Prof. Dr. Sinsi
|
Akbaş Cephaneliği Baskını
BASKIN OLAYINA TEPKİLER
Akbaş baskını ile şaşkına dönen İtilâf Devletleri boğazda yaptıkları aramalarda başarılı olamadılar Bu öyle bir baskındır ki; filmlere konu olacak niteliktedir ve eğer yabancıların tarihinde olsa Oskar’lık filmler çekecekleri kahramanlıkta bir destandır Konuyu fazla uzatmadan bu olaydaki küçük bir ayrıntıyı vermek yerinde olacaktır kanaatindeyiz O günün haberleşme imkanlarına göre Bergos Ankara’ya oldukça uzak sayılabilecek bir mesafededir Mustafa Kemal Paşa baskın olayını bir gün sonra öğrenmişti Oysa Çanakkale Mutasarrıflığı kendisine bağlı iki adım ötesinde ki bir nahiyede geçen bu çok önemli olayı Ankara’dan bir gün sonra haber alabilmiştir Bu örnek, milli dâvâya inanmış insanların aldıkları görevi, nasıl bir hizmet aşkı, heyecanı ve imanı ile yaptıklarının en açık delilidir
İtilâf Devletleri temsilcileri, bu olay üzerine İstanbul Hükümeti’ne protesto çektiler İngilizler Kâzım Bey’i Harbiye Nezareti’nden talep ettiler İstanbul’daki Kuva-yı Milliye taraftarları sıkı takibe alındı Ayrıca Maçka ve İtfaiye kışlalarına baskın yaptıkları gibi Gelibolu’dan bir kısım memurlar da tutuklandı Sadrazam Ali Rıza Paşa, padişaha takdim ettiği şubat 1336 (1920) tarihli arizasında bu olayların “… Akbaş hadisesi netâyic-i müessifesinden …” kaynaklandığını bildirmiştir
İngilizler Akbaş baskınından hemen sonra İngiliz Karadeniz Ordusu Komutanı General Milne imzasıyla Harbiye Nezareti’ne gönderdikleri bir tezkerede bu baskından söz ediliyor ve böyle bir olayın İstanbul’da olmaması için Maçka silah deposunun İngiliz kuvvetlerince korunmasını öneriyorlardı Harbiye Nezareti de tedbir alınacağını bildirmiştir
İngiliz ve Fransızların şaşkınlığından çıkarlar doğrultusunda faydalanmayı düşünen Çanakkale bölgesi Rumları da metropolitleriyle Çanakkale İngiliz kumandanlığına başvurdular Sıkı korunmaya rağmen baskın gerçekleştiren Kuva-yı Milliyecilerin kendilerine de zarar vereceklerini ileri sürerek can ve mallarının korunması ve kendilerine silah verilmesini talep ettiler Halbuki silaha davranmadıkları sürece gayrimüslimlere kimsenin bir şey yaptığı yoktu Ancak bu olay o zor günlerde bunların gerçek niyetleri bakımından ibret vericidir
İngilizlerin Çanakkale’de yaptıkları soruşturmayı yeterli görmeyip İstanbul’dan General Beyç başkanlığında bir soruşturma heyetini Çanakkale’ye yollamaları bu baskına ne kadar çok önem verdiklerini gösteriyor
İngilizler silah ve cephaneyi tekrar geri almak, Kuva-yı Milliye’ye gözdağı vermek ve çaresiz bırakmak için Bandırma’ya 200 kişilik bir kuvvet çıkardılar (1 Şubat 1920) Böylece Yunan işgalini de takviye etmeyi düşünüyorlardı Bandırma limanına İtilâf donanmasına mensup harp gemileri demirlemişti Kolordu Komutanı’na bir nota verilerek, Akbaş’tan kaçırılan silah ve cephanenin iadesi ve bu işi yapanların kendilerine teslim edilmeleri istendi
Bunu öğrenen Mustafa Kemal 3 Şubat 1920 tarihli Hey’et-i Temsiliye adına gönderdiği telgraf ile bütün kumandanlıkları, mevcut silah ve cephane depolarını daha dikkatli korumaları ve tedbirler almaları konusunda uyarmıştır
