Prof. Dr. Sinsi
|
19 Mayıstan Cumhuriyete(1919-1923)
3 BÖLÜM: KONGRELER SONRASI
I Merkezî Hükümetle Anlaşmazlık ve Kopukluk:
Sivas Kongresi’nin bitim tarihi olan 11 Eylül 1919 ile bunu izleyen birkaç gün ve gece, âdeta bir “telgrafla haberleşme savaşı” halinde geçer Bu telgraf haberleşmeleri hakkında, daha önce adı geçen Mr Browne, tek yabancı olarak bulunduğu telgraf merkezindeki bir gözlemini şöyle anlatıyor: “  Bu kadar etkili bir haberleşme olabileceğini hiç duymadım  
Yarım saat içinde Erzurum, Erzincan, Diyarbekir (Diyarbakır), Samsun, Trabzon, Ankara, Malatya, Harput (Elazığ), Konya ve Bursa’nın hepsi haberleşme halinde idi  Önemli durumlarda; Kemal, doğrudan doğruya telgraf memurunun yanında bulunuyor ve tek bir muhatabı ile telgrafla diyalog için, birkaç saat harcıyordu (O kadar ki) 1922 yılında bir gazetecinin, bu sava§ı nasıl kazandınız sorusuna, Kemal, gülerek şöyle cevap verdi:Telgraf telleri ile  ”
Mustafa Kemal Paşa, 11 Eylül günü, Sivas telgrafhanesindedir; Padişah’a çekilmek üzere hazırlattığı telgrafta “  Hükümetin, savaş yolu ile Kongre’yi basmak suretiyle, Müslümanlar arasında kan dökülmesine kalkıştığını; para karşılığı bölge halkını ayaklandırarak vatanı parçalamak istediğinin belgelerle belli olduğunu; bu yolda hükümetin icra vasıtası olanların hüsran içinde kaçmak zorunda bırakıldıklarını; bunların yakalanmaları halinde kanunun pençesine verileceklerini; bu cinayetleri tertip ederek, Dahiliye ve Harbiye Nazırları tarafından tebliğ ve tatbik ettiren Merkezî Hükümete milletin itimat ve emniyetinin kalmadığını  ” belirtir ve devamla, “namuslu kimselerden oluşan yeni bir hükümetin teşkili ile, bu casus şebekesi hakkında soruşturma açılmasını ve adaletin süratle uygulanmasını isteyen âdil bir hükümet heyeti kuruluncaya kadar, Merkezî Hükümetle haberleşme ve ilişkide bulunmamaya karar vermiş olan milletten ordunun ayrılamıyacağını, olayı bilen ve bölgeye komşu olan kolorduların kumandanları olarak arza mecbur olduk” der Mustafa Kemal Paşa, bu telgrafı, aynı anda ortak bir imza ile Padişah’a çekmeleri için 3 (Sivas), 15 (Erzurum), 20 (Ankara), 13 (Diyarbakır) ve 12 (Konya) Kolordu Komutanlarına bildirir Bu kolordu komutanları, 11 Eylül günü ve özellikle 12/13 gecesi telgraf merkezlerini işgal ederek, İstanbul ile haberleşmeye çalışırlar Fakat; Mustafa Kemal Paşa’nın sözleri ile, “  Sadrazam ortadan kaybolmuş gibi idi  ” Nihayet; bir telgraf memurunun çektiği servis haberinde, Sadrazamın, “  Vuku bulacak maruzat, usulü dairesinde telgrafla arz olunmalıdır  ” dediği anlaşılır Bunun üzerine; Mustafa Kemal Paşa, Umumî Kongre Heyeti imzası ile, gece yarısından sonra saat 04 00’de, daha önceleri kullandığı “Sadaret Yüksek Makamına” başlığı yerine, sadece “Sadrazam Ferit Paşa’ya” diyerek, şu telgrafı çektirir: “Vatan ve milletin haklarını ve kutsal varlıklarını ayaklar altına aldığınız ve Padişah’ın yüksek kişiliğinin şeref ve haysiyetini bozduğunuz, körü körüne girişimleriniz ve hareketlerinizle belli olmuştur