Yalnız Mesajı Göster

Mehmet Akif Ersoy - 12 Mart Anısına Özel Bölüm

Eski 10-10-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Mehmet Akif Ersoy - 12 Mart Anısına Özel Bölüm



MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞAHSİYETİNİN KAYNAKLARI

Her milletin yüksek şahsiyet sahibi insanları vardır, onları tanıtmak ve şahsiyetlerini hangi kaynaklardan beslenerek kazandıklarını araştırmak, eğitimcilerin başta gelen


görevleridir Mehmet Âkif Ersoy, modern Türk edebiyatı ve düşünce tarihinin kuşkusuz seçkin şahsiyetlerinden biridir Onu, şahsiyeti ve eserleriyle doğru tanımak, bugün yaşamakta olduğumuz sıkıntıları aşmada bize yol gösterecek düşüncelerin ipuçlarını yakalamak demektir

Mehmet Âkif Ersoy’un hayatına ve eserlerine baktığımızda, onun kelimenin tam anlamıyla bir “şahsiyet” olarak karşımıza çıktığını görürüz Hayat hikâyesi, eserleri ve onu yakından tanıyan arkadaşlarının hakkında yazdıklarından yola çıkarak bu şahsiyetin hangi kaynaklardan beslendiğini, zamanla nasıl oluştuğunu, eserlerine ve gündelik hayata ne oranda yansıdığını açıklıkla görmek mümkündür Buna göre onun şahsiyetinin üç kaynaktan beslendiğini söyleyebiliriz[*]Kur’an’lı ev,[*]Pehlivanlı mahalle,[*]Deneysel bilimli okul,
Bu kaynakları sırasıyla şöyle açabiliriz:

1 Kur’an’lı Ev:

Mehmet Âkif Ersoy’un şahsiyetini besleyen birinci kaynak “Kur’an’lı ev”dir

Âkif, İstanbul’un Fatih semtinde bulunan bir evde dünyaya geldi Bu evde Doğu Türkistan’dan, Buhara’dan İstanbul’a göç etmiş olan bir ailenin soyundan gelen Emine Şerife Hanım ile Batı Türklerinden, Arnavutluk’tan İstanbul’a gelen Tahir Efendi’nin kurduğu bir aile yaşıyordu Bu, içinde beş vakit namaz kılınan ve Kur’an-ı Kerim okunan bir evdi Çocuk Âkif, ilk din terbiyesini ve ileride gelişip serpilecek olan şahsiyetinin tohumlarını böyle manevi iklimde yaşayan bir aileden almıştır Bunu kendisi de belirtir:

“İlk din terbiyemi, ev, mahalle, ilk mektep ve rüştiye tahsilinde aldığım telkinler vermiştir Bilhassa evin bu husustaki etkisi büyüktür Annem çok ibadet eden ve günahlardan kaçınan bir hanımdı; babam da öyle () İbadetin vecdini, zevkini, heyecanını tatmışlardı”

Bu alıntıda özellikle son cümleye dikkati çekmek istiyorum Onun ailesi “ibadetin zevkini tatmış” bir ailedir Belli ki bu ailede yaşanan İslamiyet, bilime, içtenliğe ve umuda dayanan bir İslamiyet’tir İslam’a bağlılığı, cahilliğe, taklide ve korkuya dayanan bir kimsenin ibadetinden zevk duyması mümkün değildir Çocuk Âkif, anneciği Emine Şerife Hanım’ın tatlı sesiyle okuduğu Kur’an ayetlerini duya duya büyüdü Babası Tahir Efendi’nin onlar üzerindeki açıklamalarını ve düşüncelerini dinleye dinleye olgunlaştı Çocukluğunu ve ilk gençlik yıllarını içinde yaşadığı bu “Kur’an’lı ev”, Mehmet Âkif’e ömrünün sonuna kadar hiçbir zaman soluklaşmayacak ve silinmeyecek birtakım şahsiyet özellikleri kazandırmıştır Bunların başında “samimiyet” gelir Mehmet Âkif Ersoy, şiirleri ile nesirlerinde anlattığı duygu ve düşüncelerinde kelimenin gerçek anlamıyla “samimi” olan bir şahsiyettir Bunu şiirlerinin, dolayısıyla sanatının en büyük hüneri sayacak kadar ileri götürmüştür:
Bana sor sevgili kârî, sana ben söyliyeyim
Ne hüviyyette şu karşında duran eş’ârım
Bir yığın söz ki, samimiyyeti ancak hüneri
Ne tasannu bilirim, çünkü ne sanatkârım

