Prof. Dr. Sinsi
|
Kurtuluş Savaşının Türk Dış Politikası(Abd Belgeleri)
2) Yunanlılar ile İlişkiler ve Beklenen Genel Yunan Taarruzu
Yunan Kuvvetlerinin takviyeli kuvvetlerle genel taarruzu beklenmekteydi Savaş tarihi literatürüne Kütahya -Eskişehir Muharebeleri biçiminde geçen bu taarruzların başlamasına tekaddüm eden zorlu, zorlu olduğu kadar bunalımlı günler yaşanmaktaydı, Ankara’da… Dışişleri Bakanı Yunanlıların bu ileri harekete başlayacağından günü gününe haberleri oluyordu Yeni Türk Devleti istihbarat olanaklarını her tarafa seferber ederek, ulusal güç unsurlarının gerektiği kadar hazırlanabilmelerini sağlayacak stratejik ikaz, gerektiğinde taktik ikaz süresini sağlamaya yönelik görevlerini eksiksiz olarak yerine getiriyordu Dışişleri Bakanlığı’nın dış istihbarat olanakları Yunan ileri hareketinin ne zaman başlayacağının tespit edilmesine harcanıyor ve bu şekilde Yunan Taarruzu’nun daha başlamadan, Türk Ordusunun hazırlıkta ön almasını sağlayarak önemli katkılarda bulunuyordu Amerikalı Teğmen’e, bu durumu özellikle vurgulamak suretiyle belli yerlere “Türklerin her şeyden haberi var” imajı verilmeye çalışılıyordu Ayrıca, Yusuf Kemal Bey, bu olasılığı yüksek, Yunan Genel Taarruzu’nun yapılmasının bütün uzlaşma zeminini ortadan kaldıracağını ve yapılacak uzlaşmaya yönelik bütün antlaşmaların Ankara Hükümeti tarafından reddedilmesiyle sonuçlanacağını bildirmek suretiyle, dolaylı olarak adeta Yunanlılara bir gözdağı veriyordu
3) Ulusal Ant Sınırlarının Tartışmasızlığı ve İngiliz - Yunan Birlikteliği
Yusuf Kemal Bey, Yeni Türk Devleti’nin sınırlarının Ulusal Ant’ta belirtildiğini, Türklerin İzmir ve Doğu Trakya’ya herhangi bir uzlaşma olmaksızın geri dönmek zorunda olduğunu önemle vurguluyordu Türkler “Büyük Savaş“tan yenilgiyle çıkmışlardı Ülkesi topraklarından, Mezopotamya, Arabistan ve Fransız Suriyesi gibi ülkeler oluşturulmuştu Arabistan’ı salt olarak ifade ederken, Suriye’den Fransız Suriyesi biçiminde ifade etmesi oldukça ilginç bir yaklaşımdı Yeni Türk Devleti’nin sınırları büyük devletlerle çevrilmişti Büyük Savaş’tan yenilgiyle çıkan Eski Avusturya İmparatorluğu’ndan da Polonya, Macaristan ve Yugoslavya gibi ülkeler oluşturulmuştu Gerek Avusturya gerek Almanya’ya kendisinden ayrılan ülkelerin kontrol etme görevi verildiği halde, Türkiye bu haktan mahrum bırakılmıştı Yusuf Kemal Bey, Türkiye’ye, Almanya ve Avusturya’dan daha kötü davranıldığım açık seçik bir biçimde ortaya koymaktan kendini alamıyordu Bundan sonra görüşme; aşağıdaki günün aktüel konuları üzerinde yoğunlaştı:
General Harrington’un Londra’ya atanması,
İngiliz Ulusları Başbakanları Toplantısı,
Paris’teki Gurzon - Briand Görüşmeleri,
Yusuf Kemal Bey’in bu konulardaki tutumu açıktı Türk durumunun sabit ve değişmez bir biçimde ortaya konulduğunu, başka yerlerde kararlaştırılmış olan şeylerin bu tutumu değiştirmeyeceğini söyledi
Görüşme sırasında İstanbul’un tahliyesi ve Yunanlıların İstanbul’a geri dönmeleri de sorun olarak dile gelmişti Amerikalı Teğmen bu soruyu değişik bir biçimde sormayı yeğlemişti Yunanlıların geri dönmeleri sorununu İngiliz ülkeleri halklarının vereceği kararıyla olması durumunda, Türklerin bunu tanımak zorunda olduklarını söylemişti Verilen yanıt kesindi Ankara Hükümeti’nin öncelikle tüm bu kararları ortadan kaldırabilme erkine sahip olduğunu söylemekle yetindi Arkasından, İngilizlerin Yunanlıları subay, malzeme ve hatta tanıklarla takviye ettiğini belirtti İki ülke arasında resmî olmayan gizli antlaşmalar olduğu için İngiltere’nin Yunanistan’ı desteklemeye devam edeceğini söyledi Gerçek biliniyordu ve bu durum her platformda söylenilmeliydi Dışişleri Bakanı da saygın ve tutarlı Türk dış politikası genel çizgileri içerisinde kapalı kapılar ardında yapılan, ancak savaş alanında kendini açıkça gösteren durumu bulgularla ortaya koyuyordu
