Yalnız Mesajı Göster

Hacı Tevfik Efendi (Amasya Müftüsü)

Eski 10-10-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hacı Tevfik Efendi (Amasya Müftüsü)



6- İşgallere Karşı Gösterilen Tepkiler ve Müftü Hacı Tevfik Efendi

Daha önce ifade edildiği gibi Mustafa Kemal Paşa'nın "Yakında Amasya'dayız" haberinin Amasya'ya ulaşması üzerine bir kaç gündür hazırlıkları sürdürülen, İzmir'in işgalini tel'in mitingi, karşılamayı bayram sevincine dönüştürmüştü Mustafa Kemal ve arkadaşlarını Amasyalılar bağırlarına basmışlardı Bu arada Vaiz Abdurrahman Kâmil Efendi'nin Sultan Bayezıt Camii'ndeki konuşmasının da tesiriyle ortam daha uygun durumdaydı Amasyalılara verilen milli duygu ve çalışmalar kendini gösterdi Yapılan toplantılar ve İstanbul'a çekilen telgraflarla halk bir bütünlük arzetmekteydi

Olumlu gelişme Mustafa Kemal Paşa'nın dikkatinden kaçmadı Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'ne bir miting düzenlemesi talimatını verdi Bu arada Paşa, birkaç gün önceden, yine Abdurrahman Kâmil Efendi'den Cuma günü vaaz etmesi ricasında bulundu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nce mitingin 20 Haziran Cuma günü tertip edileceği Sancağın köylerine varıncaya değin duyuruldu Bundan sonraki gelişmeleri Osman Fevzi El-Amasî tarafından yazılmış olan "Amasya Meşahiri" isimli el yazması eserden izleyelim:

" 20 Haziran 1335 (1919) Cuma günü İkinci Bayezit Camii Şerifi'nde şüheda ruhuna ithaf edilmek üzere bir Mevlid-i Şerif okundu Ve bunu müteakiben de umumi bir miting tertip olundu O gün Amasya Kasabası mahşeri bir vaziyet arzediyordu Bütün kaza halkı bu muazzam toplantıya iştirak ve vatani hizmetlerindeki vazifelerini paylaşmak için can atarak gelmiş bulunuyorlardı Mevlidi Şerif kıraatından sonra, cemaat-i İslamiye tam bir iman varlığı ile ellerini semaya doğru kaldırarak Cami-i Şerifin haricindeki geniş sahayı bir anda doldurmuş bulunuyor, cemaatin kesafeti tahminen otuzbinden fazla, bundan eksik değildir

Mustafa Kemal Paşa, hitabesine başlayıp Türk Milletinin mukadderatı hakkındaki safahatı birer birer izaha çalışarak, bir hiddet-i milliye ile bu geçirilen felaketin ancak refah yolu açabilecek geleceğe kâni olduğunu söylemekle nutkuna son verdikten sonra, konuşma hakkını muhterem üstadımız Abdurrahman Kâmil Efendi hazretlerine tevdî buyurdu"

30 Ocak 1920 tarihinde yine Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin öncülüğünde bir miting daha yapıldı Şehir halkı ve civar köylerden gelenler, yine Bayezit meydanında toplanarak Maraş'taki Fransız ve Ermeni mezâlimini tel'in ettiler

5 Fırka Kumandanı Cemil Cahit Bey'in 20 Kolordu Kumandan Vekili Mahmut Bey'e gönderdiği 30011919 tarihli telgrafta "hükümetin siyasi teşebbüslerini haber almadıkça mitinge katılanların dağılmayacaklarını bildirerek, telgrafhane etrafında toplandıkları" haber veriliyordu Bu arada mitinge katılanların her tarafa telgraflar yağdırdıkları ilave ediliyordu Bu telgraflardan Heyet-i Temsiliye'ye Müftü Hacı Tevfik Efendi başta olmak üzere yirmi dört kişinin imzalarıyla gönderilen ve miting kararlarını da içeren telgrafta; Fransızların Ermeniler ile birleşerek Maraş halkı üzerinde uyguladığı katliam ve yağmacılığın önlenmesi istendi Ayrıca şu görüşlere de yer verildi:

