Yalnız Mesajı Göster

Kürtçe Vernaküler Bir Dil Midir? - Dr. Noyan Umruk

Eski 10-10-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kürtçe Vernaküler Bir Dil Midir? - Dr. Noyan Umruk



Bugünkü Kürt Aydınlarının Hepsi Türkçenin Ürünü

Kürt aydınları bütün düşünce dünyalarının zenginliğini ve hatta siyasi Kürtçülüklerini bile Türkçe gibi gelişmiş bir dile borçludurlar

Türkçe öğrenim görmeselerdi hallri nice olurdu?

Şimdi sormak lazım: Kürtçe kursları neden bomboş kaldı?

Dolup dolup taşsaydı ne işe yarayacaktı?

Gelecekte nereye varılacaktı?

Ne okuyabileceklerdi?

Kürtçe bir kütüphane yok ki!

Yüzyılların açığını nasıl kapatacaklardı?

Büyük olasılıkla, geçenlerde ölen Kürt yazar rahmetli Mehmet Uzun’u kanser yapan da Kürtçenin içinde bulunduğu bu açmazdı Çünkü o, bu konuda çok zorladı ve zorlandı, ama beklediğini bulamadı

Dr Mehmet Şükrü Sekban, 1933 yılında Fransızca yazdığı Kürt Sorunu- Azınlıkların Problemleri” adlı kitabıyla bugün izlenilen bir filmin eski versiyonunun sundu

Konu ile ilgili olarak görüşlerinin üzerinde durulması gereken ikinci değerli kişi Prof Dr Mehlika Aktok Kaşgarlı’dır

Kendisi eğitimini Batıda yapmıştır Batının literatür ve metodolojisine hakim bir bilim insanıdır Bunun yanında Batı diplomasisinin , sosyal bilimleri ve özellikle de oryantalizmin siyasi inceliklerini kendi çıkarları adına nasıl kullandığını da iyi bilmektedir

Son on yılını Türkiye’de geçirmiş, Doğu ve Güneydoğu Anadolu da çok sayıda incelemelerde bulunmuştur “Sınır toplumları“ diye nitelediği coğrafyada, Erzurum, Kars, Ağrı, Erzincan, Van, Muş, Bitlis, Siirt, Diyarbakır, Urfa, Adıyaman, Tunceli, Bingöl ve Malatya’da çalışmaları olmuştur

Kendisinin Sayın Yaşar Kalafat’la birlikte hazırladığı “Türko- Kürtler’de Uygarlık ve Ağızlar Hakkında Düşünceler” adlı kitapta ileri sürdüğü görüşlerle, Dr Şükrü Sekban’ın yukarıda dile getirilen bazı tesbitler arasında önemli ölçülerde örtüşmeler bulunmaktadır…

Sınır Toplumları Siyasi Oyunların Piyonu Olurlar

Sayın Kaşgarlı’nın Kürt diye tanımlanan toplumları da içersine dahil ettiği “ sınır toplumları” ile ilgili açıklamalarına bir göz atalım ! O, bu konuda şunları söylüyor:

“Fransa ile Almanya arasında Alsas-Loren yöresi ile, Avusturya ile İtalya arasında bulunan Trentino- Alto Adice yöresi halkları…

Anadolu, İran, Irak arasında göçer veya yerleşik bir kısım Kürt toplumlarıyla benzerlikler hatta müşterek nitelikler arzetmektedir Sınır toplumları, 2 ,3, 4 bazen daha çok krallık , imparatorluk , cumhuriyet vs gibi merkezi yönetime geçebilmiş toplumların siyasi sınırlarında oluşur