4) Eski Dışişleri Bakanı Bekir Sami Beyin Yaptığı Sözleşmelerin Durumu
Görüşmede konu, Eski Dışişleri Bakanı Bekir Sami Bey’in yaptığı sözleşmelerin durumunun irdelenmesine gelmişti Olaya genel hatlarıyla bakıldığında Yusuf Kemal Bey tarafından verilecek yanıt son derece açıktı Kısaca, Bekir Sami Bey kendi yetkisini aşmıştı Bağlaşık Devletler, Sevr Antlaşması’nın bazı maddelerinden ihtiyatî önlem almaya yönelmişlerdi, “Ulusal Ant“a aykırı olduğu için Büyük Millet Meclisi bu madde değişikliklerini kabul etmeyeceği muhakkaktı Bekir Sami Bey’in, bunları Büyük Millet Meclisi’ne kabul ettirebileceğine dair kendine göre haklı nedenleri olabilirdi Bunlar kişisel çabalar ve kendine göre kabul edilmiş iyimser umutlardı Ancak, onun Kilikya ile ilgili olarak Fransa ile ayrı bir antlaşma ya da İtalyanlara ticarî ayrıcalıklar ve etki bölgeleri tanıyan başka bir antlaşma imzalamaya hakkı yoktu Kendisi tarafından İtalyan bölgesi Londra’da ayrı bir biçimde tesis edilmişti Bekir Sami konuşmasını sürdürdü:
“Gerçekten Bekir Sami’nin istifasına neden olan hata, Kilikya ile ilgili Fransız Antlaşması’na imza koyması idi” [29]
Yusuf Kemal Bey, Bekir Sami Bey’in üzerine fazla yüklenilmesinin davaya inananlar arasında değişik yorumlara neden olacağının bilincindeydi Belki de bu durum Dış Dünyada “İhtilâl Kendi Evlâtlarını Yiyiyor” yorumunu ortaya getirebilirdi Konuşmasının burasında çark ederek, Bekir Sami Bey’in kendi yakın arkadaşı olduğunu ve Ankara Hükümeti’nde etkinliğinin eskisi gibi devam ettiğini ve kendisinin hâlihazırda Avrupa’da sağlık nedenleri için bulunmadığını, resmî amaçlı geziler yaptığı konusunda ısrarla belirterek konuşmasını sürdürdü
Bekir Sami Bey, Londra’da İngiltere ile İngiliz tutsaklarına karşılık Malta’da tutuklu olarak bulunan çoğu mebus ve üst düzey bürokratın karşılıklı olarak değiştirilmesiyle ilgili bir sözleşme de imzalamıştı Yusuf Kemal Bey, bu harekete kendiliğinden girişemezdi Ankara Hükümeti kendisini yetkilendirmese bu hareketlere kendiliğinden girişmesi olanaksızdı İşte bu safhada, Yusuf Kemal Bey, Bekir Sami Bey’in bu konudaki yetkilendirme kapsamını da açıklama gereğini duydu Büyük Millet Meclisi, 22 İngiliz tutsağı (Çoğu İngiliz Ordusunda hizmet eden aslen Rum ve Ermeni) karşılığında 100 küsur Malta tutsağının serbest bırakılması için kendisini görüşme yapmak üzere yetkilendirmişti Ancak, Bekir Sami Bey, değişime tabi tutulmaması gereken İngiliz Mahkemesi’nce adi suçlardan hüküm giymiş Maltalıların da değişimi için bu koşulu gizlice antlaşma içerisine konulmasına izin vermişti
Bundan dolayı, Meclis sözleşmeyi reddetti ve sözleşmenin reddedilmesiyle birlikte arkasından da İngiliz öfkesi geldi Bu öfke de Yunanlıları karşı harekete geçirme de büyük bir etken olmuştu
5) Amerikalılarca Fransa ile Antlaşma Zemininin Hazırlıklarının Araştırılması
