Prof. Dr. Sinsi
|
19 Mayıstan Cumhuriyete(1919-1923)
III Sivas Kongresi:
Sivas Kongresi, 4 Eylül 1919 günü saat 14 00’de Sivas İdadisi (Lise) binasında açılır Bunu sağlamak, hiç de kolay olmamış; İstanbul Hükümeti ve itilâf Devletlerinin yaratmak istedikleri engellerin aşılması gerekmiştir Örneğin; Mustafa Kemal Paşa, henüz Erzurum’da iken, 20 Ağustos 1919 günü, Sivas Valisi Reşit Paşa tarafından yazdırılan şu telgrafı alır (özet): “  Görünüşte, Fransızlara ait müesseseleri teslim almak, gerçekte, buraların durumu hakkında tetkiklerde bulunmak üzere; Cizvit papazları ile beraber İstanbul’dan evvelki gün Sivas’a gelerek vilâyeti ziyaret eden Fransız subaylarının ziyaretlerini iade etmek için, dün sabah yanlarına gitmiştim  Orada hazır bulunan Fransız binbaşılarından Jandarma Müfettişi Mösyö Brunot, biraz hususî görüşmek arzusunu göstererek, beni diğer bir odaya aldı Söylediği sözleri aynen naklediyorum: Mustafa Kemal Paşa ile Kongre Heyetinin Sivas’a gelip burada da bir kongre yapacaklarım işittim Bunu İstanbul’dan gelen Fransız subayları söylediler  Eğer Mustafa Kemal Paşa Sivas’a gelir ve burada kongre toplamaya girişirse, beş on gün içinde buraların işgal altına alınmasının kararlaştırılmış olduğunu kesin şekilde biliyorum  Dahiliye Nezaretinden dün aldığım şifreli telgraf da, başka şekilde yazılmakla beraber, aynı kanaati verecek biçimde idi  Bu sabah da, Mösyö Brunot bana gelerek, netice itibariyle şunu söyledi: Ben, dünden beri bu mesele üzerinde pek çok durdum Nihayet, şuna karar verdim ki; Mustafa Kemal Paşa ile Kongre Heyeti, Sivas Kongresinde İtilâf Devletleri aleyhinde tahriklerde bulunmazlar ve onlar hakkında saldırganca lisan kullanmazlarsa, kongrenin toplanmasında hiçbir sakınca yoktur  Binbaşı’nın işgal meselesinde dünkü kesin konuşmasına rağmen, bugünkü yumuşaklığı sebebini sizin yüksek dikkatinize arz etmeyi görev bilir ve bu hususta tafsilât vermeği gereksiz sayarım Aynen anlaşılıyor ki; bunların fikri, kongrenin Sivas’ta toplanmasını uygun bulmuş görünerek sayın Kongre Heyeti ile sizi burada toplu bulundurarak, bütün dostlarımızı ele geçirmekten ve aynı zamanda işgal meselesini de olupbitti haline, koymaktan ibarettir  Bundan sonraki hareket tarzının tayini size aittir Entrikalı bir tehlikenin bu kadar yakın ve âdeta elle tutulacak derecede geçerli olduğunu bilip dururken, durumdan size haber vermemeyi ve bu nedenle Sivas’ta kongre toplanmasından vazgeçilmesini arz eylememeyi vicdanıma sığdıramadım işte bunun için, sizden ve diğer sayın dostlardan pek ziyade rica ederim ki; ikinci bir kongrenin mutlaka toplanmasına kesin bir lüzum yoksa, vazgeçilsin; varsa, dört taraftan işgali pek kolay olan Sivas’ın toplantı yeri olmasından vazgeçilerek; işgal ihtimali pek uzak olan Erzurum’da veyahut uygun görülürse Erzincan’da toplanması çarelerine teşebbüs buyurulmasını, memleketin selâmeti adına istirham ederim  ” Mustafa Kemal Paşa, telgraf merkezinden, Vali