Prof. Dr. Sinsi
|
Mehmet Akif Ersoy - 12 Mart Anısına Özel Bölüm
HALKIN ÇAĞDAŞ ŞAİRİ
Mehmet Âkif, hayatı boyunca halktan biri olarak yaşamış, bu yaşayış tarzı çeşitli şekillerde şiirlerine de yansımıştır Esasen, edebiyatı toplumun yararına bir araç sayan şairin bu endişelerinin eserlerinde görülmesi gayet doğaldır
Âkif'in, 1906-1910 yılları arasında yazdığı Küfe, Meyhâne, Mahalle Kahvesi, Hasır, İstibdat, Kör Neyzen, Hürriyet, Ahiret Yolu gibi karşılıklı diyaloglarla gelişen manzum hikâye tarzındaki şiirlerinde sosyal konular işlenmiştir Daha sonraki yıllarda, siyasî gelişmelerin de etkisiyle, şiirlerinde ?var olma-yok olma? savaşı veren halkı uyaran, uyandırmaya çalışan fikirlere yer vermiştir Bu dönemki şiirlerinde, önceleri, baştan sona sosyal içerikli manzum hikâye tarzındakiler kadar olmamakla birlikte, yer yer toplum hayatından tablolar çizdiği görülür Halk hayatının, Ahmet Rasim ve Hüseyin Rahmi'nin eserlerini aratmayacak derecede canlı, gerçekçi tespit edilmiş olmasını o devirde görülen realizm akımının etkisine bağlamak mümkünse de, şairin kudret ve kabiliyetini, halkın içinden birisi oluşunu da unutmamak gerekir Sanatına ?hakikat, hayat ve müşahade?nin hâkim olduğunu söyleyen Âkif, bu konuda şöyle diyor: ?Muharrir için en sağlam esas, hakiki hayattan aldığı intibâlardır (  ) Avam arasında muhâvereler yürütmek mi istiyorsunuz? Halkın arasına karışınız; bir taraftan çenesi düşük adamları, bilhassa kocakarıları dinleyiniz Bir taraftan da söylenen sözleri edâsıyla telâffuzu ile beraber zabtediniz?
Âkif'in, bu söylediklerini şiirlerinde başarı ile uyguladığını bilmekteyiz Öyle ki, ?Mahalle Kahvesi? isimli şiirini okudukları zaman, kahve sahibinin ?Bu herif, muhakkak böyle kahvelerde yetişti? dediği meşhurdur
Mehmet Âkif, halk ve köylüye çok önem verir, yazarların onlara hitap eden eserler yazmamasından şikâyet eder: ?Erbâb-ı fikir ve nazarımız hayâlen göklerde uçarlar da, nasîb-i nûrunu maddeten bağlı bulunduğu topraktan bekleyen şu halkı bir kere olsun hatırına getirmezler Hepimizin velinimeti bulunan köylü dediğimiz sınıf-ı müstahsili hiç düşünmemek, zavallıya hâlâ Âşık Garip'ler, Âşık Kerem'ler okutmak en büyük bir vazifesizlik olmuyor mu?
Halkın kültür seviyesinin yükseltilmesi gerektiğine inanan Âkif, bu yolda eser veren Köy Hocası'nı yayıncısı Vahid Bey'i ve Hüseyin Kâzım Bey'i çok takdir eder
Yüzyılların ihmali sonucu her bakımdan perişan durumda bulunan köylüye mutlaka sahip çıkmak gerektiğini söylerken, Âkif'i çağının çok ilerisinde görüyoruz: ?Hem bugün köylüyü düşünmek meselesi bir hamiyyet meselesi değil, doğrudan doğruya hayat meselesidir iyi bilmeliyiz ki, asırlardan beri muttasıl sağmak istediğimiz o zavallıda artık ne can kalmıştır, ne kan Yanına sokulursanız ayakta duracak mecâli olmadığını görürsünüz ihmâl-i hâzırın biraz daha devamı bîçâreyi hâk-i helâke serecek?
