Yalnız Mesajı Göster

Bu Millet Sizi Unutmaz

Eski 10-10-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bu Millet Sizi Unutmaz



KONYALI VELİ ÇAVUŞ

Hiç boş durmazdım Geceleri sürüne sürüne düşmanın içine girer, cephane çalar gelirdim Çalıp geldiğim barutlar bizim pambık gibiydi Çok mermi, silah, elbise ve yiyecek çalıp getirdim Alacak bir şey bulamazsam, yorgunluktan uyuyan nöbetçi gâvur askerinin ayağından, postalları çıkarır da getirirdim Bir gün, gündüz düşmanın arasına sızıp, cephaneliklerini ateşe verecektim Beni fark ettiler; kaçmaya başladım Öyle bir yere geldim ki, etraf bizim şehit ve onların leşleriyle doluydu

Yere yattığım gibi, ölülerden birini bacaklarımın üstüne, bir diğerini de göğsümün üzerine çekip, ölü numarası yaptım Göğsümün üzerindeki yiğir yiğir kokuyordu Kokuya dayanamlyordum; ama başka ne yapabilirdim ki? Çünkü beni gören düşman, yanıma yaklaşmış beni arıyordu! Epey bir aradılar

Kendi aralarında yüksek sesle, gavurca konuşuyorlardı Belki /şimdi buradaydı!/ mı diyorlardı, ne bileyim Gözlerimi zaman zaman

kapatıp, onları takip ediyordum Beni bir türlü bulamıyorlardı Sonra çekip gittiler; yavaş yavaş sürüne sürüne bizim bölüğe yaklaştığım zamanda, bizimkiler bana ateş etmeye başladılar Ben: /-Ben Veli Çavuşum!/ diye bağırıyordum ama duymuyorlardı ki, sonra sine sine yaklaştığım zaman, beni görüp anladılar

Ekmek yok, yemek yok Hey gidi yokluk günleri hey! Atın pisliğinin içinden midesinin eritemediği arpaları çıkarır, yıkayıp kuruttuktan sonra, gavırga gibi yerdik

Bir keresinde, şarapnel top beygirini öldürmüştü Baldırını kesip pişirdikten sonra yedim Gavurların her şeyi vardı; biz ekmek bulamazken, onlar halva, çikolata, şeker gibi bir şeyler yiyorlardı Zaman zaman bizim mevzilerden yana da attıkları olurdu; biz de alır yerdik"

Dedeme, bir gün:

"- Dede, Atatürk'ü hiç gördün mü?" diye sormuştum Şunları anlatmıştı:

"- Hiç görmez olur muyum oğlum! Çanakkale'de beraberdik O beni, çok severdi Çok gezdim yanında Hatta, elimle su bile verirdim; içerdi Daha sonra,

Afyon'da, Dumlupınar'da da beraberdik Hey büyük adam hey Sağlığımızı ona borçluyuz, oğlum" dedi

Veli Çavuş dedemi, evinin balkonunda namaz kılarken de görürdüm O iri gözleriyle, daima etrafı kontrol eder, dururdu Bu hali benim çok dikkatimi çekerdi; herhalde savaşın hatıraları olsa gerekti Çünkü bu psikolojik hali kendimde de görüp, müşahede ediyorum

1984 yılının 3 Eylül günü, en büyük ağabeyisi Ahmet'in Fatma'dan doğma olan oğlu "ÜTÜK HÜSEYİN" namıyla maruf yeğeni amcam Hüseyin Kaplan /D: 1328-0: / şunları anlatmıştı:

"- Babam ile Veli emmim Seferberlik'te beraber askerlik yapıyorlarmış; fakat babam Veli emmimi tanıyamazmış Hatta, bazen babam Veli emmime at eti götürüp de;

"- Al ye! Dermiş de, babam bir türlü emmimi tanıyamazmış Bir gün babam mevzide dinlenirken, düşman tarafından atılan bir top mermisi gelip, mevzinin içine düşmüş; babanı da oracıkta şehit olmuş" demişti

Çocukluk heyecanı ve duygularıyla Veli dedeme; "- Dede, hiç gavur öldürdün mü?" dediğimde:

"- Öldürmez olur muyum hiç oğlum! Bir keresinde, oturduğum yerden dürbünle aşağılardaki düşmanı gözlüyordum Gavur gelmiş tepeme dikilmiş; gözümden dürbünü çektiğim zaman, tepemde zebella gibi bir gavurun durup, elindeki süngüyü tepeme indirmek üzere olduğunu gördüm Nasıl gerisin geriye bir comballak attığım gibi belimdeki Garadağlıyı çekip, ateş ettim Gavuru alnının tam ortasından vurmuştum Az daha geç kalsam, canımdan oluyordum!" demiş, vücudundaki misket ve mermi çekirdeklerini göstermişti Gerçekten dedemin vücudunda iki tane mermi çekirdeği mevcuttu Bunlar vücudunun her tarafında gezinir dururdu Bana ölmeden önce son gösterdiğinde, bir tanesi sol bileğinin üzerinde idi Hatta o minnacık elimi alıp, bileğinin üzerine koyarak;