Franklin Bouillon’un beraberlerinde Binbaşı Sarou olduğu halde Ankara’ya gelmek üzere 3 Haziran 1921′de İnebolu’ya çıkışları [30] ta başından itibaren izleniyordu Fransız Heyetinin Ankara’ya geldiği gün, 9 Haziran 1921 tarihinde Yunanlılar, ünlü “Kılkış” savaş gemileriyle İnebolu’yu topa tutmuşlardı Oysa Fransızlar, antlaşma zeminine önemli katkılar da bulunacağı hesabıyla Ankara Hükümeti’ne ılımlı yaklaşım eğilimindeydiler
Heyetin Türk Dışişleri yetkilileri ve Mustafa Kemal Paşa ile görüşmeye başlamasından yaklaşık bir hafta sonra, 20 Haziran 1921 tarihinde Fransızlar Zonguldak’ı terk etmişlerdir [31] Bütün bunlar olurken bile, Amerikalılar Bouillon’un Adana demiryolunun kontrolüyle ilgili olarak geldiği düşüncesindeydiler
Amerikalılar Yeni Türk Devleti’nin Fransa ile bire bir bir antlaşma yapacaklarını bir türlü akılları almıyordu Fransızlarla olsa olsa küçük ayrıntıların halledilmesinde bir araya gelinebilirdi Bütün bunlara karşın, Yusuf Kemal Bey Fransız Heyetinin, Türk-Fransız Antlaşması için Ankara’da bulunduğuna işaret etti Yusuf Kemal Bey devamla, İskenderun’un birkaç mil çevresinde Fransız tahliyesini ve Fransız jandarmasının reddini sağlayan General Gourand’a kabul ettirilmiş olan Bekir Sami Bey’in antlaşmasına karşı Ankara Hükümeti’nin karşı önerilerinden bahsetti
Sonunda Fransızların da reddettiği anlaşmayı Yusuf Kemal Bey de kabul etmiyordu
Sadece “Anlaşmalar hakkında şimdiye kadar hiçbir şey duymadık” demekle yetindi Daha sonra, toparlanarak, Bouillon’un Ankara’ya yeni Fransız önerileriyle gelmiş olduğunu söylemeye devam etti Amerikalı Teğmen tarafından önerilerin içeriği sorulmuştu Yusuf Kemal Bey yanıt olarak, önerilerin halen inceleme altında olduğu için samimî olarak bir şey söyleyemedi Fransa ile belli başlı anlayış farklılıklarının yakında düzeltileceğinden iyimser olduğunu söylemekten kendini alamadı
D) Mustafa Sagir Olayı
Mustafa Sagir
“İngilizler tarafından casus olarak yetiştirilmiş, Hindistan Hilâfet Heyeti İstanbul Temsilcisi sıfatıyla Temmuz 1920′de İstanbul’a getirilmiştir Başta, Ankara Hükümeti’nin Hint Müslümanları ile ilişkilerinin boyutlarını çözümlemek ve fırsat ele geçtiğinde Mustafa Kemal’in öldürülmesine yönelik suikastın icrası için 11 Aralık 1920′de Ankara’ya gelmiştir Türkiye’ye gelişinden itibaren İstihbarat birimlerince yakından izlenmeye başlayan Mustafa Sagir, Mart 1921′de Ankara’da yakalanmıştır Ankara İstiklâl Mahkemesi’nce yargılanan, Mustafa Sagir bu mahkemece suçlu bulunarak, 24 Mayıs 1921′de Ankara Karaoğlan Meydanı’nda kalabalık bir topluluk önünde asılmıştır”
Yusuf Kemal Bey, kendisinin ve bütün Türk yetkililerinin tartışmaktan büyük bir zevk duydukları tek konu olan Mustafa Sagir sorununda en uzun konuşmayı yeğlemişti Çünkü bu sorun, İngiliz siyasal yöntemleri üzerinde etraflıca düşünmeye olanak sağlıyordu
Bu bir anlamda İngilizlerin kapalı kapılar ardında neler plânladıklarını, neleri uygulama alanına koyduklarını ve kısaca Yakın Doğu’daki ünlü İngiliz entrikaları hakkında herkeste oluşan fikirlerin doğrulanmasını sağlıyordu
Yusuf Kemal Bey, İngilizlere yönelik bu değerlendirmelerinden sonra doğrudan Mustafa Sagir olayına girdi
Fotoğraflı ve mektup kopyalarının bulunduğu bir mavi defterin mahkemede kanıt olarak ortaya konulduğunu ve tüm mahkeme safahatının İngilizceye çevrilerek bir İngilizce dokümanın meydana getirilmekte olduğunu söyledi Amerikalı Teğmen iki konu hakkında kesin kanıt arama peşindeydi
1) Halkın suçladığı biçimde Sagir’in Mustafa Kemal Paşa’nm suikastı için Ankara’ya hazırlık görüşmeleri yapmak üzere gönderildiğine dair kendi itiraflarından başka herhangi bir kanıt var mıydı?