Medreselerin yozlaşarak eski işlevini kaybetmesi sonucunda, halkı aydınlatacak hocaların kalmayışından yakınan Âkif, aydınların onu insan bile saymadığını, hocalarla halkın arasındaki ahengin bozulduğunu, bunun telâfisinin imkânsız olduğunu belirtir:
-Be Hocam,
Sana biz medresenin hizmeti hiç yok demed
Bir bedâhet bu ki inkâra çalışmak delilik
Halkı irşâd edecek var mı ya sizden başka?
Onu insan bile saymaz mütefekkir tabaka
Köylüden milletin evlâdı kaçarkan yan yan
Sizdiniz köydeki unsurla berâber yaşayan
Rûhunuz halkımızın köylümüzün rûhuna de
Sözünüz bir, özünüz bir, o ne mes'ûd âhek
Biz bu âhengi harâb etmeyecektik, ettik;
Kapanır türlü değil açtığımız kanlı gedik
Âkif, ?halk adamı? olduğunu istiklal Savaşında da göstermiştir ?Cami?nin, halk hayatını düzenleyen bir kurum olarak rolünü çok iyi görmüş, vaaz kürsüsüne çıkmıştır Halkın nabzı camilerde atmaktadır Balıkesir'de Zağanos Paşa Camii'nde, Kastamonu'da Nasrullah Camii'nde, Ankara'da Hacı Bayram Camii'nde yaptığı konuşmalar ve okuduğu şiirler halk üzerinde olumlu etkiler yapmıştır Mustafa Kemal Paşa'nın karizmatik liderliğinde zafere ulaşacak olan Millî Mücadele'de Âkif de cami kürsüleri aracılığıyla kamuoyunu yönlendirmiştir

Âkif'in ?halk adamı? oluşuna bir örnek daha vermek istiyoruz Onun gençliğinde kıspet giyip meydanlarda yağlı güreşe çıktığını biliyoruz
Öyle ki, meşhur Kıyıcı Osman Pehlivan ile dostluğu ölesiye devam etmiştir Ölüm döşeğinde ziyarete geldiklerinde fevkalâde bir iyileşme hâli gösterdiği, bu ziyaretin onu bir iki gün zinde tuttuğu düşünülecek olursa ruhundaki bu sevgi daha iyi anlaşılır
Buraya kadar, Mehmet Âkif'in ?halk adamı? özelliğini ve halka, köylüye dair fikirlerini gösterdik Şimdi ise, bu hususların şiirlerine ve üslubuna nasıl yansıdığını görelim
Halkın Dili
Âkif, halk hayatını ve problemlerini ele alırken halkın konuştuğu dili kullanır Bu, onun anlatmak istediklerini halka ulaştırabilme arzusundan kay naklanır Dilde sadelik yanında, atasözü, deyim, tabir ve argo kelimeleri de kullanmaya özen gösterir: Kalırsa el beğenir, ölürse yer beğenir, kurunun yanında yaş da yanar, ?pardon? çıkalı eşeklik mübah oldu, ortada fol yok yumurta yok, geçmişe mâzi derler, bal demekle ağız tatlanmaz, çivi çiviyi söker, iyilik et de denize at, balık bilmezse Hâlık bilir, yer pek gök yüksek, eşek ölür semeri kalır, insan ölür eseri, kale içinden alınır, iki el bir baş içindir, takke düştü kel göründü, selâmun aleyküm Kör Kadı, ağzı yok dili yok, besmelesiz, ağzı kara, parmağı ağzında kalmak, it damarı tutmak, çam devirmek, tıngır elek tıngır saç, sıfırı tüketmek, zıpçıktı, zırzop, zibidi, kıyak  
Âkif'in atasözlerine olan merakını biliyoruz Hafızasındaki zengin atasözü hazinesinden sohbetlerinde çokça faydalanır Bu hususta annesinden çok istifade etmiştir Karısının da bu yönünü beğenir Mısır'daki dostlarından ihsan Efendi'ye, ?Sizin Yozgat'taki atasözlerini toplasan ne güzel olur? demiş, o da bir hayli toplamış Âkif ziyadesiyle memnun kalmış
Âkif halk hayatına ait tasvirler yaparken türkü ve mâni söyleyenlerle ilgili ayrıntıyı da tespit etmeyi ihmâl etmez Hurafe olduğunu belirtmek için de olsa, halkın bazı âdet ve inanışlarını zikreder:
- Bak anne, aydede bak bak!