Reşit Paşa’ya hemen şu cevabı verir (özet): “  Mösyö Brunot ve arkadaşlarının tehdit şeklindeki sözlerini tamamıyla blöf sayarım Sivas Kongresi’nin toplanması yeni bir mesele olmayıp, aylarca önce dünyaca bilinen bir teşebbüstür Gariptir ki; İstanbul’da bulunan yetkili Fransız siyaset adamlarının bana gönderdikleri haberler, Anadolu’da millet tarafından yapılmakta olan teşebbüslerin pek haklı ve meşru olduğu ve milletimizin istekleri kendilerine açıkça ulaştırıldığı takdirde, iyi gözle bakacaklarına ve tatbikini üstleneceklerine dair şimdiden güvence vermeye hazır oldukları yolundadır Mösyö Brunot’nun ikinci görüşmede ağız değiştirmesi ve yumuşaması, beni kazanmak cihetine yönelik olmaktan uzak değildir Fransızlar tarafından, Binbaşı Brunot’nun dediği gibi, beş on günde Sivas’ın işgali o kadar kolay bir şey değildir Hatırlamanız gerekir ki; İngilizler bu husustaki tehditlerinde daha ileri giderek, Batum’daki askerlerinin Samsun’a çıkarılmasına karar verdiler ve hatta sırf beni tehdit için, bir tabur dahi çıkardılar Fakat; bu teşebbüse karşı, milletin kuvvetli bir azim ve imanla ve ateşle karşılık vereceği gerçeği kendilerince belli olduktan sonra, hem kararlarından vazgeçmeğe ve hem de Samsun’a çıkarmış oldukları askerleri ile beraber, orada bulunan taburu nakletmeye mecbur olmuşlardır Sivas Kongresi’nde söz konusu olacak hususlar, Erzurum Kongresi Beyannamesi içindekilerden kolaylıkla anlaşılacağına göre, Kongre’de itilâf Devletleri aleyhine tahriklerde bulunmak gibi maksatlar kesinlikle yoktur Burada şunu da arz edeyim ki; ben, ne Fransızların ve ne de herhangi bir yabancı devletin yardımına tenezzül eden kimselerden değilim Benim için en büyük korunma noktası ve bağışlanma kaynağı, milletimin bağrıdır  Tahmin buyurulduğu gibi, Fransızların, Kongre heyetinin Sivas’ta toplanmasını uygun gibi görerek ve sonra Heyeti ele geçirmeye imkân bulması, bence pek uzak vehimlerdendir Bütün bu söylediklerimi aynen Mösyö Brunot’ya bildirmenizde hiçbir sakınca yoktur ve bu münasebetle, Mösyö Brunot ve arkadaşlarına, milletimizin haklarını koruma ve istiklâlini savunma için, Erzurum Kongresi Beyannamesi ile, bütün cihana olduğu gibi, kendilerinin İstanbul’daki siyasî temsilcilerine de bildirmiş olduğu temel kararları tatbikte hiçbir suret ve sebeple tereddüte düşmesine imkân bulunmadığı bildirilmiş olur Mösyö Brunot bilmelidir ki; Fransızların Sivas’ı işgale karar vermeleri, kendilerine pek pahalıya mal olabilecek yeni kuvvetlerle ve çok paralarla yeni bir harbe karar vermelerine bağlıdır Böyle bir kararın, Jandarma Binbaşısı Mösyö Brunot ve arkadaşları arasında görüşülse bile, Fransız milletince itaat edilecek bir husus olabileceğine ihtimal verilemez  ”
