Prof. Dr. Sinsi
|
Turizm Coğrafyasi
I - COĞRAFYASI 3
1 1 KONUMU 3
1 2 YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ 3
1 3 AKARSULARI 4
1 4 İKLİM 4
1 5 BİTKİ ÖRTÜSÜ 5
II - TARİH 6
2 1 TARİHÇE 6
2 3 ADI NEREDEN GELİYOR 7
2 4 İÇEL KRONOLOJİSİ 7
III - EKONOMİ 9
3 1 TARIM 9
3 2 HAYVANCILIK 9
3 3 SANAYİ 10
3 4 ORMANCILIK 11
3 5 ENERJİ ÜRETİMİ 11
3 6 İHRACAT 11
3 7 İTHALAT 11
3 8 MERSİN LİMANI 12
IV- KÜLTÜR 12
4 1 YÖRÜKLER VE TÜRKMENLER 12
4 2 İçel Yöresi Halk Oyunları 15
4 3 Giyim Kuşam 16
4 4 El Sanatları 17
4 5 Evlenme, Düğün 18
4 6 Yöre Mutfağı 18
V TURİZM 19
5 1 KÜLTÜR TURİZMİ 21
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE İLİN KÜLTÜREL ÖZELLİKLERİ 21
5 2 SAĞLIK TURİZMİ 23
5 3 İNANÇ TURİZMİ 24
5 4 YAT TURİZM 24
5 5 YAYLA TURİZMİ 25
5 6 AV TURİZMİ 25
5 7 DAĞ TURİZMİ 26
5 8 GENÇLİK TURİZMİ 27
5 9 KONGRE TURİZMİ 27
5 10 İŞ TURİZMİ 27
5 11 TURLAR 28
5 12 TRACKING İÇİN KULVARLAR 29
5 13 SU SPORLARI VE YAMAŞ PARAŞÜTÜ 29
VI İÇEL İLİNİN TARİHİ VE KÜLTÜREL ÇEVRESİ BAKIMINDAN İNCELENMESİ                                                                                                    30
6 1 MERSİN 30
6 2 SİLİFKE 39
6 3 TARSUS 55
6 4 ANAMUR 67
6 5 MUT 72
6 6 ERDEMLİ 77
6 7 AYDINCIK 83
6 8 GÜLNAR 86
6 9 ÇAMLIYAYLA 88
İÇEL
I - COĞRAFYASI
1 1 KONUMU
İçel, Akdeniz Bölgesi'nin Çukurova bölümünün batısında ve Doğu Akdeniz havzasının büyük bir bölümünü kaplamaktadır Yaklaşık 16 000 km2 lik yüzölçümü ile Türkiye topraklarının %2'sini oluşturan çel doğuda Adana, kuzeyde Niğde, Konya, Karaman, batıda Antalya ve güneyde Akdeniz ile kuşatılmış olup bütün coğrafi özellikleri ile tipik Akdeniz ili görünümündedir 320 56' ve 350 11' doğu boylamları ile 370 26' ve 360 01' kuzey enlemleri arasında bulunan çel topraklarının 3/4'ünün çoğu dağ, yayla (plato) ve dalgalı araziden oluşmuştur Dağ ve deniz arasında kalan kıyı şeridi batıya gittikçe daralmaktadır Toroslar bu konumu ile kuzey rüzgarlarına karış bir set oluşturularak tipik Akdeniz ikliminin hüküm sürmesine neden olmaktadır Yılın yaklaşık 300 günü güneşli geçmektedir Yıllık sıcaklık ortalaması 18 40'dir Yaz aylarının ortalama sıcaklığı 25-330, kış aylarının ortalama sıcaklığı 9-150, deniz suyu sıcaklık ortalaması 20 20'dir Yaz aylarında 280'ye kadar yükselen deniz suyu sıcaklığı uzun süre bu sıcaklığı koruyarak ilde turizm sezonunu uzatan en önemli etken olmaktadır (Özcan, 1991 : 15)
1 2 YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ
Dağlık alanlar kretase, eosen, miosen ve pliosen tortularından ibaret kireç taşı tabaklarından meydana gelmiştir Ovalar ise IV zamanda başlamış olanalüvyal birikmeyle oluşmuştur Sahil boyunca kumullar yer alır
Toros dağları genç dağlardır Orta Torosların İçel'de kalan kesimine Bolkar Dağları adı verilir En yüksek yeri 3524 m ile Medetsiz Tepesidir Orta Toros Dağları güç geçit verir Orta Torosların tek geçidi Gülek Boğazıdır (1050 m ) ikinci önemli geçit ise Göksu vadisi oluğundaki Sertavul Geçididir Silifke - Mut karayolu bu geçitten Karaman ve Konya'ya bağlanır
Taşeli Platosunun Akdeniz ve Göksu vadisine bakan kesimlerinde, yaz aylarında yöre halkanın yaylak olarak kullandığı yaylalar yer almaktadır Ovalar ise kıyı ile dağlar arasında şerit halinde uzanmaktadır
Akarsuların rejimleri genellikle düzensizdir Yüksek oranda mil taşımalarına karşın akarsular, iyi nitelikli sulama suyu özelliğindedir
Akdeniz kıyısında birkaç set gölünden başka önemli göl yoktur Silifke ile Taşucu arasındaki Akgöl ve Keklik gölü ile Paradeniz gölünün denizle bağlantılı olduklarından suları tuzludur ve bol balık yaşar Çamlıyayla'da 10 krater gölünden en büyüğü Çinili Göl'dür (Aktan, 1989 : 29)
1 3 AKARSULARI
İçel'de bulunan akarsuların su rejimleri dağlar ve platoların bazı bölümlerinin orman örtüsünden yoksun olması nedeniyle genellikle düzensizdir Yüksek oranda mil taşımalarına karşın akarsular iyi nitelikli sulama suyu özellikleri göstermektedir (Aktan, 1989 : 31)
1 4 İKLİM
Kıyılarda yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlı Akdeniz iklimi, iç kesimlerde ve yükseklerde kara iklimi görülür
Mersin'de yıllık sıcaklık ortalaması 18 40'dir 50 yıllık gözlemlerde saptanan en yüksek sıcaklık 400(21 6 1942), en düşük sıcaklık ise -6 60'dir (6 2 1950) Yaz aylarının ortalama sıcaklığı 25-330 arasında değişmektedir Sahil kesimi ile sahilden 15-25 km iç kısımlarda ve yayla eteklerinde 100'ye varan düşük sıcaklıklar görülmektedir
Kış aylarında sıcaklık ortalaması 9-150 arasında değişir Bazı yıllar sıcaklık 00'nin altına düşmektedir Kar yağışı sahil kesimlerde görülmez 1 1 1950 günü şehir merkezinde 2 cm lik kar örtüsü ölçülmüştür Ancak kış aylarında Torosların eteklerinde ve yayla kesimlerinde değişen miktarlarda kar yağışı ve örtüsü olmaktadır
Deniz suyu sıcaklık ortalaması 20 20'dir Yaz aylarında 25-280 arasında değişir Bu mevsimde kuvvetli rüzgarların olmaması nedeniyle dalga yüksekliği çok düşük olmakta, böylece uzun yaz ve sonbahar aylarında denizden istifade edilmesini sağlamaktadır
İçel'de güney batıdan esen deniz ve kara meltemi, Nisan-Eylül arasındaki altı aylık sürede gündüzleri denizden karaya doğru, geceleri Toroslardan denize doğru esmekte ve sıcak yaz mevsiminde serinletici özellik taşımaktadır Ortalama rüzgar hızı 2 2 m/sn 'dir Deniz ulaşımını etkileyen nitelikteki kuvvetli rüzgarlar azda olsa kış aylarında görülür
Yıllık yağış ortalaması 618 6 kg/ m2'dir En çok yağış Aralık ayında, en az yağış ise Ağustostadır Uzun yıllar ölçümlerine göre yıllık kapalı günler ortalama 45 2 gündür Yılın büyük bölümünde hava açık ve az bulutlu geçmektedir İçel yurdumuzun güneşlenme süresi en fazla olan illeri arasındadır Günlük ortalama güneşlenme süresi 7 4 saat olup yaz aylarında bu süre 8-10 saat arasında değişmektedir Nem ortalaması %72 olup bütün aylarda birbirine çok yakındır Ortalama nem aylara göre % 65-75 arasında değişmektedir (Özan, 1991 : 31)
1 5 BİTKİ ÖRTÜSÜ
Kıyı ile 500-600 m yükseklik arasında görülen maki, Akdeniz bölgesinin yaz-kış yeşil kalan tipik bitki topluluğudur Defne, yabani zeytin, keçi boynuzu, mersin, zakkum, kocayemiş, böğürtlen, kuşburnu bu kuşakta doğal olarak yetişmektedir
Makilerden sonra ormanlar başlar Meşe 100-1000 m , kızılçam 100-1200 m , karaçam 1500 m , sedir ve ardıç ise 2000 m yüksekliklerde yetişir 2500 m den sonra çalılıklara ve otlaklara rastlanır Göçerlerin yaşam yerleri buralarıdır
İçel'de 790753 hektar orman alanı vardır Merkez ilçe Mersin'in Fındıkpınarı, Demirışık, Gözne; Tarsus'un Gülek; Erdemli'nin Şehna, Mühlü ve Kaplankaya; Silifke'nin Çamdüzü, Gelinsuyu, Alibaba ve Göksu vadisi boyları; Mut'un Karanlıkdere, Gülnar'ın Zeyne, Pembecik ve Mollaömerli; Anamur'un Tekedüzü, Göksu ve Pınarlı yöreleri ilin önemli orman alanlarıdır İlk çağlarda sedir ağaçlarının oluşturduğu zengin ormanları İlk ve Orta Çağ gemicileri, gemi yapımında kullanarak bitirmişlerdir (Yalçın, 1992 : 45)
II - TARİH
2 1 TARİHÇE
İçel'in Kalkolitik, İlk Tunç ve Orta Tunç çağlarından beri bir yerleşim yeri olduğu anlaşılmıştır Yörede Hititler, Asurlar, Fenikeliler, Frikyalılar, Yunanlılar, Selefkoslar, Araplar, Selçuklar, Karaman oğulları ve Osmanlıların kültür birikimi mevcuttur
I Ö 17-22 yy arasında Hititlerle çağdaş Kizuvatna Krallığı hüküm sürmüş, IÖ 1290-612 yılları arasında Kue Krallığı ve IÖ 546'de Persler yöreye yerleşmişlerdir IÖ 334 yılında Makedonya Kralı Büyük İskender bölgeyi ele geçirmiş, özellikle Silifke ilçesinde etkinliğini sürdürmüştür Kral Selefkos Nikador, adını bu ilçeye vererek hükümranlığını IÖ 100 yılına kadar devam ettirmiştir IÖ 66 yılında Roma İmparatorlarından Pompeus, korsanların işgalindeki Mersin ve çevresini zaptederek Soloi şehrini kendi adına izafeten Pompeipolis olarak değiştirmiştir Böylece Kilikya ve Selefkoslar ülkesi bir Roma eyaleti olmuş, daha sonra doğu bölgesi Antonius'a verilmiş ve onun yönetiminde Tarsus ile çevresi zenginleşerek bir bilim merkezi olmuştur MS 330 yılına kadar bir yükselme devri yaşayan bölge imparator Julyanus döneminde (361-363) putperestliğin resmi din olması ve Hıristiyanlara baskı yapılması nedeniyle büyük karışıklıklar yaşamıştır İlk Kral arcadius zamanında Kilikya eyaleti üçe bölündü: Silifke, Tarsus ve Anavarza şehirleri merkez seçildi Bu dönemde Neapolis (Kanlıdivane) şehri kuruldu Bizans döneminde şehirleşme gelişmiş daha sonra İslam orduları Kıbrıs'ı ve Silifke'yi, Muaviye döneminde de Kilikya'yı ele geçirmişler Ancak bir süre sonra Bizanslılar bölgeyi egemenlikleri altına almıştır
Bölgenin 705 yılında İslam Orduları tarafından tekrar ele geçirildiği ve 250 yıl süre ile egemenliklerini sürdürdükleri bilinmektedir Çok kısa bir süre Selçukluların elinde kalan İçel, 1516 yılında Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlı topraklarına katılmıştır Ancak Mısırlı Mehmet Ali Paşa ayaklanması sırasında Mersin ve çevresi İbrahim Paşa tarafından ele geçirilmiş, 1839 Kütahya Anlaşması ile Osmanlılar yeniden egemen olmuşlardır
Osmanlı Devletinin son zamanlarında Içel7de müstakil mutasarrıflık ve Sancak kurulmuş, Sancağın Merkezi Silifke ve bir süre de Ermenek olmuştur
Önceleri Tarsus İlçesi Gökçeli bucağına bağlı olan Mersin 1850 yılında Bucak Merkezi olmuştur
1864 yılında Mersin'de Kaza Teşkilatı, 1894 yılında da merkezi Mersin olan ve Mersin ile Tarsus'u içine alan Adana vilayetine bağlı Sancak Teşkilatı kurulmuş, 1915 yılında müstakil mutasarrıflık olmuştur
I Dünya Savaşı'ndan sonra 1918 yılında tüm Çukurova'yı işgal eden Fransız ve İngilizler, Kurtuluş Savaşı sonunda Ankara anlaşması ile 3 Ocak 1922'de Mersin'i terk etmişlerdir
1924 yılında Mersin Vilayeti kurulmuştur 1933 yılında Merkezi Silifke olan İçel Vilayeti lağvedilerek Silifke, Anamur, Gülnar, Mut ilçeleri Mersin'e bağlanmış ve vilayetin adı İçel olarak değiştirilmiştir
1954 yılında Erdemli, 1989 yılında Aydıncık, Bozyazı ve Çamlıyayla ilçelerinin kurulmasıyla İçel'in merkezi ilçe Mersini ile birlikte 10 ilçesi vardır (Çıplak, 1993 : 387)
2 3 ADI NEREDEN GELİYOR
Güney Anadolu'da Toros Dağlarıyla Doğu Akdeniz arasında kalan alana İçel denir Silifke ilçesi, İçel alanının merkezi kabul edilir İlk kez 12 Yüzyılda Göksu ırmağının iki yanındaki bölgeye Türkler "İçel" demişlerdir Buranın, dağlar arasında girilmesi ve görülmesi güç bir yer olduğu için Konya Selçukluları tarafından "IÇ-EL" diye isimlendirilmiştir
2 4 İÇEL KRONOLOJİSİ
IÖ 6000-5500 Neolitik Dönem
5500-3000 Kalkolitik Dönem
3000-2000 İlk Tunç Çağı
2000-1700 Orta Tunç Çağı
1700-1200 Kızuvatna Krallığı
1200-612 Kue Krallığı
546-333 Persler Dönemi
301-101 Selevkos Dönemi
IÖ 101-IS 395 Roma Dönemi
IS 395-661 Bizans Dönemi
674 Muaviye'nin Içel'de bazı yöreleri ele geçirmesi
685- Yörenin Bizanslılar ile Araplar arasında sık sık el değiştirmesi
960 Bizanslıların yöreye egemen olması
1082 Süleyman Şah'ın Içel yöresini ele geçirmesi
