Yalnız Mesajı Göster

Ulus Devlete Geçiş Süreci Ve Türkiye Cumhuriyetinin Üniter Yapısı

Eski 10-10-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ulus Devlete Geçiş Süreci Ve Türkiye Cumhuriyetinin Üniter Yapısı



Değerlendirme

Batılı literatürde yer alan, Türkiye’ndeki ulusalcı devlet zihniyetinin baskıcı ve Türkiye’nin uniter devlet yapısının disipline edici bir konumunun olduğu yönündeki bazı söylemlerin temelsiz olduğu bilinmektedir Türkiye, Doğu dünyasında Batı tarzı bir toplum ve devlet modelini benimsemiş tek ülkedir Çok partili siyasi hayatı ve demokratikleşme geleneği bulunan ülkenin devlet kimliğinin ulusal ideolojiyle bütünleşmesinden Batılı devletler rahatsız olsalar da üniter yapıya sahip Cumhuriyetimiz ve ulus devletimiz XX Yüzyılda yaşanmış siyasî ve toplumsal olayların doğurduğu sonuçtur Bir başka ifadeyle bu olgu tarihimizin kendisinin yarattığı realitedir Toplumsal barış ve eşitlikten yana olan Türkler, ısrarla tarihin dışına itilmek istediklerini gördükten sonra son çare olarak millî bir karakteri benimsemek zorunda kalmışlardır Yani, Türkiye üniter devlet yapısını, son dönemlerde sıklaşan bütün eleştirilere rağmen tarihsel bir varoluş anlayışı gereği kabul etmiştir

Batılı kanalların eleştiri hedefine Türkiye’nin devlet yapısını oturtmalarına karşılık, kendi içlerinde ulus anlayışını muhafaza etmek için çok sıkı politik önlemler aldıkları, hatta etno-site kimlikli devlet yapısını teşvik edici girişimlerde bulundukları bir gerçektir Türkiye’nin devlet yapısı içinde sorun gibi gösterilen bazı problemler ise bu anlamda Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde Batılılar tarafından suni olarak oluşturulan milliyetçilik olgusunun yeni bir versiyonu olarak değerlendirilmelidir Cumhuriyet Türkiye’sinin en başlıca hedefi, daha pratik ve sistemli olduğu kadar toplumsal öğretici yanları güçlü olan ulus ideolojisini daha yerel kimlik değerleri içinde algılamak olmalıdır Zira, ulus aralarında gelenek ve görenek birliği olan, genellikle aynı topraklar üzerinde yaşayan insan topluluğudur

Atatürk, ulus devlete bakış açısını şöyle ifade etmişti “Burada maksût olan meclis-i alinizi teşkil eden zevat yalnız Türk değildir, yalnız Çerkez değildir, yalnız Kürt değildir, yalnız Laz değildir Fakat hepsinden oluşan İslam unsurlarıdır Hayatını şeref ve şanını kurtarmak için azmettiğimiz emeller, yalnız bir unsur-u İslama münhasır değildir İslam unsurlarından mürekkep bir kitleye aittir” 30

Atatürk’ün uygulanabilir siyaset olarak kabul ettiği ulusal siyasa, ulusal sınırlarımız içinde her şeyden önce kendi gücümüze dayanarak varlığımızı koruyup ulusun ve ülkenin gerçek mutluluğuna ve bayındırlığına çalışmak, gelişi güzel, ulaşılmaz istekler peşinde ulusu uğraştırmamak ve zarara sokmamak; uygarlık dünyasının uygarca ve insanca davranışını ve karşılıklı dostluğu beklemektir 31

Prof Dr Aygün Attar

Dumlupınar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Görevlisi

ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 60, Cilt: XX, Kasım 2004

Dipnotlar

1 B Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Ankara 1996 (6 Bsk), s 323

2 Bu konuda geniş bilgi için bkz T Hobbes, Léviathan, Sirey, Paris 1971; F Rangeon, Hobbes, Etat et droit, Albin Michel, Paris 1982

