun tarihçiler tarafından kale bile alınmadığını ifade etmekle yetiniyoruz Bunun tam aksine Müneccimbaşı başta olmak üzere çoğu müellifler, hastalığının tedavisi için Timur’un saray tabiplerinden Celaleddin Arabî ve İzzeddin Mes’ûd eş-Şirazî’yi tayin ettiğini belirtmektedirler

Netice olarak, Yıldırım’ın intiharı iddiası, muteber yerli veya yabancı kaynaklarda yer almamaktadır Sadece Fuad Köprülü’nün bazı zayıf rivayetleri zorlama yorumlara tabi tutarak Cumhuriyet’in ilk yıllarında bu iddiayı gündeme getirmesinden sonra mesele tekrar alevlenmiştir Mükrimin Halil Yinanç ve Uzunçarşılı gibi tarihçiler, bu iddianın tamamen yanlış olduğunu delilleriyle ortaya koymuşlardır

Osmanlı Padişahları arasında hakkında en çok dedikodu bulunan Yıldırım Bâyezid’in şahsiyeti, çocukları, döneminde Osmanlı Devleti’nin durumu ile ilgili kısa bilgiler verir misiniz?

Osmanlı Padişahları arasında hakkında en çok konuşulan Padişahın Yıldırım Bâyezid olduğu doğrudur Bunun iki sebebi vardır: Birincisi; Kısa zamanda Anadolu birliğini kurup devleti genişletmesine rağmen, 1402’de Ankara’da Timur’a yenilerek tekrar başa dönülmesine sebep olmasıdır İkincisi de, hem Emir Sultân Buharî’ye kayınpeder olması ve hem de içki içtiğine dair iddiaların bulunmasıdır Önce Yıldırım Bâyezid’i tanıyalım

1387 tarihinde katıldığı Karaman Seferinde gösterdiği kahramanlıklardan beri Yıldırım lakabıyla anılan I Bâyezid, Sultân Murad’ın büyük oğlu ve veliahdıdır Bursa’da babasının tahta çıktığı sene yani 761/1360 yılında Gülçiçek Hatun’dan dünyaya gelmiş ve 791/1389 yılının Ramazan ayının beşinde de babasının şahadeti üzerine tahta çıkmıştır Padişah olmadan evvel sırasıyla Kütahya, Hamid İli ve ilk Amasya Sancak Beyliği gibi tecrübeleri bulunmaktadır

Osmanlı Devleti’nin Kosova’da haçlı ordularıyla meşgul olmasını fırsat bilen Karamanoğulları, Osmanlı Devleti’ne ait sancak ve kazalara hücum başlattı Bunu gören Yıldırım, 1390 yılının ilk günlerinde Anadolu birliğini tehlikeye sokmamak için hemen bu bölgeye intikal etti Germiyan, Aydın, Menteşe ve Saruhan Beylikleri Osmanlı Devleti’ne bağlılıklarını bildirince, hemen 1390-91 kışında Ankara’ya gelerek orada kışlasını kurdu Sonradan yanına Bizans İmparatoru II Manuel’i de alarak Karaman bölgesine geçti ve onları ikaz etti Zaten Karamanoğlu Damad Alâ’addin Bey de firar etmişti Ege Adalarını vurarak Venedik Cumhuriyet’ine gözdağı vermeyi de ihmal etmeyen Yıldırım’ın bütün hayali İstanbul’u fethetmek idi Bu sebeple 1391’de 7 ay sürecek olan İstanbul kuşatmasına başladı Bizans’ın sulh ile itaat edeceğini umuyordu; ama olmadı

Rumeli’nde gayr-i müslimlerle uğraşan Osmanlının aleyhine, durumu fırsat bilen Karamanoğlu-Candaroğlu ve Sivas’daki Kadı Burhâneddin’in ittifak yaptığı duyuldu 1392’de Candaroğlu halledildi; İsfendiyaroğulları da Osmanlı’ya itaat etti Kadı Burhâneddin ile olan savaş daha dehşetli idi Yıldırım’ın oğlu Şehzade Ertuğrul’un kumandasındaki Osmanlı ordusu, Çorum yakınlarında yenik düştü Bu arada Yıldırım’ın kendisi Rumeli seferine devam ediyor ve 1392’de filozoflar diyarı olarak bilinen Atina Osmanlıya teslim oluyordu