2) Mustafa Kemal’e ateş etme konusunda Türkler gerçekten haklı mıydı?
Amerikalı Teğmene göre, Mustafa Sagir sadece hayatını kurtarmak için itirafta bulunmuştu Aslında, bu fikir Teğmenin kendi fikri değildi Doğrudan, Amerikan dış politika uzmanlarının üzerinde tartışarak bu konu hakkında oluşturdukları ortak kanılarıydı Oysa bu konuda öylesine birinci el kaynak niteliğinde kanıtlar vardı ki, hele bir tanesi her şeyin bittiğini anladığı sırada, idamından 25 gün önce, hapishaneden Albay Wood’a kendi el yazısı ile yazdığı İngilizce mektuptu
Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etütler Başkanlığı Arşivi’nden edilen mektubun fotoğrafları Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi’nin Mart 1995 tarihli 31 numaralı sayısında yayımlanmıştır [32] Hindistan’ın sözde Hilâfet Temsilcisi olarak Türkiye’ye gelen bir Hintli Müslüman olan Mustafa Sagir, bir İngiliz’den daha iyi İngiliz olduğunu Albay Wood’a, yazdığı mektupta şöyle belirtiyordu:
“Her şeyden evvel bir İngiliz teb’asıyım ve çocukluğumdan itibaren onlar tarafından yetiştirildim Şayet Türkler de bana İngilizler kadar iyi davranmış olsalardı, o takdirde bütün kalbim ve ruhumla onlar için çalışırdım” [33]
Yusuf Kemal Bey, Mustafa Sagir’in sadece Mustafa Kemal’in sofrasına bakan şahsî hizmetçilerinin ve aşçısının büyük bir olasılıkla zehirlemek suretiyle öldürmek için onların nasıl kanalize edileceği yolunda araştırma yapmak amacıyla İstanbul’da talimatlar aldığını, aynı zamanda bu araştırmaları Ankara’ya gelerek, burada gerçekten yaptığını ve görgü tanıklarının bunu kanıtladığım söyledi Bununla beraber, o İstanbul’daki Hindistan Bağımsızlık Ajanslığı’na aynı kanıtları gösteren ve hazırlanmakta olan söz konusu broşürde bulunan mektupları göndermiş ve onlardan mektup almıştı Yusuf Kemal Bey, Amerikalının söylemesine fırsat vermeden, idamının diplomatik bir hata olduğunu kabul etmedi Yusuf Kemal Bey, bunları söylerken, Sagir’ in eyleme yönelik bir suikastçı olduğundan hayli emin bir tavır sergilemişti
2 ikinci Görüşme
Birinci görüşmede hemen hemen her konuya eğilmişlerdi Büyük bir olasılıkla, Amerikalı Teğmen birinci görüşmenin notlarını İstanbul’da Amiral Bristol’e bildirmişti İstanbul, Sovyetlerle (Teğmen Raporuna Ruslar olarak yazmayı yeğlemişti ) olan ilişkiler ve İttihat Terâkki olgusu üzerinde biraz daha bilgi toparlanmasını daha doğru bir ifadeyle, bu iki konu üzerinde Ankara Hükümeti’nin tavrım öğrenmek isteyebileceği varsayımı yüksek bir olasılık olarak değerlendirilmektedir İkinci görüşme birinci görüşmeden birkaç gün sonra gerçekleştirildi
A) Bolşeviklerle Olan İlişkilerde Kafkaslar Anahtar mı?