1129 Ermenilerin Tarsus'u ele geçirmesi
1224 Alaaddin Keykubat'ın Içel yöresinin büyük bölümünü ele geçirmesi
1254 Karamanoğullarının Içel yöresinde egemenliği
1357 Silifke'nin Karamanoğulları Beyliğinin eline geçmesi
1473 Gedik Ahmet Paşa'nın Silifke'yi Osmanlı topraklarına katması
1516 Mersin ve Tarsus yöresinin Osmanlı yönetimine katılması
1852 Mısırlı Ibrahim Paşa'nın yöreyi ele geçirmesi
1839 İçel yöresinin yeniden Osmanlı yönetimine katılması
1886 Adana-Mersin demiryolunun hizmete girmesi
17 Aralık 1918 Mersin'in İngiliz ve Fransız birliklerince işgal edilmesi
19 Aralık 1918 Tarsus'un Fransızlar tarafından işgal edilmesi
17 Mart 1920 Fransızlarla ilk silahlı çatışma Başnalar Savaşı
20 Temmuz 1920 Fransızlarla bağlar Savaşı
5 Ağustos 1920 Pozantı Kongresi
20 Aralık 1921 Çukurova'nın işgalciler tarafından boşaltılması için Fransızlarla Ankara Antlaşması
27 Aralık 1921 Tarsus'un kurtuluşu
3 Ocak 1922 Mersin'in kurtuluşu
III - EKONOMİ
İçel, Antik Çağlardan beri özelliğini koruyan limanı, sanayi tesisleri, dış ticareti geliştirmek için Serbest bölgesi, verimli topraklar ve ılıman iklimi, Ortadoğu ve Akdeniz ülkelerinden kara, hava ve deniz bağlantısı ile dış dünyaya açılan bir kapıdır
İçel'in ekonomisi, turizm, liman ve transit taşımacılık, Serbest Bölge endüstri, ticaret, tarım(tarla ve bahçe tarımı - seracılık), meyvecilik, su ürünleri ve ormancılık, hizmet sektörlerinden oluşmaktadır
3 1 TARIM
İçel, 1 585 300 hektar araziye sahiptir Bunun 406 000 hektarı tarım arazisidir Tarım arazisinin de 272 500 hektarı da kuru, 133 500 hektarı sulu tarım alanıdır İçel arazi yapısı ile tarımsal çeşitlilik sunan bir özelliğe sahip olup Narenciye (Turunçgil) üretiminde ülke ekonomisine katkıda önemli rol oynamaktadır Narenciye tarım nüfusunun %38'inin geçici kaynağı ve yaşam tarzıdır İlimizde yetiştirilen diğer meyveler ise çilek, üzüm, kayısı, elma, şeftalidir İçel'in simgesi olan muz 183 hektar gibi küçük bir alanda yetiştirilir Sebzelerden de domates, biber, kabak, salatalık, taze fasulye ve patlıcan yetiştirilir
Günümüzde sebze ve meyveciliğe yönelik seracılık önem kazanmış olup 57637 hektar alanında üretim yapılmaktadır
Tarla ürünlerinden en önemlileri, buğday, mısır, fasulye, mercimek, nohut, pamuk, susam, yer fıstığı
Tarımsal işletmeler, çoğunlukla küçük ve orta boy işletmelerden oluşmaktadır İlin tarımsal işletme sayısı 100 000 dir Özellikle tarım arazilerinin amaç dışı kullanımı, köyden kente göçü hızlandırmakta, bu oluşumda, kentte açık işsizliğe neden olmaktadır (Artan, 1995 : 49)
3 2 HAYVANCILIK
İlimiz, hayvancılık konusunda büyük bir potansiyele sahiptir Büyükbaş, küçükbaş ve kanatlı hayvan beslenir Ayrıca ilimizde arıcılık da gelişmiştir
Son yıllarda uygulanan "teşvikler" ile de ikinci uğraş konusu olan hayvancılıkta ilerlemeler gösterilmiştir Yerli ırklar yerini verim kalitesi yüksek olan kültür ırklarına bırakmıştır %20 faizli besicilik kredisi, sun'i tohumlama çalışmaları gelir Uygulamalar bu sektörün gelişmesi açısından yararlı sonuçlar vermiştir ( Artan, 1995 : 51)
Anamur/Kızılaliler ve Sarıaliler Kaklık Koruma Alanı
Mut/Kestel Dağı Yabankeçisi Koruma Alanı
Göksu Deltası, Akgöl ve Paradeniz Su Kuşları Koruma Alanı
Silifke yöresinin önemli yaban hayatı kaynağı dünyanın en önemli kuş göçü yolu üzerinde bulunan Göksu-Akgöl Paradeniz kuş cennetidir Türkiye'nin ikinci sulak alanı olan bu bölge, 365 tür kuşun, yerli, mevsimlik kuluçka dönemi veya dinlenme maksadıyla uğrak yaptığı yerdir Orman Genel Müdürlüğünce Av Koruma Sahası olarak ayrılmış daha sonra Bakanlar Kurulunca "ÖZEL ÇEVRE KORUMA ALANI" ilan edilmiştir
Taşucu'ndan Deltanın içine kadar araçla girmek mümkündür Bu kesimden Akgöl ve çevresindeki kuşlar görülmektedir (Başal, 1993 : 78)
3 3 SANAYİ
İçel, tarım üretiminin kendine yeterli üretim politikası yerine, üretim fazlasını satan bir yol izlemesi sonucunda, tarım-ticaret sektörü birlikte gelişmeye başlamıştır Tarıma bağlı sermaye birikimi, uzun vadede sanayi sektörünün gelişmesinde etkili olmuş ve bu sektörler sürekli birbirlerine bağımlı ve dayanışma içinde büyümüştür
8 yıllık süreç içerisinde Mersin'deki sanayi sektörü gelişmesine en ağırlıklı konumu gıda sanayinin oluşturduğu anlaşılmaktadır Bu sektör içerisinde ihracata yönelik ürünler; hububat, bakliyat ve narenciyedir Yaş sebze meyve ambalajlaması mevsimlik olmasına rağmen, önemli bir konuma sahiptir
Son yıllarda bölgede, konfeksiyon alanında büyük gelişim gözlenmektedir Bölgede ortalama 300-350 konfeksiyon atölyesi faaliyet halindedir Mersin Ticaret ve Sanayi Odası, bu kuruluşların ihtiyacı olan kalifiye eleman ihtiyacının karşılanması amacıyla, iş garantili konfeksiyon sanayine makinacı yetiştirme kursları düzenleyerek sektörünün gelişimine katkıda bulunmaya çalışmaktadır
3 4 ORMANCILIK
İçel ili zengin bitki örtüsünün en önemli göstergelerinden biri de deniz seviyesinden 1700-2000 metre yüksekliklere kadar görülen ormanlık alanlardır Makiler orman zonu ile karışmış durumdadır ve diğer bitki toplulukları için de yaşama ortamı oluşturmaktadırlar İl de ormanlık sahanın büyüklüğü konusunda farklı ifadelere rastlanmıştır, ancak Mersin Orman Bölge Müdürlüğü'nden alınan bilgilere göre ilde 803 984 hektar orman alanı olduğu ve il topraklarının %52'ye yakın bir oranda orman rejiminde bulunduğu görülmüştür
3 5 ENERJİ ÜRETİMİ
Türkiye Elektrik İletim A Ş tarafından hazırlanan raporların ve haritanın incelenmesi sonucu İl'de elektrik üretimi, iletimi ve tüketimi hakkındaki veriler derlenmiştir Bu çalışma sonucunda ilde bulunan enerji kaynakları:
• Anamur, Gezende, Zeyne ve Silifke santrallarının TEAŞ hidrolik santralları
• Lamas-Gökler ve Berdan hidrolik santralları
3 6 İHRACAT
Karayolu ve deniz yolu ile yapılan ihracatta ağırlık deniz yolundadır Mersin Limanı ülke genelinde önemli bir yer işgal etmektedir
İlimizde ihraç edilen ürünler; pamuk, narenciye, domates, kavun, karpuz, bakliyat, sanayi ürünleri, cam ve cam mamulleri, dokuma, giyim sanayi ürünleri
3 7 İTHALAT
İthal edilen ürünlerin başında akaryakıt gelmektedir Akaryakıttan başka hayvansal ve bitkisel yağ, kimyevi gübre, hububat, zirai mücadele ilacı, ağaç mamulleri ithal edilmektedir Mal aksam ve parçaları ile iş makineleri ve mekanik cihazlar ithalatı da önemli bir yer tutmaktadır Bu dalda en fazla ithalat yapılan ülkeler Almanya, ABD, Japonya ve İngiltere'dir
3 8 MERSİN LİMANI
Mersin limanında toplam 7 milyon/ton yükün %67'si ihracata yönelik olduğu için yurt ekonomisine önemli bir katkıda bulunmaktadır Son yıllarda yüklerin daha fazla başka limanlara kaymasından dolayı 8 nolu rıhtımın -14m draflı 270 m uzunluğunda xxxxxxxx ana gemilerini alabilecek kapasiteye çıkarılması için çalışmalar devam etmektedir
DENİZCİLİK VE TRANSİT TAŞIMACILIK:
Mersin Limanı Transit Taşımacılık ve Serbest Bölge, İçel'in ekonomisinde önemli bir yer tutmaktadır Karayolları, Türkiye'nin her yerine uzanan demiryolları, Mersin, Taşucu, Anamur deniz sınır kapıları ile yurtiçi, yurtdışı ve Ortadoğu ülkelerine ulaşım olanaklarının bulunduğu İçel, Mersin Serbest Bölgesi ile de uluslar arası ticarette geniş boyutlar tanınmıştır (Mersin Limanı ve Serbest Bölgesi hakkında geniş bilgiler ayrı bölümlerde verilmiştir )
IV- KÜLTÜR
4 1 YÖRÜKLER VE TÜRKMENLER
Hayvancılıkla geçinen konar göçer Oğuz Türkleri'ne yörümek (yürümek)ten uyarlanan Yörük adı, köyler kurarak yerleşen veya yarı göçebe durumuna gelen Türkmenlerin yanında, göçebe Türkmenleri için ve onların "Göçer" veya "Yörük" olduğunu ifade etmek için kullanıldı Oruç Bey Tarihinde Yörükler için göçer Yörükler ve Oğuz tayfası, göçebe Yörük tayfası deyimleri geçer Fatih ve Kanuni devri kanunnamelerinde bu kelimeye rastlanır Yörük sözünün göçebe Oğuz Türklerine ifade edişi yalnız Anadolu ve Rumeli için söz konusudur Öteki Türk ülkelerinde bu kelime bilinmez Nitekim Kaşkarlı Mahmut, Oğuz göçebelerine "Türkmen" diyordu Osmanlı belgelerinde, Halep ve Şam Türkmenlerine, Halep ve Şam Yörükleri dendiği de bilinir Ayrıca Türkiye'ye gelen Bulgar Türklerinden göçebe olanlarına da Yörük denmiştir Toroslarda Akseki ile Hadim arasında, Türkçe konuşan ve Türk töresine sahip bulunan Kürt Yörükleri vardır Selçuklular ve Osmanlılar Türk göçebelerini sistemli bir şekilde toprağa yerleştiremeye çalıştılar Bunun için tımar ve zeamet sisteminden yararlandılar Orhan Gazi ve Yıldırım Beyazıt devrinde, derbentlerin korunması ve ordunun güvenliği bakımından Rumeli'ye birçok Yörük yerleştirdi Kıbrıs'a da Yörük gönderildi Anadolu ve Rumeli'deki Oğuz boy ve oymak adları (Avşar, Bayat, Kayı, Kınık, Bayındır, Çepni, Karkın, Beydili, Yiva, Iğdur, Yüreğir, Dodurga, Yabırlı, Akaevli, Karaevli) bu yerleşmeleri gösterir Bugün yerleşik hayata geçen Yörükler gittikçe artmaktadır
Yörükler, kışlakları, yaylaları, güzlükleri ve belirli gidiş yoları olan bir düzen içinde yaşıyorlardı Yörüklerde, yaylaklar oymakların malıdır Herkesin hayvanı burada serbestçe otlar Kışlaklardaki ve yaylaklardaki evler ve çevrelerindeki küçük bahçeler ile hayvanlar kişilerin malıdır Bu çadır ve bahçeye yurt yeri denir Hayvanların karışmasını önlemek üzere vurulan damgalara döküm, dövme, döğme denir Göktürk yazıtları arasındaki Tonyukuk kitabesinde bu damgadan Töyün olarak söz edilir Bir işaret de hayvanın kulağının çentilmesidir Buna Yörükler "En" derler Yörüklerde eskiden mirasın örfi hukuka göre paylaşıldığı anlaşılıyor Koyun, keçi, sığır, deve, at besleyen Yörükler, yaylak ve kışlaklarında buğday, arpa, mısır ve bazı sebzeler yetiştirirler Süt mamulleri ve et esas gıdalarıdır Giyim ve ev eşyalarını kendileri dokurlar, fakat kapalı bir ekonomi içinde değildirler Köy ve kasabalardaki pazara iner, ürünlerini satarak kendi ihtiyaçlarını satın alırlar Yaylaklara gelen celeplere hayvanlarını satarlar Bazı oymaklar, yayla yakınında mandıra kuran peynircilere süt satarlar
Osmanlılar devrinde de aynı şekilde yaşarlar ve develeriyle şehirler arasında yük taşırlardı İstanbul gibi büyük şehirlere buğday vb tüketim maddelerini devleriyle Yörükler çekerdi Yörük kadınları evin bütün işleriyle su getirme, odun bulma, hayvanları sağma; erkekler ise gece yaylıma çıkarılan koyunlar ve develeri gütmekle uğraşırlar Keçi besleyen Yörükler keçe çadırı bırakarak kıldan yapılmış kara çadıra geçmişlerdir Köylere geçince mutaflığı, çulculuğa, halıcılığa devam eden Yörükler çoktur Kubbe şeklindeki çadırın ağaç kısımlarını (derim) yapan oymaklara "Evciler" denirdi Yörüklerde sınıf ve tabaka ayrımı belli değildir Eskiden Yörükler arasında torunlar adı verilen soylular olduğu söylenir Yörüklerde aile, erkek egemenliğine dayanır Yörüklerde esas evlilik şekli tek evliliktir Genellikle evlenen çocuklar babalarıyla birlikte yaşar ve bu yüzden büyük aileler meydana getirirler Yörükler, amca kızı, dayı kızı gibi yakın akrabayla da evlenirler