Milletin Padişahımızdan başka hiçbirinize emniyeti kalmamıştır Bu sebeple; hâl ve istirhamlarını ancak Padişah’a arz etmek zorundadır Heyetiniz, meşru olmayan hareketlerinin korkunç sonuçlarından korkarak, millet ile Padişah arasında perde oluyor Bu yoldaki karşı koymanız daha bir saat devam ederse; millet, artık, kendisini her türlü davranış ve uygulamalarda serbest saymakta mazur görecektir ve bütün vatanın, meşru olmayan heyetinizle ilgi ve bağlantısını kesecektir Bu, son ihtarımızdır Bundan sonra milletin alacağı vaziyet, burada bulunan yabancı subaylar vasıtası ile İtilâf temsilcilerine dahi ayrıntılı olarak bildirilecektir” Bu telgrafa bir cevap alınmaması üzerine; Mustafa Kemal Paşa, 12 Eylül günü saat beşte bütün kumandanlara ve vilâyetlere, ayrıca bilgi için Sadrazam’a Umumî Kongre Heyeti imzası ile şu telgrafı çektirir: “Hükümet, milletin sevgili Padişahına olan maruzat ve irtibatını kesmekte ve ortaya çıkan haincesine hareketlerine devamda ısrar eylediğinden; millet de, meşru bir hükümet heyeti işbaşına geçinceye kadar, Merkezî Hükümet ile idarî ilişkilerini ve İstanbul ile her türlü telgraf ve posta haberleşme ve ulaştırma işlerini tamamen kesmeye karar vermiştir Mahallî mülkî memurlar, askerî kumandalarla birlikte, bu hususu temin edecek ve neticeyi Sivas’ta Umumî Kongre Heyetine bildirecektir”
Böylece; 12 Eylül 1919 günü, Merkezî Hükümet ile olan haberleşme ve bağlantılar kesilir Fakat; böyle kritik bir durumda, Mustafa Kemal Paşa’nın deyişi ile, “  Memleketi binlerce mercisiz (başvurulacak yersiz) bırakmanın elbette pek büyük mahzurları olurdu” Bu sebeple; 13/14 Eylül gecesi, Mustafa Kemal Paşa, gerekli tedbir ve kararları tespit ederek, bütün ilgililere bildirir Bununla beraber; Anadolu’da millî otoriteler arasındaki haberleşmeler, kuşkusuz, devam eder  Bu sırada, millî hareketlerdeki gelişmelerden ilgili İngiliz makamlarının daha da etkilendiği göze çarpıyor Örneğin; İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Robeck’in, Dışişleri Bakanı Lord Curzon’a telgrafla gönderdiği raporda şu ilginç satırlar dikkati çekiyor: “Sadrazam ve General Milne ile yaptığım ayrı ayrı konuşmalarda, her ikisi de, Türkiye’de ciddî bir krizin bulunduğu düşüncesindedir  İzmir’in işgalinden sonraki olaylar, Mustafa Kemal’in yönetimindeki milliyetçileri harekete geçirdi  Hareket, (çevreyi) tehdit ediyor ve giderek yayılıyor  Mevcut bilgilere göre; bu hareket, Anadolu’da bağımsız bir cumhuriyetin kurulmasına doğru durmadan gelişiyor  ”
Merkezî Hükümetle haberleşme ve bağlantının kesilmesini izleyen günlerdeki durumu, Mustafa Kemal Paşa şöyle özetler: “  Merkezî Hükümet ile yaptığımız rüptürün (rupture) onbeşinci günündeyiz Millî karara karşı muhalefet eden bazı yerler, ister istemez millî cereyana boyun eğmeye mecbur edildi Merkezî Hükümete hizmet eden bazı memurlar ya kaçtılar veya mahkûm duruma düşürüldüler İstanbul’a, bütün memleketten, hergün, Merkezî Hükümetin düşürülmesini isteyen binlerce telgraf yağdırılmaya başlandı İtilâf