Sivas Kongresi’nin açılış günü, Mustafa Kemal Paşa, üç oy dışında, büyük bir çoğunlukla başkan seçilir; kendisi, Kongre’nin meşgul olduğu işleri şöyle özetliyor: “  ilk açılış günü olan 4 Eylül günü ile, (Eylülün) beşinci, altıncı günleri, yani üç gün, ittihatçı olmadığımızı vurgulamak için yemin etmek lüzumu ile ve yemin formülü hazırlamakla; Padişaha sunulacak yazıyı yazmakla  ve bilhassa Kongre’nin siyasetle uğraşacak mı, uğraşmıyacak mı ortamının münakaşası ile geçti  Nihayet, Kongre’nin dördüncü günü asıl maksada temas ettik ve aynı günde, Erzurum Kongresi Nizamnamesi içindekileri görüştük ve hemen neticelendirdik Bunun sebebi, Erzurum Kongresi Nizamnamesinde yapılması lâzım gelen değişiklikleri zaten hazırlamış ve icap edenleri aydınlatmış bulunuyorduk  (böylece) Cemiyetin adı, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti oldu  Heyet-i Temsiliye, bütün vatanı temsil eder, dendi  Her türlü işgal ve müdahalenin ve bilhassa Rumluk ve Ermenilik teşkili gayesine yönelik hareketlerin reddi hususlarında birlikte savunma ve direnme esası kabul edilmiştir, denildi  Bundan sonra, 8 Eylül toplantısında  Amerikan Mandası meselesi söz konusu ediliyordu O günlerde, İstanbul’dan gelen bazı kimseler, Amerikalı Mr Browne namında bir de gazeteciyi Sivas’a getirmişlerdi  (Toplantıda) birçok kişi söz aldı Kimseye söz vermeden evvel, Başkanlık makamından, şu kısa görüşü belirttim  ” Mustafa Kemal Paşa’nın bu kısa görüşü, Chicago Daily News gazetesi muhabiri olarak, o sırada Sivas’ta bulunmakta olan ve yukarıda adı geçen Louis E Browne ile ilgilidir Çünkü; Mustafa Kemal Paşa, manda sorununun dillerde dolaştığı o günlerde, bazı kimselerin Mr Browne’i bu konuda bir otorite saydıklarını görür ve bunun üzerine bu gazeteciyle doğrudan doğruya görüşmeyi uygun bulur; “  Konuştuğu kimseyi kolaylıkla anlayan çok zeki bir genç  ” olarak tanımladığı bu gazeteci hakkında, Paşa, Kongre’de şu görüşü dile getirir: “  Efendiler, Mister Browne, —Ben, hiçbir resmî sıfatla görüşmüyorum Tamamıyla hususî bir surette görüşüyorum, diyor ve hatta, Amerika’nın mandayı kabul edeceğini değil, belki etmeyeceğini, söylüyor Onun için, sözleri Amerika namına değil, kendi namınadır Mandanın ne olduğunu kendisi de bilmiyor Manda, siz ne derseniz, odur! diyor  ”
Manda sorunu üzerinde Kongre’de uzun tartışmalar yapılır Başından beri bu sorunun karşısında bulunan Mustafa Kemal Paşa, Erzurum ve Sivas Kongreleri Beyannamelerinin önemli bir maddesini (7 madde) ele alır ve şu görüşlerini belirtir: “  Madde: 7-Milletimiz, asrî (modern) gayeleri yüce tutar ve fennî, sınaî ve iktisadî hal ve ihtiyacımızı takdir eder Bu nedenle; devlet ve milletimizin dahilî ve haricî istiklâli ve vatanımızın bütünlüğü saklı kalmak şartıyla, altıncı maddede açıklanmış hudut dahilinde milliyet esaslarına riayetli ve memleketimize karşı istilâ emelini beslemeyen herhangi bir devletin fennî, sınaî, iktisadî yardımını memnuniyetle karşılarız ve bu adil ve insanî şartları kapsayan bir sulhun da hemen kararlaştırılması, insanlığın selâmeti ve dünyanın huzuru namına başlıca millî işlerimizdir  Efendiler, bu maddenin hangi noktasında manda ve mandaterin Amerika olacağı fikri