Yaylak ve kışlaklarda bir soyun yaşadığı alana Oba denirdi Bu terim zamanla kaybolmuş ve yerini mahalle kelimesi almıştır Bir veya iki oba halkına oymak denir Osmanlı devrinde oymakların başında birer Kethüda vardı Yörükler buna Kahya derler Birkaç oymağın birleşmesinden maydana gelen topluluklara Boy adı verilir ve başlarındaki beylere Boybeyi denir Bunlara ve daha büyüklerine Yörük Başbuğu da denir Birkaç boyun birleşmesinden Ulus meydana gelir Osmanlılar devrinde, Boz Ulus ve Kara Ulus vardı Bunların başlarına Ulus Beyi denirdi
Yörükler genellikle Sünni Müslümanlardır Alevi olanları da vardır Yörükler arı ve duru bir Türkçe konuşurlar Zengin bir folklörleri vardır
Eskiden Yörük göçleri baharda yapılırdı Göçten önce hazırlıklar yapılırdı Oymak ve boy başkanları ne gün göçüleceğini bildirirdi Bütün eşyalar devlere yüklenir, üzerlerine kilim atılır, develerin alnına süsler, küçük ve büyük aynalar takılırdı Kervanın başına en yeni elbiselerini giymiş gelin, elinde kirmanı, yün eğirerek giderdi Çevrede ata binmiş genç erkekler silah atarak yaylar yollarını geçerdi Konak yerlerinde kışlak ve yaylaklarda herkesin yeri (Orun) eski Türk töresine göre olurdu (Öz, 1988 : 32)
Yörük Çadırı (Kara Çadır)
Binlerce yıldan bu yana bölgede üretilen ve antik yazarların "Cillicium" (Kilimin kaynağı olabilir ) olarak adlandırdıkları "Kara Çadırlar" yaşamlarını hayvancılıkla sürdüren, yazın serin yaylalara, kış mevsiminde ise ılık ovalara göç eden eski konar-göçer Türklerin barınağı olmuştur Keçi kılından kaba olarak dokunulan kara çadırın; sıcağı, soğuğu ve suyu izole edebilmesi, istenilen yere kolayca taşınabilmesi nedeniyle çok kullanışlıdır 1,2,3,4,5,7 direkle kurulur Oymak başının, aşiret başkanının çadırı en çok direği bulunan çadırdır Çadırın içi yatılacak, oturulacak, yemek yenilecek bölümler olarak düzenlenmiştir Düğünlerde gelin ve güvey için beyaz çadır kurulurdu Çadır kelimesi, Türkçe "Çat" kökünden gelir
4 2 İçel Yöresi Halk Oyunları
İçel yöresinde oyunlar, Silifke yöresi ve Çukurova yöresi olarak iki bölümde incelenir
Silifke Yöresi Oyunları
Silifke, Mut, Anamur ve Gülnar ilçelerinde oynanır ve kendi aralarında ikiye ayrılır
Silifke Oyunları: Hareketlerindeki kıvraklık, müziğindeki canlılık nedeniyle görsel, işitsel ve duygusal özellik taşır İlçelere göre oyuncuların giysileri, müziğin sözleri değişiklik gösterir Çalgı olarak davul, keman, klarnet kullanılmaktadır Önemli oyunlar; Silifke zeybeği, portakal zeybeği, yayla yolları, keklik, Silifke'nin yoğurdu, Anamur yolları, tanışman, kullar olam, çay zeybeği, tıbıllı, sallamadır Bu oyunlar genellikle kaşı kullanılarak dört erkek, dört kızla oynanır
Kırtıl Köyü (Tahtacı Oyunları): Daha çok Silifke'nin Kırtıl köyünde oynandığı için bu ad verilmiştir Her ilçede Tahtacılar tarafından çalınıp oynanır Hareketleri ve müziği ilçelere göre değişiklik gösterir En önemlileri mengi, samalı, keklik mengesidir
Çukurova Yöresi Oyunları
Bölgesel olmayan bu oyunlar, diğer illerin folkloruyla yakından ilgilidir Çevrede oynanan halaylar, horlar ve halebi oyunları bu bölümün içine girer İlde en çok Mersin, Tarsus, Erdemli'de oynanır Belirgin bir kıyafet düzeni yoktur Çiçekdağı, şirvani, korki, acem (gelin alma), üçayak, Toros halayı, Tarsus halayı Çukurova yöresi oyunlarının çeşitlerindendir Bu oyunlar davul zurna eşliğinde oynanır (Öz, 1988 : 34)
4 3 Giyim Kuşam
Yörenin giyim kuşamında, öteden beri değişik etkiler görülmüştür Ekonomik durumdan, etnik ayrılıklardan, doğa koşullarından kaynaklananlar bunların başında gelir Yörüklerin önemli bir bölümü yerleşik yaşama geçmişse de, yaşamın her alanında ve giyim kuşamda geleneksel özelliklerini büyük ölçüde korumaktadırlar
İçel'in köylerinde kadınlar, özellikle yaz mevsiminde şalvar ve üzerine uzun kollu yakasız renkli bluz giyerler Başlarına da tülbent denilen beyaz örtü veya renkli boncuklarla işlenmiş yağlık bağlarlar Erkekler ise ceket ve kasket kullanılır Kışın yaşlı kadın ve erkekler boyunlarına çalma denilen geniş ve uzun boyunbağı bağlarlar
Yörük kadınları üç etek adı verilen elbiseler giyerler Altına da göz alıcı renklerden yapılmış şalvar çekerler, bluz yerine ceket kullanırlar Başlarına renkli poşu bağlarlar Yörük giysilerinin hemen tümü dokumalardan yapılmaktadır Yazlık giysiler, ince ve boyanmamış ipliklerden dokunur Kışlıklar dokunduktan sonra sıklaşması için suda çiğnenir Buna depme denir Sonra karaya boyanır Giysiler parçalar katlanarak değil de, üst üste getirilerek dikilir Kadın başlıklarında kalın dokuma poşular egemendir Kimileri poşunun altına, alnı kapatacak biçimde, kimileri de üstüne yağlık bağlarlar Ak, mavi ya da sarı, uzunlamasına çizgili gömlek giyilir Yaz mevsiminde erkekler pantolon veya şalvar üzerine gömlek giyerler Dağ köylerinde bu gömlekler üzerine yün kazaklar giyilir Buralarda el dokumacılığı gelişmiştir Pamuklu düz ve çizgili bezleri dokuyup, kendilerine giysi dikerler Ayakkabı olarak çarık ve yemeni giyilmez olmuştur Kentleşme hareketi modern kıyafetin en uzak köylere kadar girmesini kolaylaştırmıştır Günümüzde erkeklerin pantolon, ceket giymeleri, başı açık bulunmaları bölgenin alışılmış kıyafeti olmuştur Kadınlar şalvar yerine entari, ceket yerine manto kullanmaya başlamışlardır (Develi, 1991 : 246)
4 4 El Sanatları
İçel yöresinde iğne oyası ve kilim dokumacılığı yaygındır
Erdemli'de dağ köylerinde göçebe olan Türkmenlerin (Yörük) yaşama biçimini yansıtan motiflerle dokunan kıl heybe, çuval ve kilimler üretilmektedir
Silifke'de halk eğitim merkezinin açtığı kurslarda makrome, tül-bez, seramik çiçekler; Say Mahallesi'nde sıcak döğme, demir araç ve gereçler, ayrıca evlerde nakış, piko, trikotaj işleri; Akdere ve Işıklı köylerinde sepet, bıçak, çatak, bıçak ve kavak; Kırobası, Sarıyadın, Karadedeli, Hasanaliler köylerinde çul, çuval vb dokumalar yapılmaktadır
Gülnar'da Kazanlı ve Saray Mahalleleri'nde bölgeye özgü halılar kilimler dokunmaktadır
Mut'da kilim dokumacılığı çok yaygındır Kıldan dokunan bu kilimler geometrik ve bitki motifli olup, renk uyumları çok güzeldir Bu kilimler desenlerine göre değişik adlar alırlar: "Mor Ayak", "Yürek sütü" gibi Dağ köylerinde koyun ve keçisini otlatan çoban boş zamanlarını ya kaval çalarak ya da ağaçtan yaptığı tek mil ile çorap örerek, ip eğirerek geçirir Özellikle Hacıahmetli köyünde dokunan kıl heybe, kilim ve çullar; renk, desen ve dokunuş bakımından yörenin bütün özelliklerini taşır Mut'un yakın köylerinde genç kız ve kadınların işledikleri beyaz danteller de çok ünlüdür
Bozyazı'da boncuktan çanta, kolye, bilezik, su kabağından biblolar, abajurlar yapılmaktadır
Anamur'da Bozdoğan, Güleç, Karalarbahşiş köylerinde koyun yününden bölgeye özgü desenlerle karakteristik "Ala Kilim" ve seccade dokunmaktadır
Tarsus'da Halk Eğitim Merkezi ve Kız Meslek Lisesi öncülüğünde kamıştan biblo, buğday sapından tablo ve benzeri eşyalar yapılmaktadır
Çamlıyayla'da, Sebil'de yapılan iğne oyaları yörenin en özgün etnoğrafik eserleridir Biçimlerine göre bu iğne oyaları "Kızlar Coşturanı", "Mindilli", "Adalya", "Menekşe", "Sevda Çiçeği", "Kayıklı", "Karpuz Çiçeği", "Berber Aynası", "Elma Çiçeği", "Gül Domuru" gibi adlarla anılmaktadır (Dulkadir, 1985 : 79)
4 5 Evlenme, Düğün
Düğünler oğlan tarafının ekonomik durumuna göre çoğunlukla gösterişli bir biçimde ve bayram havası içinde yapılmaktadır Bölgede "Başlık Alma" geleneği yoktur Köylerde delikanlı, kızı görücü göndererek ister Kız evi vermezse ve kızın evlenmeye gönlü varsa oğlan tarafından kaçırılır
Görücüler, oğlanın anası, kız kardeşi ve diğer akrabaları yaşlı, hatırı sayılır kadınlardan seçilir Kız verildikten sonra akrabalar, komşular çağrılır ve şerbet ikram edilir Nişanda nişan yüzüğünden başka gelin kıza çeşitli altınlar takılır Düğünden önce oğlan evi tarafından kızın annesine, babasına, kız kardeşlerine ve diğer akrabalıdan giyecek türünden hediyeler gönderilir Kız evi de oğlana, annesine, babasına ve akrabalarına yanı tür hediyelerle karşılık verir
Köy düğünleri genellikle üç gün sürer Geceli gündüzlü davul zurna eşliğinde şenlikler yapılır Düğün sevincini bütün köy yaşar Bu tür düğün törenleri şehir merkezinde tümüyle kalkmıştır Açık alanlar veya kapalı salonlarda yapılan bir akşamlık eğlenceler ile düğün yapılır Bölgede resmi nikah olmadan kız verilmemektedir Dini nikah resmi nikahtan sonra yapılır (Alptekin, 1989 : 32)
4 6 Yöre Mutfağı
İçel yöresinin kendine özgü, lezzetli yemekleri vardır Yemeklerde bulgur ayrı bir önem taşır İçli köfte, çiğ köfte, yeşil mercimekli köfte, topalak, batırık, kısır yemeklerinin temel maddesi bulgurdur Et ve sebze yemekleri çok çeşitli ve lezzetlidir Sebze yemeği olarak ekilen sebzelerin yanında kendiliğinden yetişen ebegümeci, kuzukulağı, ısırgan, gövelez, kenger, mantar, gırnaz, sirken, hindiba, semizotu gibi otlardan değişik yemekler yapılır Ayrıca boş dolması, sürtme makarna, övelemeç, bumbar dolması, soğan bastı, keşkek, kulak çorbası, börülce çorbası, döğme pilavı da önemli yöre yemeklerindendir
İçel mutfağının temel özelliği bol baharatlı yemekleri ve tatlılarıdır En önemli tatlıları cezerye, paluza, samsıra, bandırma, tak tak helvası, künefe, kerebiç, pekmez ve yoğurt helvasıdır
Bölgeye özgü lagos balığı, şiş, tava, ızgara olarak İçel mutfağında ayrı bir önem taşır Son yıllarda bölgeye özgü tantuni ile ciğer kebabı, şiş kebabı, lahmacun ve Adana kebabı bütün lokantaların vazgeçilmez yemeklerinden olmuştur
Sac üstünde yapılan börek, sıkma ve mantı, yöre mutfağının vazgeçilmez yemekleridir (Öz, 1988 : 59)
V TURİZM
Coğrafi konumu ve çok eski dönemlere kadar uzanan geçmişi ile önemli bir yerleşim yeri olması İçel'e turizm açısından çok önemli avantajlar sağlamaktadır Bu coğrafi konumu, tarih ve kültür biriminin sağladığı avantajlar İçel'in turizm potansiyelinin oluşumunda en belirgin etkendir
32 km lik kıyı bandında yer alan çok sayıda tarihi, arkeolojik ve doğal sit alanları arasında özellikle Mersin merkezine ilk yerleşim yerlerinden olan Yumuktepe ve Soli harabeleri; Anamur'da Anamuryum harabeleri ve Mamure Kalesi; Aydıncık'ta Dört Ayaklı Anıt Mezar; Bozyazı'da Arsione, Nagidos ve Softa Kalesi; Edemli'de Kanlıdivane harabeleri, Ayaş, Korikos, Adamkaya Kabartmaları; Gülnar'da Meydancık Kale; Mut'ta Alahan Manastırı; Silifke'de Cennet - Cehennem, Silifke Kalesi, Tekir Anbarı, Jüpiter Tapınağı, Aya Tekla, Holmi Öreni, Silifke Afrodisyası, Uzuncaburç, Olba; Tarsusta Kleopatra Kapısı, Gözlükule höyüğü, Aziz St Paul Kuyusu, Donuktaş, Roma Yolu en önemlileridir
Bütün bu arkeolojik tarihi serlerin yanında binlerce yıllık bir yerleşim bölgesi olmasının sonucu olarak ortaya çıkan kültürel ve folklor değerler arasında el sanatları, Yörük örf ve adetleri, mutfağı, halkoyunları, türküleri, ezgileri ile İçel'in çok farklı ve renkli bir görünüm vermektedir Özellikle eski İçel adı verilen Taşeli yöresinde yöreye özgü tipik folklor özellikleri bulmak mümkündür Halkoyunları, türküleri, mutfağı, gelenek görenekleri, el sanatları ile bu bölge turizm açısından çok önemli konumdadır