Bütün bu gelişmelerden rahatsız olan Macar Kralı Sigismund, üçüncü bir haçlı seferi hazırlığında idi Gerçekten her çeşit düşman milletin yer aldığı 70000 kişilik orduyla Tuna’yı geçerek Niğbolu’yu kuşattı ve düşman kuvvetler 130000’e ulaştı Ancak 25 Eylül 1396 tarihinde Avrupalıların asırlarca unutamayacakları Niğbolu Zaferi kazanıldı ve Yıldırım, artık Halife I Mütevekkil tarafından Sultân-ı İklim-i Rum ve Sultân diye anılmaya başlandı Üçüncü haçlı seferini fırsat bilerek yine Osmanlı topraklarına saldıran Karamanoğulları ise, nihâî dersi hak etmişlerdi ve gerçekten 1397’de Konya’ya giren Yıldırım eniştesi olan Karamanoğlu Beyini idam ettirdi ve Konya’yı Osmanlı Devleti’nin Karaman Eyâleti olarak ilan etti Artık Anadolu birliği sağlanmış ve bütün Anadolu neredeyse Osmanlı Devleti’nin olmuştu Rumeli’de Balkanlar Osmanlının hâkimiyetine girmişti

İşte böyle bir dönemde Doğudan büyük bir tehlike geliyordu Doğu Türkistan Hakanı Aksak Timur veya Timurlenk, fırtına gibi eserek Doğu Anadolu’yu tehdit ediyor ve memleketleri ellerinden alınan ve Osmanlıdan memnun olmayan Anadolu beyleri Timur’u tahrik ettikleri gibi, Timur’un düşmanları olan bazı beyler de Yıldırım’a sığınmış bulunuyorlardı Timur nazik sayılabilecek bir üslupla Yıldırım’dan bu beyleri salıvermesini ve kendisine tabi olmasını, şartlarının kabulü halinde, gayr-i müslimlerle olan cihadını takdir ettiği Osmanlı ordusuna yardım edeceğini ifade eden bir mektup gönderdi (Mektup, "Rum Meliki Yıldırm Bayezid’ diye başlamaktadır) Buna karşı Yıldırım’ın cevabı çok sert ve hatta hakaret-âmiz oldu (Mektup, %Ey Timur denen parçalayıcı köpek ve Tekfurlardan daha kâfir olan adam’ diye başlamaktadır)

Neticede kaderin cilvesiyle Yıldırım’ın strateji açısından üstün görüldüğü uğursuz Ankara Meydan Muharebesi meydana geldi ve 28 Temmuz 1402 tarihinde Osmanlı ordusu yenik düştü ve Padişah esir alındı Bu hadiseyle Osmanlı Devleti, cihan devleti olmaktan çıkmış ve yeniden başa dönmüştü Zira bu savaşı takip eden yıllarda, 8 yıl kadar Anadolu’da kalan Timur buralarda terör estirdi ve eski beylere beyliklerini tamamen iade etti 3 Mart 1403’de, bazı tarihçilerin ileri sürdüğü gibi intihar ederek değil, sıkıntıdan doğan bir kaç çeşit hastalığa dayanamayan Yıldırım vefat etti ve Osmanlı Devleti için Fetret Devri denen ara dönem başladı

Yıldırım Bâyezıd devrinin ileri gelen devlet adamları arasında, iyi bir devlet adamı olmakla beraber takva cihetinden zayıf olduğu ittifakla açıklanan Çandarlı Ali Paşa, Timurtaş Paşa, Süleyman Paşa, İshak Bey ve Mihal oğlu Muhammed Bey zikredilebilir Onun devrindeki âlimlerden ise, Şemseddin Fenari, oğlu Muhammed Şah Fenari, Hâfızuddin Muhammed Kürdî, Şeyh Kutbuddin İznikî ve Şihâbüddin Sivasî unutulmamalıdır Devrinin Horasan erenlerinin başında, Emir Sultân denen Bâyezid’in damadı Şemseddin Muhammed Hüseynî, Hacı Bayram ve Şeyh Abdurrahman-ı Erzincan! gelmektedir Mevlid yazarı Süleyman Çelebi de onun zamanındaki en büyük şairlerdendir

ZEVCELERİ:

1- Germiyanoğlu Devlet Şah Hâtûn; İsa, Mustafa ve Musa’nın annesi

2- Devlet Hâtûn; Yine Germiyanoğlu olduğu söylenen ve Sultân Mehmed Çelebi’nin annesi ve ilk Valide Sultân

3- Hafsa Hâtûn; Aydınoğlu İsa Bey’in kızı

4- Sultân Hâtûn; Dulkadiroğlu Süleyman Şah kızı

5- Marya (Olivera Despina) Hâtûn; Sirbistan Kralı Lazar’ın kızı

ÇOCUKLARI:

1- Ertuğrul Çelebi

2- İsa Çelebi

3- Mustafa Çelebi (Tartışmalıdır)

4- Büyük Musa Çelebi

5- İbrahim Çelebi

6- Kasım Çelebi

7- Yusuf Çelebi

8- Hasan Çelebi

9- Erhondu Hâtûn

10- Fatma Hâtûn

11- Paşa Melek Hâtûn

12- Oruz Hâtûn

13- Hundî Hâtûn

14- Şehzade Mehmed

Alıntı Yaparak Cevapla