Devletlerinin Anadolu’da dolaşan subay ve memurları, millî harekâta karşı tarafsız, olduklarını, memleketin iç durumuna karışmayız sözünü her tarafta açıktan söylemeye başladılar Bu durum karşısında; nihayet, Padişah ve Ferit Paşa, millî hareket yöneticileri ile uyuşmaktan başka çare kalmadığına ve fakat; herhalde, yerlerini korumak şartıyla, bu uyuşma yolunu bulabilecek vasıtalar araştırmaya başladıklarına hükmolunursa yanlış olmaz, sanırım  ” Böyle arabuluculuk teşebbüslerinden biri, Mustafa Kemal Paşa’nın çok eski arkadaşlarından Abdülkerim Paşa’dan gelir Abdülkerim Paşa’dan 25 Eylül’de bir telgraf alan Mustafa Kemal Paşa, bu Paşa’nın gösterdiği istek üzerine 27/28 Eylül gecesi kendisi ile telgraf başında görüşür Sekiz saati aşan bu uzun görüşme bir uyum sağlamaz; fakat, Ferit Paşa’nın çekilmesinde herhalde etkili olur Bu konuda, Mustafa Kemal Paşa şöyle diyor: “  Bundan sonra; Ferit Paşa Kabinesi, ancak üç gün sebat edebilmiştir Görüşmeye muvaffak olamadığım dostum merhum Kerim Paşa’nın bazı kimselere söylediğine göre, bu haberleşmemizi aynen Padişah’a göstermeyi başarmış ve onun üzerine mukavemet hissi kırılmış  ”
II Teni Kabine ile İlişkiler:
Ferit Paşa Kabinesi 2 Ekim 1919’da düşer ve yeni kabinenin teşkiline Ali Rıza Paşa memur edilir Mustafa Kemal Paşa, bu durumu, 2/3 Ekim gecesi yazdığı bir genelge ile bütün millete duyurur ve şu üç önemli noktayı belirtir: “  1 Yeni kabine, Erzurum ve Sivas Kongrelerinde tayin ve tespit edilen millî teşkilât ve maksatlara saygılı olduğu takdirde, Kuva-yı Milliye ona yardımcı olacaktır 2 Yeni kabine, Millî Meclisin toplanması ile fiilî denetime başlayıncaya kadar, milletin kaderi hakkında hiçbir taahhüde girmeyecektir 3 Barış konferansına tayin olunacak murahhaslar, gerçekten milletin emellerini kavramış ve güvenini kazanmış bilgili ve güçlü kişilerden seçilecektir  ” 3 Ekim’de Ali Rıza Paşa’ya yazdığı telgrafta, “Millet, şimdiye kadar başa geçenlerin anayasa ve millî emellere aykırı hareketlerinden müteessir oldu Bundan dolayı meşru haklarını tanıtmak ve kaderini ehliyetli ve güvenilir ellerde görmek kesin kararını verdi Lâzım gelen azimli teşebbüslere girişti Düzenli teşkilâta bağlı Kuva-yı Milliye, milletin kesin iradesini tamamıyla göstermek ve ispatlamak gücünü kazandı Millet, Padişah’ın güvendiği anlayışlı kişiliğinizi ve şerefli arkadaşlarınızı zor durumda bırakmak istemez Aksine, yardımcı olmaya bütün samimiyeti ile hazırdır Ancak; Vekiller Heyeti arasında Ferit Paşa ile çalışma ortaklığı yapmış Nazırlar bulunması, yüksek heyetinizin görüşleri ile millî emellerin uygunluk derecesini tam bir doğrulukla anlamak mecburiyetini hâsıl etmiştir Milletçe, tam bir emniyet meydana gelmedikçe, atılmış olan iyi adımın durdurulması ve yarım tedbirlerle yetinilmesi, uygun görülmemektedir Bu nedenle, bu hususların sizce kabul edilip edilmeyeceğini kesin ve açık olarak anlamak isteriz” diyen Paşa, 2 / 3 Ekim gecesi yayımlanan genelgedeki üç önemli noktayı bildirir 4 Ekim tarihinde Sadrazam’dan