Ayrıca alternatif turizm imkanı sunabilecek diğer doğal kaynaklar ise yaylalar, trekkıng ve kış sporu için Bolkar dağları, yat turizmi için doğal koylar ve sağlık turizmi için şifalı su kaynaklarıdır
Bütün bu özellikleri ile turizm açısından önemli bir potansiyel oluşturan İçel'de 1988 yılından itibaren Turizm Bakanlığınca planlama çalışmaları başlatılmıştır Bu çalışmaların en önemlisi Erdemli-Limonlu'dan başlayarak Antalya il sınırına kadar uzanan Batı İçel Kıyı Kesimi Nazım mar Planı olup bu planlamada 193 380 hektar alan turizme ayrılmıştır Bu alan içinde 50 000 yatak oluşturulması plânlanmıştır Ayrıca Melleç, Ortaburun, Ovacık ve Kargıcak turizm merkezlerinde toplam 29 500 yatak öngörülmüştür Bu plan çalışmalarının dışında daha önce ilan edilen 1 nolu turizm merkezi ile Erdemli - Mersin turizm alanı 1993 yılında iptal edilmiştir Mersin - Adana kıyı kesiminde kalan Doğu Akdeniz Bölgesi turizm açısından önemli bir potansiyel olarak görünmektedir Yeni Köyden başlayarak Adana - Seyhan Nehrine kadar ulaşan yaklaşık yer yer 2-3 km derinliğinde kumsal ve ormanlık alanın Bakanlar Kurulu Kararı ile Turizm Merkezi olarak 23 9 1997 tarihinde ilan edilmiştir Bu alanın turizme açılması yöre turizmine büyük canlılık getirecektir
Ancak kentimizde bir havaalanının olmayışı, yukarıda belirtilen zengin turizm potansiyeline rağmen, bölgemiz henüz kitle turizmine açılamamış ve tarım, sanayi, ticaret sektörlerinde gelişme göstermiştir Bu sektörlerdeki gelişmeler turizm sektörünü de etkilemiş ve böylece Bölgemiz, "İş Turizmi" yönüyle 1970 yıllarının sonunda önem kazanmıştır Daha sonra 1980 yılında Mersin Limanı'nın Orta Doğuda taşıdığı fonksiyonun artması, aynı yıllarda Türkiye'deki transit karayolu taşımacılığının Bölgemizde yaygınlaşması 1988 yılında Mersin Serbest Bölgesinin faaliyete başlaması ile de belirgin bir artış göstermiştir
İçel'de Turizm Yatırım Belgeli ve Turizm işletmesi Belgeli çok sayısal tesis ve işletme bulunmaktadır Turizm Yatır Belgeli 42 tesiste 4825 yatak vardır Önümüzdeki yıllarda devreye girecek 24 tesiste 3133 yatak eklenecektir Özetle 2 yıl içinde İçel yaklaşık 8000 yatağa sahip olacaktır
İçel'de 9 adet yeme-içme tesisi mevcuttur İlimizin tanıtımı ve pazarlamasında önemli işlevi olan 21 adet işletme belgele Seyahat Acentası bulunmaktadır
Turizm Bakanlığı'ndan belge almamış ancak, özellikle iç turizme hizmet veren çok saygıda konaklama ve yeme-içme tesisleri de (otel, motel, pansiyon, kamping, lokanta vb ) mevcut olup bunlar yaklaşık 19 000 yatak kapasitesine sahiptir Ayrıca 210 km lik kumsalda 65 adet doğal ve düzenlenmiş plajlar vardır
1996 yılında Turizm İşletmesi Belgesine sahip tesislerde geceleme sayısı toplam 312 900 olup bunun 67 400 yabancı gecelemedir Aynı yıl doluluk oranları ortalama %41 olarak gerçekleşmiştir
1996 yılı içinde İçel'de bulunan ören yerleri ve müzeleri 280 000 kişi ziyaret etmiş ve toplam 7 500 000 000 Tl gelir sağlanmıştır Ayrıca deniz sınır kapılarında (Mersin, Taşucu, Anamur) aynı yıl içinde yerli-yabancı yaklaşık 200 000 kişi giriş-çıkış yapmıştır Bölgemizi ziyaret eden yabancı turistler 1997 yılı verilerine göre sırasıyla şöyledir: Almanya, İsrail, Fransa, İngiltere, Bağımsız Devletler Topluluğu, Suriye,Ürdün, Lübnan ve KKTC kökenli olup ortalama kalış süreleri 5 gündür Ayrıca son 2 yıldan beri Hollanda ve Belçika karavancılar 50'şer gruplar halinde ilimizde 3 gün kaldıktan sonra Doğu Anadolu'ya geçmektedirler (Anonim, 1994 : 152)
5 1 KÜLTÜR TURİZMİ
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE İLİN KÜLTÜREL ÖZELLİKLERİ
Yumuktepe kazılarını başlatan Prof Garstang Mersin'i dünya tarihi içindeki yerini yeniden yazdı Yumuktepe ve Gözlükule höyüklerine yapılan kazılarda yöre tarihini aydınlatan pek çok eser ortaya çıkmıştır Özellikle Yumuktepe'de 1993 yılında yeniden başlayan kazılarda Neolitik çağdan bu yana 8000 yıllık kesintisiz, Osmanlı Dönemine kadar yerleşim olması insanlık tarihi açısından eşsiz bir olgudur
Bölgemiz coğrafyası bakımından, bir yandan Doğu Uygarlık ile Suriye ve Mezopotamya ile ilişkiler içinde görülür Batıdan gelen kültürel baskılar deniz yolu ile gelen Girit, Yunan ve Roma Uygarlıklarıdır Yine deniz yolu ile Kilikya'nın Mısır ve özellikle komşu kapısı sayılan Kıbrıs ile kültürel alış-veriş sürdürülmüştür Bölgemizin dağlık kısımlarında "kale kentler" yer alır Planlı ve geniş yerleşimleri ancak M Ö 3 Yüzyıldan itibarın görülmeye başlar Bu kentlerin en tanınmışları Anamurium Kalenderis, Korykos, Elaiuasa Sebaste ve Pompeipolis'tir
Yapı tarzlarına gelince öncelikle inançların şekillendiği özellikle üstü açık tapınaklar bölgemizde oldukça sık görülür Meydancıkkale'de basamaklı açıkhava tapınağı tek örnek olarak verilse de, Uzuncaburç, Silifke, Konya ve Ayaştaki Zeus Tapınakları ve açıkhava tapınaklarıdır
Türkiye genelinde, geçmişten günümüze Anadolu evi tanımı yapılırken Kilikya Bölgesi içinde bulunan Tarih Öncesi'nden, Roma Dönemi'ne uzanan örnekleri kapsaması ile ilgi çekicidir Toros sıradağlarıyla çevrelenmiş olan Kilikya düzlüğü, Anadolu'ya sırtını dönerek güneydoğu yönünden Kuzey Suriye ve Mezopotamya'ya açılırken, güneybatı yönünden de kıyı boyunca Kıbrıs, Girit ve Ege adalarına ulaşan bağlantılar içindedir Bir yandan iki büyük kara arasında köprü, öte yandan Akdeniz ortasında ulaşım yolu durumunda da olmak gibi iki öğeye, Filistin ve Suriye'yi içine alan Mısır, Ege ve Girit gibi üç büyük uygarlığın etki alanında Anadolu'nun toplumsal tarihini saptayan üçüncü bir öğe eklenmektedir
Eski Anadolu mimarlığı, Helenistik ve Roma Dönemi kent ve ev anlayışından pek fazla etkilenmeyerek Bizans'a Anadolu Selçukluların belli ölçülerde Osmanlılara ulaşarak Türklerin mimarcılık ve şehircilik anlayışıyla bütünleşmiştir Likya'da moloz taştan iki katlı evler gözlenirken, Kilikya'da Silifke çevresinde ve dağlarda Bizans Dönemi'ne ait pek çok ev kalıntılarına rastlanır Taşucu yakınındaki bir yerleşimde düzensiz, planlı, üst katına dıştan çıkan merdivenli, mazgal pencereli, yalnız üst katlarında güneye açılan pencereleri olan evler vardır Kesme taştın düzenli planlanmış evler ise, Gökkale, Karabaklı, Devli'de görülür Silifke'nin doğusundaki kıyıdaki Akkale, cephesi denize bakan, içinde tonozlu büyük salonlar olan iki belki de üç katlı bir yapıdır Deniz tarafına açılan çok yüksek tonozlu giriş holleri bunun kale olamayacağını gösterir Yukarı katla bağlantılı geniş çaplı bir helozonlu merdiven veya rampayla sağlanmıştır Bu büyük bina, büyük bir olasılıkla Roma Çağı'nda Kapadokya Kralı Archelaos'un yaptırdığı sarayı olmalıdır Bizans Dönemi'nde de kullanılmıştır Görülüyor ki bölgemizdeki yer alan ören yerlerindeki yapılar özellikleriyle de kendine özgü bir uygarlığın günümüze ulaşmış son özellikleridir
Mersin tarihini incelediğimizde Türkiye'deki ilk planlı kentle karşılaştığımızı görürüz Daha 1920'de Paris'te çizilen "ızgara planlı" yerleşim ne yazık ki daha sonra yozlaşıp, çarpık çarpık yerleşmeye örnek hale getirilmiştir ( Yalın, 1990 : 84)
5 2 SAĞLIK TURİZMİ
İçel şifalı su kaynakları bakımından zengin bir il olmasına karşın, buralarda tesis ve konaklama imkanı azdır
Mersin Güneysu-Güneyyolu İçmesi: Eski Gözne yolu üzerinde ve 12 km uzaklıktadır 3 çeşmeden akan 380 sıcaklığındaki su, müshil etkilidir
Tarsus Akçakoca İçmesi: Tarsus'un 10 km kuzeyinden çıkan 160 sıcaklığındaki su, müshil etkilidir
Tarsus Keşbükü İçmesi: Ulaş köyü Kesbükü mevkiindeki içme, Tarsus'a 20 km uzaklıktadır Çam ormanı içinde kaynayan suyun sıcaklığı 160 olup, acı ve iyotludur Mide ve bağırsak hastalıklarına iyi gelmektedir
Silifke Saparca Ilıcası: Silifke'ye 27 km , Mut yoluna 1 km uzaklıkta Göksu ırmağı kıyısındadır Granit kayalar arasından çıkan su 370 sıcaklıktadır ve romatizma, mide, deri hastalıklarına iyi gelmektedir
Mut Hocantı Kaplıcası: Mut'un 15 km batısındaki Hocantı köyünün 1 km güneyindedir Deniz seviyesinin 360 m üzerinde iki noktadan çıkmakta olan su, deri hastalıklarına ve romatizmaya iyi gelmektedir
5 3 İNANÇ TURİZMİ
Havarilerden St Paul'un Tarsus'taki evi ve kuyusu Vatikan tarafından hac yeri ilan edilmiş, St Paul Anıt Müze'si (St Paul Kilisesi)nin restorasyonuna ise yakında başlanacaktır Ayrıca Tarsus Eshab-ı Kehf Mağarası, Müslüman ve Hıristiyan alemince ve Silifke Meryemlikte yer alan erken Hıristiyan devrinde hac yeri olarak kabul edilen Azize Ayatekla önemli dini ziyaret merkezleridir "Hıristiyanlığın kuruluşunun 2000 yılı" etkinlikleri İçel'de Din Turizmini etkileyecektir
5 4 YAT TURİZM
İçel'de henüz işletme belgesine sahip bir yat limanı bulunmamaktadır Son yapılan Uluslar arası oteller zincirinin Mersin'de kurulan halkaları ile birlikte Uluslar arası standartlara uygun Yat limanı projeleri uygulamaya konularak "Yat Turizmi"nin Doğu Akdeniz'e kaydırılmasına çalışılmaktadır Bu nedenle 1994 yılında ihale edilmiş olan 500 yat kapasiteli Mersin Ana Yat Limanı inşaatı sürmektedir 1140 m uzunlukta ana, 265m tali mendirek, 2780 m yat yanaşma rıhtımı ve diğer altyapı tesislerini içeren Ana yat Limanı'nın %22'si tamamlanmıştır Ayrıca 250 yat kapasiteli Erdemli/Kumkuyu Yat Limanı ile Bozyazı/Yoğunduvar ve Hacıishaklı balıkçı Barınakları inşaatları da devam etmektedir
Halen Mersin/Çamlıbel mevkiinde faaliyet gösteren Yat Baseni ise 300-350 yat kapasiteli olup yatlara içme suyu, 220 Volt 16 Amp Elektrik ve 20 saat temizlik ve güvenlik hizmetleri vermektedir
"Yat Turizmi"ni Doğu Akdeniz'e kaydırılmasına öncülük etmek amacıyla sekiz yıldan beri geleneksel olarak düzenlenen Doğu Akdeniz yat rallisi önceleri Antalya / Kemer - Alanya Bozyazı Mağosa etabına son iki yıldan beri Silifke Taşucu limanı ile Mersin yat baseni güzergah olarak alınmıştır
Doğu Akdeniz Yat Rallisinde İstanbul/Ataköy Marina'dan start alan yatlar, Mersin Yat Baseni'nden sonra bir grup yatlar Antakya / Çevrik, Lattakin (Suriye), Jounieh (Lübnan), Port said (Mısır), diğer bir grup yatlar ise Magosa, haifa (İsrail), Herzelia Aschkelon, Jerusalam, Port said'e uğrayıp Süveyş Kanalı'ndaki İsmail Gölü'nde bu yarışmaya son verirler
Ayrıca yat Baseninde Mavi Tur, günlük tur ve mehtap turları yapılmaktadır Her akşam 21 30 başlayan 23 30'da sona eren canlı müzik eşliğinde Mehtap Turları yapılmakta olup bu tur esnasında Akdeniz'in nefis balıklarından yiyebilir, içkinizi yudumlayabilirsiniz
5 5 YAYLA TURİZMİ
İçel'de yaz aylarında sıcaklık 35-45 derece, nem oranı ise kıyı kesiminde %80-95 arasında değişmektedir Bu sıcaklıkta ve nem özellikle Haziran-Temmuz-Ağustos, hatta Eylül aylarında kıyı kesiminde yaşamayı güçleştirmektedir Hep deniz kıyılarının kalabalıklığı, deniz kirliliği tatil yörelerimizdeki gürültü ve betonlaşma insanları itip doğa ile iç içe bir yaşam olan yayla turizmini cazipleştirmektedir Bu nedenle yaz aylarında insanlar Toros'lardaki çeşitli yaylalara göç etmektedir