Ancak bu siyasi sınırlar tarih akışı içerisinde durağan değildir Savaşlara, politik anlaşmalara göre değişir Bu nedenle sınır toplumları aynı coğrafi yörelerde değişik devletlere tabi olurlar… Sınır toplumlarının menşei hetorojen, yani çeşitli etnik gruplara mensup olan klan, aşiret, boy halinde kalırlar Devlet yapısına geçemezler Hangi ülke sınırında oluşmuşlarsa , o ülkenin genetik yapısıyla kaynaşırlar ve erirler Sınır toplumları, oluştukları yörede sorun çıkarırlar”idantite”, “mensubiyet”, “kimlik”, “özdeşleşme” hissinden yoksun olmaları, siyasi oyunlara kurban edilmelerine de neden olur…"

Gelelim bu toplumların dilleri ile ilgili görüşlere …Sayın Kaşgarlı hoca devam ediyor:

“…Bu günkü Trentino-Alto Adice yöresi halkının Avusturya sınırına yakın oturanları Almancaya yakın, ancak İtalyanca ile karışık Germen ağız ve lehçelerinin kelime haznesinin ağır bastığı bir yöresel vernaküler dil kullanırlar”

Bu bölüm çok önemli:

“…(bunların) İtalyan sınırına yakın oturanları ise, aksine İtalyan kuzey lehçesine yakın olan, yine Germen ağız ve lehçeleriyle karışık bulunan yöresel bir vernaküler “ağız” kulanırlar

Kendilerine özgü bir alfabeleri olmadığı gibi ,edebiyat dilleri de gelişmemiştir İlkel yöresel terimlerden oluşan atasözü, şarkı gibi sözlü, irticalen gelişen bir anlatımları vardır Mahalli gelenek ve törelerle yetinirler… Bunlar Germen toplumlarından askeri marşlara benzeyen , kolay öğrenilen, kolay akılda tutulan şarkıları , melodileri almışlardır İtalyanlardan ise kıvrak güney toplumları danslarına benzeyen toplu daire şeklinde dizilerek oynanan tarantella rakslarını benimsemişlerdir…”

Her şey ne güzel özetlenmiş ,resim ancak bu kadar uyar

Ana hatlarıyla”sınır toplumlarında “etnik harman söz konusudur deniyor

O yüzden Kürtçüler vazgeçsinler bu “ata” arama ve tarih yaratma sevdasından !

Zaten dillerindeki diyalekt çeşitlilikleri de bu harman oluştan kaynaklanıyor Hangi sınırın içersinde sınır toplumu olarak yaşanılıyorsa o dil ağır basıyor ve o toplumla genetik alanda karışma, iç içe geçme söz konusu oluyor

Bu anlamda Dr Şükrü Sekban ne diyordu?…

”saf Türk olan Türkmen ile Kürdü ayırt etmek çok güçtür

Çünkü tarihsel süreç içersinde Türk Devletlerinin sınır toplumları olmadan dolayı Türkmen ile önemli oranda bir karışmışlık söz konusu olmuştur

Türk ve Kürt Deyim ve Atasözleri:

Yazar, “Gotne Peşye Kurda” (Kürt Atasözleri) adlı risale ile ilgili eleştirilerinin bir bölümünde şunları yazılıyor:

“… Kürt atasözü olarak ne duymuşlarsa derlemişler Derledikleri sözleri ne ilmi bir süzgeçten geçirmişler , ne de yüzyılların ötesinden gelen Türk atasözleri ile karşılaştırmışlar Hata üsüne hata yapılmış Bu kitapçıkta verilen atasözlerin pekçoğu Türkçeden tercümedir Bazıları olduğu gibi, bazıları da kelime değiştirerek verilmiştir Deyimler atasözleri ile karıştırılmış, ayrı bir sınıflama yapılmıştır

Örnekler:

Kırmanca atasözü “Agır bı erde dıkeve hışk u ter hıhevra dışewıtin” Türkçe çevirisi: “Yer tutuşur , yaşla birlikte kuru da yanar Gerçek karşılığı, Kurunun yanında yaş da yanar

Kırmanca atasözü: “Agır u pişo lı cem hev Türkçe çevirisi: Ateş ve yanık bez bir arada olmaz Gerçek karşılığı: Ateşle barut bir arada olmaz”