Teğmen, Rusların Türkiye üzerindeki tarihî emellerini anımsattıktan sonra, Yusuf Kemal Bey bu minval üzerinde konuşmasını sürdürdü Yusuf Kemal Bey, Rusya’nın geçmiş 500 yıldan beri İstanbul’da gözlerinin olduğunu ve bunun gizli bir savaş antlaşmasında ortaya konulduğunu söyledi Hatta bu konuyu Bolşevikler iktidara geldiklerinde kendileri dünya kamuoyuna bildirmişlerdi Yusuf Kemal Bey, rejimler değişse bile çıkarların her zaman geçerli olacağının bilincindeydi Bunu açıkça ortaya koymaya devam etti Rusya bunu istiyordu ve onu elde etmede hiçbir korkuları da yoktu
16 Mart 1921 tarihinde Moskova’da Türkiye-Rusya Dostluk ve Kardeşlik Antlaşması bu nedenle imzalanmıştı Yusuf Kemal Bey, Moskova’da imzalanan Antlaşmadaki koşullar ile Türk halkının Rus egemenliğine karşı uygun bir biçimde korunduğunu söyledi Bolşeviklerle olan ilişkilerde Kafkaslar gerçekten anahtar rol oynuyor ve Bolşevik çıkarları ile Türk çıkarları bir kesişme gösteriyordu Buradaki ulusal ve Menşevik karakterli karşıcı hareketler uzun süreli bir mücadeleden sonra ancak Bolşevikler tarafından kontrol altına alınabilmişti Rusya bakımından, Kafkaslardaki Sovyet Cumhuriyetlerin o günkü biçimiyle muhafaza edilmesi kendi rejimlerinin devamı açısından elzemdi Yusuf Kemal Bey işte bu iki politik çıkarın kesiştiği Kafkasları aşağıdaki şekilde anlatıyor ve Amerikalı Teğmen de raporuna Yusuf Kemal Bey’in anlattığı biçimiyle geçirmekten kendini alamıyordu:
“Yusuf, uzun bir tartışmadan sonra, kendi halkı ve Bolşevikler arasındaki dostluğum Kafkaslardaki karşılıklı çıkarlar nedeniyle oluştuğunu ve Türklerin, batıda olduğu gibi kuzeyde ve doğuda düşman istemediğini dolaylı bir biçimde kabul etti” [34]
Yusuf Kemal Bey’in kendisinin de belirttiği gibi, hem Kafkaslarda yerel yöneticilerle, hem de Moskova’da Merkezî Yönetim ile uzun görüşmeler yapılmıştı Bu antlaşmanın karşılıklı olarak benimsenmesi üç aylık bir süreyi almıştı Görüşmenin yapıldığı Temmuz 1921 ayının ilk haftası olmasına rağmen, Moskova Antlaşması’nın onaylanabilmesi Meclis genel kurulunun gündemine gelmemişti Bolşeviklerin adımlarını bir bir atmalarının bitirilmesi bekleniyordu
B) Meclisin Yapısı ve İttihat ve Terâkki Olgusunun Değerlendirilmesi
Mustafa Kemal Paşaya sorulan bir soru da Meclisin yapısı, onun demokratik olup olmadığı idi Aynı soru Dışişleri Bakanına da sorulmuştu Genel anlamda demokratik olabilmenin koşulu, Meclis çatısı altında çok partili bir ortam yaratmak ve yaratılan bu ortamı sürdürebilmekti Amerikalılara göre ise durum farklı idi Onların yanıt aradıkları soru, ulusal hareket karşıtlarının Meclis çatısı altında örgütlenmeleriydi Yusuf Kemal Bey, genellikle politik konularda konuştuktan sonra, Büyük Millet Meclisi’ni tek bir amaç üzerine “Ulusal Ant” ile bütünleştiğini ve bu nedenle hiçbir partinin ortaya çıkmadığını vurguladı Çok partili yaşam denilince kendiliğinden İttihat ve Terâkki Partisi gündeme geliyordu Eski İttihat ve Terâkki Partisi’ni İstanbul yasadışı ilân ettiği gibi, Ankara da yasadışı olarak kabul ediyordu Yusuf Kemal Bey, bu konudaki düşüncelerini açıklamaya devam etti