Tarsus'ta Gülek, Namrun (Çamlı Yayla) ve Sebil; Mersin'de Gözne, Ayvagediği, Kızılbağ, Soğucak, Fındıkpınarı, Mihrican, Erdemli'de Sorgun, Güzeloluk, Küçük fındık; Silifke'de Balandız, Gökbelen, Kırobası; Gülnar'da Bardat, Tersakan ve Kozağaç yaylaları ildeki nüfusun büyük bir bölümünü yaz sıcaklığından kurtarır
5 6 AV TURİZMİ
İlimizdeki Yaban Hayatı Koruma Sahalarında yalnız Çamlı Yayla/Cocak-Cehennemderesi Dağ Keçisi Koruma Sahası av turizmine açılmıştır
Burada 1 Ağustos 1997-31 Aralık 1997 ve 1 Mart 1998-31 Mart 1998 tarihleri arasında dağ keçisi avı yapılmaktadır
Avlanma zamanına göre diğer av hayvanlarının avlanması:
1 Her zaman vurulabilen hayvanlar: Yaban domuzu, kurt, çakal
2 Belirli zamanlarda avlanabilen hayvanlar: Keklik, tavşan, bıldırcın (1 Kasım -28 Aralık) Ördek, kaz, çulluk 81Kasım-28 Şubat)
İlimizdeki avcılık kulübü, faaliyetini Mesudiye mahallesi 44 sk Özhan işhanı (Devlet hastahanesi karışsı), kat 4 Mersin adresinde sürdürmektedir Tlf: 336 6967
5 7 DAĞ TURİZMİ
Mersin ve çevresinde kış turizmi ve kış sporlarına uygun yer olarak Bolkar Dağı belirlenmiştir Orta Toros Dağlarının bir bölümünü oluşturan Bolkar Dağı, Niğde ve İçel arasında yer alır Bolkar Dağının en yüksek noktası 3524 m yüksekliği ile Medetsiz doruğudur Yaz mevsiminde yer yer karlarla kaplı bulunan dağlar, arızalı bir topografyaya sahiptir Genellikle kalker kayalardan meydana gelen bu kıvrım sıradağları, İç Anadolu karasal iklim kuşağı ile Akdeniz iklim kuşağı arasında sınır teşkil eder Bu nedenle değişik türden orman örtülerine, dağ çayırlarına ve değişik bitki topluluklarına sahiptir Bolkar Dağının ne yüksek tepesi olan Medetsiz tepesi ve çevresine ulaşmak için en uygun yer Adana-Ankara (E5) karayolunun Ulukışla, Çiftehan, Pozantı, Gülek kesimleridir Çiftehan Medetsiz doruğunun kuzeyinde, Gülek ise güneyindedir Medetsiz doruğuna gezi ve tırmanış yapacak dağcılar Çiftkehan üzerinden Maden köyüne; Gülek-Çamalanı üzerinden Elmapınarına araba ile ulaşarak bu noktalardan tırmanış başlatabilirler Her dağcı gezi ve tırmanış programına göre çıkış yolunu seçer
Bolkar Dağı'nın kuzey yamaçları, kayak yapmaya uygun olduğu gibi yüksek zirvelerine tırmanışlar için kulvarları bulunmaktadır Bu zirvelerde buz tutar, yazın ise etrafı çiçeklerle donan Keva ve Çinili göl (2500) güzel doğa manzaralarıdır
Pozantı'dan doğuya doğru 50 km uzaklıkta Aladağlar (Çamardı) grubuna ulaşılır Demirkazık, Alaca, Güveller ve Cebel Gölü 3700 m , zirveler ise dağcılık için birer cennettir
Bolkar Dağı'nın üzerinde yapılacak gezi ve tırmanışlar için en uygun zaman 15 Mayıs-15Ağustos tarihleri arasındadır 15 Ağustos'dan sonra dağlar kuraklaşır ve doğanın güzel görünümü bozulur
İçel il sınırının Gülek Boğazı kesiminden Anamur yaylalarına kadar uzanan dağlık yörede bahar ayları ile başlayan uyanış bu dağlarda 3-4 ay canlı renkli ve çeşitli bir bitki örtüsü güzelliği ile dolar Bu büyüleyici güzellikler ne yazık ki fazla ziyaretçi bulunamaz Hala keşfedilmeyi beklen bu dağlarda son zamanlarda amatör sporcu grupları zevkli gezi ve tırmanışlara başlamışlardır
5 8 GENÇLİK TURİZMİ
İçel, Gençlik Turizmi bakımından yoğun potansiyele sahip olun ancak gençlere hitap edecek tesisler yeterli değildir
Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü'ne bağlı Mersin-Silifke yolunun 65 km de Akkum mevkiinde Akkum Gençlik Kampı bulunmaktadır Gençlik ve İzcilik kampı olarak faaliyette bulunan bu tesis, 192 yataklı olup, 1 Haziran-30Eylül tarihleri arasında hizmet vermektedir Burada okullarca seçilerek görevlendirilen öğrenciler tatil yapma imkanı bulmaktadır
Ayrıca, gençler uygun fiyatlarla Erdemli Çamlığı, Limonlu Çay Deltası, Kızkalesi, Susanoğlu, Akkum, Boğsak, Anamur/Pullu ve Anamur/İskele gibi plaj-kamp yerlerinde kamp yapma imkanı bulabilirler
5 9 KONGRE TURİZMİ
İçel Turizm bakımından yoğun bir potansiyele sahip olduğu halde bir ticaret şehri görümündedir
İlimizde 2 tane 5 yıldızlı otel ile Mersin Üniversitesi'nin ve Kültür Bakanlığına bağlı bir Kültür Merkezi'nin bulunması ilimizde Kongre Turizmin gelişmesine yardımcı olmaktadır
Mersin Kültür Merkezi'nin Kongre salonu 585, Mersin Üniversitesi'nin Kongre Salona 100, Mersin Hilton Otelinin kongre salonu 600 kişiliktir
5 10 İŞ TURİZMİ
Liman, sanayi tesisleri ve serbest bölge, Ortadoğu ve Akdeniz ülkeleriyle iş hayatını canlandırmıştır Transit taşımacılık ve dışalım-satımlar için işadamları daha sık gelerek iş turizmini yaratmaktadır
5 11 TURLAR
İçel'de sürekli ve gelişmiş tur programları yoktur Ancak seyahat acentaları tarafından talep oldukça aşağıdaki turlar yapılmaktadır
Mersin-Tarsus Turu: Günübirlik turdur Tarsus'ta St Paul Kuyusu, Donuktaş, Kleopatra Kapısı, Gözlükule, Eshab-ı Kehyf görülmekte, Tarsus Şelalesinde mola ve öğle yemeğinden sonra Mersin'e dönülerek Viranşehir (Pompeipolis) harabelerine gidilmektedir
Uzuncaburç-Silifke-Narlıkuyu Turu: Günübirlik turdur Sabah Silifke Uzuncaburç harabelerine gidilir Buradaki kalıntılar görüldükten sonra Silifke'ye dönülür Silike Kalesi gezilir Öğle yemeği için Narlıkuyu'da mola verilir Öğleden sonra Narlıkuyu Mozaik Müzesi, Cennet-Cehennem ve Dilek Mağaraları Kanlıdivane görüldükten sonra Mersin'e dönülür
Taşucu-Boğsak Turu (Tekne ile mini mavi yolculuk): Günübirlik turdur Sabah Mersin'den Taşucu'na hareket edilerek, Taşucu'nda Ayatekla Öreni ve Yer altı Kilisesi gezildikten sonra Taşucu'nda alış-veriş molası verilir Boğsak'a geçilir Burada öğle yemeğinden sonra, koylarda yüzme ve güneşleme imkanı verilir Akşam Mersin'e dönülmektedir
Antakya Turu: 2 günlük turdur
1 gün yolda Karatepe gezilmekte, İskenderun'da öğle yemeği molası verilmektedir Antakya'da Mozaik Müzesi gezilmekte, şehir turu ve akşam yemeğinden sonra bir otelde gecelenmektedir
2 Gün; kahvaltıdan sonra Samandağ'ında antik şehir Selencia de Pera, Titus Tüneli'nin ziyareti, deniz kenarında öğle yemeğinden sonra Mersin'e dönerken Yılanlı Kale gezilmektedir
Kapadokya Turu: İki günlüktür
1 gün; kahvaltıdan sonra Kaymaklı Yer altı Şehrini ziyaret, Avanos ve Zelve Vadisinin gezilmesi, akşam yemeği ve geceleme,
2 gün; kahvaltıdan sonra Ürgüp, Göreme ve Üçhisar gezilmekte, öğle yemeği için serbest zamandan sonra Ortahisar ve Güvercin Vadisine gidilmekte ve Mersin'e dönülmektedir
Nemrut Dağı (Adıyaman) Turu: Şafak vaktinden önce Nemrut Dağına çıkış Güneşin doğuşu izlendikten sonra sabah kahvaltısı, Arsenia, Cendere, Karakuş'un gezilmesi, Adıyaman'da öğle yemeği Pirin Mağaralarının gezilmesinden sonra Mersin'e dönüş (Yalın, 1990 : 47)
5 12 TRACKING İÇİN KULVARLAR
1 Mersin/Gözne yaylası üzerinden Ayvagediği'ne ulaşılmaktadır Sonra doğuya doğru 5 km yürüyüşle Çandır Kalesi mevkiinde doğal güzelliklere bezenmiş Kulvarlara ulaşılır Burada görkemli bir kaya kütlesinin doğu tarafındaki antik oyma merdivenlerden tepeye çıkılır
2 Ayvagediği'nden kıyıya doğru gidilince Değirmendere ve amaiye yoluyla Cehennemdere'ye doğru yürünür (İki günlük yürüyüş )
3 Fındık Pınarı-Suntras arası (15-20 km ) güzel bir parkurdur
4 Lamas Deresi Kanyonu (Kayacı Vadisi) boyunca Kızıl Geçide kadar iki günlük yapılacak bir terkking de unutulamayacak bir macera yaşanır (iki günlük yürüyüş)
5 Pozantı'dan itibaren demiryolu güneye doğru 20-30 km lik doğal güzelliklerle bezenmiş Çakıt Vadisi takip edilerek Çukurova'ya inilir
6 Çiftehandan batıya doğru 1 km den sonra E5'den ayrılarak Torosların hemen yamacından 20 km yürüyerek Meydan mevkiine varılır Meydan mevkii, 2200 m yükseklikte olup burası buz gibi kaynak su ve gölleri ile ünlü bir yerdir Kamp yaylaya oldukça elverişlidir Darboğaz İlçesi ise Meydan mevkiine 5 km uzaklıktadır (Turizm il Envanteri, 1992 : 54)
5 13 SU SPORLARI VE YAMAŞ PARAŞÜTÜ
Bölgemiz dağcılık ve trekking sporlarının yanında rafting için akarsuları plajları ise yelken, sörf, uçan bot, paraşüt, banana, su kayağı, deniz motosikleti gibi su sporlarına oldukça elverişlidir
Ayrıca T H K / yamaç paraşütü ve yelken kanat eğitimi yapmaktadır Usta atlayıcılar için Emirler köyünden 275 m yükseklikteki Gelincik Tepesi, acemiler için ise Mersin Üniversitesi Çiftlik Köyü Kampüsü'nde 150 m yüksekliğindeki tepe Tarsus'ta şelalenin kuzeyindeki Karatepe ve Çanaktepe elverişlidir
VI İÇEL İLİNİN TARİHİ VE KÜLTÜREL ÇEVRESİ BAKIMINDAN İNCELENMESİ
6 1 MERSİN
1-Konumu
Doğuda Tarsus, batıda Erdemli, kuzeyde Karaman ve Konya, güneyde Akdeniz ile çevrilidir Dar bir şerit şeklinde kıyı boyunca uzanan alüvyon bir arazi üzerinde kurulmuştur Mersin kenti deniz kıyısından başlayarak, kuzeyde Buluklu köyüne, doğuda Deliçay deresinden batıda Çiftlik yolu ayırımına kadar genişlemiş olup, alanı 65 km 2'yi bulmuştur Mersin'in yüzölçümü 1772 km2'dir
2- Tarihçesi
Mersin'in tarihi İÖ 6000 yılına kadar dayanmaktadır Yumuktepe'de yapılan kazılar, buranın bir Hitit yerleşim merkezi olduğunu ortaya çıkarmıştır Hitit egemenliği, İÖ 1450 yılına kadar devam etmiştir Anadolu'nun en eski yerleşim yerlerinden birisi de Mersin'in 3 km kuzeybatısında yer alan Yumuktepe'dir
Evliya Çelebi Seyahatname'sinde 1671 yılında Silifke'den Tarsus'a geçerken, şimdiki Üseli Köyü'nün kuzeyinde bulunan Mersinoğlu isimli bir yerleşim merkezinden bahsetmiştir Mersin isminin burada yaşayan Mersinoğlu Türkmen oymağı isminden geldiği söylenmektedir Bazı araştırmacılara (TEXİER) göre de Mersin 1836 yılında kurulmuştur Adana Vilayet Salnamesinden ise Mersin'in birkaç haneli köy olduğu anlaşılmaktadır
Mersin'e ilk yerleşenler yakın dağlık bölgelerden gelen aşiretlerle civar kasabalardan gelen kişilerdir 1832 yılında Osmanlı Kuvvetlerini Akka'da yendikten sonra Anadolu'ya yürüyerek Mersin ve havalisini işgal eden İbrahim Paşa, Anadolu içlerine kadar ilerlemiş ve ordusunun beslenmesi ve emniyet için Mısır ve Suriye'den ziraat işlerini bilen insanları bu bölgeye getirmiştir
Mersin'e asıl yerleşme 1860 yıllarından sonra olmuştur 1860'larda başlayan Amerikan iç savaşı, büyük bir pamuk alıcısı ve işleyicisi olan İngiltere'yi yeni pamuk alanları aramaya sevk etmiş İngilizlerden sonra Fransızlar ve Almanlar da bölgede pamuk üretimini ele almıştır Bölgenin pamuk üretimine elverişli olması ve üretilen pamuğun Mersin iskelesinden sevk edilmesi yeni iş alanları açmıştır
Süveyş Kanalı'nın inşası da 1860'lı yıllara rastlamaktadır Kanalın inşasında ihtiyaç duyulan kereste Mersin'in kuzeyinde Toros dağlarındaki ormandan elde edilerek Mersin iskelesinden sevk edilmiştir Bu yeni iş alanları Mersin'e göçü hızlandırmıştır
Adana-Mersin demiryolunun işletmeye açılması ve sonradan Bağdat hattına bağlanması da Mersin'e yerleşmeyi cazip kılan nedenlerdendir (Erbil, 1998 : 32)
Adı Nereden Geliyor