"Müslüman Türkler'e tabii hakları olan hayatı bile çok görerek, onları hayvanlara yapılabilecek hunharlıkla imha etmek, sükûn ve asayiş fikri ile kabil-i te'lif midir? Hak ve adaletin Müslümanlar ve Türkler hakkında mânâlarının değiştirilerek hayatlarına kastedildiğini anlayan biz Türk Müslümanlar evvela Allah'ımıza daha sonra hakka istinaden, hayatımızı muhafaza için büyük bir miting yaptık ve şu esasları kararlaştırdık;

a) Bize hayat hakkı tanınıncaya kadar her türlü vasıtaya müracaatla mevcudiyetimizi koruma azmindeyiz

b) Müslüman Türkler'in hayat ve namuslarına saldırılara devam edilirse, dünyada yeni yangınlar çıkacak, bunun mesuliyeti de müsebbiplerine ait olacak, Maraş'ta devam etmekte olan kadın, çoluk, çocuk kıtaline acilen son vermek ve bütün iman azmimizle protesto eder, zulme son verildiği haberini almadıkça makina başından ayrılmayacağımızı bildiririz"

Öte yandan Şubat 1920'de Londra'da toplanan konferansın gündemindeki en önemli konular; Boğazlar sorunu, İstanbul'un geleceği ve Halife Sultan'ın durumuydu Aralık 1919 sonlarında, İngiliz Başbakanı Lyod George'un İstanbul ve Boğazları beynelmilel bir hâle getirerek idaresinin müttefik İngiliz ve Fransız yetkililere bırakılacağına ve ayrıca İstanbul'un yalnız dinî bir merkez olacağına dair açıklaması Türk halkının sert tepkisine neden oldu Anadolu'nun her tarafından İstanbul'a protesto telgrafları çekildi 13 Ocak 1920'de İstanbul'daki İtilaf yetkililerine gönderilen Hamdi, Müftü ve bazı eşraf imzalı telgrafla da Amasyalılar olayı protesto etti

Ayrıca "İstanbul'un İtilaf kuvvetlerince işgal edildiği (16 Mart 1920) haberinin duyulması üzerine ilk tepki Amasya'dan geldi Amasya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Reisi Hacı Hafız Tevfik Efendi Ankara'daki Heyet-i Temsiliye'ye gönderdiği telgrafında; Osmanlı milletinin birlik ve beraberlik içinde olduğunu, canını, istiklâlini hiçbir tesir ve kuvvete feda etmemeye azmettiği belirtilerek, Ankara'dan irade ve talimatları beklediklerini bildirdi Bunu takiben 19 Mart 1920 günü binlerce kişinin katılmasıyla büyük ve heyecanlı bir miting yapıldı Mitingde alınan kararlar, İtilaf Devletleri temsilcilerine ve çeşitli yetkili makamlara bildirildi 28 kişinin imzalarıyla bir sureti de Heyet-i Temsiliye'ye gönderilen kararda şöyle denilmektedir:

"Hamiyet-i Düveliye içinde asırlardan beri istiklâlini müdafaadan başka bir gaye takip etmeyen Osmanlı Devleti kabul ettiği mütareke şartları ile Umumî Harpten çıktıktan sonra her fırsattan faydalanarak sulhun bir an evvel yapılmasını istemiş idi Mütarekenin pek ağır görülen şartlarını, sadece umumî sükûnun ve huzurun sağlanacağı, iktisadî ve içtimaî kabiliyeti geliştirmek arzusuyla kabul etmiş idik Büyük teessüfler ile arz ederiz ki o mütareke, biz Osmanlılara huzur ve sükûn yerine pek feci felaketler getirdi Hâlâ da getirmektedir Çünkü onu Osmanlı Devleti ile imza edenler, Osmanlı'ya karşı iyi hisler beslememekte idiler Hâlâ da beslemiyorlar Bunun bâriz ve canlı misâllerini mütarekenâmenin imzasının ertesi günü, şartların hilâfına İstanbul'a asayişi bozan hiç bir hareket görülmediği halde, Osmanlı memleketlerinden bazılarına asker gönderilmesi, İzmir'e mütarekenâmede asla bahis konusu olmayan bir devletin sebepsiz asker çıkartmasına ve neticesinde medeniyet ve medenî milletlere yakışmayacak cinayetlere göz yumulmasını, Adana, Maraş, Ayıntab ve Urfa'da yerli Ermenilerle Rumlar ileri sürülerek Müslümanlar aleyhine imha siyaseti takib olunmasının sonunda Maraş'ta müslüman ahalinin katliâm edilmesi gibi kat'î deliller açıkça göstermektedir