vardır? Olsa olsa, herhangi devletin fennî, sınaî, iktisadî yardımını memnuniyetle karşılarız, sözlerinden manda fikrine kapılanlar bulunabilir Fakat; mandanın manasının ve delâlet ettiği şeyin bu olmadığı muhakkaktır Her zaman ve bugün dahi bu açıklama dairesinde vuku bulacak yardımları memnuniyetle karşılamaktayız ve karşılarız Nitekim;   bir İsveç grubunun,   bir Belçika grubunun fennî, sınaî, iktisadî yardımını memnuniyetle kabul ettik ve meselâ Ankara şehrinin ve diğer Anadolu şehirlerimizin bir an evvel inşalarında  yabancı sermaye sahiplerinin yardımlarını memnuniyetle kabul ederiz Yeter ki; memleketimize sermaye getireceklerin, devlet ve milletimizin dahilî ve haricî istiklâlini ve vatanımızın bütünlüğünü bozmaya yönelik gizli şeyleri olmasın  Pek uzun ve münakaşalı devam eden bu manda görüşmesi, taraf tutanları susturacak orta bir çare ile son buldu: Amerika’da senelerden beri aleyhimize yapılmakla olan menfi propagandaların yarattığı fikir cereyanım düzeltmek için, her şeyden evvel, Amerikan Kongresinden memleketimizi tetkik edecek ve gerçeği görecek bir heyeti davet etmek; bu teklif, oybirliği ile kabul olundu  ” Gerçekten; bir Amerikan tetkik heyetinin Sivas’a gelmesi uzun sürmez
Sivas Kongresi 11 Eylül 1919’da son bulur Bütün millî kuvvetleri birleştirmek, ülke bütünlüğünü gerçekleştirmek ve millî varlığı özgür, bağımsız ve yenilmez bir Türkiye halinde yüceltmek amaçlarına yönelik bu kongre, hiç kuşkusuz, ulusal tarihimizde önemli bir aşamadır 11 Eylülde yayımlanan Sivas Kongresi Beyannamesi, özellikle şu tarihî kararları kapsar (özet): “Bütün milletçe bilinen dış ve iç tehlikelerin doğurduğu millî uyanıklıktan doğan kongremiz, şu kararları almıştır:   30 Ekim 1918 tarihindeki hududumuz içinde kalan  Osmanlı ülkesi kısımları, birbirinden ve Osmanlı toplumundan bölünemez ve hiçbir sebeple ayrılmaz bir bütün teşkil eder  Bu topraklarda yaşayan İslâm unsurlar, birbirlerine karşılıklı saygı ve fedakârlık duyguları ile dolu ve ırkî ve sosyal haklarına ve çevre koşullarına riayetli öz kardeşlerdir Osmanlı toplumunun bütünlüğü ve millî istiklâlimizin temini  için Kuva-yı Milliyeyi geçerli ve millî iradeyi hâkim kılmak, kesin esastır Osmanlı ülkesinin herhangi bir parçasına karşı vaki olacak müdahale ve işgale ve bilhassa vatanımız dahilinde müstakil birer Rumluk ve Ermenilik teşkili gayesine yönelik hareketlere karşı; Aydın, Manisa ve Balıkesir cephelerinde millî savaşmalarda olduğu gibi, birlikte savunma ve direnme meşru esas kabul edilmiştir Öteden beri aynı vatan içinde birlikte yaşadığımız bütün gayrimüslim unsurların her türlü tabiî hakları saklı olduğundan; bu unsurlara, siyasî hâkimiyet ve sosyal dengemizi bozacak imtiyazlar verilmesi kabul edilmeyecektir Osmanlı Hükümeti, bir dış baskı karşısında, memleketimizin herhangi bir parçasını bırakmak ve ihmal etmek zorunda bulunduğu takdirde  Her türlü tedbirler ve kararlar alınmıştır  Milletimiz, insanî, asrî