Mersin, bir Türkmen aşiretinin adıdır Türk gezgni Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi'nde şimdiki Mersin şehrinin 22-23 km kuzeybatısına rastlayan "MERSİNOĞLU" adındaki küçük bir köyde gecelediği yazılıdır
Mersin isminin bu yörede yaşayan Türk Boyu Mersinoğulları'ndan veya yörede bol yetişen eskiden "MYRTOS" günümüzde "MURT" denilen bitkiden ya da mitolojideki "MYRRHA" isminden geldiği konusunda çeşitli görüşler bulunmaktadır (Taşkıran, 1994 : 141)
4- Tarihi ve Kültürel Çevre
Yumuktepe:
Besim Darkot'un, Mersin'in kuzeybatısında Yumuk ırmağı olarak adlandırdığı akarsu (Efrenk-Kızıldere-Müftü deresi) kenarında olmasından dolayı, Yumuktepe olarak bilinen höyüğü J Garstang Yümüktepe olarak yazar Eskiden halk arasında buraya Soğuksutepe denilmekteydi Kent merkezinin kuzeybatısında üzeri çam ağaçlarıyla örtülü höyük hemen dikkati çeker Anadolu'nun en eski yerleşimlerinden biri olan Yumuktepe ile ilgili ayrıntılı bilgiler, kitabın tarihçe bölümünde yer almaktadır (Teoman, 1991 : 122)
Zephyrium
Mersin'in antik yerleşimi olarak kabul edilen Zephyrium kentine ait bilgiler çok azdır Eski Halkevi (Günümüzdeki Kültür Merkezi) civarında yapılan temel kazılarında ve Çavuşlu Mahallesi'nde elde edilen bazı buluntular, eski Vilayet Konağı'nın (Günümüzde Sağlık Müdürlüğü) yapımı sırasında ortaya çıkan horasan duvarlar, mermerden yapılmış sütun ve sütun başlıkları, Mersin Müzesi'nde bulunan mermer Aslan başı ile devşirilmiş bazı mimari yapı elemanları, antik Zephyrium kentine ait arkeolojik belgeleri oluştururlar Öte yandan 19 Yüzyılda Mersin'e gelen C Texier, W M Leake gibi gezginler, yayınlarında burada gördükleri Zephyrium kentine ait kalıntılardın söz ederler Örneğin V Langlois, Pompeipolis'den Mersin'e geldiğinde: "Deniz kenarında evler vardır ve bu evlerin olduğu yerde eski bir kent harabesi bulunmaktadır ki, burası eski Zephyrium kentidir" diye yazar (Uğur, 1989 : 84)
Anchiale (Karaduvar)
Kalıntıları, Mersin kentinin doğusunda olan bu antik yerleşim için Strabon, Aristobulos'u kaynak göstererek, Asur Kralı Sardanapal'ın Tarsus ile birlikte Anchiale'yi bir gün içinde inşa ettiğini yazar Gezgin Coğrafyacı bu abartılı bilgi nakline devamla: " Sardanapal'in mezarının burada olduğunu ve sağ elinin parmaklarını şaklatır durumda bir taş heykelinin bulunduğunu ve Asur dilinde yazılmış bir kitabede" Anakyndarekses oğlu Sardanapal, Anchiale'yi ve Tarsos'u bir günde kurdu Ye, iç, neşelen, çünkü diğer şeyler bunlar kadar değerli değildir" şeklindeki metnin, parmakların anlamını açıkladığını söyler Khoirilos da bu yazıttan söz eder: "Bütün yediklerim, başı boş düşkünlüklerim ve aşktan aldığım zevkler hepsi benimdir; fakat bu sayısız nimetler geride kaldı"
Anchiale, MÖ 333 tarihinde Pers Kralı III Darius ile yapmış olduğu ünlü Issos Savaşı'ndan hemen önce Alexander tarafından alınmıştır Burada su kemerleri, yapı kalıntıları, bir höyük, Romalılar'dan kalma mozaikli bir hamam kalıntısı bulunmaktadır (Kara, 1993 : 153)
Soli-Viranşehir (Soloi-Pompeipolis)
Mersin'in 14 km batısında deniz kenarında bulunan Soloi antik kenti, MÖ 7 Yüzyılda Rodoslu koloniciler tarafından kurulmuş, kente güneş anlamına gelen Soloi adı verilmiştir Darius (MÖ 521-485) zamanında, Kilikya'yı ele geçiren Persler için, Soloi önemli bir liman kenti olmuş ve adına sikke darbedilmiştir Pers-Yunan Savaşları sırasında, MÖ 449 yılında Kilikya'yı bir süre işgal eden Atinalılar, Soloi'yi yönetim merkezi yapmışlarsa da, bir yıl sonra yapılan Kilyos Barışı ile burayı Perslere geri vermişlerdir MÖ 333'de Asya seferine çıkan Alexander, Soloi'yi Pers işgalinden kurtarmıştır
Filozof Chrysippos ile takım yıldızları ve fenomenler hakkında öğretici şiirler yazan matematikçi ve astronom Aratos, MÖ 3 Yüzyılda Soloi'de yaşamışlardır
Soloi, Antik Çağlar'da Kıbrıs adası ve Mısır'a yapılan ticaretle zenginleşti Kent Seleukhos Krallığı'nın son yıllarında Kilikya korsanlarının denetiminde kaldı Roma yönetimi Akdeniz'deki korsan faaliyetlerine son vermek amacıyla, MÖ 64 yılında Pompeius'u görevlendirdi, İtalya'dan başlayarak, Yunanistan ve Kilikya'ya kadar olan bölgelerde korsan faaliyetlerine son vererek Soloi'ye geldi, burayı da korsanlardan temizledi Yürüttüğü büyük operasyonun zaferi anısına, kenti yeniden imar ederek, adını Pompeipolis olarak değiştirdi
Bizans döneminde, Hıristiyanlığın resmi din olarak kabul edilmesinin ardından, Soloi, piskoposluk merkezi yapıldı Kent 527 yılında meydana gelen büyük yer sarsıntısıyla tamamen harap oldu Yeniden inşa edilmeye çalışıldıysa da, bu yüzyıldan itibaren yoğunlaşan Sasani ve Müslüman Arap akınları nedeniyle, yeniden eskisi gibi imar edilmedi ve terk edildi Bu nedenle ören yerine Viranşehir de denilmektedir
Pompeipolis kentinde liman, sütunlu cadde, tiyatro, Roma hamamı, kent duvarları, nekropol, su kemeri gibi yapılar bulunmaktaydı Günümüzde dağ kapısından deniz kapısına kadar uzanan korint başlıklı 200 sütunlu yoldan, 41 adet sütun ayakta kalmıştır Bunlardan 33 adedi başlıklı olup, insan, kartal ve aslan kabartmaları ile süslenmiştir Ayrıca liman, hamam kalıntısı ve bir su kemeri bu güne ulaşabilmiş kalıntılar arasındadır Mersin Müzesi'nde kente ait eserler sergilenmektedir Petersburg Hermitage Müzesi'nde, Bizans Dönemine ait bir kiliseden götürüldüğü anlaşılan altın ve gümüş objeler bulunmaktadır (Soylu, 1989 : 119)
Bezm-i Alem Valide Sultan Çeşmesi
Mersin kentinin en eski İslami yapısıdır Eski Cami'nin güneybatı köşesindedir Üzerinde Sultan Abzülaziz'in tuğrası bulunan mermer kitabesine göre, Sultan Abdülaziz tarafından Sultan Abdülmecit'in annesi Bezm-i Alem Valide Sultan adına 1861 yılında deniz kenarında yapılmıştır Üçgen alınlığı ve payeleri ile antik görünümde yöreye özgü, ilginç bir mimari sentezdir 1964 yılında onarılmıştır (Karakaş, 1992 : 154)
Eski Cami
Sultan Abdülmecit'in annesi Bezm-i Alem Valide Sultan adına 1870 yılında yaptırılmıştır Dikdörtgen planlı, ahşap beşik çatılı, tek minareli cami 1901 yılında onarım görmüştür (İnce, 1993 : 203)
Müftü Cami
Müftü derisinde Müftü köprüsünün yanındadır Mersin'in eski camilerindendir Müftü Emin Efendi tarafından 1884 yılında cami ve medrese olarak inşa edilmiştir 19 Yüzyıl geç dönem barok tarzında süslemeli, tuğralı mihrabı vardır (Akbaş, 1995 : 182)
Ulu Cami
1898 yılında Sultan II Abdülhamit zamanında, Saydalı Abdülkadir Seydavi öncülüğünde halk tarafından yaptırılan eski Gümrük Meydanı'ndaki (Günümüzde Ulu Çarşı) Yeni Cami yıktırılmış, yerine büyük ve modern Ulu Cami inşa edilmiştir Cami üç katlıdır Zemin katta 2000 kişilik ibadet mekanı ve son cemaat yeri bulunmaktadır Ayrıca bodrum katında 400 kişilik konferans salonu olan caminin, iç yüzeyinde ilk defa bu camide uygulanan rumi ve hatai desenli Kütahya çinisi ile profilli ve oymalı ahşap malzeme kullanılmıştır İbadet mekanına giriş tavanında rumi desenli renkli malakari rölyef uygulanmıştır
Mihrabı çini ve ahşap karışımıdır Mukarnaslı alçıdan yapılmış olup, üst kavsarasının yüzeyi altın varak kaplanmıştır 2 şerefeli iki minaresi vardır (Akgündüz, 1991 72)
Avniye Camii
Minaresinin önceleri ahşap olması nedeniyle, Tahtalı Camii adıyla da bilinen yapı, Mahmut Şami-sümen tarafından bağışlanan arsa üzerinde 1898 yılında inşa edilmiştir (Yıldız, 1992 : 198)
İtalyan Katolik Katedral Kilisesi
Sultan Abdülmecid tarafından 1853 yılında verilen bir fermana dayanılarak kilise mekanının inşaatına başlanmış ve yönetimi Capucins Rahiplerine verilmiştir Günümüzde Uray Caddesi üzerinde bulunan saat kuleli kilise kompleksi, diğer birimlerine ile 1898 yılında bitirilmiştir
Kesme kireç taşından avlulu anıtsal bir yapı olan İtalyan Katolik Kilisesi, Vatikan tarafından 1991 yılında İtalyan Katolik Katedral Kilisesi olarak değiştirilmiş ve güney, Güneydoğu Anadolu, Karadeniz bölgesi, Suriye, Irak, İran ve Rusya'daki Katolik kiliselere bağlanmıştır Mersin ve yöresindeki Katolik cemaat için ibadete açıktır (Özcan, 1991 191)
Arap Ortodoks Kilisesi
Atatürk Caddesi üzerinde bulunan Arap Ortodoks Kilisesi, Mersin'in ilk sakinlerinden, Dimitri ve Taunus Nadir tarafından bağışlanan arsa üzerinde 1878 yılında inşa edilmiştir İbadete açıktır (Erzen, 1993 : 136)
Hamamlar
Eski çağlardan beri, liman kentlerinde hamamların bulunması geleneği, 19 Yüzyıl Mersin kenti için de geçerliydi Modern yapılaşma ve yaşam tarzı nedeniyle, tarihi hamamlar günümüzde kullanılmamaktadır Bunlardan ayakta olanlar; Kiremithane Mahallesi'nde 1903 yılında yapılan Hadra hamamı, Hastane Caddesi yakınında Küçük hamam ile merkezde (Çarşı içinde) ticarethanelerin yer aldığı Büyük hamamdır (Baysal, 1994 : 267)
Atatürk Anıtı
Kültür merkezinin önündeki alanda bulunan bronz anıt, 1944 yılında Heykeltıraş Kenan Yontuç tarafından yapılmıştır (Erbil, 1998 : 149)
Refah Şehitleri Anıtı
II Dünya Savaşı yıllarında 23 Haziran 1941 tarihinde, Mısır'a eğitim amacıyla gönderilen Türk ordusu mensuplarını taşıyan Refah gemisi, Mersin açıklarında bandırası bilinmeyen bir gemi tarafından torpillenerek batırıldı Anıt, "Refah faciası" olarak bilinen bu olayda şehit olan 167 subay, astsubay ve erin anısına yaptırılmıştır (Artan, 1994 168)
Mersin Yöresindeki Kaleler
Robert W Edwards'ın yayınında ayrıntılı olarak ele alınan Kilikya kalelerinden bir kısmı, Mersin yöresinde bulunmaktadır Askeri garnizon, gözetleme noktaları veya yerleşim amaçlı olan kaleler, çoğunlukla Bizans ve Kilikya Ermeni Krallıkları döneminde inşa edilmişlerdir
Arslanköy Kalesi (Arslanköy'de), Belenkeşlik Kalesi (Soğucak'da), Çandır (Paparayn) Kalesi (Gözne'de), Dümbelek Kalesi (Arslanköy yolu üzerinde), Evciler Kalesi (Kızılbağ köyünde), Gözne Kalesi, Hebilli Kalesi, Hisar (Ziyarettepe) Kalesi (Kızılbağ köyü 7 Km kuzeyde), Kale (Mihrican Yaylası'nda), Kalegediği Kalesi (Fındıkpınarı), Tırmıl (Tumil/Gotbes) Kalesi Mersin hali doğusunda) (Gündüz, 1994 : 47)
İçel Müzesi
Kent merkezindeki Kültür Merkezi'nin doğu cephesindedir Arkeolojik ve etnoğrafik eserler üç ayrı salonda teşhir edilmektedir Taş eserlerin sergilendiği birinci salonda; Roma dönemine ait mermer insan başları, heykel ve steller ile anforalar yer almaktadır Pişmiş kilden (Terracota) yapılmış terliksi formaki mezarlar, Pompeipolis antik kentinde bulunmuştur İkinci salonda; Anadolu'nun en eski yerleşim merkezlerinden Yumuktepe ve Gözlükule kazılarından çıkarılan Yeni Taş, Bakır Taş ve Eski Tunç dönemlerine ait eserler sergilenmektedir Bunlar iki kulplu kaplardır Ayrıca Eski Tunç, Urartı, Hellenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait çeşitli çanak, çömlek, cam ve bronz eserler, bronz, gümüş ve altın sikkeler bu salonda sergilenmektedir