"- Bak işte şurada, buldun mu? Gördüm mü?" demişti Diğerinin de o sene vücudunun içinde kaybolup, neresinde olduğunu bilemediğini söylemişti Düşman kuvvetlerinin sayısız gemi ve askerleriyle, uçaklarının da çok olduğunu, buna mukabil bizim bir tane "TEKKANAT" adı verdikleri tayyaremizin olduğunu söylemişti Bana daima:

"- Oğlum, on sene askerlik yaptım!" der, cepheden cepheye koştuğunu anlatırdı Küçücük yaşıma rağmen Bulgar düşmanlığını, ermeni, Rus, İngiliz, Fransız ve Yunan düşmanlığını kendisinden öğrenmiştim Ne zaman "Karadağlı"yı alıp evden dışarı çıkmış isem, bana o küçücük yaşıma rağmen, savaştığı bu

milletlerden bahsederdi Merhum bunların içinde en kalleşlerinin Bulgar ve Ermeniler olduğunu söylemişti Yunanlılar ile Ruslara da /kancık kâfir/ derdi İngilizleri de "ezelî ve ebedî düşman" olarak görürdü

ANKARALI ALİ ÇAVUŞ

Ali Çavuş, Anafartalar Bölgesinde savaşan 12 Tümen Alaylarından birine bağlı 2 Tabur çavuşlanndan-dır Duygulu, çalışkan bir Anadolu yiğidi Ali Çavuş

Ağustos ayının 21 günü sıcak kaynıyor En lüks şey su Özellikle İngilizleri canından bezdiriyor Çünkü susuzluktan çatlayıp ölenler var Bizim taburda da suya ihtiyaç vardır ve Tabur Komutanı:

"- Ali Bu işi sen yapabilirsin Biraz tehlikelidir, şu tepenin düzleştiği yerde pınar var Bir sürprizle karşılaşabilirsin Başında İngiliz askerleri olabilir Neyse al şu mataraları doldur getir Dikkatli ol Düşman yerimizi bellemesin"

Bu konuşmadan sonra hazırlanıp yola koyulan Ali Çavuş, bayırı tırmanır ve tepenin düzleştiği noktaya ulaşır Pınar da karşıdadır ve görür Fakat komutanın dediği gibi başında İngiliz askerleri vardır Hem 9 kişi ve silahlı Ali Çavuş tek ve silahsız Geri dönse vurulacak ve kaçması da imkânsız Bu defa o da çaresizlik içinde; Ya Bismillah deyip su matarasını çektiği gibi "Teslim olun" narası karşısında İngilizleri teslim alır Kaç kişi, nasıl ve ne gördülerse ama teslim olmuşlardır

Ta Hazreti Peygamberimizden beri savaşlarda Mehmetçiklere yardım edenlerin olduğunu okumaktayız:

"Aslında Çanakkale Savaşları'nda Seyit Onbaşı'nın o mermiyi kaldırması ve gemiyi en canalıcı noktasından vurması ve vurulan gemilerden biri olan Buve'nin iki dakika içinde batması, Yahya Çavuş'un 25 Nisan günü 80 kahraman ile 29 İngiliz Tümenini dize getirmesi, 25 nisan günü Mustafa Kemal'in Anzakları 25 km ilerleyebildikleri noktada yakalaması ve 85 ayda bu mesafeyi 3 km'ye çıkaramamaları ve İngilizlerin 25 Nisan günü Sarıbayır altına çıkardıkları bir tugay askerin hiç ilerlemeden karşılarında hiçbir Türk askeri olmamasına rağmen mevzi kazıp savunmaya geçmeleri ve 8 Ağustos 1915 günü Anafartalar çıkarmasında 30000 İngiliz askerinin 2500 Türk askerini aşamamaları ve 25 Nisan Anzaklarm Kabatepe yerine Arıburnu yarlarına dayanmaları, akıl almaz derecede Türklerin desteklenmesi şeklinde yorumlanmaktadır Özellikle İngilizlerin Çanakkale Savaşları'ndaki yanlışları için kitaplar yazılır ve yazılmıştır Bu yanlışları yapmasalar biz de zor durumda kalırdık İnsanlar zulmeder fakat kader adalet eder"

