Prof. Dr. Sinsi
|
M. Kemal Atatürk’Ün Portresi(Görenler Anlatiyor)
Çalışması, Okumaya Düşkünlüğü
H Rıza Soyak:
“Okumayı çok severdi Umumi bilgisini mütemadiyen artırmağa çalışırdı Bazan hiç durmadan okuduğu, 30-40 saat çalıştığı vakidir ”
Hasan Reşit Tankut:
“Mustafa Kemal yorulmaz bir okuyucuydu ”
Tevfik Bıyıklıoğlu:
“Atatürk için çalışma saati diye bir şey yoktu Yapacağı işi bitirinceye kadar uyumadan, dinlenmeden, yemek yemeden çalışırdı Oturduğu kuru çalışma sandalyesinden kımıldamadan yirmi dört saat arasız çalışmak onun için olağanüstü birşey değildi ”
Afet İnan:
“Yabancı dillerden Almancayı anlamakla beraber, iyi bildiği Fransızca yazılmış eserleri okumayı tercih ederdi ( ) Kitap hangi konuda olursa olsun, Atatürk’ün fikir hayatı için değerli bir varlık mahiyetinde idi Atatürk’ün hayatında iyi ve öğretici kitabın yeri daima büyük olmuştur ( ) Kitaplığında güzel ciltlenmiş türlü edebi eserler vardır Bunları zaman zaman özel toplantılarında getirtir ve iyi okuyanlardan dinlerdi Atatürk bunları kendisine, Yahya Kemal’in satın aldırdığını söylerdi ”
Çanakkale savaşı sırasında okumak için madam Corin’den roman istemiş, büyük taarruzdan bir iki gün önce de Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu romanını okumuştur
Din Telakkisi
Yakın arkadaşı Asaf İlbay anlatıyor:
“Atatürk’ün din telakkisini kati olarak pek az kimse öğrenebilmiştir Orman Çiftliğinde başbaşa kaldığımız bir gün, din hakkında ne düşündüğünü sordum Bana dedi ki: ‘Din bir vicdan meselesidir Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir Biz dine saygı gösteririz Düşünüşe ve tefekküre karşı değiliz Biz sadece din işlerini millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasda ve fiile dayanan taassupkâr hareketlerden sakınıyoruz ’”
Evliliği
Kazım Özalp:
“Latife Hanım görgülü bir ailenin kızı olup iyi eğitim görmüş zeki bir kızdı Başlangıçta geçimli bir aile hayatı başlamıştı Mustafa Kemal Paşa Latife Hanıma saygı gösteriyor, onu gezilerinde beraber götürüyor ve verdiği önemi açıkça belirtiyordu
Ankara’da akşamları arkadaş aileleri arasında yapılan toplantılara katılmaya başladılar Keçiören’de Ağaoğlu Ahmet Bey’in evinde yaptığımız toplantılarda basit aile oyunları da oynuyorduk Kemal Paşa düşündüğü sakin aile hayatını bulmuş görünüyordu
( ) Zamanla hava değişti, anlaşmazlıklar ve tartışmalar başladı Erzurum’a beraber yaptıkları bir seyahatte çıkan münakaşadan sonra M Kemal Paşa Latife Hanımı yalnız olarak Ankara’ya yolladı Ayrılmaya karar vermişti Aracı olmak isteyen arkadaşlarını dinlemedi ‘Önceden düşündüğüm hayatı bulamadım’ diyordu Latife Hanım Ankara’dan İzmir’e, babasının evine döndü ”
Latife Hanım ölene kadar Niyazi Ahmet Banoğlu’ndan başka hiçbir gazeteci ile konuşmamıştır Bu konuşma sırasında Niyazi Ahmet Banoğlu’na şöyle der:
“Büyük adamların hayatlarını inceliyorum Her büyük adamın hayat hikayesini okudukça Atatürk [gözümde] daha çok büyüdü Yazılamaz, anlatılamaz bir varlık olduğuna inandım ”
Meclis’e Saygısı, Demokratlığı
İsmet İnönü:
“Atatürk’ün cemiyet ile söyleşmek ve onunla iş görmek hevesi, bu memlekette pahası ölçülmez iyilikler yapmıştır Bu zihniyetin en büyük eseri, 1920’de TBMM’nin meydana gelmesi olmuştur Harp ve ihtilal içinde bulunan bir milletin meselelerini Meclis ile idare etmek kolay bir iş değildir Atatürk’ün cemiyet içinde yer tutmak ve çalışmak hassasıdır ki bu temiz ve çetin idareyi bize temin etmiştir ”
Sovyet Büyükelçisi Aralov:
“Etrafımızı bir halk kalabalığı çevirdi Mustafa Kemal durdu Hemen kalabalığın içinden sorular yağmağa başladı ( ) M Kemal’in gözleri bir iyilik ve şefkat pırıltısıyla tutuştu Kendisine soru soranı dostça elinden tutuyor, yalın, inandırıcı sözlerle cevablar veriyordu Türkiye tarihinde ilk defa bir devlet başkanı açıkca, halkı ilgilendiren hayati meseleler üzerine, halkla konuşuyordu ”