MÖ 2 Bine ait kurşun figür, Hitit İmparatorluk dönemine ait mühürler dikkat çeken eserlerdir Hayvan başlı gümüş, Urartu bilezikleri ve çeşitli dizi boncuklar, klasik ve Hellenistik Çağ'a ait Lechyos, Kylix ve Sigilatalar ile Roma dönemine ait çeşitli form ve büyüklükteki cam eserler, altın diadem ve küpeler sergilenmektedir Etnoğrafik eserlerin bulunduğu üst kattaki üçüncü salonda; gümüş süs eşyaları, tespihler, işlemeli kadın elbiseleri, peşkirler, ağaç ve bakır eşyalar, kilimler, nazarlıklar ve tabanca, kama ve barutluklar yer almaktadır Müze bahçesinde ise çeşitli dönemlere ait taş eserler ile Pithoslar sergilenmektedir İçel müzesinde 999 sikke ve 446 etnoğrafik eser bulunmaktadır (Çıplak, 1993 : 132)
Mersin Evleri
Mersin kenti ve liman ile ilgili bölümde verilen bilgilerde görüldüğü gibi, 150 yıllık geçmişi olan kentin ızgara planlı eski yerleşimi, tamamen 19 Yüzyıl yapılarından oluşmaktaydı Özellikle 1970'li yıllardan sonra tarihsel kent dokusu üzerinde başlatılan beton ve çok katlı yapılaşmayla birlikte bunların pek çoğu yıkılmış, günümüzde özgün karakterini koruyan az sayıda tarihi konut ve işyeri kalmıştır
Günsel Renda, F Yenişehirlioğlu, F Müderrisoğlu ve S Alp'in metinleriyle 1995 yılında yayınlanan "Mersin Evleri" adlı kitapta ayrıntılı bilgi, çizim ve fotoğraflarla eski Mersin Evleri tanıtılmaktadır
G Renda: "Burada geleneksel kentlerde merkeze bağlanan ve birbiriyle kesişen dar ve çıkmaz sokakların yerini, limana dikey veya paralel uzanan geniş ferah sokaklar almıştır Sıkışık, bitişik düzen evler yoktur, çünkü yeni kurulan bir kentte buna gerek duyulmamıştır
Mersin'de bu kent dokusunu oluşturan evlerin ortak özellikleri vardır Evler genellikle taştan yapılmıştır, bir veya iki katlı ve simetrik cephelidir; bazılarının altında dükkan veya depo yer alır; giriş sokaktandır Geleneksel Osmanlı evleri arkalarındaki avlu ya da bahçeye yönelik yapılardı Cepheler daha sağır, sade ve bezemesizdi Sokak görüntüsüne açıklık sağlayan çıkmalı odalar bulunurdu Mersin evlerinde ise cephelere önem verilmiştir Simetrik görünüşlü cephelerde ana giriş, bazen kemerlerin için yer alan, bazen üçgen alınlıkta taçlandırılmış, iki yanı sütunlu kapılarla vurgulanmıştır Lentolu ve söveli çift kanatlı pencerelerin yanı sıra, ikiz kemerli veya oval pencerelere ve mutlaka bunlarda yer alan panjurlu kepenkler sokak cephelerinin değişmez özelliğidir Kuşkusuz, bu cephelere hareket kazandıran en özgün öğe, giriş üzerinde yer alan cumbalar ve balkonlardır Bazen üçgen alınlıkta taçlanan alınlıklar, konsolların taşıdığı ahşap kapalı balkonları, demir şebekeli açık balkonları ile Mersin evleri, 19 Yüzyıl sonları konut mimarisinin tipik örnekleridir " (Anonim, 1995 : 153)
G Renda bu evlerin Selanik, İskenderiye, Lazkiye, İzmir, A valık gibi Akdeniz liman kentleriyle ortak özellikler gösterdiğine de dikkat çeker
Yöre koşullarını iyi bilen A Demirtaş'a göre yerleşim planı, bölgenin hava sıcaklığı ve nem durumu göz önüne alınarak denizden dağ eteklerine doğru uzanan cadde ve sokaklar halinde planlanmıştır Bundan amaç, güney-kuzey doğrultusunda hava akımı koridorları oluşturulmasıdır Sıcağı etkisiz hale getirmek amacıyla küçük pencereli, kesme taş duvarlı ve bitişik düzenli konutların ön veya arka yönlerinde küçük bahçe işlevi gören avlu bulunur Buradaki tulumbadan ihtiyaç duyulan su çekilir ve etraftaki yeşilliklerin devamlılığı sağlanırdı
Ş Develi: "Evler genellikle tek katlıdır İki katlı olanlar yığma taş yapılardı Bunların üst katında cihannüma denilen yerde, sıcak yaz aylarında oturulurdu Bağ bahçecilikle iştigal edenler, bahçe içinde yaptıkları huğ denilen evlerde yaşarlardı Zenginlere ait büyük yapıların taşları, yelkenlerle Laskiyeden getirilmiştir " Diye yazar
Mersin'de bazı tescilli evlerin restorasyonu yapılarak yeniden yaşama kavuşturulmuştur Atatürk Müzesi, İçel Sanat Kulübü, Topaz Şirketleri ve Victoria Evi gibi bilinçli çalışmalar, restorasyon bekleyen diğer mimari yapılar için güzel bir örnektir (Mansel, 1997 : 120)
6 2 SİLİFKE
Konumu
Doğuda Erdemli, batıda Mut ve Gülnar, kuzeyde Karaman ili, güneyde Akdeniz ile çevrilidir
Toros Dağları'nın eteğinde, Göksu Irmağı'nın iki yakasında kurulmuş bulunan Silifke; Güneydoğu Anadolu, Doğu ve Batı Akdeniz ile İç ve Batı Anadolu'yu birbirine bağlayan Devlet Karayolu ağının kavşak noktasında olup, il merkezi Mersin'e 80 km mesafededir (Topbaşoğlu, 1990 : 41)
Tarihçesi
İklim ve coğrafi yapısı ile İlkçağda insanların dikkatini çeken yörede, İ Ö VII Yy'de şimdiki Taşucu'nun olduğu yerde İonlar "Holmi" adıyla bir koloni kurmuşlardır Korsanların devamlı baskın ve talanlarından dolayı gelişme ortamı bulamayan Holmi İÖ IV yy'den itibaren zayıflamaya başlamıştır
Büyük İskender'in komutanlarından ve Suriye Krallığı'nın kurucusu Selefkos Nikator (İÖ 312-281), Holmi şehrinin bu zayıf durumunu fırsat bilerek kolayca ele geçirmiş; halkını da kıyıdaki Holmi'den 12 km içeriye, bugünkü Silifke'nin bulunduğu yere nakledip yerleştirerek "Selefkos'un Şehri" anlamına gelen Seleukia kentini (İÖ 300) kurmuştur Bu, Selefkos Nikator'un kendi adına kurduğu 9 şehirden biri olup, varlığını ve yaşamını günümüze kadar sürdürebilmiş tek Seleukia şehridir
Seleukia, Helenistik dönemde Selefkoslar ve Ptolemeos (Mısır) Krallıkları arasında sıkça el değiştirmiştir
İÖ I Yy'de Romalıların yönetimine giren kent bu dönemde kale eteklerinden ovaya doğru yayılmış, İmparator Diocletianus (İS 284-305) zamanında oluşturulan ve 39 kenti sınırları içine alan İsauria eyaletinin başkenti olmuştur Roma İmparatorluğunun 395 yılında ikiye bölünmesinden sonra Bizans yönetimine giren Seleukia, Aya Tekla'nın varlığından dolayı Hıristiyanlığın önemli bir hac merkezi durumuna gelmiştir Bizanslıların elinde iken 13 Yy'de Selçukluların; 14 Yy'de Karamanoğulları'nın yönetimine girmiş; 1471 yılında Gedik Ahmet Paşa tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştır
Başlangıçta Seleukia olan adı zamanla değişerek Silifke'ye dönüşmüştür
Osmanlılar döneminde bazen sancak, bazen vilayet merkezi olmuştur Kurtuluş Savaşı'ndan sonra İÇ-EL ili merkezi (1924-1933) olan Silifke, 1933'ten sonra İçel ilinin bir ilçesi durumuna getirilmiştir (Okandan, 1991 : 217)
Adı Nereden Geliyor
Taşucu'nun yerinde, Milattan önce 7 Yüzyılda kurulduğu bilinen HOLMİ kentinin halkı, Selefkos Nikador tarafından M Ö 300 yılında İçel merkezinin şimdiki yerine yerleştirilmiştir Kurucusunun adına uygun olarak, kentin adına "Selefkiya" denmiştir Bu isim, sonradan değişikliğe uğrayarak SİLİFKE olmuştur
Tarihi ve Kültürel Çevre
Silifke, ören yerleri ve kültürel çevre bakımından Anadolu'nun en zengin ilçesidir Günümüze kadar bilinen veya ziyarete açılan ören yerleri dışında keşfedilmeyi bekleyen çok sayıda tarihi eser ve yerleşim bulunmaktadır (Göktürk, 1995 : 257)
Silifke Kalesi
Kentin batısındaki tepenin üzerinde, oval planlı olarak kurulmuştur Klasik çağlarda Kokysionoros bilinen yerleşimin ortasında Tanrıça Akthena Kanetis adına yapılmış kutsal bir tapınak bulunmaktaydı
Temel tespitlerine göre Helenistik veya erken Roma dönemine ait olduğu anlaşılan yerleşim, Arap akınlarına karşı Bizanslılar tarafından 7 Yüzyılda oval şekliyle berkitildi Kale, Ermeni Kilikya Krallıkları, Franklar, Anadolu Selçukları, Karaman oğulları ve Osmanlı dönemlerini yaşamıştır
Kale, 19 Yüzyılda gezgin ve araştırmacı Kaptan Beafort ve V Langlois tarafından incelenmiştir Evliya Çelebi, kalenin 23 burcu; içinde 1 cami (Sultan II Bayezid zamanına ait), 60 kadar ev olduğunu yazar Burçların çoğu yıkıldığından günümüzde ancak 10 adedi görülebilmektedir Kalenin ana girişinde örülen ikinci bir duvarla güvenlik koridoru oluşturulmuştur Kalede yeterli arkeolojik kazı ve bilimsel çalışmalar yapılmamıştır Kale içinde görülebilen başlıca yapılar, kemerli galeriler, su sarnıçları ve depolardır Günümüzde sitadel konumundaki kale ve kenti çevreleyen duvarlara ait herhangi bir iz kalmamıştır (Aslan, 1991 269)
Taşköprü
MS 77-78 yıllarında Kilikya Valisi L Octavius Memor tarafından, Roma İmparatoru Vespasianus ve iki oğlu adına yaptırılmış olan ve günümüzde yedi gözü bulunan köprü, 19 Yüzyıla kadar ilk şeklini korumuştur Köprünün kuzey girişinde bulunan mermer sütun üzerindeki kitabeye göre, Vali Mehmet Ali Paşa tarafından 1875 yılında restore ettirilmiştir Restorasyon sırasında iki küçük kemer yerine tek kemer yapılmasıyla köprü 5 kemerli olmuştur 1972 yılında köprü üzerinde genişletme çalışmaları yapılmıştır Celal Taşkıran'ın örneğini "Silifke and Environs" adlı kitabında yayınladığı Roma kitabesinin orijinali, 1870 yılında Silifkeli bir Rum vatandaş tarafından İzmir Evangelical Okulu'nun müzesine gönderilmiş; ancak 1922 yılındaki büyük yangında kitabe kaybolmuştur (Çıplak, 1993 : 191)
Roma Tapınağı
Silifke merkezde bulunan ve doğu ile güney yanlarındaki sütun tabanları orijinal şekilde korunmuş olan tapınak, MS 2 Yüzyılda Pseudodipteros planlı yapılmıştır Tapınağın uzun kenarında 14'er; kısa kenarında 8'er sütun (40 mX21 m boyutlu) bulunmaktaydı Korint başlıklı bu sütunlardan bugün sadece biri ayakta kalabilmiştir
MS 5 Yüzyılda yaşamış olan Tarihçi Zosimos: "Tapınak, ovadaki ürünlerine musallat olan çekirgelerden kurtulmak için Güneş ve Sanat Tanrısı Apollon'dan yardım isteyen ahali tarafından, çekirgeler Apollon'un gönderdiği bir kuş sürüsünce yok edilmesi sonucunda, O'na bir şükran ifadesi olarak yaptırılmıştır" diye yazar Tapınağın işlevi konusunda değişik görüşler vardır Burası St Paulus'un kiliseye dönüştürdüğü Roma Zeus Tapınağı'dır veya 5 Yüzyılda kiliseye dönüştürülen Aphrodit Tapınağı'dır Ya da kente batı yönünden girilen kapının kolonlu caddesidir 1993 yılında yapılan kazılarda, tapınağın yerden 2 m yükseklikte bir platform üzerine kurulduğu anlaşılmıştır (Zoroğlu, 1994 : 83)
Tekiranbarı Sarnıcı
Silifke Kalesi'nin eteğinde kayalara oyulmuş büyük bir su deposudur Kentin su ihtiyacını karşılayan bir Bizans yapısıdır 45 m uzunluğunda, 23 m genişliğinde, 15 m derinliğinde olan sarnıcın tabanına kayaya oyulmuş döner bir merdivenle inilir Mimarisiyle Çukurova'nın en orijinal antik su deposu özelliğindedir
1997 yılında İçel Valiliği tarafından, arkeolojik kazı ve temizleme çalışmaları başlatılmış ve çevre düzenlemesi yapılmıştır (Akbaş, 1995 : 214)
Mozaik Alan
1980 yılında Kültür Bakanlığı'nca kent merkezinde yapılan bir kazıda, gymnasium veya hamam olabileceği tahmin edilen "opus-sectila" teniğinde yapılmış renkli mozaik tabanlı yeni bir mekan bulunmuştur MS 2 Yüzyıl Roma dönemine ait olduğu belirlenen bu kalıntıda ayrıca üzeri yazıtlı iki heykel altlığı ile 2 m boyunda başı kopmuş mermer bir imparator heykeli de bulunmuştur (Çıplak, 1993 : 250)
Tiyatro
Kalenin bulunduğu tepenin güneydoğu eteklerinde bulunmaktaydı Günümüzde sadece giriş kapısına ait bir bölümü kalmıştır
15 yüzyılda yöreyi gören Barbaro'nun anlatımına göre; tiyatro büyük caeası ile sağlam durumdaydı Kaptan Beafort, 1812'de tiyatroyu kısmen ayakta olarak görmüştür (Soylu, 1989 : 129)
Aleaddin Camii
Taşköprünün karşısında bulunan cami, Selçuklu sultanlarından Aleaddin Keykubat döneminde yapıldığı için Aleaddin Camii adını almıştır Kentin merkezine bulunduğu için Merkez Cami olarak da bilinmektedir