- Aman da maşallah
Değirmi tabla kadar var  
- Susundu Ayşe günah
- İlâhi teyze tuhafsın, neden, günah olacak?
- Günah dedim ya bırak şimdi  
- Haydi sen de bunak
*
O rasad-hâne-i dünya, o Semerkant bile
Öyle dalmış ki hurâfâta o mâzîsiyle:
Ay tutulsun, ?Kovalım şeytanı kalkın!? diyerek
Dümbelek çalmada binlerce kadın, kız, erkek
*
İnmemiştir hele Kur'an bunu hakkıyle bilin
Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için
Yukarıdaki örneklerde ayı parmakla göstermenin günah olduğu, ay tutulunca davul-dümbelek çalarak şeytanı kovmak gerektiği gibi inanışlarla ?Kur'an falı? geleneği söz konusu edilerek bunların hurâfe olduğu belirtilmektedir ?Mahalle Kahvesi? şiirinde de duvarlardaki halk resimleri ve beyitler ayrıntılı şekilde tespit edilmiştir Bunlar Köroğlu, Şah ismâil ile Gülizar, Kerem ile Aslı, Ferhad ile Şirin gibi halk hikâyelerinin belli safhalarını; Ahmedü'r-Rüfâî, Hacı Bektâş-ı Veli gibi tarikat ulularının menkabelerini konu alan halk resimleri ?âh min-el-aşk  ? yazılı resim-yazı, halk zevkini yansıtan değişik beyitlerdir  
Duvarda türlü resimler, alındı Çamlıbeli,
Kaçırmış Ayvaz'ı ağlar Köroğlu rahmetli!
Arab Üzengi'ye çalmış Şah İsmâil gürzü
Ağaçda bağlı duran kızda işte şimdi gözü
Firaklıdır Kerem'in ?of!? der demez yanışı,
Fakat şu ?âh min-el-aşk?a kim durur karşı?
Gelince Ezrakabânû denen âcûze kadın
Külüngü düşmüş elinden zavallı Ferhâd'ın!
Görür de böyle Rüfâî'yi elde kamçı yılan
Beyaz bir aslana binmiş durur mu hiç dede can?
Bakındı bak Hacı Bektaş'a, ?Deh!? demiş duvara!
Resim bitince gelir şüphesiz ki beyte sıra
Birer birer oku mümkünse, sonra mânâ ver  
Hayır, hülâsâsı kâfî yekûnu ömre sürer:
Bedâheten kurulan herze-pâreler ki düşün,
Epey zaman daha lâzımdı herze olmak içün
Yine ?Mahalle Kahvesi?nde, kahvecinin dolaplarını tasvir ederken ?halk hekimliği?ne dair bazı hususlar zikredilmiştir:
Birinci katta sülük beslenen büyük kavanoz,
Onun yanından kan almak için beş on boynuz
İkinci katta bütün kerpetenler, usturalar   
Demek ki kahveci hem diş tabibi, hem perukâr!
Âkif'in halka hitap etme arzusundan dolayı şiirlerinde mizah unsurlarına yer verdiğini sanıyoruz Şüphesiz bu şairin kişiliği ile de ilgili bir özelliktir Ancak, çeşitli mesajlar taşıyan uzun şiirlerini halk kitlelerine sıkmadan okutabilmek için, yeri geldikçe arada konuya uygun fıkralara yer vermesi bilinçli bir davranıştır Esasen, edebiyatta faydacılığa inanan Âkif'in Doğu kültüründe var olan -meselâ, çok sevdiği Sâdî ve Mevlânâ'da olduğu gibi- ?kıssadan hisse? geleneğini benimsediği anlaşılıyor
Fıkra gelsin mi?
- İşin fıkracılık zâten imam13
*
- Dinle bir fıkra da benden bakalım şimdi
*
- Yine bir fırka mı yerleştireceksin araya?
gibi mısralar onun bu işi bilerek yaptığını göstermektedir
Cemal Kurnaz
|