Kılıç Ali:
“ Çok partili demokratik rejime gidilmesi için yaptığı müteaddit denemeler, bu ideale bağlılığının sarih işaretleridir ”
Celal Bayar:
“Atatürk’ün siyasi hayatına hakim olan fikir, tam ve geniş bir demokrasidir ”
F Rıfkı Atay:
“Bir emir ve yasak zorbası değil de inandırıcı, bağlayıcı bir lider olmayı istedi ve sevdi ( ) Yeni bir Meclis yapısının ilk taslağı Atatürk’e gösterildiği zaman, [parti] İdare Meclisi azası idim Gerek o taslakta, gerek bugünkü yapının planında, çok parti ve iki meclis ihtimali hesaba katılmıştır Ölüm yılına kadar, Atatürk’ün fikirlerini günü gününe takip etmiş olanların, ne onun ağzından, ne de onun yanında, tek parti rejimini ebedileştirmek değil, uzun boylu devam ettirmek için kuru bir söz bile duyduklarını sanmıyorum ”
M Esat Bozkurt:
“Son derece demokrattı ”
Hasan Rıza Soyak:
“Atatürk, Parti Yüksek Divanında azınlıkta kalınca teklifini sükunetle geri aldı ( ) Bir aralık Cumhurbaşkanına, BMM’den çıkan kanunlara karşı veto hakkı verilmesini istemişti Fakat bazı arkadaşların, bilhassa Mahmut Esat Bozkurt ve Şükrü Saraçoğlu gibi genç hukuk adamlarının itirazı üzerine cereyan eden uzun tartışmalardan sonra bundan da vaz geçmişti ( ) Atatürk’ün yaptığı bir teklifi Serbest Fırka kabul etmiş idiyse de Halk Fırkasının 40 kişilik İdare Heyeti kabul etmemişti O zaman bu olayı hayretle karşılayanlar, yaptığı teklifi kendi fırkasının kabul etmemesini ciddi ve varit bulmayanlar olmuştu Bu gibiler, Atatürk’ü içten tanıyamamış olan kimselerdir O kendi fırkası içinde de daima ekseriyetin reyine hürmet eden, ikna yolundan başka kuvvet kullanmayan bir liderdi ”
Kılıç Ali:
“Yaradılışı itibariyle ahlaken, ruhen demokrat bir adamdı ”
Hikmet Bayur:
“Sanılır ki o, hiç itiraz kabul etmez ve kimse onunla tartışmağa yüreklenemez Bu sanı baştanbaşa yanlıştır Tartışmaların kızışmasını, hele o işten anlayanların ne olursa olsun konuşmalarını isterdi ve bunu yapmayanlara kızardı ‘Bilir, ancak bildiğini ortaya koymaz, ne yapayım öyle adamı?’ dediği olurdu ”
Sir Percy Loraine:
“Atatürk’ü diktatör sayanlar olmuştur Bence bu hem yanlış, hem de yanıltıcı bir görüştür ( ) Çünkü Atatürk, bilinçli olarak, kendi yokluğunda uygulanabilecek bir düzen kurmağa, kendinden sonra sürebilecek bir hükümet ve yönetim sistemi yaratmağa çalışıyor; görüşlerini zorla kabul ettirmekten çok, düşüncelerini öğretmeye ve ülkülerini açıklamaya uğraşıyordu ( ) Kanunlara aykırı davranışlarda bulunmaktan kaçınmıştır TBMM’ne ise büyük saygısı vardı [ ] Pek çok kimsenin sandığı gibi sağa sola emirler yağdırmak şöyle dursun Atatürk, Bakanları her zaman kendi sorumluluklarını yüklenmeğe zorlardı ( ) Emretmez yol gösterirdi ”
F Rıfkı Atay:
“Atatürk, ne mizacı, ne de ideali bakımından diktatörlük inançlısı değildi Mussolini ve Hitler gibi demokrasiler aleyhine hicivler ve diktatörlük lehine methiyeler söylemiş değildir Hususi meclislerinde dahi milli hakimiyet davasına gönülden bağlı olduğu sezilirdi Onun düşmanlığı yobazlığa idi, geriliğe idi, Türk şerefini düşüren ve Türklüğü gelişmekten alakoyan kara ve karanlık gelenek ve göreneklere karşı idi ”
Ş S Aydemir:
“Liderdi, diktatör değildi ( ) Başardığı en güçlü savaş, toplumu aşağılık duygusundan temizlemek ve kurtarmak savaşı olmuştur Hele aydınları Batı karşısında daima aşağılık duygusu içinde yaşamış bir ülkede, bu öyle bir çaba ve mücadeledir ki eğer Atatürk hiç bir şey yapmasaydı, sadece bu başarısıyla gene de bir lider, bir kahraman olurdu ( ) Mussolini’nin ve başka çağdaş liderlerin, asker gücünü veya ordulaştırılmış siyasi gücü, çeşit çeşit renkte üniformalar, sıra sıra nişanlar ve tören oyunlarıyla sokak malı kıldıkları bir devirde o, İstiklal Madalyası’ndan başka hiç bir madalya bırakmayarak bütün nişanları kaldırdı Süs, kordon, salkım saçak sırmalar gibi abes ve lüzumsuz takınakları bir tarafa attı Ordusuna sadeliğin vekarını verdi ”