3 D Kushner’in bir tanımlaması bu durumu açık biçimde özetlemektedir: “Türkler hiç şüphesiz İslam tarihindeki rollerini bilen ve bununla gurur duyan insanlardır Yalnız bu gurur Türk kavmi (milleti) veya ırkı olarak değil, Osmanlı olarak hissedilmiştir Osmanlı Devleti’nin varoluş sebebi dinin emirlerini yerine getirmektir” (Türk Milliyetçiliğinin Doğuşu, çvr Z Doğan, Fener Yay, İst1998, s 8 )

4 Simone Goyard-Fabre bunu şöyle tanımlar: iktidar yaratıcılarda, ya da ulustadır Bu, aynı zamanda Leviathan’dan çıkan bir egemenlik anlayışıdır Bkz Le droit et loi dans la philosophie de Thomas Hobbes, Klinckieck, Paris 1975,s 117

5N Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, Bilgi Kitapevi, Ankara, (tarihsiz) s 425

6 F Ahmad, Modern Türkiye’nin Oluşumu, çvr Y Alogan, Kaynakça Yay, İst 1999 (2 Bsk),s 91

7 F Ahmad’a göre, “İttihatçılar gayrimüslim tüccarları ve bankerleri topluca böyle bir sınıf olarak görmüyorlardı Bunun nedeni Osmanlı Yahudileri dışında gayrimüslimlerin 1908’den sonra devleti, kendi çıkarları sayesinde daha ileri düzeyde kollayabilecekleri bir devlet, kendi devletleri olarak görmemeleriydi” Modern Türkiye’nin Oluşumu, s 59

8 N Berkes buna dikkat çekerek, İttihatçılar ekonomik sorunları “sanki Türkiye bu sisteme dahilmiş gibi, kapitalist ekonomik kategorilerine göre çözümleme yoluna gitmişlerdi” açıklamasında bulunmaktadır (Türkiye’de Çağdaşlaşma, s 424) F Ahmad ise, “bu durumda mevcut sistemin dışında bir kapitalist toplum inşa etmeye çalışıyorlardı” demektedir (Modern Türkiye’nin Oluşumu, s 58) Bu durum İttihatçıların ulus anlayışını toplumsal bir kitleyi hedef edinmeden tepeden indirme pratik bir anlamda hızla Türkiye üzerinde inşa etmek gibi aceleci bir siyaset izlediklerini ortaya koymaktadır

9 Bu tavır o dönemde bazı kuşkular da yaratmıyor değildir Örneğin Mehmet Cavit’in kuşkusu düşünmeye değerdir: “Kendilerini uygarlığa açma durumunda olan bütün ülkeler, kendi güçlerine dayanarak ilerlemeye çalışırlarsa (İttihatçılar gibi) kaçınılmaz biçimde sendelerler ve düşerler Bütün yeni ülkeler ancak yabancı sermayenin yardımıyla ilerleyebilmişlerdir” (O Okyar – H İnalcık, Social and Economic History of Turkey (1071-1920), Ank 1980, s 324-342;)

10 M K Atatürk bir konuşmasında bunu şöyle vurgular: “Bir milletin ne gibi haslet ve kabiliyetlere malik olduğunu takdir ve tayin edebilmek için o milletin sevk ve idaresine memur edilen kimselerin beşer tarihini ve bilhassa milli tarihini çok okumuş ve hazmetmiş olmaları şarttır Muvaffak olmanın birinci sırrı bunda mündemiçtir” (E Aybars, “Milletleşme ve Çağdaşlaşma Lideri Atatürk”, Atatürkçü Düşünce, Ank 1992, s 1149)

11 C B Akal, İktidarın Üç Yüzü, Dost Yay, Ank 1998,s 101

12 J Habermas, Öteki Olmak, Ötekiyle Yaşamak, çvr İ Aka, YKY, İst 2002, s 39 Bu açıklama ile yukarıda sözünü ettiğimiz Atatürk’ün Tarih şuuru oluşturma çabası birbirlerini tamamlamaktadır

13 C B Akal, bunu dışsallıkla içselliğin ortak bir düşüncede eritilmesi olarak tanımlar: “Hobbes düşüncesinde insanlar devleti kurar ve temsille, temsilciden önce, kendi kurdukları siyasi corpus’a tabi olurlar İtaati de, meşruiyet tanrısallıkta aranmadığına göre, yalnızca bu meşrulaştırılabilir Dışsallığın içselleştiği bir düşüncede, siyasi iktidarı kullanana itaatin tek dayanağı, Bir’i kalabalığın aynası yapmaktır Böylece, temsil sayesinde yaratıcı, aktöre kendisini yönetme yetkisi veren birine dönüşür” İktidarın Üç yüzü, s 101-102

