Yalnız Mesajı Göster

Atatürk Ve Cağdaşlaşma

Eski 10-10-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Atatürk Ve Cağdaşlaşma



Özet olarak ifade edilirse, Batı medeniyetinin temelini, bilime gelişme imkânını veren rasyonel düşünce ile “bilim zihniyeti”, bilimin pratik hayata uygulanmasından meydana gelen ve insanoğluna tabiata hâkim olmak ve onun ekonomik refahını sağlamak imkânını veren teknoloji, her türlü medeniyetin yaratıcısı olan insanın temel hak ve hürriyetlerini güvence altına alan hukuk anlayışı ve insan mutluluğunu sağlayan özgürlüğe dayalı rasyonel devlet yönetimi oluşturmaktadır

Atatürk bu manada tanımladığımız Batı medeniyetine geçişi bir ölüm ve kalım savaşı olarak benimsedikten sonra, bu medeniyetin en fazla göze çarpan unsurları olan bilim ve onun bir neticesi olan teknolojinin önemi üzerinde ısrarla dikkati çeker

1922 Yılı Ekiminin 27’sinde Anadolu istiladan henüz kurtarıldığında, Büyük Zaferi kutlamak için İstanbul’dan gelen kalabalık bir öğretmenler grubuna, Gazi Mustafa Kemal şöyle hitap eder: “Gözlerimizi kapayıp mücerret yaşadığımızı farz edemeyiz Memleketimizi bir çember içine alıp cihan ile alâkasız yaşayamayız… Bilakis müterakki, mütemeddin bir millet olarak medeniyet sahasının üzerinde yaşayacağız Bu hayat ancak ilim ve fen ile olur İlim ve fen nerede ise oradan alacağız ve her ferd-i milletin kafasına koyacağız İlim ve fen için kayıt ve şart yoktur” Gene aynı konuşmada, “milletimizin siyasî ve içtimaî hayatında, milletimizin fikrî terbiyesinde de rehberimiz ilim ve fen olacaktır”, sözleriyle geleceğin Türkiye’sinin ilham kaynağının bilim olacağını göstermiştir 22 Eylül 1924’de Samsun’da öğretmenlere seslenirken, “Dünyada her şey için, en hakikî mürşit ilimdir, fendir İlmin ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir” ifadesi ile Onuncu Yıl Nutkundaki, “Türk milletinin yürümekte olduğu terakki ve medeniyet yolunda elinde ve kafasında tuttuğu meşale müspet ilimdir” sözleri, meselelerimize hangi yoldan çözüm aranması gerektiğini, şüpheye meydan kalmayacak bir açıklıkla göstermiştir

Acaba bu gayeye ulaşmak için Atatürk nasıl bir metot kullanmış, hangi faktörlerden etkilenmiştir? Atatürk çağdaşlaşma olayında eskilerden farklı bir metot kullanmıştır Çağdaşlaşma ile ilgili uygulamayı yürütürken, daha önce 200 yıl süre ile yapılan kısaca özetlenen eski denemeleri bir laboratuar verileri gibi özellikle dikkate almış, kamu hizmetinde geçirdiği yılların deneyimlerini değerlendirmiş, ayrıca okuduğu kitaplardan yurt içinde ve dışında gördüklerinden yararlanmış, fakat bunların hepsinden orijinal bir sentez ortaya çıkarmıştır Ona göre, çağdaş medeniyetin ortağı olmak Türkiye için bir var olmak veya yok olmak davasıdır Bunda başarılı olmak, çağdaş medeniyetin bir bütün olarak alınmasına bağlıdır Dolayısıyla çağdaş dünyadan “neyin ne kadar alınacağı” “bu alınmada sınırın ne olması” gerektiği tartışması yersiz ve faydasızdır Batıdan alınanlar “çok geç ve çok az dozda” olduğundan başarılı sonuç vermemiştir Çağdaş medeniyet bir bütün olduğuna göre, onun sadece meyvelerini devşirmek haliyle yeterli olamamıştır ve olamayacaktır Dolayısıyla Atatürk eskilerin ıslahatçı ve telifçi komplekslerinden sıyrılmak bu medeniyeti bir bütün olarak ele almak, lâik ve demokratik bir devlet ve toplum düzeni içinde yürütmek başarının temel şartıdır, görüşünden hareket etmiştir

Metot bakımından diğer önemli bir fark Atatürk inkılâplarının kısa bir zaman süreci içinde enerji ve kararlılıkla sürdürülmüş, radikal inkılâplar olmalarıdır Öyle ki Batının yüzyıllar boyunca gerçekleştirdiği, Reform, Rönesans, Büyük Fransız İhtilâli, Sanayi Devriminin birikimleri 15 yıllık bir zaman içinde Türk toplumuna enjekte edilmiş, artık geriye dönülemeyecek şekilde kitleye mal edilmiştir Böylece yüzyılların ihmalleri açıklarını mümkün olduğu kadar çabuk kapatma ve çağı mümkün olduğu kadar çabuk yakalama yoluna gidilmiştir

Atatürk inkılâplarının başka bir özelliği de bunların doğmalardan, yabancı akımlardan, özentilerden veyahut bir takım nazari prensiplerden değil, fakat millî ülküyü hedef alan ülke ihtiyaçlarına ve beklentilerine uygun, pragmatik ve akılcı bir temele dayanmasıdır

Bundan başka Atatürk inkılâplarını eski Osmanlı ıslahatçılarının duyduğu complexe d’inferiorite (aşağılık duygulan) ezikliği içinde değil, ama Mehmetçiğin süngüsü ile süper güçleri dize getirmiş kendine ve ulusuna güvenen bir milletin evladı olarak güven içinde yürütmüş ve başarıyı sağlamıştır