Kazım Özalp:
“Mustafa Kemal Paşa Büyük Millet Meclisi’nin manevi şahsiyetine çok önem verirdi Milletin hakimiyetini ve mebusların dokunulmazlığını esas tutardı Meclis’in şerefini her fırsatta belirtirdi ”
Türkiye’deki gelişmeleri yakından izleyen Prof Arnold Tonybee diyorki:
“1920’lerde Türk toplumu ya gelişecek ya da ölecekti Her ne panasına olursa olsun yaşamayı yeğlemiştir Bununla birlikte Türkiye’de tek parti yolu, hiç bir zaman faşist-nazi-komünist tipi bir diktatörlük biçimini almamıştır ”
R Eşref Ünaydın:
“Halk arasına karışıp dolaşmaktan kendini alamazdı Halktan, balık denizini, kuş havasını arar gibi hoşlanırdı Varlığının manasını halkta bulurdu ”
Kılıç Ali:
“Milletinin eğlencelerine iştirak ederek halkla beraber bulunmaktan, beraberce eğlenip vakit geçirmekten zevk alır, bahtiyarlık hissederlerdi Halk ile yakından temas ederek hep beraber eğlendiği zamanlar, neşesine payan olmazdı Bu gibi yerlerde dans etmek, vatandaşları ile bilhassa milli oyunlar oynamak, onun için büyük bir sevinç ve neşe vesilesi olurdu Halk ile birlikte eğlenmek onun en büyük emeli idi ”
Resmi Hayatı, Yasa ve Yetkilere Saygısı
F R Atay:
“M Kemal resmi münasebetlerinde son derece dikkatli, titiz ve merasimci idi ( ) Teferruat ile uğraşmayı sevmezdi Yalnız dış politikaya devamlı bir alaka göstermiştir Bazı meselelerde, şikayet ve tenkitler üzerine müdahaleler yapmak ve hakem rolü oynamaktan başka, hükümet işleri ile pek yorulmamıştır ”
Hasan Rıza Soyak:
“Mesuliyet karşılığı selahiyetlere taassup derecesinde hürmetkardı Her hangi bir mesele hakkında vazifeli ve alakalıların mütalaalarını dinlemeden, hatta onlarla müzakere ve münakaşa etmeden, kendi görüşünü açıkladığı ve karar verdiği vaki değildir ( ) Huzurunda konuşurken, aklıma gelen mütalaaları arz etmekten çekinmek gibi bir hisse kapıldığımı hatırlamıyorum ”
Son Söz
Son söz olarak Y Kadri Karaosmanoğlu diyor ki:
M Kemal eğer yalnız kendini düşünen bir ikbalperest olsaydı, Türk milletini Kanuni devrinden beri görmediği bir hakimiyet ve istiklale kavuşturduktan sonra, isterse Sultanlık tacını, isterse Hilafet hil’atini giyebilirdi Fakat M Kemal bu ganimeti ittikten başka, zafer çelengini bile başından sıyırıp şöyle bir yana koydu İzmir’e girişimizin dördüncü ayında, bir siyasi partinin lideri sıfatıyla memleket içinde seçim ve inkılap seferine çıktı Bu sefer, öbüründen daha çetin, daha tehlikeli bir seferdi Yıllarca süren cehitle kazanılmış bütün nüfuz ve kudretini kaybedebilir, bir an içinde o hudutsuz populerliği mahvolup 1918 yılının karanlık şartlarına dönebilirdi Buna rağmen yürüdü Çünkü nüfuz ve ikbal meraklısı, bir şan ve şöhret düşkünü değil, bir ideal fedaisiydi ”
Atatürk’ün bu tercihini Hasan Rıza Soyak da şöyle değerlendiriyor:
Eğer isteseydi her şey olabilirdi Mesela istilacılarla birlikte memleketi terk edip giden son Osmanlı Padişahının yerine geçmek, kendisi için işten bile değildi Bu suretle kalan ömrünü, halkın muhabbet ve minnettarlık halesiyle çevrili olarak, büyük bir ihtişam ve rahatlık içinde tamamlayabilirdi Fakat istemedi Bu yoldaki teşvik ve tekliflere iltifat etmedi [ ] Çetin, aşılması güç ve bilhassa şahsı için çok büyük tehlikelerle dolu bir yola girmekten çekinmedi ”
İşte Türkiye Cumhuriyetini kurmuş ve Türkiye’ye kurtuluş yolunu göstermiş olan gerçekten büyük insan Mustafa Kemal Atatürk’ün portresi
[size="2"]
|