İngilizlerin Bandırma çıkartmalarını, Balıkesir’de ki Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti İzmir Şimâl Mıntıkası Hey’et-i Merkeziyesi de İngiliz temsilcisine verdiği bir muhtıra ile protesto etmiştir Dört maddelik bu muhtırada; Akbaş deposu baskınının Yunan vahşet ve zulmüne karşı halkın galeyanı olduğu belirtilerek, “… insaniyet için ebedi bir leke olan Yunan işgali ref edilmedikçe milletimiz elinden silahını bırakmayacağı gibi Yunan mezalimine karşı da canını, malını, ırzını kurtarmak için elinden gelen her türlü vesâite tevessül etmek mecburiyetindedir ”deniliyordu Muhtıranın sonunda da Bandırma’nın işgali şiddetle protesto ediliyordu
Ayrıca İstanbul’da Sadaret makamına da mahiyeti değişik 5 maddelik bir muhtıra yollanmıştır 11 Şubat 1920 tarihli bu muhtırada, Akbaş baskını ile Balıkesir Hey’et-i Merkeziyesi’nin ilgisi olmadığı anlatılmaya çalışılmıştır Baskının Yunanlıların masum halk üzerindeki vahşiyane davranışlarına bir galeyan olduğu belirtilmiştir Ayrıca Yunanlıların Anadolu’yu tahliye etmemeleri halinde bu tip hareketlerini artarak devam edeceği bildirilmiş ve İngilizlerin Bandırma’dan derhal çekilmeleri istenmiştir Esasen Kuva-yı Milliye de İngilizler de birbirleriyle çatışmamaya dikkat ve özen göstermişlerdir Bütün çabaları boşa çıkan İngilizler 11 Şubat 1920′de Bandırma’yı boşalttılar İngilizler Bandırma’dan ayrılıp Gelibolu’ya uğramışlar, mutasarrıfla on kadar memur ve halktan ileri gelen bazı kimseleri alarak Çanakkale’ye getirip hapsetmişlerdir
HAMDİ BEY’İN ŞEHİT EDİLMESİ
Hamdi Bey, Akbaş baskını ile ele geçen silâh ve cephaneyi emniyete aldıktan sonra, bu bölgede Sarıçalı (Sarıcaali), Yenişehir ve Üveycik (Üvecik)’te Osmanlı Devleti’ne ait cephaneliklerdeki silâh ve cephaneyi de oradaki subaylarımızın yardımıyla Yeniceköy’e naklettirmiştir Büyük fedâkârlıklar ve zorluklarla yapılan bu nakil sonrası Hamdi Bey Çan’a geçmiş 10 veya 11 Şubat 1920 günleri Biga’ya dönmüştür
İngilizler, baskında kullanılan Bolayır Vapurunu Karabiga’ya yollandıkları bir kravözör ile orada bulundular (7 Şubat 1920) Nahiye müdürünü sıkıştırdılar, bir şey elde edemeyince de vapuru yedeklerine alıp oradan uzaklaştılar
Ayrıca büyük bölümü Akbaş depolarında kalan diğer silâh, cephane ve malzemeler ile Gelibolu, Maydos, Bolayır ve Bigalıkale’deki depolarda bulunan silâh ve cephaneyi oralardan alarak Çanakkale’de emniyete almışlardır
Hamdi Bey ise Biga’ya geldikten sonra tekrar kuzeybatı cephelerine asker tedariki için çalışmalara başlanmıştır Akbaş’tan ele geçirilen silâh ve cephane ile ve toplanacak bu kuvvetlerle Soma-Akhisar arasından büyük bir taarruzla Yunanlıların İzmir’den çıkarılmaları planlanmıştı Ancak Ankara’dan Yunanlıların Şubat ayının ortalarında genel bir taarruza geçecekleri haberi alındı Bu haberde alınması gerekli tedbirler soruluyordu Hamdi Bey, toplanması düşünülen 5000 kişilik kuvvetin çeşitli ihtiyaçları için halktan yardım adı altında para toplamaya karar verir Aslında bu bir çeşit vergi, bir salma idi
Bu durum bölgede menfi propagandayı günden güne güçlendirmiştir İlk isyandan sonra bir köşeye sinmiş bekleyen Anzavur, bu hoşnutsuzluğu fırsat bilerek tekrar ayaklandı İngilizler, Anzavur’a bu sırada dört bin tüfek, otuz mitralyöz, 4 top ve çok sayıda cephane göndermişlerdir