Biz Osmanlılar, Umumî Harbin felâketlerinden henüz kurtulan insanlığın ızdırablarına yeni yeni meseleler katmak ve asırlardan beri takip ettiğimiz sulh ve sükûn gayesini ihlâl etmemek maksadıyla hakkımızdan ve hakkımızın "medeniyet-i âdilece" teslim edileceğinden emin olarak ilk tecavüzleri Osmanlılığa sahip bir vakarla tahammül dairesinde karşıladık Fakat milletlerin hayat ve istiklâline açıkdan açığa suikast yapıldığını görerek çaresiz müdafaa vaziyetini aldık Her ferdin ve fertlerden mürekkep her milletin nefs-i müdafaa ve mevcudiyetini koruması tabii hakkı iken, bu ilâhi hak sadece Müslüman olduğumuz için bizlere çok görüldü Bunun açık delili de payitahtımız, Hilafet ve Saltanat merkezimiz ile resmî makamların ve özellikle Meclis-î Mebusanımızın İngiliz Devleti tarafından resmen ve cebren işgal edilmiş olmasıdır Bu işgal mütarekenâme ile millet ve Osmanlı hükümetini silâhından tecrid ettikten sonra vaki oldu İnsanlık duygusu ile mütehassıs her milletin vicdanında derin tesirler uyandıracak olan şu tecavüz Osmanlı hâkimiyetinden ziyade yirmi asırlık bir medeniyetin meydana getirdiği hürriyeti, milliyet ve vatanperverlik esaslarına darbe teşkil etmektedir Osmanlı milletinin geleceği ve istiklâli hususundaki azm ve imanı bu hadise dolayısıyla katiyyen sarsılmamıştır Aleyhinde imha siyaseti tertip edildiğini her gün bir suretle maruz kaldığı şeni tecavüzlerden anlayan biz Osmanlılar binlerce "ehl-i tevhidin" iştirakiyle yüce dinimizin mabedi uğruna büyük bir miting akdederek mevcudiyetimizi kurtarmak için kat'î karar verdik

Hakkınızda reva görülen tecavüzler silsilesine, Payitahtımızın da işgali suretiyle yeni bir felaket şekli verilmesini medeni milletler kabul ederlerse tarihin pek büyük mesuliyeti altına girmiş olacaklarından, bunu yirminci asrın muazzam medeniyeti namına protesto eder ve bu vesile ile takdim-i hürmet eyleriz"

7– Akbaş Cephaneliği Baskını ve Müftü Hacı Tevfik Efendi

Gelibolu yarımadası Eceabat Kazası'nın Akbaş mevkiindeki depoda, Kafkas Cephesi'nde Ruslarla çarpışan Türk Kuvvetlerinin Ruslardan Kars, Ardahan ve Batum şehirlerini geri alırken ele geçirdikleri silah ve cephanenin önemli bir kısmı bulunmaktaydı Bunlar sekiz bin Rus tüfeği, kırk Rus ağır makinalı tüfeği ve beşbin sandık cephane (başka bir belgeye göre) 20000 sandık cephane şeklindeydi Ayrıca depoda muhabere ve iskan malzemesi mevcuttu

İtilaf güçlerinden Fransız askerlerince korunmakta olan Akbaş cephaneliğindeki anılan malzemeye Kuva-yı Milliye'nin fazlasıyla gereksinimi bulunmaktaydı Bu nedenle, 26-27 Ocak 1920 tarihinde Köprülü Hamdi Bey'in yönettiği bir baskınla sözkonusu cephane Anadolu'ya kaçırılır Bu olay İtilaf Devletlerinin prestijini düşüren ve ona indirilen bir darbe idi Bu sebeple öfke ve kızgınlığa kapılan İtilaf güçleri konuyla ilgisi olmayan yerli halkı tevkif ettiler Başta Lapseki olmak üzere yörenin İtilâf güçlerince işgal edileceği söylentileri yayıldı İtilaf güçleri, başta Köprülü Hamdi Bey olmak üzere sorumluların kendilerine teslim edilmesini İstanbul Hükümeti'nden istediler Bu arada Bandırma'yı işgal ettiler

Her milli gelişmede ön saflarda yer alan Müftü Hacı Tevfik Efendi, Akbaş cephaneliği baskını sonrası gelişmeler karşısında onun yine aynı tavrı sergilediğini görüyoruz Fransız ve İngiliz kuvvetlerinin yerli halka baskı yapması, silah kullanması ve işkence yapmaları yurt çapında infiale sebep oldu Bu elem ve ıstıraba, yayınladığı genelgeyle karşı çıktı Bu arada Köprülü Hamdi Bey'e de destek verdi Müftü Efendi, Şubat 1920 tarihini taşıyan genelgesinde şöyle diyordu:

"Ölümsüz sevgi ile vatanına bağlı kahraman bir mücahidin vatanın kurtuluşu uğrunda gösterdiği fedakârlıktan dolayı bir belde memurlarının sorumlu tutularak tevkif edilmesi ve cezalandırılması insanlık tarihinin kaydetmediği garabetlerden olduğundan bahisle derhal serbest bırakılmalarının sağlanması için İstanbul'daki Sadrazamlığa, Hariciye Nazırlığına ve Mebuslar ve Ayan Meclisleri Reisliklerine kesin ifade ile telgraflarla bildirildi Sizler de, tesir edici uslûp protesto telgrafları çekiniz Bunu yaralanan millî gururumuz adına bekliyoruz"

Müftü Hacı Tevfik Efendi'nin genelgesinin bir diğer önemi, 2 Şubat 1920'de Heyet-i Temsiliye adına genelge yayınlayan Mustafa Kemalinki ile aynı paralelde olmasıdır

8– TBMM ve Müftü Hacı Tevfik Efendi

16 Mart 1920'de İstanbul'u işgal eden İngilizler, 18 Mart'ta ise, Meclis-i Mebusan binasının etrafını makinalı tüfeklerle sararak toplantı halindeki meclisi dağıtmışlardı Bu arada bazı mebusları tutuklayarak Malta'ya sürmüşlerdi Tutuklanmayanlardan bir kısmı da İstanbul'u terkederek Ankara'nın yolunu tutmuşlardı

Bu durum üzerine, Ankara'da ulusal bir hüviyet taşıyacak ve olağanüstü yetkileri üzerinde toplayabilecek bir meclisin toplanmasına karar verildi Bu karar ve uygulama biçimi, Mustafa Kemal Paşa tarafından 19 Mart 1919 tarihli tamim (genelge) ile vilayetlere, müstakil livalara ve kolordu komutanlıklarına duyuruldu

Tamimde her livadan 5 üye seçilerek, 15 gün içerisinde Ankara'da bulundurulmalarının temini istendiğinden Amasya Livasında da seçime gidildi Amasya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ve Onun başkanı Müftü Hacı Tevfik Efendi sorumluluğunda yapılan seçim sonunda, 23 Nisan 1920'de Ankara'da açılacak olan TBMM'de Amasya'yı temsil edecek beş üye seçildi Bunlar şu kişilerdi:

Amasya merkezden; Topçuzade Ali Bey, Miralayzade Hamdi Bey, Yumukzade Mehmet Ragıp Bey,

Gümüşhacıköy kazasından; Müftü Ali Rıza Efendi; Merzifon kazasından; Dr Asım Bey

Büyük Millet Meclisi'nin açılması ve çalışmalarına başlaması sebebiyle yurdun pek çok yerinden tebrik telgrafları çekilmişti Bu tebrik telgrafları arasında Amasya'dan çekilenler de okundu

Meclisin üçüncü toplantısında Başkan Celâleddin Arif Bey "Efendim Meclis-i Âlinizin kûşadından dolayı bir çok tebrik telgrafları geldi Onların nereden olduklarının hülasasını yaptık arzediyorum"

Okunan telgraflarda ondördüncü sırada Amasya'dan Müftü (Hacı Tevfik Efendi) ve Belediye Reisinin isimleri zikredildi Otuzüçüncü sırada da Amasya Müdafaa-i Hukuk Heyeti Merkeziyesi'nin tebrik telgrafları yer aldı

Görüldüğü üzere, Müftü Hacı Tevfik Efendi, hem kendi adına hem de Amasya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adına gönderdiği telgraflarla TBMM'nin açılışını tebrik etmiştir

"Büyük Millet Meclisi'nin Ankara'da açılmasından bir yıl sonra aynı tarihi 23 Nisan'ı sene-i devriyesinden olmak üzere milli bayram olarak kabul edilmişti Bu mesut halin, yine mesut bayramlarının doğmasına vesile olanlara da duyurulup sevince ortak edilmesi gerekmekteydi Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal Paşa, bu sevince ortak etmeyi ve adından daima gururla bahsettiği Amasya Müftüsü Hacı Hafız Tevfik Efendi'ye bir telgrafla haber verdi Hüseyin Menç'in de belirttiği üzere, "bu telgraf mahalli bir din adamına belki de Anadolu'da bir beldeye gönderilen ilk vesikadır"