Çocukluğunu, manevi iklimin hakim olduğu bu “Kur’an’lı ev”de yaşayan Mehmet Âkif’in küçücük kalbinde Kur’an-ı Kerim’e karşı uyanan bu ilgi, sonra onu ezberlemeye, daha sonra da Türkçe’ye çevirmeye kadar ilerleyecektir Daha da önemlisi bu kitap, onun şahsiyetine ve sanatına yön veren tükenmez kaynaklardan biri olacaktır Henüz yirmi iki yaşındayken yayımladığı ilk şiirinin “Kur’an’a Hitap” olduğunu biliyoruz:
Ey nüsha-i cân-ı ehl-i dinin!
Ey nâsih-ı şân-ı münkirînin!

beytiyle başlayan yirmi sekizlik beyitlik bu uzun şiir,
Pîrâye-i hâfızam sen oldun
Sermâye-i hâfızam sen oldun
Sensin hele ey kitâb-ı a’zam
Hâşâ buna hiç tereddüd etmem
Dünyada refîk u hem-zebânım
Ukbada muîn ü müste’ânım

beyitleriyle sona erer ve Mehmet Âkif’in hem günlük hayatının, hem sanatının onunla ne kadar kaynaştığını gösterir Mehmet Âkif, daha sonra başta Sebilürreşad ve Sırat-ı Müstakîm dergilerinde olmak üzere yazacağı makalelerinde ve yayımlayacağı şiirlerinde Kur’an”ıKerim’den seçtiği ayetlerden yola çıkarak duygu ve düşüncelerini yazmaya devam etmiş ve bu davranışını ömrünün sonuna kadar sürdürmüştür

2 Pehlivanlı Mahalle:

Mehmet Âkif Ersoy’un şahsiyetini besleyen ikinci kaynak “pehlivanlı mahalle”dir Buna kısaca “spor”dur, diyebiliriz O, daha öğrencilik yıllarındayken yüzmek, atlamak, taş atmak ve koşmak gibi spor dallarıyla yakından ilgilenmeye başlamıştır Mehmet Akif’in yüzmeye karşı tutkunluğunu, arkadaşı Ali Rıza Uğur, “O, denizi gördü mü, biz de onun yüzdüğünü görürdük” cümlesiyle âdeta özetlemiştir Bu sporların arasında onun en çok ilgilendiği, şüphesiz “pehlivanlık”tır Ona pehlivanlığı mahallelerinde bulunan Kıyıcı Osman Pehlivan sevdirmiştir Bu zat, Mehmet Âkif’in ölümüne kadar münasebetlerini devam ettirdiği yakın dostlarından biridir Mehmet Âkif öldükten sonra Mithat Cemal Kuntay, artık çok yaşlanmış bulunan Kıyıcı Osman Pehlivan’ı ziyarete gitmiş ve Âkif üzerine konuşmuşlardır İşte Osman Pehlivan’ın gözüyle Mehmet Âkif’in çocukluğundan çizgiler:

“Âkif Efendi’yi çocukluğundan beri tanıyorum Ben ondan bir-iki yaş daha büyüğüm O, yaşça mahallemizin en küçüğü sayılır Fakat mahalle çocukları arasında üstünlüğü vardı Her şeyde onun sözü hâkim olurdu Beni çok severdi () Bir gün bana dedi ki:

-“Osman, ben iyi yapılı ve kuvvetliyim Acaba seninle güreşemez miyim? Sen, gel bana pehlivanlığı öğret Ben de sana okuma öğreteyim () Öyle yaptık O, pehlivanlığı öğrendi; fakat ben okuyamadım”