“Eski İttihat Partisi ile mücadele etmek için Ateşkes’ten hemen sonra örgütlenen Anadolu ve Doğu Rumeli Müdafaa-i Hukuk Partisi liberal bir partidir İttihat ve Terakki Komitesi (C U P ) [35] öğesinin, yasadışı bir unsur olduğunu ve başlıca merkezlerde iktidara dönmeyi arzu ettiğini üstü kapalı bir biçimde kabul etti Bunun olmayacağını güvenle belirtti, yine de onun sözcüklerinin altından belli bir endişe sezinleniyordu” [36]
Yusuf Kemal Bey, İttihat ve Terakki Partisi’nden kısaca İttihat Partisi (=Unionis Party) diye bahsetmişti Merkez ve taşra örgütlenmesini tamamlayan, diğer bir anlamda taban ve tavan ilişkisi demokratik bir biçimde tesis edilen ve kısaca Parti konumuna gelen Anadolu ve Rumeli Müdafaa-ı Hukuk Cemiyeti’ni, Parti olarak ifade etmiş, savunduğu ekonomik modeli de aynen Mustafa Kemal Paşa’nın belirttiği biçimde liberal olarak tanımlamıştı Amerikalıların kafasında oluşan Bolşevik tehdidine karşı verilebilecek en iyi yanıt bu idi
İngilizler “Büyük Savaş” içerisinde karşılarında oldukları, İstanbul’da Hürriyet ve İtilâf Partisi aracılığıyla yargıladıkları İttihat ve Terâkki Partisi’ni Anadolu içerisinde desteklemeyi yeğliyorlardı İngilizler, Berlin’de bulunan İttihat ve Terâkki Partisi’nin kurucusu ve Osmanlı Devleti’nin seçilmiş ilk Başbakanı olan Talât Paşa ile ilişkilerini devam ettiriyorlardı Bu durum İngilizlerin geleneksel politikalarına uygun düşen bir durumdu
Ancak, Talât Paşa İranlı bir Ermeni’nin menfur suikastına hedef olmuş, 15 Mart 1921 tarihinde Berlin‘de Hardenberg Strasse’de şehit olmuştu[37]
İttihat ve Terâkki önderlerine yönelik cinayetler birbirini izlemiş, Bahaattin Şakir, Azmi Bey, eski sadrazam Sait Halim Paşa ve nihayet Cemal Paşa Ermeni kurşunlarına hedef olmuşlardı Ermeniler üç yıl bekledikten sonra, sonunda Talât Paşa’yı şehit etmişlerdi Gerçekten bu durum şaşırtıcıydı Ermeniler, Moskova Antlaşması’nın imzalanmasından bir gün önce bu eylemi gerçekleştirmişlerdi İngilizler Anadolu’daki harekete karşı elde potansiyel güç olarak beklettikleri Talât Paşa’nın üç yıl sonra Ermeniler tarafından ortadan kaldırılmasına neden rıza göstermişlerdi? Bunda, Türkiye-Rusya Dostluk ve Kardeşlik Antlaşması’nın payı büyük olduğu gibi, Amerikan güdümünde bir Batı Ermenistan’ının gündeme getirilmesi için Ermeni Terörü ile İngiliz Emperyalizminin uyuşmuş olabileceği değerlendirilmektedir
İngiliz - Talât Paşa birlikteliğinden, Ermeni terörü ile at başı gidilmesine ve uyuşulmasına kadar durum daha başlangıçtan itibaren Ankara Hükümeti’nce de takip edilmekteydi Görüşme sırasında, Yusuf Kemal Bey, Berlin’deki İngiliz çabasının Talât Paşa’yı Ankara’ya yollamaya çalıştığını bildiğini kabul etti, ancak onun ulusal topraklara gelmesine asla izin verilmemiş olduğunu açıkladı
Talât’ın, Mart ayında Londra Konferansı’nda kabul edilen Ankara delegeleri için San Remo’da Konferans düzenlemiş olduğunu kabul etmedi Talât’ın suikastının altında Bolşeviklerin yerine, İngilizlerin olduğunu imâ etti Doğruya yakın bir politik değerlendirme, Türk Dışişleri Bakanı tarafından ortaya konulmuştu Bundan sonra, İttihat ve Terâkki’nin diğer önderlerinin durumlarının değerlendirilmesine geçildi