Mustafa Kemal Paşa, 23 Nisan'ın bayram günü ilan edildiği müjdesini verdiği anılan telgrafında şöyle diyordu:

"Dâvâ ve istiklâl ile kıyam edilen tekmil Anadolu'nun bu kudsi dâvâyı tekmil müdafaa için vücuda getirdiği Türkiye Büyük Millet Meclisi 336 (1920) senesi Nisan'ın 23 günü açılmış yeni ve ulvi bir tarihe başlangıç olan bu mübeccel günü hafıza-ı millette ebediyyen yaşatmak üzere meclisimiz bugün 23 Nisan tarihinin milli bayram ilanını bir kanun-ı mahsusa ile kabul etmiştir Bu mukaddes mebde-i tarihimizi vücuda getiren mücâhadatı milliyenin en şanlı vefakâr âmili bulunan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Heyetlerini kemal-i samimiyet ve hararetle tebrik eder tebrikatın bil-umum kaza ve nahiye ve nehaviye (Nahiyeler) ve mahâlât (mahalleler) hey'et-i idarecilerine de iblâğını rica ederim efendim"

23 Nisan gününün Millî Bayram olarak kabul edildiğini Amasya Müftüsüne bildiren Mustafa Kemal Paşa, aynı hassasiyeti ve ilgiyi gösteren Hacı Tevfik Efendi'ye bir diğer telgrafıyla da teşekkür etmiştir TBMM Reisi ve Başkumandan ünvanıyla "Amasya Müftüsü Tevfik Efendi Hazretleriyle Rüfekayı (arkadaşlarını) Muhteremesine" hitabıyle gönderilen telgrafta, "Tebrikât ve hissîyât-ı samimânelerine teşekkür ederim" denilmektedir

9– Zile İsyanının Bastırılmasında Müftü Tevfik Efendi

TBMM'nin açıldığı günlerde, ülkenin işgal edilmemiş bir çok yeri ayrı görüşlerin kavga sahnesi halinde idi Fetvalar ve Bab-ı Âli'nin beyannameleri ile aldatılan halk, yer yer vatan kurtarıcılarının önüne dikilmişti Andolu'nun muhtelif yerlerinde ayaklanmalar başgöstermişti Bu tehlikeli isyan hareketleri Ankara'nın yakınlarına kadar sirayet etmişti

1920 Mayıs sonlarında (25 Mayıs) Yıldızeli, Sulusaray olaylarından cesaret alan Zileli Avukat Ali, etrafına topladığı 30 kadar atlı asi ile birlikte ayaklandılar

Bu olay haber alınınca, Mustafa Kemal Paşa, 5 Kafkas Tümen Komutanı Yarbay Cemil Cahit Bey'e ayaklanmanın "Bütün imkânları kullanarak" bastırılmasını emretti Elindeki kuvvetlerle sayıları her an artan asileri tenkil edemeyeceğini anlayan Cemil Cahit Bey, büyük saygı duyduğu Müftü Hacı Tevfik Efendi'den yardım istedi Müftü Efendi öncelikle yakınlarının da katılımıyla gönüllülerden milis kuvveti teşkil etti Afyon'da Şükrü Hoca, Isparta'da Hafız İbrahim Hoca gibi silahlandı ve bu kuvvetlerin başına geçti Bu arada asilerin nasihat yoluyla isyandan vazgeçmelerini sağlamak üzere de yine kendi başkanlığında bir nasihat heyeti hazırlandı Bundan sonraki gelişmeleri Yarbay Cemil Cahit Bey hatıratında şöyle anlatmaktadır:

"Hakikaten başka merkezlerden yardım görebilmem imkânsızdı İsyan her an genişliyor, tehlikeli hal alıyordu Bu sırada Amasya'dan Müdafaa-i Hukuk Heyet-i Merkeziyesi Reisi Müftü Tevfik Efendi'den bir telgraf aldım Geleceğini bildiriyordu Geldi Amasya'da askeri tabirle "esnan dışı" dediğimiz yani yaşları ya çok genç, ya da geçkin olanlardan kurduğu milis kuvvetlerinin başında olarak isyanı bastırmaya geleceğini anlattı Nasıl bahtiyar oldum, anlatabilmem mümkün değildir

Gerçekten de çok kısa zaman sonra Müftü Efendi kendisi at üzerinde, kıyafeti ile ve ardında çoğu çift hayvanlarını binek yapmış süvarilerin de ellerine ecdat yâdigarı ne bulabilmişlerse silah hatta bunları bulamayanlar da kazmalarla geldiler Maddi bakımdan olduğu kadar mânen de kuvvetlenmiştik Ayaklananların başlarında olanlar isimleri ve hüviyetleriyle tanınıyordu Müftü Efendi dedi ki:

"Kumandan bey bunlar iğfal edilmiş biçarelerdir Çoğu ne yaptığının farkında değildir Hepsi milletimizin evlatları, din kardeşlerimizdir Ben onlarla konuşacağım Sizce mahsur var mı?"