Mehmet Âkif, Mithat Cemal Kuntay ile konuşmalarında söz Kıyıcı Osman’dan açıldığında, onun, “Namık Kemal’in ümmî”si olduğunu söylermiş Vatanını Namık Kemal kadar coşkun bir duyguyla seven bu Müslüman adam, iki rekat namaz kılmadan hiçbir güreşe tutuşmazmış

İşte böyle bir pehlivan olan Kıyıcı Osman’dan güreş dersleri alan Mehmet Âkif, mahallede, mektepte, hatta yakın çevredeki köy ve kasabalarda güreş müsabakalarına katılmıştır Mehmet Âkif, pehlivanlığa sadece bir spor değil, “bünyenin fazileti” olarak bakıyordu Ona göre pehlivanlar “içki bilmez” ve “fuhuş tanımaz” temiz insanlardı Gençliğinde onu zararlı alışkanlıklara kapılmaktan “Kur’an’lı ev” ile “pehlivanlı mahalle” kurtarmıştır Başta pehlivanlık olmak üzere ilgilendiği sporlar, Mehmet Âkif’in bünye bakımından “sağlam”, ahlak bakımından “iyi” ve irade bakımından “kararlı” bir şahsiyet olarak yetişmesini kolaylaştırmıştır

3 Müspet İlimli Mektep:

Mehmet Âkif Ersoy’un şahsiyetini besleyen üçüncü kaynak “müspet ilimli mektep”tir Âkif, öğrenim hayatından bahsederken Fatih Merkez Ortaokulu’ndaki Türkçe öğretmeni Hoca Kadri’yi özellikle belirtir Abdülhamit döneminin (1876 – 1908) “hürriyetçi şahsiyetlerinden biri” olan bu zat, Mehmet Âkif’in şahsiyetini yoğuran önemli öğretmenlerinden biridir Bunu, “Bu zat, lisan itibariyle üzerimde çok etkileyici oldu” cümlesiyle bizzat kendisi açıklar

Mehmet Âkif, Merkez Ortaokulu’nu bitirince Annesi Emine Şerife Hanım, oğlunun medreseye gidip sarık sarmasını ve cübbe giymesini ister Medresede hoca olan babası Tahir Efendi ise:

“Hanım, medresede okuyacağı şeyleri, oğluma, ben evimde de öğretirim diyerek karşı çıkar ve oğlunu Siyasal Bilgiler Okulu’na yazdırır Beş yıllık olan bu okulun dördüncü sınıfına giderken Mehmet Âkif’in babası ölür Ailecek geçim sıkıntısına düşerler O sırada yeni bir mektep olan Mülkiye Baytar Mektebi açılır Bu mektepten çıkanların hemen iş bulacaklarına dair söylentilerin yayılması üzerine Mehmet Âkif, birkaç arkadaşıyla birlikte dört yıllık olan bu mektebe geçer Mehmet Âkif, Mülkiye Baytar Mektebi’nde “deneysel bilimler”le tanışır Bu tanışma ona eşya ve olaylara “bilim disiplini”yle bakmayı öğretir Ona bu disiplini kazandıran hoca, Rıfat Hüsamettin Paşa (1862 – 1921)’dır Rıfat Hüsamettin Paşa, mikrop kültürünü Paris’te “Pasteur (Pastör) (1822-1895)’ ün kendisinden almış, eli onun eline değmiş” ve bu yeni bilimi Mülkiye Baytar Mektebi’ne getirmiş bir hocadır Mehmet Âkif, Rıfat Hüsamettin Paşa’dan Pasteur’ün yalnız ilmini öğrenmekle kalmamış, onun insanlık için o “büyük feragatini” de dinlemiştir Bunun sonunda hem kendisine, hem ilmine karşı sevgi ve saygısı artmıştır

