Yalnız Mesajı Göster

Atatürk Ve Tarih Anlayışı

Eski 10-10-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Atatürk Ve Tarih Anlayışı



2 Atatürk’ün Tarih Anlayışı

a Evrensel Tarih Anlayışı

Atatürk’e göre tarih insanların kişisel hürriyetlerini ve milletlerin özellik ve bağımsızlıklarını korumaları şartıyla, binlerce yıldan beri aynı kökten türemiş olan insanlık kültürü içinde birleşmeyi sağlamalıydı Bütün insanlığın yükselmesi için bu duygu bütün insanlıkta şuur bulmalıydı Tarih milletler arasındaki düşmanlıkları değil kardeşlikleri ortaya çıkarmalıydı O, Balkan milletleri üyeleri ile Balkan Antantı üzerinde çalışırken şunları ifade etmiştir:

“Balkan Milletleri içtimai ve siyasi ne çehre arz ederse etsinler, onların Orta Asya’dan gelmiş yakın soylardan müşterek cetleri olduğunu unutmamak lazımdır Karadeniz’in Şimal ve Cenup yolları ile binlerce seneler deniz dalgaları gibi birbiri ardınca gelip Balkanlarda yerleşmiş olan insan kütleleri, başka başka adlar taşımış olmalarına rağmen, hakikatte bir tek beşikten çıkmış kardeş kavimlerden başka bir şey değildirler”

Bu sözleriyle Atatürk bütün milletlerin ortak geçmişine yani Türk Tarih Tezi’ne atıfta bulunmaktaydı O, bu fikir esas alındığı zaman çeşitli doğal, sosyal, dinsel etkenlerle birbirlerinden ayrılmış, birbirine düşman kesilmiş dünyadaki bütün insanların bir araya gelebileceğine ve barışın tesis edilebileceğine inanıyordu Ortaya attığı düşünceler bütün milletlerin kardeşliği ve dünya barışının tesisi yönünde oldukça açık evrensel mesajlardır Onun tarih anlayışı Avrupa’nın sınıfçı, Avrupa dışındaki kültürleri küçümseyen, ben merkezli, kendini büyük görme saplantısına da karşı çıkış niteliğindedir

b Millî Tarih Anlayışı

Cumhuriyet Türkiyesi’nin halletmesi gereken en önemli problem, halkın kendi milli kimlik ve benliğinin farkına vardırılmasıydı Bu amaçla yoğun tarih araştırmalarına başlanılmıştır Tarihin bu amaçla kullanılması, özellikle Cumhuriyet devri ilk tarihçileri üzerinde oldukça etkisi olan Fransız pozitivist yazar Seignobos tarafından ortaya atılmıştır Seignobos XIX yüzyıl başlarında verdiği bir konferansta tarih eğitiminin siyasal eğitimde bir araç olarak çok etkili olduğunu vurgulamıştır Ona göre tarih, yurttaşlık bilgisi şeklinde okutulmalıydı ve tarih öğretmenleri gelecek kuşakları, geleceğin yurttaşlarını eğitme misyonunu üstlenmeliydi Bu nedenle milli tarih halkı yönlendirmek amacıyla kaleme alınmıştır Milli tarih yazımı değerlerle yüklüdür Arzulanan bir geleceğe yöneliktir Gökalp’in deyimiyle “milletin vicdanıdır” Cumhuriyetin ilk tarihçileri çalışmalar yaparlarken milli vicdanı oluşturmak ve millete milli bir kimlik kazandırmak hedefini hiçbir zaman göz ardı etmemişlerdir I Türk tarih kongresinin açılış konuşmasını yapan Milli Eğitim Bakanı Esat Bey Cumhuriyetin kurucularının tarih eğitiminden ne beklediklerini açıkça dile getirmiştir O, tarihi bütün sosyal bilimlerin temeli kabul ederek, tarihin Türk milletinin varlığını ve benliğini ve dünya medeniyetine olan hizmetlerini ortaya çıkaracak tarzda kaleme alınması gerekliliğine vurgu yapmıştır İlaveten kendisi de yukarıdaki doğrultuda “Türklerin şanlı geçmişine” ait bir bildiri sunmuştur Fuat Köprülü ise yapılan tarih çalışmalarını “Gazi’nin irşadı ve teşvikiyle başlayan milli tarihimizi yeniden yaratmak faaliyeti” olarak nitelemiştir

İlk olarak batılı tarihçilerin yaptığı çalışmalar incelenmiştir Bunlardan Fransız Léon Cahun’ün 1873’te I Oryantalistler kongresinde sunduğu, “Orta Asya’nın prehistorik çağında Orta Asya’da bir iç deniz olduğu ve bu iç denizin kurumasıyla Türklerin göç ettikleri ve dünyanın geri kalan kısmını medenileştirdikleri” tezi, Atatürk ve çalışma arkadaşlarının gözünden kaçmamıştır Derhal bu konuda araştırmalara geçilmiştir Böylece Türklerin medeniyete hiç bir şey katmadıkları yönündeki Batı kaynaklı bilgiye, yine bir Batılının teziyle karşı konulmaya çalışılmıştır