Biga’da o yıllarda genç bir öğretmen olarak görev yapan Uluğ İğdemir’e göre Anzavur kuvvetleriyle Biga’yı Şubat ayında basmıştır Hamdi Bey gafil avlanır 16 Şubat 1920 günü başlayan baskında Anzavur Ahmet ile İmam Fevzi (Gâvur İmam) kuvvetlerinin iki koldan kasabaya girmesiyle kısa süren çatışmalar olmuştur Hamdi Bey durumun vehameti üzerine silâh ve cephanenin bulunduğu Yeniceköy’e gitmeye karar verdi Biga’dan ayrılmadan Balıkesir’de Kâzım Bey’e makine başında durum anlatılır ve Yeniceköy’e yardım gönderilmesini ister Daha önce 40 adamıyla Yeniceköy’e yardıma gitmiş olan Dramalı Rıza Bey silâhları korumaya hazırlanır Biga’dan hareket eden Hamdi Bey ise yolda dinlenmek üzere girdiği İnova Köyü’nde tedbirsizliği yüzünden Gâvur İmam’ın bir grup adamına yakalanır Eşkıyalar onu Biga’ya götürürlerken yolda işkence ile delik deşik ederek şehit etmişlerdir (17 Şubat 1920)
Bu aziz şehidin Biga’da başı vücudundan ayrılmış, param parça edilmiştir Ceset beş gün sokak ortasında kalmış, kimse cesaret edip gömememiştir Nihayet Bandırma’dan gelen 14 Kolordu Komutanı Yusuf İzzettin Paşa Biga’da Hamdi Bey ile diğer şehitleri Hükümet yakınındaki câmi avlusuna gömdürmüştür
SONUÇ
İngilizlerin Akbaş’ta kalan silah ve cephaneleri ile diğer cephaneliklerdeki malzemeyi Çanakkale’de depolamaları karşısında İstanbul Hükümeti’nin aczini protesto eden Mustafa Kemal, 21 Şubat 1920 tarihli, Rauf Orbay’a gönderdiği telgrafında:
“…Akbaş cephanesinin bir kısmının İngilizlere iadesi hakkında muavenetinizin katiyyen masruf olmamasını arzu ederdik Boş bir fişek kovanının bile İngilizlere iade edilmemesi daha muvafık olur fikrindeyiz
Heyet-i Temsiliye namına
Mustafa Kemal”
demektedir Kâzım Özalp ise, hatıralarında “Dramalı Rıza Bey biraz daha dayanabilmiş olsaydı, yetişeceğimiz muhakkaktı” diyor
Silah ve cephanenin havaya uçurulması ile verilen emekler boşa gitmiş ise de, hiç değilse Anzavur’un eline geçmesi önlenmiş oldu Yine bu silah ve cephanenin bizimle hiçbir ilgisi olmayan yerlere yollanmasının önüne de geçildi
Mustafa Kemal’in Türk Milleti için, o kara günlerde ortaya koyduğu “ya istiklal ya ölüm” parolalı Milli Mücadele’mizde burada anlatmaya çalıştığımız, Akbaş olayı gibi sayısız kahramanlık destanı vardır Bu ölüm kalım savaşında anlatılması çok zor anlar yaşandı ve meşakkatler çekildi
Gösterilen fedakarlıkların haddi hesabı yoktur, Antep’in Şahin Bey’i, Maraş’ın Sütçü İmam’ı, Kocaeli’nin Yahya Kaptan’ı, Balıkesir’in Köprülülü Hamdi Bey’i tarihimizdeki şanlı yerlerini almış, isimleri bilinen ölümsüz kahramanlarımızdan bazılarıdır Ya isimleri bilinmeyen kahramanlar, şayet onları tam olarak tespit etmek mümkün olsa ciltlere sığdıramazdık
Akbaş Baskını ve onu gerçekleştiren kahramanların yaptıkları tarihimize altın harflerle yazılmıştır Bizlerin ve gelecek nesillerin onlara daima minnet ve şükran borcu vardır
Türkiye Cumhuriyeti’ni ilelebet, tam bağımsız yaşatabilmek, ancak bu mücadeleleri unutmayıp onlardan dersler almakla mümkün olacaktır
[size="2"]
|