Cami dikdörtgen planlıdır İçi ikişer sütunun ayırdığı 3 neflidir Orta nefin karşısında Selçuklu süslemeleri bulunan taş mihrap vardır Orijinalinde son cemaat yeri yoktur Mihrabın iki yanında pencereler yer alır Düz tavanlı caminin mihrabının üzerinde küçük kubbe oturtulmuştur Basık minaresi Selçuklu özelliği göstermez Cami 1989 yılında restore edilmiştir (Öz, 1988 : 98)
Reşadiye Camii
Kentin güneyinde Kız Meslek Lisesi yakınındadır Padişah Sultan Mehmet Reşat zamanında Nüzhet Paşa tarafından yaptırılmıştır Sundurması, başlık ve sütunları korint tarzındaki devşirme antik malzemeyle destelenmiştir Cami kareye yakın planlıdır Düzgün kesme taşlarla örülen duvarları ahşap bir kırma çatı örter (Gündüz, 1994 : 131)
Tevekkül Sultan Türbesi
Taşköprünün yanındaki türbe hakkında herhangi bir bilgi kaynağı bulunmamaktadır Selçuklu sultanlarından birinin annesi olduğu söylenen türbe açık bir mezar durumundadır Son yıllarda üzerine bir çatı oturtulmuştur
Atatürk Evi Müzesi
Atatürk'ün Silifke'ye 27 Ocak 1925 tarihinde ilk gelişinde kaldığı tarihi ev restore edilerek, kullandığı şeylerle birlikte müzeye dönüştürülmüştür
Atatürk, Silifke'ye geldiğinde, Silifke İdman Yurdunu ziyaretinde şeref defterine şunları yazmıştır: "Silifke'ye geldiğimden çok memnunum Beni unutmayacağınızı bilirim Sizi kalbimden çıkaramam " (Uluğ, 1991 : 143)
Kültür Evi
1995 yılında Silifke Belediyesi tarafından yörenin geleneksel kültürünü tanıtmak amacıyla Silifke Kültür Evi açılmıştır
Silifke Müzesi
Taşucu yolu üzerindeki müze, yörenin çeşitli dönemlerine ait tarihi eserlerin sergilendiği iki katlı modern bir yapıdır
Kentteki Meydancık Kalede bulunan Helenistik döneme ait gümüş sikke koleksiyonu ile 2 Ve 4 Yüzyıllara ait küpe, bilezik, yüzük, yağ kandili gibi mezar buluntuları ile pişirilmiş kil ve taş heykelcikler; ikinci katta Helenistik döneme ait pişirilmiş kil kaplar ile MÖ 4 Ve 5 Yüzyıla ait desenli vazolar; müzenin etnoğrafik eserler bölümünde, Silifke yöresi giysileri, cam, bronz ve gümüş eşya ile Osmanlı dönemine ait silahlar sergilenmektedir (Atik, 1993 : 243)
Karadedeli, Karakabaklı ve Işıkkale Ören Yerleri
Silifke Mersin yolunun 13 Km'sinde bulunan Karadedeli Köyü Camii önünden kuzey-batı yönünde İmamlı köyüne kadar uzanan stabilize yol boyunca Geç Roma ve Erken Bizans dönemlerine ait yapı kalıntıları bulunmaktadır Ayrıca köyün 6 km kuzeyinde Karakabaklı'da geniş bir alana yayılmış antik kalıntılar, Karakabaklı'nın 7 km kuzeyindeki Işıkkale'de Geç Roma ve Erken Bizans dönemine ait yerleşimde, iyi durumda bir bazilika, lahitler, sarnış ve gelişigüzel planlı tek katlı evlere ait yapı kalıntıları; yakın çevrede Sinekkale, Barakçıkale ve Yenibahçe ören yerleri bulunmaktadır (Taşkıran, 1992 : 93)
Korkusuz Kral Anıtmezarı (Mezgit Kale)
Susanoğlu'nun içinde kuzeye doğru giden stabilize yol 5 Km'de Türkmenuşağı köyüne ve 11 Km'de bu köyün mahallesi olan Paslı'da Roma dönemine ait ev, sarnış ve mezar kalıntıları vardır Paslı'nın 2 km Doğusunda bir tepe üzerinde Korkusuz Kral Anıt mezarı bulunmakta ve yöre halkı tarafından Mezgit Kale olarak bilinmektedir MS 2 Veya 3 Yüzyıla ait anıt mezar 7 80 m ebadında olup, ön kısmındaki korint başlıklı sütunların ortasında konsollar bulunmaktadır (Karakaş, 1992 : 245)
Zeus Tapınağı ve Kilise
Üç ayrı dönemde hizmet vermiş olan bu tapınak, Tanrıların babası Zeus'un dev ejderha Typon'a karşı kazandığı zaferin bir simgesi olarak yapılmıştır Hıristiyanlık döneminde tümüyle yıkılarak kiliseye dönüştürülmüştür Kimin adına ve ne zaman yapıldığı bilinmeyen kilise, 4-5 Yüzyıl arasında tarihlenmektedir (Okandan, 1991 : 275)
Takkadın Ören Yeri
Paslı ören yerinden sonra 4 km ileride Roma ve Bizans dönemlerine ait yoğun kalıntıların bulunduğu Takkadın ören yerine varılır Burada kaya mezarları, lahitler, aslan kabartmalı lahit kapakları, nekropol, sarnıç, küçük bir kale, kilise ve ev kalıntıları bulunmaktadır (Akbaş, 1995 : 266)
Poimenius Hamamı Üç Güzeller Mozaiği
Narlıkuyu koyunda deniz kıyısında bulunan hamam, 4 Yüzyıl Roma döneminde Poimenius tarafından yaptırılmıştır Cennet obruğu içindeki yer altı deresinin denize ulaştığı yerdeki tatlı su kaynağından yararlanmak amacıyla burada yaptırılan hamamın yıkanma bölümünün tabanındaki mozaikte Zeus'un yarı tanrıça kızları Aglaia, Euphrosyne ve Thalia'nın çıplak olarak kumru ve keklikler arasında dans edişi tasvir edilmektedir
Mozaiktablonun üst kenarındaki yazıda: "Ey konuk dost! Bu mucizeli suyu kimin bulduğunu, saklı kaynağını kimin gün ışığına çıkardığını merak ediyorsan, bil ki O, imparatorların dostu ve Kutsal Adalar'ın dürüst yöneticisi Poimenius'tur " (Başal, 1993 : 136)
Cennet ve Cehennem Obrukları
Silifke-Mersin karayolunun 20 Km'sinden 2 km kuzeyde yer alan Cennet-Cehennem ve Dilek-Astım obrukları ve mağaraları 3 Jeolojik dönemlerde oluşmuştur
Cennet obruğunun elips şeklindeki ağız kısmının çapları 250 m ve 110 m olup derinliği 70 m'dir Çökük tabanın güney ucunda 200 m uzunluğunda ve en derin noktası 135 m olan büyük bir mağara girişi ve bu mağaranın ağzında 5 Yüzyılda Paulus adında dindar bir kişi tarafından Meryemana'ya ithafen yaptırılan küçük bir kilise vardır Cennet çöküğüne her biri oldukça geniş 452 basamakla inilir Kiliseden sonra devam eden mağaranın bitim noktasında, Antik Çağlarda suyunun kutsal olduğuna inanılan yer altı deresine ulaşılır (Erbil, 1998 : 212)
Cennet obruğunun yaklaşık 75 m kuzeyinde, ağzı kare şeklinde en derin yeri 120 m olan, seyredildiğinde ürperti yaratan Cehennem obruğu bulunmaktadır Mitolojiye göre Zeus, alevler kusan yüz başlı ejderha Typhon'u buradaki bar kavgada yendikten sonra, onu Etna Yanardağı'nın altına sonsuza değin kapatmadan önce bir süre Cehennem Çukuru'nda hapsetmiştir
Hasanaliler Kilisesi (Çanlı Kilise), Cennet Cehennem yolunun devamındadır 6 Yüzyılda yapılan ve Hasanaliler köyü içerisinde bulunan kiliseden sadece apsis ayaktadır (Teoman, 1991 : 181)
Ayatekla (Meryemlik)
Kentin yaklaşık 1 5 km güneyinde bulunan Ayatekla, Hıristiyanlık dönemine ait dini bir merkezdir Ayatekla ve Meryemlik olarak bilinen kutsal alanın kuruluşu MS 50 yıllarında başlamıştır İkonialı (Konya) bir azize olan Hagia-Thecla (Ayatekla), Hz İsa'nın havarilerinden St Paulus'un Hıristiyanlık öğretilerini benimsemiş, öncü bir misyonerdir St Paulus'un Konya'da verdiği vaizlerden çok etkilenerek kendini dine adamıştır Thekla, Konya ve Yalmaç'daki Roma izlenmelerinden kaçarak Silifke'ye gelmiştir Önceleri ibadetin gizlice yapıldığı kotokomb denilen, doğal mağarada yaşamıştır Ayatekla, Hıristiyanlığın en eski ve en önemli kutsal alanlarından biridir Burası daha sonraki Bizans dönemlerine dini bir yerleşim olmuş ve Ayatekla olarak anılmıştır
Günümüzde Meryemlik olarak bilinen ören yerinde yer altı ibadet mağarası, daha sonra üzerine inşa denilen anıtsal Zenon Bazilikası'nın apsis kalıntısı, Büyük Sarnıç, Hamamı,, Kuzey Kilise, irili ufaklı sarnıçlar ve Nekropol alanını görmek mümkündür (Anonim, 1992 : 152)
Ayatekla'nın içinde yaşadığı mağara onun kayboluşundan sonra Hıristiyanlarca kutsal sayılmış, ve Hıristiyanlık dininin MS 320 yılında serbest bırakılıncaya kadar gizli bir ibadet yeri olarak kullanılmıştır Daha sonra bu mağara içine payanda amaçlı korint sütunlar konulmuş, mozaik kaplamalar yapılmış ve 4 Yüzyıl sonlarında kiliseye dönüştürülmüştür
Uzuncaburç
Silifke ilçesinden Toros dağlarına uzanan vadi ve ormanlar arasından geçen asfalt yolun 30 Km'sinde bir plato üzerinde kurulmuş olan Olba ören yerine ulaşılır Helenistik Çağ'da merkezi Uzuncaburç'un 4 km doğusundaki Olba Ura Krallığı'nın kutsal alanı olan Uzuncaburç yerleşimi, 72 yılında İmparator Vespasianus zamanında, Olba'dan ayrılarak "Diocaesarea" (Tanrı-İmparator kenti) adıyla kendi adına para basabilen özerk yeni bir site durumuna getirilmiştir
Olba kenti, Uzuncaburç'un 4 km doğusunda önemli bir yerleşim yeri olup, halkın ibadet ettiği, Zeus Tapınağı ise Uzuncaburç'da blunmakta idi Ancak Romalılar yöreye egemen olduktan sonra 1 Yüzyılın sonlarına doğru Zeus Tapınağı'nın bulunduğu yere özel bir önem vererek, burasını Olba'dan ayırıp Diocaesarea adıyla bağımsız bir site haline getirmişlerdir Buradaki Zeus Tapınağı ile kent burcu dışında kalan bütün mimari yapılar Roma dönemine aittir Bizans döneminde de burası yerleşim olarak kullanılmıştır Ören yerinde bulunan yapı kalıntıları şunlardır: (Kara, 1993 : 83)
Sütunlu Cadde: Tiyatronun önünden geçen sütunlu cadde, Zeus Tapınağı'nın yanında kent kapısından gelen diğer bir sütunlu cadde ile kesişir ve Tychaeum (Şans) Tapınağı'nda son bulur 1 Yüzyıldan kalma caddedeki sütunların hepsi yıkılmış ve mimari parçalarının çoğu yok olmuştur (Akgündüz, 1991 : 57)
Tören Kapısı: 1 Yüzyıldan kalma tören kapısı her biri 1 m çapında ve 7 m yüksekliğinde Korint başlıklı sütunlarla anıtsal bir yapıdır Sütun gövdelerinden çıkan konsollar üzerinde, heykeller bulunmaktaydı Yarısı yıkılmış olan tören kapısının 5 sütunu ayaktadır
Zeus Tapınağı: Tören kapısından sonra antik çeşmeyi geçince sütunlu caddenin solunda bir avlu içerisindeki Zeus Tapınağı'nın Seleukhos Nikator (MÖ 312-295) tarafından yaptırılmış olduğu sanılmaktadır Y Boysal'a göre; Zeus Tapınağı, Anadolu'da dört bir yanı tek sıra 36 sütunla çevrili, Korint tarzında Peripteros planlı, en eski tapınaklardan biri olarak sanat tarihinde önemli bir yere sahiptir Romalılar tarafından da kullanılan tapınak, 5 Yüzyılda önemli değişikliklerle kiliseye çevrilmiştir (Soylu, 1989 : 139)
Şans Tapınağı (Tychaeum): Sütunlu caddenin bitimindeki Şans Tapınağı 1 Yüzyılın ikinci yarısında yapılmıştır Bugün 5'i ayakta olan, 6 m yüksekliğindeki yekpare granit 6 sütunun taşıdığı arşivdeki kitabeye göre, tapınak, kentin soylularından Oppius ile karısı Kyria tarafından yaptırılarak kente armağan edilmiştir (Develi, 1991 : 234)
Zafer Kapısı: Güney-Kuzey yönündeki ikinci sütunlu yol üzerinde ve Zeus Tapınağı'nın kuzeyinde bulunan kapının ortasında, biri büyük yanlarında iki küçük kemerli girişler vardır Üzerindeki kitabede, depremden zarar gören kapının Roma İmparatorları Arcadius (395-408) ile Honorius'un (395-423) birlikte yönetimleri sırasında onarım gördüğü yazılıdır (Dulkadir, 1985 : 235)
Tiyatro: Roma İmparatorları Marcus Aurelius ile Lucius Verus'un birlikte yönetimleri sırasında, 2 Yüzyılın ikinci yarısında yapılmış olduğu burada bulunan bir yazıttan anlaşılmaktadır (Yalçın, 1992 : 193)
Helenistik Anıt Mezar: Uzuncaburç beldesinin güneyindeki bir tepe üzerinde yapılmış olan anıtmezar, dor biçimindeki mimarisi ile yörede tektir Piramidal çatılı, 15 m yüksekliğindeki mezar anıt 550 cm x 550 cm ölçülerinde kare planlıdır 2300 yıllık anıtmezarın, Seleukhos veya Olba Krallığı'nın yöneticilerinden birine ait olduğu tahmin edilmektedir (Akbaş, 1995 : 178)
|