gayeleri yüce tutar ve fennî, sınaî ve iktisadî hal ve ihtiyacımızı takdir eder Bu nedenle; devlet ve milletimizin dahilî ve haricî istiklâli ve vatanımızın bütünlüğü saklı kalmak şartıyla  Milliyet esaslarına riayetli ve memleketimize karşı istilâ emeli beslemeyen herhangi devletin fennî, sınaî, iktisadî yardımını memnuniyetle karşılarız Bu adil ve insanî şartları kapsayan bir sulhun da hemen kararlaştırılması, insanlığın selâmeti ve dünyanın huzuru namına başlıca millî işlerimizdir Milletlerin kendi mukadderatını bizzat tayin ettiği bu tarihî devirde, Merkezî Hükümetimizin de millî iradeye tâbi olması zaruridir Çünkü; millî iradeye dayanmayan bir hükümet heyetinin keyfî ve şahsî kararları, milletçe itaat edilecek bir şey olmadıktan başka; dışarda da geçerli olmadığı ve olamayacağı şimdiye kadar görülen örnekler ve sonuçlar ile sabit olmuştur Bu nedenle; milletin içinde bulunduğu sıkıntılı ve endişeli halden kurtulmak çarelerine bizzat tevessüle hacet kalmadan, Merkezî Hükümetimizin, millî meclisi hemen ve hiç vakit kaybetmeksizin toplaması ve bu suretle millet ve memleketin mukadderatı hakkında alacağı bütün kararları millî meclisin kontrolüne arz etmesi mecburidir Vatan ve milletimizin maruz kaldığı zulümler ve elemler ile ve tamamen aynı gaye ve maksatla millî vicdandan doğan vatanî ve millî cemiyetlerin birleşmesinden doğan bütün kitle, bu kere Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı ile isimlendirilmiştir Bu cemiyet, her türlü fırkacılık cereyanlarından ve şahsî ihtiraslardan tamamıyla arınmış ve temizlenmiştir Bütün Müslüman vatandaşlarımız, bu cemiyetin tabiî üyelerindendir  Mukaddes maksadı takip ile genel teşkilâtı idare için, bir Heyet-i Temsiliye seçilmiş ve köylerden vilâyet merkezlerine kadar bütün millî teşkilât kuvvetlendirilmiş ve birleştirilmiştir  ”
IV General Harbord ile Görüşme:
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Wilson’un, Doğu Anadolu’daki durumu ve Ermenistan sorununu incelemek üzere, 1919 yılında görevlendirdiği Tümgeneral James G Harbord başkanlığındaki heyet, 20 Eylülde Sivas’tadır Mustafa Kemal Paşa-General Harbord arasındaki görüşmeyi bir batılı eser şöyle anlatır “  General Harbord ve heyeti, kongrenin bitiminden bir hafta kadar sonra Sivas’a geldiler  Kemal, sıtmadan rahatsız bulunuyor ve yorgun görünüyordu Fakat; ikibuçuk saatlik bir görüşme süresince kolaylık ve rahatlıkla konuşarak, düşüncelerini bir mantık düzeni içinde öne sürdü  Harbord, şimdi ne yapmak niyetindesiniz? diye sordu Konuşmaları sırasında; Mustafa Kemal, ince parmakları arasında çevirdiği bir tespihle oynamakta idi Bu anda, sinirli bir hareketle, tespihin sicimini koparmıştı Taneler yere düşüp dağıldı Kemal, taneleri teker teker topladı ve bunun, Generalin sorusuna cevap olduğunu söyledi Böylece; memleketin dağılmış parçalarını bir araya getirmek, çeşitli düşmanlardan temizlemek, bağımsız ve uygar bir devlet yaratmak isteğini belirtmiş