Atatürk ve Türk tarihçilerinin dikkatini çeken ikinci ve daha önemli olay Orhun Yazıtları olmuştur Orhun Yazıtları’nın 1887-1888 tarihinde keşfinin ardından 1896’da Wilhelm Thomsen’in yazıları çözmesiyle Türk tarihçilerinin batılılara cevap olarak kullanabilecekleri bir alan bulunmuştur Bu yazıtların keşfi ve Türkiye’de iyice tanınması Türk araştırmacıların dikkatini Orta Asya Türk tarihine çekmiştir Türklerin Müslümanlığı kabulüyle İslâm öncesi Türk tarihi neredeyse unutulmuştu Yapılan çalışmaların tamamı Batılılar tarafından gerçekleştirilmişti Onlar da tarihi ancak kendi doğrularını esas alarak yazmışlardı Ancak Orhun Yazıtları durumun Avrupalıların iddia ettikleri gibi olmadığının kanıtı olarak kabul edilmiştir Bu yazıtlar Türklere pek yakından tanımadıkları, araştırılmaya muhtaç bir saha ve şanlı bir geçmişi müjdelemiştir Orta Asya’daki şanlı Türk geçmişi gün ışığına çıkarıldığında Batılar tarafından iddia edilen olumsuzluklara da güzel bir cevap verilmiş olacaktı Bu amaçla yoğun tarih araştırmaları başlamış ve Türk tarih tezi ortaya çıkmıştır Çalışmalar sonunda Türklerin de övünebilecekleri bir tarihleri olduğu kanıtlanmıştır Hatta daha önce kurulan Türk devletlerinden 16 tanesinin bayrağı cumhurbaşkanlığı forsuna alınarak Türkiye Cumhuriyeti’nin bu devlet geleneğinin temsilcisi olduğuna vurgu yapılmak istenmiştir

Ömrünün yarısını savaşlarda geçirmiş ve Türkün en yüksek medeni vasfına bizzat tanık olmuş biri olarak Atatürk’ün Türklerin barbarlığına ve medeniyet düşmanı olduğuna inanması mümkün değildi Çünkü onun komuta ettiği erat kimi zaman kendi canı pahasına da olsa cephede savaştığı düşmanına yardım elini uzatmıştır Cephede savaştığı düşmanına bile merhametle bakmayı başarabilen bir milletin barbar olması beklenemezdi Türk tarihi bu tür olayların örnekleriyle doluydu Tarihi bir gerçeklik olan ve kendisinin de inandığı Türkün medeni özelliklerinin dünyaya tanıtılması gerekliydi Bu ise ancak tarihi gerçeklerin ortaya çıkarılmasıyla mümkün olabilirdi Bu düşüncesini onun söylev ve demeçlerinde somut olarak takip etmek mümkündür Ona göre:

“Büyük devletler kuran ecdadımız büyük ve şümullu medeniyetlere de sahip olmuştur Bunu aramak, tetkik etmek, Türklüğe ve cihana bildirmek bizler için borçtur” “Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır” “Eğer bir millet büyükse, kendisini tanımakla daha büyük olur” “Türk kabiliyet ve kudretinin tarihteki başarıları meydana çıktıkça, büsbütün Türk çocukları kendileri için lâzım gelen hamle kaynağını o tarihte bulabileceklerdir Bu tarihten Türk çocukları, istiklâl fikrini kazanacaklar, o büyük başarıları düşünecekler, harikalar yaratan adamları öğrenecekler, kendilerinin aynı kandan olduklarını düşünecekler ve bu kabiliyetle kimseye boyun eğmeyecektir” “Ey Türk Milleti! Sen yalnız kahramanlık ve cengâverlikte değil, fikirde ve medeniyette de insanlığın şerefisin Tarih, kurduğun medeniyetlerin sena ve sitayişlerile doludur Mevcudiyetine kasteden siyasî ve içtimaî amiller birkaç asırdır yolunu kesmiş, yürüyüşünü ağırlaştırmış olsa da, on bin yıllık fikir ve hars mirası, ruhunda bakir ve tükenmez bir kudret halinde yaşıyor Hafızasında binlerce ve binlerce yılın hatırasını taşıyan tarih, medeniyet safında lâyık olduğun mevkii sana parmağıyla gösteriyor Oraya yürü ve yüksel! Bu, senin için hem bir hak, hem de bir vazifedir