alınan cevapta, “Erzurum ve Sivas Kongrelerinde tayin ve tespit edildiği telgrafnamelerinde beyan buyrulan teşkilât ve maksatların neden ibaret olduğu Vekiller Heyetince bilinmediğinden, keyfiyet tetkik edilmek üzere, her şeyden evvel Kongreler kararlarının acele bildirilmesi” belirtilir Mustafa Kemal Paşa bu cevabı şöyle değerlendiriyor: “  İçlerinde   Kuva-yı Milliyenin Murahhası olarak Vekiller Heyetine girdiğini söyleyen Cemal Paşa’nın bulunmuş olmasına rağmen, hükümeti işgal ettikleri güne kadar millî maksatların neden ibaret olduğunu bilmediklerini söylemeleri şüphe çekici değil midir? Bundan daha çok dikkati çeken nokta, millî maksatlara saygı gösterip göstermemek hususunda karar verebilmek için, her şeyden önce, Kongreler kararlarını istemeleridir Halbuki, bu kadar gürültüye ve uygulaması kendisinden önceki Sadrazam’ın düşüşüne sebep olan Kongrelerin kararlarını bilmemelerine imkân tasavvur olunabilir mi idi? Maksatlarının zaman kazanmak ve bize karşı hiçbir taahhüde girmeksizin yeni ve şeytanca tedbirlerle milleti kandırarak, meydana gelmiş olan dayanışma ve bağlılığı gevşetmek olduğuna asla şüphe etmedim Fakat; kopma olacaksa, ben de, her şeyden önce, onların bütün gizli niyetlerini millet nazarında belirtecek bir hareket tarzını tercih ettim Bu nedenle, Sadrazam ve arkadaşlarının isteğini karşıladım; 4 Ekim 1919 tarihli telgrafla bildirdim Resmî haberleşmelere hiçbir tarafta girişilmemesi hakkında tekrar genel bildiriler yapıldı” “ Aynı gün, adressiz ve imzasız olarak İstanbul’dan gönderilen bir telgrafın, birçok sorudan sonra, Sadrazam tarafından Heyet-i Temsiliye’ye cevap olarak gönderildiği 5 Ekim’de anlaşılır Mustafa Kemal Paşa’nın sözleri ile “  Ali Rıza Paşa Kabinesinin iktidara geçişinin beşinci gününe geldik Hâlâ anlaşamıyoruz Memleketin İstanbul ile olan resmî ilişkileri hâlâ kopmuş şekilde sürüyor Sadrazam Paşa Hazretleri, tekliflerimize cevap vermiyor  Vekiller Heyetinden hiç kimse, bize muhatap olmak istemiyor  ”
6 Ekim 1919 tarihinde Yunus Nadi Bey, İstanbul’dan telgrafla Mustafa Kemal Paşa’yı arayarak; Harbiye Nazırı Cemal Paşa’nın teklifi üzerine arabulucu olarak görüşür Görüşme uzun sürer Mustafa Kemal Paşa’nın sözleri ile, “  Yunus Nadi Bey, verdiğim bilgi ve açıklamalardan gerçek durumu anladı Bizimle haberleşmeye devama lüzum görmedi Aksine, yeni hükümeti ve özellikle Cemal Paşa’yı uyarmaya çalışmış Gerçekten, açıklayacağım gibi; görünüşte, bir uyuşma durum ve manzarası kuruldu” Nitekim; 7 Ekim’de, Mustafa Kemal Paşa’ya, Harbiye Nazırı Cemal Paşa’dan gelen telgrafta, ana maksatta uyum bulunduğu görülür: “Kabine, sizinle aynı görüştedir ve millî iradenin egemenliğini kabul eder  Devletin harice karşı şeref ve haysiyetini iade için millî iradeye ve Heyet-i Temsiliye’ye dayanılacaktır  Millî iradeye aykırı harekâttan kaçınılacağını taahhüt eder isem, teferruatının şekil ve zamanı kalır ki; pek kolay olacağına itimadım vardır  ” Mustafa Kemal Paşa, aynı gün verdiği cevap telgrafında özellikle şu