oluyordu Harbord, bu türlü bir umudun ne mantığa, ne de askerî gerçeklere uymadığını, söyledi Birtakım insanların kendi canlarına kıydıklarını biliyoruz- Şimdi de bir milletin intiharına mı şahit olacağız? Mustafa Kemal, söylediğiniz doğrudur, General, dedi İçinde bulunduğumuz durumda; yapmak istediğimiz şey, ne askerlik açısından, ne de başka bir açıdan izah edilemez Fakat, her şeye rağmen;yurdumuzu kurtarmak, özgür ve uygar bir Türk devleti kurmak, insan gibi yaşayabilmek için, yapacağız bunu Avucu yukarıya doğru dönük olarak, elini masanın üzerine koydu Başaramazsak, diye devam etti, bir kuş gibi, düşmanın avucu içine düşecek ve ağır ve şerefsiz bir ölüme katlanacak yerde- konuştuğu sırada parmaklarını yavaş yavaş kapatıyordu- Atalarımızın çocukları olarak, döğüşerek ölmeyi tercih ederiz- Önünde, yumruğu tamamen kapanmıştı Mustafa Kemal’in kararlılığı, yılmazlığı, Harbord’u etki altında bırakmıştı Her şeyi hesaba katmıştım, ama bunu değil, dedi Sizin yerinizde olsaydık, biz de aynı şeyi yapardık”
Bu tarihî görüşme ile ilgili olarak diğer bir kaynak eserde de şu satırlar göze çarpar: “  (General Harbord başkanlığındaki heyet) 20 Eylülde Sivas’a gelir; Mustafa Kemal Paşa hariç, tüm sivil ve askerî yetkililer tarafından karşılanır  21 Eylül günü, Vali’nin Heyete verdiği resmî öğle yemeğinden sonra, Mustafa Kemal ile görüşmede  Harbord, gayet itinalı sivil giysilerle kendisini karşılayan Mustafa Kemal’in  O zamana kadar karşılaştığı bütün Türklerin ev içinde bile başlarından feslerini çıkarmamalarına karşılık, açık başla oturmasını şaşırtıcı bulur  Çanakkale Savaşında kendisini sakınmayarak devamlı ön safta çarpıştığı, bu nedenle Almanlardan şikâyet aldığını duymuş olduğu Mustafa Kemal’i çok merak etmekte olduğunu Harbord saklamaz Görünce de, kişiliği ile çevresindekileri yönettiğini, bunu gayet kolaylıkla başardığını anlamakta gecikmez Yaklaşık ikibuçuk saat süren görüşmede, çoğunlukla Mustafa Kemal Paşa konuşur; Paşa’nın konuşma yöntemi gayet akıcı ve hızlıdır Tercümana hitabının gayet hâkim olduğunu tanımlayan Harbord  Dünyaya milliyetçilerin tasarı ve amaçlarına yönelik pek çok karmaşık haberler yansıdığını, bu konuda gerçekleri öğrenmek istediğini, söyler Mustafa Kemal de, yanıtında, İzmir’in işgali ve Türk halkına yapılan zulümden sonra ülkede kurulmaya başlayan müdafaay-ı hukuk cemiyetleri, bunların toplanan kongrelerle, özellikle son Sivas Kongresi ile bütünleştirildiklerini anlatır  Harbord, görüşme sırasında, bağımsızlık kavramı çevresindeki konuşmalardan, manda kavramı üzerinde ayrı görüşlere sahip olduklarını anlar  İddia edilen Ermeni katliamları üzerinde de konuşurlar Mustafa Kemal, bu konuda çok fazla abartma payı olduğunu söyleyerek, İzmir’deki katliamları, özellikle müttefiklerin temsilcilerinin gözleri önünde işlenen vahşi cinayetleri anlatır  General Harbord’un, başarı sağlayamazlarsa ne yapmayı düşündüklerini, sorması üzerine, bu soruyu garip diye