"Hayatından endişe ettiğim, cevabını verdim Fakat o, emin vasıtalar bularak âsilerin başlarındakilere haber gönderdi Bazıları menfi cevap verdiler, fakat temaslarını sürdürdükleri de oldu Bunlar kısa zaman içinde çoğaldılar, affedilmek vaadi ile safımıza katıldılar Asilerde panik başlamıştı Bunun üzerine Müftü Efendi'nin fetvasını yüksek sesle okuyan münadiler, muhtelif istikametlerde bir umumi taarruza geçtik Hacı Tevfik Efendi at üzerinde ve yanımda idi Yer yer beyaz bayraklar gözüktü Teslim olanları tevkif ettik Müftü Efendi bunlara ayrı ayrı nasihat etti Büyük kısmı yalanlar ve tezvirlerle aldatılmışlardı Aralarında daha sonra büyüme, yayılma ve var güçleriyle safımıza katılanlar oldu Büyüme, yayılma ve menfi tesirleri tehlikeli olabilecek Zile İsyanını, emsaline pek rastlanmayan böylesine tedbirle bastırmayı başardık"

Böylece 25 Mayıs 1920'de başgösteren Zile'deki ayaklanma, 5 Kafkas Fırkası'nın ve Amasya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin müşterek çalışması sonunda büyümeden 21 Haziran 1920'de bastırıldı Elde edilen başarıda, Müftü Hacı Tevfik Efendi'nin önemli katkısı olmuştur

Müftü Hacı Tevfik Efendi, tesbit edilebilen hizmetlerini yürütürken, zaman zaman İstanbul Hükümeti'nin baskısıyla da karşılaşmıştır Özellikle Haziran 1919'da Vali ve Mutasarrıflara gönderdiği telgrafta milli ordu teşkilinin yasaklandığını bildirerek buna uymayanlara pek insafsız davranılmasını ve gerekirse İstanbul Divan-ı Örfi Mahkemesi'ne gönderilmesi emrini veren Ferit Paşa Hükümeti, milli harekâtın gelişmesini önlemek için çeşitli yolları denemekten kaçınmamaktaydı Bu cümleden olarak, Amasya'ya Denetleme Kurulu gönderildi Kurulun görünürdeki görevi, yeni Meclis-i Mebusan üyelerini mahallinde belirlemekti Kurul'un asıl amacı ise, Heyet-i Temsiliye'nin gücünü zayıflatmak, Hükümete (İstanbul) bağlılığı güçlendirmekti Kurul üyeleri 18 Kasım 1919'da Amasya'ya geldiler Heyet Başkanı, "Burada bir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti varmış, haberiniz var mı?" diyerek Müdafaa-i Hukuk üyelerini azarlamıştır

Öte yandan Amasya Müdafaai Hukuk Cemiyeti, İngiliz temsilcisinin direktifiyle Amasya Mutasarrıflığı'na atanan Hamdi Bey'i görevine başlatmamak için mücadele vermiştir

Müftü Hacı Tevfik Efendi, Cemal Kutay'ın da tesbit ettiği gibi "yaşının reddettiği bu çetin emekler devresinde hastalanmış, nefsini ihmal etmiş, hem müftü hem Müdafaa-i Hukuk Amasya Hey'eti Merkeziyyesi Reisi iken 1337 (1921) senesi Kasım ayında zatürreden vefat etmiştir Yerine de emekli müftü ve Atatürk'ün Amasya'ya geliş günlerinde, gerçekler üzerinde halkın uyandırılması için verilmesini istediği vaazı cidden örnek mükemmellikte veren Hoca Kâmil Efendi getirilmiştir Öyle ki, birbirini tamamlayan bu himmetler içinde isimler ve emekler de birbirleriyle kucaklaşıp gitmişlerdi"

Alıntı Yaparak Cevapla