hususları belirtir: “  Kabinenin bizimle ortaklaşa ve birlikte olarak; millî iradenin egemenliği esasını kabul buyurmasına, millet adına, teşekkürlerimizi sunarız  Heyet-i Temsiliye, ne dahile ve ne harice karşı, hiçbir vakit hâkim durum almayacak; aksine, birlikte kabul buyurulan görüşler çerçevesinde, hükümetin nüfuz ve kuvvetini sağlamlaştırmayı ve güçlendirmeyi, vatan ve milletin selâmeti için vazife sayacaktır  Artık, Kabine ile Millî Teşkilâtımız arasında her noktada görüş uygunluğu sağlandığına göre, haberleşmeler hususunda konmuş olan kısıtlamaların kaldırılacağı tabiîdir  Yeni Milletvekilleri Seçimi Kanunu hakkındaki düşüncelerimizi daha sonra arz etmek üzere, bu kanunun ne gibi bir görüşle yapılmış olduğunu lütfen bildirmenizi rica ederiz  ”
7 Ekim’de, Mustafa Kemal Paşa tarafından millete bir beyanname yayınlanır Bu beyanname, ana hatları ile, “  Milleti, izlenen yolda isabet ve muvaffakiyet olduğu ve birliğin korunmasına, bugüne kadar olduğu gibi, devam edilmesi hususunda aydınlatmaya, uyarmaya ve manevî gücü yükseltmeye yarayacak maksatları kapsıyordu  ”
9 Ekim’de, Cemal Paşa, gönderdiği bir şifre telgrafta “Heyet-i Temsiliye ile yakından temas etmek üzere, Bahriye Nazırı Salih Paşa’nın hareketinin uygun görülmekte olduğu; biraz rahatsız bulunduğu için, Nazır’ın görüşme yerine denizyolu ile gitmesinin düşünüldüğü; Heyet-i Temsiliye’den kimlerle ve nerede görüşmesinin öngürüldüğü” sorulur, 10 Ekim’de verilen cevapta, “görüşme yeri olarak Amasya’nın tespit edildiği; görüşmeye, Heyet-i Temsiliye’den Mustafa Kemal Paşa, Hüseyin Rauf ve Bekir Sami Beylerin katılacağı” bildirilir ve “Salih Paşa’nın İstanbul’dan hangi gün hareket edeceğinin ve Amasya’da ne zaman bulunabileceğinin bildirilmesi” rica edilir
Bu arada, belirtilmeye değer bir nokta, Ferit Paşa Hükümetinin düşüşünden sonra Millî Teşkilâtın daha da genişlemesi ve güçlenmesidir Buna paralel olarak, İngilizlerin etkilendiği de dikkatten kaçmıyor Nitekim; İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Robeck’in Lord Curzon’a gönderdiği 10 Ekim 1919 tarihli raporda, “  Anadolu’daki Millî Hareketin baskısı ile Ferit Paşa Hükümetinin istifa ettiği  Millî Hareketin günden güne kuvvetlendiği Barış şartlarını Türkiye’ye empoze edebilmek için artık bir işgal ordusuna ihtiyaç bulunduğu  İstanbul basınının Millî Hareketi ve Mustafa Kemal Paşa’yı övdüğü  Mustafa Kemal’in karşısında İngiliz Aslanının prestijinin sarsıldığı  Mütareke’yi imzalayan Türkiye’nin yerine bugün bambaşka bir Türkiye’nin doğduğu  ” belirtilir
Mustafa Kemal Paşa, Heyet-i Temsiliye adına 13 Ekim’de yayımladığı bir genelgede, “Milletimizin ruh ve vicdanından fışkıran birlik, azim ve irade sayesinde siyasî durumun lehimize döndüğünü  ” belirtir ve “Millî varlığımızı dost ve düşman nazarında gösteren ve ispat eden teşkilâtın organlaşmasının, özellikle bütün merkezlerin birbirleriyle ve Merkezî Heyet ile sıkı bir bağlantı kurmalarının bugünün en önemli millî ve vatanî vazifesi  ” olduğunu vurgular
|