Yusuf Kemal Bey, Enver Paşa’nın Yakın Doğu’da artık geçerli bir etmen olmayan olağanüstü ve maceracı bir kişiliğinin olduğunu kabul etmişti Malta’dan henüz serbest bırakılan, savaş sırasında İstanbul’da Eğitim Bakanı olan ve aşırı bir İttihat ve Terakkici Şükrü Bey’in Ankara Hükümeti’nde bir görev verilip verilmeyeceği sorulduğunda, Yusuf Kemal Bey, onun için benzer hiçbir yerin bulunmadığını kendinden emin bir biçimde yanıtlayarak konuşmasını bitirdi
SONUÇ
Amerikalı İstihbaratçılar, Mustafa Kemal Paşa ile yapılan görüşmeden sonra, liderin ödün verilmez bir biçimde çizdiği genel çerçeve içerisindeki dış politikasını bütünüyle özümlemişlerdi Bundan sonra, genel ilkeler ile uygulama arasındaki çelişkilerin olup olmadığının araştırılmasına girişmişlerdi Oldukça deneyimli bir İstihbaratçı olan Teğmen Robert S Dunn’ın Türk Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Bey ile yaptığı iki görüşmeden çıkarılan sonuç, rapora yorum olarak yazılmasa da birbirinin aynıydı
Lider ve uygulayıcıları aynı frekanstan konuşuyorlar, aynı sonuçlar üzerinde birleşiyorlardı Zaten, bu yüzden iki raporu da birlikte 19 Ağustos 1921′de Washington’a göndermişlerdi Mustafa Kemal Paşa ile yapılan görüşmenin raporlaştırılmasında bire bir soru-yanıt biçiminde doğrudan yazım tekniği kullanılırken, Dışişleri Bakanı ile yapılan görüşmelerin raporlaştırılmasında dolaylı bir yazım tekniği kullanılmıştı Dolaylı yazım tekniği, kendiliğinden yorumu da getiren bir üslup tarzı olarak ortaya çıktığından, Amerikalı Teğmen, Dışişleri Bakanı ile yaptığı görüşmelerde bunu özellikle kullanmıştır
Yoruma açık bu teknik, Atlantik’in öte yakasındaki ABD’nin Merkezî Karar organlarında tereddüt meydana getirmiş, bu Amerikan tanınmasını geciktirmiştir
Birinci Dünya Savaşı sonlarına doğru 1917 yılında Osmanlı Devleti ile kesilen diplomatik ilişkiler, Yeni Türk Devleti’nin 24 Temmuz 1923′te imzaladığı Lozan Barış Antlaşması’nın sonrasına kadar devam etmiştir
Nitekim 6 Ağustos 1923 tarihinde ABD, Türkiye ile Lozan Antlaşması’na benzer bir antlaşma imzalayarak Yeni Türk Devleti’nin sınırlarını ve kapitülasyonların kaldırılmasını kabul etmiştir Merkezî Yönetim tarafından alınan üst düzey kararların oluşturulmasında önemli girdi olarak kabul edilen istihbarat raporlarının değeri burada ortaya çıkmaktadır
Prof Dr Esat ARSLAN, Bilkent Üniversitesi
[29] Washington National Archives, a g d , s 3
[30] Yusuf Kemal Tengirşenk, a g e , s 246
[31] Genelkurmay Başkanlığı Harp Tarihi Encümeni, Harp Mıntıkları, Şehir ve Kasabaların İşgal, İstirdât ve Bombardıman Tarihleri, Ankara, 1940, s 84
[32] Esat Arslan, “1921 Yılı İlk Yarısında Türk, Fransız-İtalyan Yakınlaşması Karşısında İngiliz Politikası ve Mustafa Sagir Olayı”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, c XI, Mart 1995, Sa 31, Ankara, s 187-222
[33] Esat Arslan, a g e , s 194, Ek-3, Ek-4
[34] Washington National Archives, a g d , s 3-4
[35] Commitee of Union and Progress sözcüklerinin kısaltması olup “İttihat ve Terakki Komitesi” anlamındadır
[36] Washington National Archives, a g d s 4
[37] Tevfik Çavdar, Tal’ât Paşa Ankara, 1995, s 491
KAYNAK: yenidenergenokon com
|