Nihayet Atatürk inkılâplarını yürütürken çağdaşlaşmanın yozlaşmaması ve millî kimliğin zedelenmemesi için köklü tedbirler almıştır Bu konuda Atatürk diyor ki:

“Hiçbir ulus aynen diğer bir ulusun taklitçisi olamaz, olmamalıdır Çünkü böyle bir ulus ne taklit ettiği ulusun aynı olabilir ne de kendi ulusu içinde kalabilir Bunun sonucu kuşkusuzdur ki hüsrandır Bir ulus için saadet olan şey diğer ulus için felâket olabilir Aynı sebep ve şartlar birisini mesut ettiği halde, diğerini bedbaht edebilir Onun için ulusa gideceği yolu gösterirken dünyanın her türlü biliminden buluşlarından, ilerlemelerinden faydalanalım Lâkin unutmayalım ki, asıl temeli kendi içimizden çıkarmak zorunluluğundayız” Bu maksatla önce siyasî yapıda köklü değişiklikler yapılarak din ve devlet işi birbirinden kesinlikle ayrılmış, Devlet lâik bir temele oturtulmuş, sosyal ve kültürel yapıda bu açıdan şekillendirilmiştir

Atatürk kültürü mümkün olabildiğince geniş tabana yaymak suretiyle bütünleştirmek ve millileştirmeyi hedef almıştır İlk tedbir olarak Tevhidi Tedrisat Kanunu ile ülkedeki bütün eğitim kurumlarını Millî Eğitim Bakanlığı’nın yönetimine almak suretiyle eğitimde kültür bütünlüğünü, ülkü birliğini sağlamıştır Alfabe değişikliği ile de millî kültürü tabana yaymış ve ona çağdaş ufuklar açmıştır Keza dilde sadeleşme hareketiyle, halk dili ile aydın dili ve yazı diliyle konuşma dili arasındaki fark azaltılarak kültürel bütünlüğe önemli katkı sağlanmıştır

Ayrıca millî kimliğin çağdaşlaşma ile belirginleşmesi ve ulusun kendine güvenini pekiştirmek için Türk Tarih ve Dil Kurumlarıyla, Dil ve Tarih ve Coğrafya Fakültesini kurmuş, millî kültürün halk kaynağından sürekli beslenmesi ve yöneticilerle halk arasında kan dolaşımını sağlamak için Halkevleri (478) ve Halk Odaları (4322 adet) açılmıştır Kısaca ana hatları verilen bu girişimlerle ülkede kültürel bütünlük ve millî kimlik bilincinin gelişmesi hızlandırılmıştır

Atatürk inkılâplarını daima halka dayandırmak suretiyle onların inkılâplara sahip çıkmalarını, yeni siyasî yapıya katkı sağlamalarını temin etmiş, özellikle kadınlara oy hakkını birçok Avrupa devletinden önce vermek suretiyle, Türk insanına tebaa olmaktan çıkıp eşit haklara sahip yurttaş olma imkânı sağlamış, böylece halkın siyasal hayata geniş ölçüde katılması yasalarla teminat altına alınmıştır Bu alt yapı sayesinde, Türkiye 1950 seçimleriyle iktidarı demokratik yoldan değiştirme imkânı bulmuş, ve böylece çağdaşlaşma yolunda çok önemli yeni bir adım gerçekleştirmiştir

SONUÇ

Türk toplumunda yenileşme, çağdaşlaşma ihtiyacı saldırgan Avrupa karşısında devletin varlığını koruma amacıyla XVIII yüzyıllardan itibaren, önceleri münhasıran askerî teknoloji alanında olmak üzere yukarıdan aşağıya doğru bir hareket halinde başlatılmıştır Ancak yapılan yenilikler sistemsiz, süreklilikten mahrum ve patrimonyal yapı içinde sadece sınırlı alanlarda yenileşmeyi hedef aldıklarından belli bir mesafe alınmakla beraber, devleti kurtarmaya yeterli olamamış ve devlet 1918 sonlarında tarihten silinme durumuna gelmiştir

Atatürk her şeyden önce millî bağımsızlığı, tam bağımsızlığı, Mehmetçiğin süngüsü ile sağlamış, ancak devletin bir daha aynı duruma düşmemesi için ve ebediyen yaşaması için birtakım köklü tedbirler almıştır Bu tedbirler Batıyı taklit için değil Türk toplumunu kendi benliği içinde çağdaş medeniyet seviyesinin üstüne çıkarmak için araç olarak benimsenmişlerdir Bunlar tarihin derinliklerinden gelen ve Türk coğrafyasının çağdaşlaşmak için ülkeye empoze ettiği derin sebeplerdir Atatürk bu faktörlerin ışığında çağdaşlaşmayı öncekiler gibi sınırlı alanlarda değil, fakat bir bütün olarak ele almış, lâik bir zemin üzerinde geniş bir tabanı hedef alarak sistemli, sürekli ve kararlılıkla yürüterek modern Türkiye’yi yaratmıştır

En büyük Türk milliyetçisi olan ve bunu “Ne Mutlu Türküm Diyene” “Bir Türk Dünyaya Bedeldir” vecizeleri ile ifade eden Atatürk çağdaşlaşmanın yozlaşmaması, taklitçiliğe dönüşmemesi ve “Millî Kimlik Çerçevesinde” gelişmesi için gerekli kurumları oluşturmuş ve Türkiye Cumhuriyetinin bütün faaliyetine akıl ve bilimin yön vermesini temel ilke olarak benimsemiştir ATATÜRK’ ün yarattığı Türk rönesansının meyvelerini, bizden sonraki nesillerin daha çok derleyeceğine şüphe yoktur

Prof Dr Abdurrahman Çaycı

ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 16, Cilt VI, Kasım 1989

Alıntı Yaparak Cevapla