Mustafa Kemal’in milli tarih görüşü de iki kısımdır İlki Türkçü, yani yukarıda açıklamaya çalıştığımız Türk milletinin medeni vasfını ve insanlığa hizmetlerini ortaya çıkarmayı amaçlayan hedeftir İkincisi ise Anadolucu teori olarak adlandırabileceğimiz, Anadolu üzerindeki iddialara cevap vermek için ortaya atılan Anadolu’nun ilk yerlilerinin ve Anadolu medeniyetinin kurucularının Türk olduğunu ispata yönelik yapılan çalışmalardır Bu amaçla Sümerlerin ve Etrükslerin Türklerle ilişkilerini ve akrabalıklarını ortaya koyacak çalışmalar yapılarak şaşırtıcı sonuçlar elde edilmiştir Araştırma sonuçları değerlendirilerek Yunanlıların ve Ermenilerin Anadolu’nun kendi toprakları olduğu yönündeki iddialarına cevap verilmiştir Çalışmaların sonuçları 1932 yılındaki I Türk Tarih Kongresi’nde yerli bilim adamlarına sunulmuş ve yerli araştırıcılar ve kongreye davetli olarak katılan tarih öğretmenlerinden destek görmüştür 1937’deki II Türk Tarih Kongresi’nde ise Türklerin Dünya medeniyetine katkıları ve Anadolu’nun kadim Türk yurdu olduğuna dair bulgular dünya tarihçilerinin tetkikine sunulmuş ve önemli tartışmalar yol açmıştır

Sonuç

Mustafa Kemal Atatürk realist bir devlet adamı olarak içinde bulunduğu zorlukların ve elindeki kaynakların farkındaydı O bir Türk rönesansı olmadan kalkınmanın ve uluslaşma sürecinin tamamlanamayacağını çok iyi tespit etmiştir Bu nedenle yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin temelinin kültür olduğunu bir çok açıklamasında vurgulamıştır Yapılan devrimlerin temel unsurunu daima kültür teşkil etmiştir Yazı, şapka, kılık kıyafet devrimleri, yaratılması hedeflenen toplum için ön hazırlıkları oluşturmuştur Bu devrimlerin hemen ardından Türk rönesansını gerçekleştirecek bilimsel kurumlar kurulmaya başlanmıştır Örneğin Dil ve Tarih, Coğrafya Fakültesi’nin Tıp Fakültesinden önce kurulması Mustafa Kemal’in sosyal bilimlere verdiği önemin en açık göstergesidir Bu nedenle o mesaisinin büyük çoğunluğunu sosyal bilim çalışmalarına ayırmış, kendisi de bu araştırmaların içinde bulunmuştur Mustafa Kemal sosyal bilimler sahasında ise daha ziyade dil ve tarih çalışmaları ile yakından ilgilenmiştir Yaptığı çalışmaların içinde tarihe olan ilgisi ve verdiği değer ise apayrı önem taşımıştır

Atatürk tarihi her zaman yol gösterici olarak görmüş ve aşağıda yer alan sözleri ile de bu fikirlerini beyan etmiştir: “Tarih ne güzel aynadır İnsanlar, bahusus ahlakta mütekâmil olamayan kavimler, en büyük mukaddesat karşısında bile hasis hissiyata tâbi olmaktan men’i nefs edemiyor Tarihin sinesine geçen büyük hadisatta, bu hadiseler içinde âmil ve fâil olanların etvar ve harekât ve muamelâtı onların ahlâk seciyelerini gösterir” “İnsanların tarihten alabilecekleri mühim dikkat ve intibah dersleri; bence devletlerin, umumiyetle siyasi müesseselerin teşekküllerinde, bu müesseselerin mahiyetlerini tebdilde ve bunların inhilâl ve inkırazlarında müessir olmuş olan sebepler ve âmillerin tetkikinden çıkan neticeler olmalıdır” “Tarih; bir milletin kanını, hakkını, varlığını hiç bir zaman inkâr edemez

O tarih anlayışı ile sadece dünya barışına katkıda bulunmamış, en büyük eseri olan Türk Milli varlığının da ortaya çıkmasına sebep olmuştur Türk milli varlığını ve kimliğini tüm dünyaya tanıtmış ve kabul ettirmiştir Tarihi bilgileri okuyup o bilgilerden yararlanmakla kalmamış, tarihçilerin yaptığı araştırma sonuçlarının hatalarını, eksiklerini bulacak ve düzeltecek kadar da kendisini tarih bilgisiyle donatmıştır Tarihe verdiği değeri görevi tarih araştırmaları yapmak olan Türk Tarih Kurumu’nu kurarak somut olarak ispat etmiştir Bu kurumu kurmakla yetinmeyip gelecekte yaşaması için gerekli finansmanı da temin etmiştir

Dr Zafer Gölen

ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 52, Cilt: XVIII, Mart 2002

Alıntı Yaparak Cevapla