Ali Çavuş, bir manga İngiliz askerini önüne aldı ve silahlarım da boyunlarına astırıp tabur karargâhına döndü Ancak içlerinden biri yaralıdır Yürümesi ağır olmaktadır Ali Çavuş'a göre yarası hafiftir Yalnız geriden yardım gelmesini beklemekte ve bilerek ağır yürümektedir Buna canı sıkılan ve evhamlanan Ali Çavuş, yaralı İngiliz'e bir tüfek darbesi vurur Kendi ifadesine göre vurması da o kadar ağır değildir Ama İngiliz ölür Ali Çavuş, kendi kendine yaralı İngiliz'e vurmamalı idim Hem teslim de olmuştu Dinimize göre bu hareketim yasaktı Biz Çanakkale'ye gelir iken, Hoca Efendi bizi bu konuda bilgilendirmiş ve nasihatte bulunmuştu Şimdi günaha girdim mi? Yoksa katil mi oldum vesvesesi içinde Tabur Karargâhına geldi Tabii ki taltif edildi Ödüllendirildi Olayı Anafartalar Bölgesi'nde duymadık kalmadı

Ali Çavuş'un öğretmen torunu Hasan Efendi'nin bize nakline göre: "Dedem bize Çanakkale'yi naklederdi O İngiliz'i hep anar ve üzülürdü "Ne diye o yaralıya vurdum ve ölümüne sebep oldum Allah huzuru mahşerde bundan bana sual eder mi? Vatan savunması diye kendini teselli etmeye çalışırdık Ama o, ölünceye kadar bu olayı unutmadı ve bize hikâye edip durdu Yani dinimiz açısından bizden yardım ve destek istediği her halinden belli olurdu Bir defasında bize yetinmeyip, Müftü Efendiden onay istemişti O da gerekeni söylemiş ve biraz olsun huzura ermişti

Hülâsa bizim için Ali Çavuş'un çarpıcı olan yönü de budur Allah isterse bir kişi 10 değil 1000 kişiyi de teslim alabilir Ama savaş anında ve üstelik vatanın haksız yere saldırıya uğramış, tam bir ana can baba can günü yaşanıyor Düşman, yakaladığı vatanın sahiplerini öldürmek değil, yakıyor bile Sen vatanına ve namusuna göz dikmiş bir düşmanı esir alıyor ve kaza ile öldürünce müteessir oluyor ve üzülüyorsun İşte bizi biz yapan cevherimiz budur İstisnalar dışında hiçbir millette böyle bir özellik gösteremezsiniz İşte Çanakkale'yi kazandıran bu ruh özelliğimizdir İngiliz ve müttefiklerinin bilemedikleri ve hesap edemedikleri unsur da gene bu özelliğimizdir

HARPUTLU ÖMER ÇAVUŞ

Çanakkale Muharebeleri, baştan aşağıya Türk milletinin birer şehamet abidesidir Bu muharebelerin hangi parçası ele alansa kıymetli bir yiğitlik destanı olur Burada ne kahramanlar türemiş, ne dilâverler belirmiştir İşte onlardan birisi de Ömer Çavuş'tur

Ömer Çavuş, 13 Tümene mensup 66 Alayın l Tabur çavuşlarındandır

Harputludur 33 yaşındadır Alayı, l Taburu ile Kirte bölgesindeki siperleri işgal etmiş ve 2, 3 Taburlarını da ihtiyatta bırakmış bulunuyordu ve bunlar 1 Hat siperlerinin pekiştirilmesi için gönderildi Fakat kapalı yollar, yaralı ve şehit cesetleriyle dolduğundan taburlar çok ağır ilerleyebiliyordu 2 Tabur Komutam, ilerden daha evvel malûmat almak ve vaziyeti biran evvel anlamak ihtiyacını duyarak emir subayını öne sürdü ve siperlere kadar gitmesini emreyledi Bu subay siperlere yaklaşınca, karşısında birinci taburdan Ömer Çavuşu gördü

"- Ne var ne yok Ömer Çavuş?" demesi üzerine, Ömer Çavuş şu yolda tekmil haberi verdi:

"- Komutanım, bizim tabur subaylarından kimse kalmadı Erattan da canlı pek az kaldı Fakat siperlerimize giren İngilizlerden de hiç birini sağlam bırakmadık

"- Siperler hep elinizde mi?"

"- Yalnız B Yusuf siperlerinden üç mangahk bir kısımda düşman vardır Çünkü orada sağ kalmış erimiz yoktu"

"- O kısmı bana gösterebilir misin?" Deyince, bu kahraman çavuş, subayın önüne düşerek ilerlemeye başladılar Türk ve İngiliz cesetleriyle dolu siperlerden geçerken kâh bir kafaya, bir bacağa basıyorlar ve kâh atlayıp geçerken cesetlerin üzerine düşüyorlar ve bu tarzda güçlükle gidebiliyorlardı Düşman yerleşebildiği parçadan bunları görünce makineli tüfek ateşi açtığından durdular ve yerden düşmanın tutunabildiği kısmı Ömer Çavuş parmağı ile gösterip anlatabildi

"- Başka yerde düşman yok değil mi Ömer Çavuş?" "- Hayır yoktur"

"- Peki iyi, şimdi senin tertibatın nedir?"