niteler  ” Bu konuyu Mustafa Kemal Paşa’nın kendisinden dinleyelim: “  22 Eylül günü General Harbord ile uzun uzadıya görüştük General’e, millî harekâtın maksat ve gayesi, millî teşkilât ve birliğin ortaya çıkış sebebi, Müslüman olmayan unsurlara karşı olan duygular ve yabancıların memleketimizdeki menfi propagandası ve icraatı hakkında tafsilâtlı ve delilli beyanlarda bulundum General’in bazı garip soruları ile de karşılaştım Meselâ; millet, düşünülmesi mümkün her türlü teşebbüs ve fedakârlıkta bulunduktan sonra dahi başaramazsa, ne yapacaksın? Verdiğim cevapta; hatıramda aldanmıyorsam, demiştim ki: Bir millet, mevcudiyet ve istiklâlini temin için düşünülmesi mümkün teşebbüs ve fedakârlığı yaptıktan sonra muvaffak olur Ya muvaffak olamazsa demek, o milletin ölmüş olduğuna hükmetmek demektir Bu sebeple; millet hayatta oldukça, fedakâr teşebbüslerine devam ettikçe, başarısızlık söz konusu olamaz General’in sorduğu sorudan asıl maksadının ne olabileceğini araştırmak istemedim Fakat; verdiğim cevabın, tarafından takdirle karşılandığını bu vesile ile belirtmek isterim  ”
V Ali Galip Olayı:
Sivas Kongresi’ni engellemeyi amaçlayan girişimlerden biri de, Mustafa Kemal Paşa’nın “mücadele tarihimizde mühim bir hadise” olarak nitelediği Ali Galip sorunudur 11 Eylül 1919 günü Sivas Kongresi sona ermekle beraber; Ali Galip olayı, henüz gündemdedir Bu olayla ilgili olarak; Mustafa Kemal Paşa, “  Verdiğimiz direktifler dairesinde firarileri takip ettirirken; bir taraftan da, elimize geçen  belgeler hadiseyi ve Ali Galip teşebbüsünü ve Hükûmet-i Merkeziye’nin bayağılığını her türlü izahlardan daha mükemmel bir surette belirteceğini  ” söylemekte ve “Dahiliye Nazın Adil ve Harbiye Nazırı Süleyman Şefik” imzaları ile “Elâziz Valisi Galip Beyefendiye” gönderilen 3 Eylül 1919 tarihli şu yazıyı örnek olarak göstermektedir: “  Malûmumuz olduğu veçhile, Erzurum’da kongre namı altında birkaç kişi toplanarak birtakım kararlar aldı Ne toplantıların, ne de aldıkları kararların esası, ehemmiyeti vardır Fakat; bu haller, memleketçe birtakım söylentileri mucip oluyor Avrupa’ya ise pek mübalâğa ile aksettirilmekte oluyor Bu nedenle; pek fena tesirler hâsıl etmekte oluyor, ortada şayanı ehemmiyet hiçbir kuvvet, hiçbir vaka olmadığı halde; mücerret bu mübalâğalar ve kötü tesirlerden endişeye düşen İngilizlerin son zamanlarda Samsun’a epeyce bir kuvvet çıkaracakları anlaşılıyor Hükümetin, umum sırasında tarafınıza da yaptığı belli tamimlere aykırı hareketine devam etmekte olursa, çıkarılacak yabancı kuvvetlerin Sivas’a ve oradan daha ilerliyerek birçok mahalleri işgal etmeleri ihtimali uzak değildir Bu ise, memleketin menfaatlerine pek tabiî aykırıdır Erzurum’da da toplanan malûm kişilerin yakında Sivas’ta içtima ederek yine bir kongre yapmak istedikleri yapılan haberleşmelerden anlaşılıyor Böyle beş on kişinin orada toplanmasından hiçbir şey çıkmayacağı hükümetçe malûmdur Fakat, bunları Avrupa’ya anlatmak