Kırmanca atasözü: “Agıl ne lı bejneye bı seriye Türkçe çevirisi: Akıl boyda değil baştadır Gerçek karşılığı: Akıl yaşta değil baştadır

Kırmanca atasözü: “Emre leglege çu bı tegtege Türkçe çevirisi : Leyleğin ömrü laklaka ile geçer

Karşıtlığı aynı…

Sayın Kaşgarlı’nın “sınır toplumlarının” genel özelliklerinin , Kürt kökenli toplumu ne kadar andırdığı esas üzerinde durulması gereken nokta, dilsel değişimlere ilişkin hususların ortaya çıkardığı çağrışımlardır

Trentino-Alto Adice bölgesinin Avusturya sınırına yakın olan halkı Almancaya yakın ama İtalyanca ile karışık , aynı zamanda da Germen ağız ve lehçelerinin kelime haznesine dayanan yöresel vernaküler bir dil anlaşılıyor Aynı bölgenin İtalya sınırına yakın olanları ise Kuzey İtalya lehçelerine yakın olup, içersinde yine Germen ağız ve lehçelerinin karışık olduğu daha farklı bir vernaküler ağız kullanılıyor

Bu toplumun etnik yapısının Germen ve Latin kabilelerinin karışımından oluştuğu belli olsa da, Antik Germen lehçe ve ağızlarının belirleyici olmasıyla ilgili olarak bu toplumun ağırlıklı etnik unsurunun Germen özelliği olduğu söylenebilir

Bu, aynı Kırmança ve özellikle de Zazaca da, bugünkü Türkçe’de kullanılmayan eski Türkçe kelimelerin varlığının ortaya çıkarılmasından dolayı, onların Turanilik bağlantısının kanıtlanmasına benziyor

Fakat etnik ağırlık ne olursa olsun, bu halkın kulandığı dilin yöresel bir vernaküler “ağız” olduğunun aksini ileri sürmek mümkün değildir

Nitekim bugün sömürgeci güçlerin Kürt kökenli toplumu kışkırttığı gibi, 2 Dünya Savaşı’na girerken de kuzey İtalya’daki bu toplum ,eski Germen kabilelerine dayandıkları iddiasıyla “bağımsızlık serüveni” doğrultusunda tetiklenmiştir

Ancak devrin İtalya hükümeti , yörede konuşulan iki vernaküler dili sadece “konuşma dili” olarak kabul etmiş ve Güney Tiroller bölgesine hiçbir siyasi otonomi tanımamıştır

Görüldüğü gibi İtalyan hükümeti o iki “ağız”ı “konuşma dili” yani vernaküler diller olarak ilan edebilirken, Kürtçenin neden vernaküler bir dil olmanın ötesine taşınarak , AB-D tarafından eğitim dili olması doğrultusunda dayatmalar günümüzde konu oluyor?

Prof Dr Mehlika Aktok Kaşgarlı’nın ifadesine göre sınır toplumlarının alfebeleri de yoktur ve edebiyat dilleri gelişmemiştir

Sadece sözlü ve irticalen söyledikleri iletişim yapıları vardır Bu ifadelerden sınır toplumlarının dilinin yazı diline pek uygun olmadığı anlaşılıyor Yine aynı bilim insanımıza göre, Kürtler de “sınır toplumu” sınıfına uygun halk oluşumları olarak değerlendirildiklerinde, onların da aynı yapısal kategoriye dahil olmaları gerekiyor…

Nitekim Sayın Mehlika Aktok Kaşgarlı’yı destekleme anlamında ünlü Kürdolog ve dilbilimci Goishi Kojima da konuyla ilgili olarak şöyle bir açıklama getiriyor:

“Kırmançi bir eğitim dili olarak kullanılabilir mi?