"- Sağ kalabilen erlerimi şu gezdiğimiz siperlere birer ikişer nöbetçi diktim İngilizlerin daha ileriye gelmemesi için toplayıp arttırabildiğim 25 eri de şurada yığılı tutuyorum"

"- Artık burası emindir değil mi?" "- Allah utandırmasın" Subay, Ömer Çavuşla beraber dolaşırken rasgeldikleri erlere: "Gazanız mübarek olsun, geçmiş olsun" dedikçe, bunlar tozlu kirpiklerinin sakladığı kanlı gözleriyle subayı süzerek, susuzluktan köpüren yapışkan dudaklarını zorla açmaya çalışarak teşekkür ediyorlardı İçlerinden havadis ve malûmat verenler de oluyordu Bir er:

"- Komutanım, biz taburun her dört bölüğünden işte bu kadarcık kaldık Fakat şehit düşen arkadaşlarımızın, kıymetli subaylarımızın intikamını da çok şükür aldık" Diğer biri atıldı:

"- Komutanım, ben şimdiki hayatımı Ömer Çavuş'a borçluyum Ben şuracıkta kuvvetli bir gavurla karşılaştım Ona gücüm yetmedi Beni yatırdı, sustalı bıçakla boğazlamaya çabalıyordu Ömer Çavuş yetişti, bir kurşunla beynini parçaladı ve beni kolumdan tutup kaldırdı" Subay:

"- Yaşa Ömer Çavuş" Deyince, Ömer Çavuş kızardı ve teessürle anlatmaya başladı:

"- İngilizlerin ilk çıkışlarını gören ve ilk ateşe başlayan ben olmuştum Siperlerimize girinceye kadar beşini kendim vurup düşürdüm Siperde de ikisini süngümle ve birisini de kurşunla tepeledim" Subay, Ömer Çavuş'u takdir ederek komutanına malûmat yetiştirmek üzere dönerken onunla beraber giden Ömer Çavuş, rasgelen cesetleri göstererek gene anlatıyordu

"- İşte Yüzbaşı Feyzullah İşte Yüzbaşı Kazım İşte Binbaşı Recep İşte Teğmen Hamdi Velhasıl bütün tabur subaylarımız hep şehittir İçlerinden yalnız 3 Bölük Yüzbaşısı Atıf ağır yaralı olarak kurtulabilmiştir" Ömer Çavuş'un bu kahramanlığı ve subaysız kalan taburunun iyi düzen ile siperleri elde tutmağa muvaffak oluşu emir subayı tarafından tabur komutanına ve oradan alaya bildirilmiş ve Ömer Çavuş'un namı artık her yerde takdir ve saygı ile ve yüksek muhabbetle anılmaya başlanmıştı, göğsü de harp madalyaları ile dolmuştu

ÇANAKKALE GEÇİLMEZ

Nasıl dalgalanırsa bayrak rüzgâr bulunca,

Öyle coşarım, zafer sevinciyle dolunca

Hele sevince sebep Çanakkale olunca,

Türk kahramanlığının sembolü, mihenk taşı

Dillere destan olan Çanakkale Savaşı

Haritada küçücük, gönüllerde kocaman,

Bu yarımada doldu, birden barut, ateş, kan;

Gördü dünya, yurduna gözler dikildiği gün

Nasıl arslan kesilip kükrediğini Türkün

O benzersiz savaştan hâlâ hâtıra saklar,

Her zerresiyle gazi, bu mübarek topraklar;

Kireçtepe, Conkbayır ve Anafartalar var,

Yaklaşanı durduran yalçın kaleler gibi,

Diyorlar; Türktür ancak Boğazların sahibi

"Allah, Allah" sesleri çınlarken tepelerde,

Mustafa Kemal vardı en başta, en ilerde,

Dünya en büyük dersi aldı bu kutsal yerde;

Suyunda, toprağında tılsımlı bir kuvvet var,

Geçilmez yurdumun kilididir, Boğazlar

Selâm burada yatan, mübarek şehitlere

Dün Çanakkale idi cenk yeri, bugün Kore,

İşte haykırıyorum göğsümü gere gere

Bir şanlı sahifedir tarihimde kim bilmez?

Geçilmez Çanakkale, Çanakkaleın geçilmez

Sadiye AKAY

Alıntı Yaparak Cevapla