mümkün değildir İşte bunun için, bunların orada toplanmasına meydan vermemek icap ediyor Bunun için de, her şeyden önce Sivas’ta hükümetin tam itimadını kazanmış ve memleket selâmetine uygun olan tebliğleri aynen yapmaya azimli bir vali bulundurmak lâzım gelmektedir Sizi bunun için oraya gönderiyoruz Gerçi Sivas’ta kongre yapmayı istemekte olan birkaç kişiye engel olmak o kadar güç bir şey değil ise de, yüksek rütbeli subayların ve askerin bazılarının da bunlarla aynı fikirde oldukları anlaşıldığına göre, hükümetin alacağı tedbirleri ellerinden geldiği kadar zorlaştıracakları ve malûm kişileri mümkün olduğu kadar tutacakları dikkate alınarak, şayanı itimat bir iki yüz kişinin yanınızda bulunması başarının temini için uygun görülmektedir Bu nedenle; evvelce yazdığım gibi itimat edilen yüz yüz elli kadar süvariyi birlikte alarak, ne için oradan gidildiği hiç kimseye sezdirilmeden, Sivas’a hiç kimsenin beklemediği bir zamanda vararak vali ve kumandanlığı ele alacak ve oradaki jandarma ve askeri, miktarları az olmakla beraber, iyi idare edecek olursanız; karşınızda başka bir kuvvet bulunmayacağı cihetle, derhal nüfuz kurarak toplantıya meydan vermemiş olacak ve orada bulunanlar varsa hemen tutuklayıp, koruma altında İstanbul’a gönderebileceğiniz bellidir  ” Sonuç olarak; İngiliz parmağının bulunduğu, Sivas Kongresi’nin toplanmamasının ve Mustafa Kemal Paşa ile arkadaşlarının tutuklanmasının amaçlandığı, bazı sivil yöneticiler ile bölge ileri gelenleri ve aşiretlerinin de katıldığı bu olayı, Mustafa Kemal Paşa, şu şekilde toparlıyor: “  Alınan tedbirler, tertipler ve özellikle gösterilen asabiyet ve şiddet sayesinde, Ali Galip (Elâziz Valisi) ve Halil (Malatya Mutasarrıfı) Beylerin aldatmaya çalıştıkları aşiretler dağılmış; ümitsiz kalan Ali Galip, evvelâ Urfa’ya ve oradan Halep’e kaçmıştır Mister Noel de, gözetim altında, rahatça Elbistan üzerinden gitmiştir Diğerleri de birer suretle kaçmışlardır  Ali Galip teşebbüsünün, Padişah’ın ve Ferit Paşa Hükümetinin ve yabancıların ortak bir girişimi olduğuna, sunduğum vesikaları gördükten sonra, şüphe ve tereddüt edenler kalmaz, sanırım Bu hainliğin ortak müteşebbislerine karşı alınması lâzım gelen vaziyet açıktır Ancak; karşı teşebbüste mümkün olduğu kadar cephe hücumundan vazgeçmek o günün icaplarından olmakla beraber, teşebbüs kuvvetini muhtelif hedeflere yöneltmekten kaçınarak bir noktada toplamak, ihtiyatlı davranışa uygundur Biz de, taarruz hedefi olarak yalnız Ferit Paşa Kabinesini tespit ettik ve Padişah’ın bu işe karışmış olduğunu bilmemezlikten geldik Ferit Paşa Kabinesinin, gerçekleri bildirmeyerek Padişah’ı aldatmakta olduğu tezini tuttuk Padişah, durumu öğrendiği takdirde; derhal, kendisini aldatanlara lâyık oldukları muameleyi tatbik edeceğine güvenimiz olduğunu ileri sürdük  gerçeği, ancak doğrudan doğruya Padişah’a arz etmekle durumun düzeltilmesinin mümkün olacağını girişimlerimiz için hareket noktası saydık  ”
|