Hayır! Okulda öğretilemez Eğer Kırmançi lehçelerinden bir tanesini seçerek öğretmeye kalkarsanız, önce Türkçeyi öğretmeniz gerekir

Konuşulan Kırmançi ile yazılan Kırmançi arasında büyük farklar vardır…

Zazaca’nın ise yazılı biçimi hiç bilinmemektedir…

Mehlika Aktok Kaşgarlı dil konusundaki açıklamalarını şöyle sürdürüyor:

“…Gerçek dil, kullanılan hazır geniş bir kelime hazinesi olan yazılı eğitim dilidir

Ömrünü Kürtçeye Adayan Bir Bilim Adamının İtirafları

Kürtçenin kelime hazinesi çoğunlukla başka dillere ait midir?

Bu konuda yapılmış çok sayıda araştırma bunun öyle olduğunu söylüyor

Sayın Ahmet Buran, Yusuf Ziyaeddin Paşa’nın Kürtçe- Türkçe sözlüğünde yer alan 5900 kelimenin %22 ‘sinin Farsça, %20’sinin Arapça ,% 17’sinin Türkçe, %8’inin özel isim ve %33 ‘ünün de Süryanice , Rumca, Ermenice, İtalyanca, Rusça, Yunanca , Fransızca vb kökenli olduklarını saptamıştı

Ünlü Kürdolog Minorsky

“Ben de Kürtçeye bir ömür sarf ettim Yıllardır bu dil üzerinde çalışıyorum Ancak eldeki bütün kelimeler Türkçe, Farsça, Ermenice, Süryanice, Rumca vb dillerden alınma veya bozma çıktı Menşeini tesbit edemediğim sadece 164 kelime kaldı Bunların da, aranırsa menşeini bulmak mümkün …”

Rus Konsolos Aleksandre Jaba’nın hazırlanmasına öncülük ettiği sözlükte de, sekiz bin küsur kelime arasında sadece 300 kelime Kürtçe olarak saptanabilmiştir

Kürtçe Kursları Neden Kapandı?

Çünkü burada söz konusu edilen özgün bir kelime hazinesi

Gidilecek, Iraklı Kürtler arasında konuşulan Soraniceden birçok kelime alıp sözlük hazırlanacak, ama bunların hiçbirisini Anadolu’daki Kürt kökenli vatandaşımız anlamayacak

Tabii ki, o zaman da Kürtçe kursları sinek avlamaya mahkum olacak Ya da farklı anlamlara gelen kelimeleri bir araya getirerek protez kelimeler oluşturulacak

Örneğin; “ alın yazısı” sözcüğü yoksa, Kürtçe “alın” demek olan “çare” ile “yazı”demek olan “nıvız”ı birleştirilecek ve kürtçe kelime “çarenıvız” ,“alın yazısı” denilecek!

Ya da lügatında “sömürücü” sözcüğü mevcut değilse ki ( çağdaş terim ve kavramlardan biri olduğundan dolayı bunun diyalektik aşamaya varamayan bir dilde bulunmaması gayet normal) , “ked” ile “hvar” ı kaynak yapıp “kednvar= emek yedi” , yani sömürücü kelimesini türetilecek ve de bu kelimeler, Kürt kökenli toplumca anlaşılamadığıy için Kürtçe kurslarının kapısına kilit vurulacak

Ama hala Kürtçe eğitim dili olsun denilecek…

Kaşgarlı’ya göre, bir dilin gerçek dil olabilmesi için ikinci şart neydi?

Cümle teşkil ve ifade şeklinin başka dile ait olmaması

Yani bazen Türkçe’nin, bazen Farsça’nın veya Osmanlıca’nın gramer kurallarını uygulamayacak ve tek tip bir gramere sahip olacak

Peki, kürtçe bu standarda sahip mi? Hayır!