14 E Kuran, Türkiye’nin Batılılaşması ve Milli Mücadele, TDV Yay, Ank 1994,s 66, n 3

15 E Kuran, Age, s 66

16 “Namık Kemal’in vatanseverliğinin bir bölümü Osmanlı İmparatorluğudur – hükümdar, toprakları ve insanlarıyla… Osmanlı kelimesi sık sık Müslüman manasına gelmektedir; fakat sair zamanlarda din ve ırk farkı gözetilmeksizin, padişahın tebaası olarak birleşenler için de istinat edilmiştir” der B Lewis (Modern Türkiye’nin Doğuşu, s 78)

17 İslamcılığın serüveni için bkz Marsel A Boisard, Batı Dayatmacılığı ve İslam, çvr A Batur, Selenge Yay, İst 2002, s 253-260

18 Turhan Feyzioğlu, Atatürk’ün Yolu, İstanbul, 1981, s168-206

19 Sulhi Dönmezler, Atatürkçü Düşünce El kitabı I, Ankara,2004, s 14-25

20 Sadi Borak, Atatürk ve Din, İstanbul,1962,s 82

21 E Kuran’a göre, “Batı milliyetçiliği XIX asırda veya daha kesin olmak gerekirse 1908 Jön-Türk ihtilalinden önce Türk aydınlarını büyük ölçüde etkilememiştir İlk başlarda milliyetçiliğe karşı takındıkları tavır oldukça menfidir Bu bir çok milletten teşekkül eden devletin birliğini temin edebilmek için Osmanlı İmparatorluğunun gayrimüslim tebaası arasında milliyetçiliğin yayılmasını engelleme temayülündeydi Her şeye rağmen yönetici kesim tarafından Türk diline büyük ehemmiyet verilmişti Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’nin dilinin, 1870’de Fransızca’dan Türkçe’ye çevrilmesi, Osmanlı Anayasasının 18 Maddesinin Türkçe’yi resmi dil olarak kabul etmesi kayda değer vakalardır Türklerin imparatorluk içinde en belli başlı etnik grubu meydana getirmeleri gerçeğine rağmen, bu hareketler Batı milliyetçiliğinin Türkler üzerindeki etkilerinin birer işareti olarak ele alınmalıdır” (Türkiye’nin Batılılaşması, s 67)

22 Atatürk, Nutuk Söylev, CI, TTK Yay Ankara 1999, s176

23 F Ahmad, Modern Türkiye’nin Oluşumu, s 91

24 F Ahmad, Modern Türkiye’nin Oluşumu, s 53-67

25 Mehmet Emin’in Osmanlı için kaba, cahil köylü ve Yörük anlamını ifade eden ‘Türk’ adını iftiharla kabul etmesi bu duyarlılıktan ileri gelmektedir (K Akyüz, Batı Tesirinde Türk Şiiri Antolojisi, Ank 1953,s 20; B Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, s 341)

26 Turhan Feyzioğlu, “Atatürk ve Milliyetçilik”, Atatürkçü Düşünce El Kitabı I, Ankara, 2004, s 48

27 F Ahmad, “Ulusal hareket Anadolu’nun bölünmesini önleme hedefine yönelmiş antiempreyalist ve birleşik bir hareket olmakla birlikte, toplumsal olarak tutucuydu” derken, buradaki ‘tutuculuk’ kelimesinin yaptığı vurgudan Türklerin yalnızlığa terkedilmişliği anlaşılmalıdır (Modern Türkiye’nin Oluşumu, s 68)

28 Uzun yıllar Türkiye’nin tek siyasi partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin kendisi dahi Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin halefi olması Türkiye’nin siyasi olarak Millî Mücadele ruhunu devam ettirdiğini göstermektedir (B Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, s 377)

29 Feyzioğlu, age, s 50,51

30 Yücel Özkaya, “Atatürk ve Halkçılık”, Atatürkçü Düşünce El Kitabı I, s69

31 Atatürk, Söylev, CII, Ankara, 1999, s 587

Alıntı Yaparak Cevapla