Prof. Dr. Sinsi
|
Bu Millet Sizi Unutmaz
MÜSTECİP ONBAŞI
Çanakkale'den Marmara'ya giderken Boğaz'ı bir burun kapar Adına "Nâra Burnu" denir Karşısında bir bataryamız vardı Çanakkale Boğazı'nda en geride olan bataryalanmızdandı İç Savunma Bölgesinin sonunda olduğu için, O'na düşman gemileriyle çarpışmak fırsatı pek çıkmamıştı Buradaki toplarımız, her gün silinir, kız gibi bakılırdı Asker de her gün eğitim yapar, nişan alırdı Arasıra denizaltıya karşı silahbaşı edilirdi Allah bilir ya, canları da sıkılırdı, erlerin Bazı havada düşman uçakları gözükürdü Durmadan da uzaktan savaş sesleri gelirdi Gönlünde arslan yatan yiğide, bu yeter miydi?
Bir ara Takım Komutanı bağırdı:
-N'oluyor?
-Denizaltısı! Diye cevap verdi, Müstecip Onbaşı
Top Komutam
-Yunus balığının benzeridir, dedi
Müstecip nişan alıyor ve "denizaltısı" diyordu Dürbünler namlunun çevrildiği yöne döndü Deniezaltısı olduğu anlaşıldı Namlu da hedefe dönmüştü "Ateş" Bir daha  
Fransız Tvuquoise denizaltısı Marmara Denizi'nde deniz araçlarımıza taarruz etmiş, geriye dönerken havasım yenilemek için su üstüne çıkmıştı Bu dönemeç yerde su altından gitmek tehlikeli idiydi de Biraz sonra tekrar dalıp, suyun sır perdesi altına girecekti İşte Müstecip'in keskin gözü onu, bu sırada görmüş, ustalığı da mermiyi kulesine yapıştırmıştı Turquoise yaralanmıştı Bir daha deniz altına dalamazdı Teslim oldu Adı da Müstecip Onbaşı oldu Harbi kaybedince, Turquoise'ı da kaybettik Neleri kaybetmedik ki? En kötüsü de 1925 lerden sonra Türk Milletini ileriye taşıyacak aydınlarımızın Çanakkale siperlerinde kalması olmuştur Bu noksanlığın yeri halâ doldurulamamıştır
SEYİDİN HEMŞEHRİSİ AYŞE NİNE
1915 yılının Mart ayı başlarında 11 Tümen Balıkesir'den Çanakkale'ye kaydırılıyordu Tümenin yolu, Havran-Edremit-Ezine'den geçiyordu Yürüyüş esnasında 33 Alay Havran'da konaklayacaktı Alay ve Tabur emir subaylarıyla birkaç eri kapsayan ön heyet, alaydan birkaç saat önce Havran'a vardı Burası, insanıyla her şeyiyle şirin kentti
Subaylar, kasabanın ileri gelenleriyle karşılaştılar Nihayet Alay emir subayı, konaklama fikrini ortaya attı
Ne kadar acelecisiniz, diyen Muhtar sordu: -Mevcudunuz ne kadardır? Emir subayı: -Üç bine yakın Muhtar tekrar sordu:
-Âlâ Kaç hayvanınız var? -l 50 kadar
-Subayınız ne kadar?
-50 tutar Gönül rahatlığına kavuşan Muhtar söze koyuldu:
-Ne merak ediyorsunuz? Biz de öyle hesaplamıştık 40 koyun kesildi, kızaracak Pilav, 5 kazanda pişiyor 4 ahır boşaltıldı, temizlendi Erlerle subayların yerleri de hazır Köyde ne bulaşıcı hastalık var, ne de hayvan hastalığı Başka isteğiniz var mı?
Birlik geldi Yerleştirildi Erler ağırlandı Subaylara da topluca akşam yemeği verildi Yemek sonunda Birinci Tabur Emir Subayı Teğmen Şükrü izin aldı Taburun yerleşme durumunu, son kez görmek için dolaşmaya çıktı Açıkta kalan oldu mu diye
Köy meydanına geldiğinde yaşlı, yalnız yaşlı değil iki büklüm olmuş bir ninenin, bur elinde dayandığı değnek, ötekinde feneriyle sendeleyerek yürümekte olduğunu gördü Belki bir yardımım olabilir diye sordu:
-Nine ne dolaşıyorsun? Geç vakit ne arıyorsun?
İhtiyar durdu Emir subayının yüzüne doğru fenerini yaklaştırdı Karşılık verdi:
-Evlatlarımı arıyorum Teğmen tekrar sordu:
-Hangi evlatlarını?