Deneysel bilimlere bu derin sevgi ve saygısı, Mehmet Âkif’e “realite”yi doğru olarak “gözleme” ve onu eserlerinde doğru olarak “anlatma” becerisini kazandırmıştır Programı geniş ölçüde deneysel bilimlere dayalı böyle bir mektepte okumaktan gelen gözlem, bilgi ve düşünce birikimi, onun şahsiyetinde realiteye bağlılık çizgisinin gelişmesini kolaylaştırmış ve onu şiirimizin önde gelen gerçekçi şairlerinden biri durumuna getirmiştir:

“Âkif, okulda, seçtiği branş çerçevesinde, tabiata, realist bakışa, gerçeği olduğu gibi görme, olanı olduğu gibi gözlemeye alıştıVe hayat ve sanatı boyunca bunu uyguladı

Baytar mektebinden sonra meslek hayatı başlar Laboratuar ve mektep bilgisi, bizzat tabiat ve memlekette pratik alana götürülür Tabiatın patolojisinden cemiyetin patolojisine geçmek artık bir mizaç ve zihin yapısı, bir ülkü meselesi, o günün havası içinde bir gün meselesidir Müspet bilgi, eşyada “şimdiki zaman”ı gözler”

Bütün bunların yanında Mehmet Âkif’in şahsiyeti üzerinde görüşlerini yazan yakın arkadaşları ve tanıdıkları, onda şu özelliklerin de bulunduğunu belirtmişlerdir:

Mehmet Âkif, “vefalı”, “hür fikirli”, “taassup, istibdat, cahillik ve ümitsizliğe düşman”, “din konusunda müsamahası ve haksızlığa tahammülü olmayan”, “azim sahibi”, “sözünde duran”, “hasisleri ve meşrepsizleri sevmeyen”, “cömertliği ve tevazuu seven”, “hüsn-i hat ve musikiye meraklı olan” ve “geleceğe önem veren” bir şahsiyettir O, bütün bu özelliklere sahip olduğunu günlük hayatını bunlara uygun yaşamak suretiyle göstermiştir

Mehmet Âkif’in hem şahsiyeti, hem sanatı, milletimizin de gönülden benimsediği bu feyizli kaynaklardan beslenmiştir Bu sebeple onun şiiri, nesiller boyunca okunmuş, sevilmiş insanımızı ve gençlerimizi terbiye etmiştir Bugün de postmodernizmin getirdiği şüphe, tereddüt ve bunalım ortamında Safahat’ın yol göstericiliğine ihtiyacımız devam etmektedir

Recep Duymaz

Kaynaklar:
  • Lûtfi Öztabağ, Psikolojide İlk Adım, Remzi Kitabevi, İstanbul 1970, s173,174
  • Lûtfi Öztabağ, age, s 174
  • Özcan Köknel, Kaygıdan Mutluluğa Kişilik, Altın Kitaplar Yayınevi, İstanbul 1982, s21
  • Özcan Köknel, age, s 61
  • Kaynakların adlandırılması, Mithat Cemal Kuntay’a aittir: Mehmet Âkif Ersoy, Hayatı-Seciyesi-Sanatı, Ankara 1986, s157
  • Fevziye Abdullah Tansel, Mehmet Âkif, Hayatı ve Eserleri, İkinci Basım, İrfan Yayınevi, İstanbul 1973, s 14; Recep Duymaz, “Mehmet Âkif Ersoy’un Eserlerinin Bibliyografyası”, Ölümünün 50 Yılında Mehmet Âkif Ersoy, Marmara Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul 1986, s 225 - 252
  • Mehmet Âkif’in Kur’an-ı Kerim ile münasebeti için bkz: Ertuğrul Düzdağ, “Mehmet Âkif ve Kur’an-ı Kerim”, Mehmet Âkif Hakkında Araştırmalar-2, Mehmet Âkif Araştırmaları Merkezi Yayınları, İstanbul 1989, s 7496; Dücane Cündioğlu, Bir Kur’an Şairi, Bîrun Yayınları, İstanbul 2000
  • Sezai Karakoç, Mehmed Âkif, 4 Baskı, Diriliş Yayınları, İstanbul 1979, s 13,14

Alıntı Yaparak Cevapla