Nine, umuda düşmüştü, karşısında bir asker vardı Titrek bir sesle anlattı
-Hangi evlâtlarım olacak? Bana da 9 er gelecekti Bekledim Hâlâ gelmediler Kaygıya düştüm Açıkta mı kaldılar, diye Onları arıyorum Oğul, bari sen bul Teğmen ihtiyarın, ince konukseverlik duygusu karşısında e/ildi; kimsenin dışarıda, açıkta kalmadığını anlattı Ama kadına hüzün çökmüştü Teğmen bir çare buldu Tabur karargâhında daha uyumamış birkaç er kaldırdı ve asker de olan torunları yerine ninenin, burcu burcu yurt kokan evinde barındırıldı
Dedesi ve ninesi böyle düşünen bir milleti, esir edemezsiniz Yabancılara çarpıcı gelen de Ayşe ninenin içindeki cevher idi
BURDURLU İSMAİL SANCAR
Trablusgarp, Balkan, Çanakkale ve İstiklal Savaşı kahramanlarının meşhur ve aynı zamanda meçhul gazilerinden biri de Burdur-Tefenni şimdi Çavdır'a bağlı Anbarcık Köyü doğumlu İsmail Sancar'dır
1910 da köyünden savaşa gidiyorum diye çıkmış 12 yıl sonra 1922 de bir gözünü kaybetmiş olarak savaştan geliyorum diye dönmüş
Tam 12 yılı cephelerde vuruşarak geçmiş  Gidenin gelmediği ve cephesinde esir alınanlardan 60 000'inin hala mezarının bile bilinmediği Yemen'den sağ çıkmış, Galiçya da Ruslara geçit vermemiş, Çanakkale de ise düşmanın hayallerini boğazın mavi sularına gömmüş ve nihayet bu gurur verici görevini tamamlayıp terhis olarak köyüne ve ailesine dönebilmiştir
Hepiniz bilirsiniz köylerimizde biri köyün ismi ile anılan konuk odalarımız bulunurdu Bir de ağaların özel misafir odaları vardı İsmailler de köyün ağalarıdır ve özel misafir odaları vardır O da köye girişinde ilk olarak evlerine değilde bir misafir gibi konuk odalarına iner Çocuklar etrafına toplanır Misafir gelmiş diye İsmail ise ses çıkarmaz ve kendini belli etmemeye özen gösterir Derken hane sahibinden bir hanım misafire yemek getirir İsmail bakarki gelen kendi hanımıdır İsmailin bir gözü kör olmuş ve fiziki olarakda yıpranmış bir görünüm arzetmektedir Yani, hemen bakılınca İsmail tanınacak bir halde değildir
Aralarında konuşma başlar Nerelisin? Nerden gelirsin ve nereye gidersin? Çanakkaleden, Yemenden, Galiçyadan nihayet Yunanı İzmirde denize döktük demesi ile, Hanım Hatun heyecandan kızaran yanakları üzerine süzülen gözyaşlarını silerek yoksa siz asker misiniz? Diyebildi İsmail hanımının yüzüne bakamadan hafifçe başını önüne doğru eğerek hı hıı demekle yetindi Hanım Hatun ise göz yaşları içinde, "bizimkide arkerdi, gideli 12 yıl oldu Son 7 yıldır hiç haber alamadık " Bu defa İsmail de ona "Kocanız belki benim arkadaşımdır İsmi, boyu, poşu nasıldı? En son nereden haber aldınız?'' bunun üzerine Hanım Hatun da kocasının bütün özelliklerini saymaya başladı Ama Allah var ya misafirden şüphelenmeye başlamıştı En azından ses tonu tsmaile benziyordu Sordu, sizin adınız ne? Bu soru üzerine İsmail başını kaldırıp hanımının yüzüne bakarak Anbarlıyım demesi ile Ayşe hanım bayılmıştı Neticede bütün komşular toplandı Artık köyde tam bir bayram havası vardır Hülasa vatan için düşmana canını ve bedenini siper etmiş kahraman İsmailin hikayesini 05 10 2002 tarih ve saat akşam 21:00 de 40 yaşındaki torunu Arif Sancar'ın Çaldır daki evinde dinledim Birinci Cihan Savaşı içinde özellikle Çanakkale gazisi İsmailin menkıbesi içinde Anadolu insanının kültür zenginliği: yolcu ve misafirlerin nasıl ağırlandığım öğrenririş oluyoruz Böyle zengin bir kültüre sahip olan milletlerin önünde durulamaz ve esir edilemez Yiğit İsmail kabrinde rahat uyu Bütün bir vatan size minnettardır
YOZGATLI KINALI MURAT
Seddülbahir cephesi 3 Tabur erlerinden biride Yozgat'ın Sorgun ilçesinin Karayakup köyünden Murat'tır Bu yiğidi annesi Çanakkale'ye gönderirken başını kınalamış ve öyle selametlemişti Murat, 3 Taburda göreve başladığında: Kınası komutanın dikkatini çeker ve sebebini sorunca da Murat alınır ve sıkılır Sonra da bölükteki tıbbiyeli öğrenci Şükrü'ye annesine mektup yazdırır "Anne kardeşlerimi askere gönderirken saçlarını kınalama, zira komutan bana soru sordu, cevap veremedim ve mahcup oldum Kardeşlerimde zor durumda kalmasın
Murat'ın mektubu üzerine birkaç zaman sonra cevap gelir amma kınalı saçlı Murat, mektubun Murat Allahına ulaşmıştı Annesi ise mektubunda Murat oğlum, komutana selam söyle diyor ve devam ediyordu:
"Oğlum, gözümün nuru Murat'ım Zabit efendiye selam söyle  Biz kurbanlık koçları kınalar öyle kurban ederiz Sen dört kardeşin arasında benim İsmailimsin, sen kurbansın, sen orada şehit olacaksın, kurbanlık koçlar nasıl kınalanırsa bende onun için senin saçını kınalayıp Çanakkale'ye gönderdim " Murat'ın annesi belki okur yazar değil ama azımsanmayacak bir kültüre sahip olduğu Anadolu kadınının simgesidir
Koca Kahramanlar Bu millet sizi unutmaz
|