“… İletişim ağızları olmaları nedeniyle Kürt ağızlarının gramer koşullarını tesbit etmek çok zordur Kürt ağızları bazen Orta Asya dillerinde olduğu gibi “ heceleri birbirine bağlı” olabilir

Mesela,”arkadaşım” örneğinde olduğu gibi…Bazen, özellikle Doğu Anadolu’da göçer ve yerleşik Kürt aşiretleri Farsça’dan ziyade Osmanlıca’dan esinlenmiştir…

Farsçadaki “yapmak” anlamına gelen “kırın”fiili de Türkçe’de birçok ismin önüne gelerek çekime tabi tutulabilmektedir…” Duakırın= dua etmek”, “perçekırın= parçalamak”, (buradaki parçe,yani parça Türkçe, kırın ise Farsça’dır” “Çırkırın=yırtmak, çotkırın= çift sürmek, ( buradaki çot, yani çift Türkçe, kırın ise Farsçadır) vs… Kürt ağızlarında Farsça’dan evvel Osmanlıca’dan gelen “an” takısı çoğulluk ifade eder…”

Görüldüğü gibi nasıl oluyor da, Kürtçe gramer diye ileri sürülen yapı içersinde Farsça’nın , Osmanlıca’nın, Orta Asya dillerinin gramer kuralları birlikte yer alabiliyor Hatta çok ilginç bir örnek olarak ,yukarıda da gösterildiği şekliyle ,Farsça fiili, Türkçe kelimelerle iç içe geçmiş bir durumda kullanılabiliyor…

Her dilden biraz demlenmiş, yamalı bohça gibi karmakarışık ,gramersiz bir dilin yazı dili de eğitim dili de olabilmesi mümkün mü?

Gerçek bir dil olmayla ilgili olarak yapılan yorumlar içinde ne deniliyor?

Dili kendine özgü bir ses düzeni oluşmamışsa, yani ses düzeni yöreden yöreye değişiyorsa, başka bir ifade ile ortak bir ses kimliği de oluşturulamıyorsa , bu durumda büyük yapısal değişiklikler de söz konu olabilecektir Böyle bir durumda ise, içe kapanık yapılarda konuşulan dilin de o bölgeye özgü bir durumda kalması söz konusu olabilecektir…

Örneğin, ücra bir köşede birbirine yakın üç-beş dağ köyünde oluşmuş ve yöresinde kalmış bir diyalekt sadece bölgesine mahsus olarak kalabilecektir

En önemli etmen…Kaşgarlı’ya göre bir dil,

“kendine ait ve dilin özelliklerini koruyan bir alfabeye sahip değilse" gerçek dil sınıfına girmiyor

Peki,”kendine ait ve dilin özelliklerini korumak “ hangi anlama geliyor?

Bir kere o dilin iç bütünlüğnü sağlıyabilecek canlı bir sistemin olması gerekiyor

O sistem içersinde ortak bir ses düzeninin bulunması da olmazsa olmaz bir koşul olarak ortaya çıkıyor Yine o sistem bünyesinde, bu özgün ses düzeninin de belirleyici olduğu kendine özgü yeterli bir kelime hazinesinin var olması kaçınılmaz oluyor

Ayrıca, bütün bunları belli bir standart çerçevesinde çalıştırarak ortaya ürünler çıkarabilecek toparlayıcı bir kurallar bütünlüğü de gerekiyor ki , bunun da tek tip ve özgün bir gramer yapısı gerçekleştiriliyor

İşte bütün bunlar var ise alfabe ortaya çıkabiliyor Çünkü alfabe bir tamamlayıcı unsur olarak devreye giriyor Son olarak da, alfabenin oluşmasıyla birlikte yazı diline geçilebiliyor

Böylelikle o dil, eğitim ve kültür dili haline gelebiliyor Diğer taraftan , ProfDr Mehlika Aktok Kaşgarlı’nın da vurguladığı gibi, ” yazılı eğitim diline geçememiş bir dil gerçek dil sayılmıyor Demek ki,ancak gerekli şartlara haiz bir dilin alfabesi olabiliyor ve alfabesi olmayan bir dil de yazı diline geçemediği için gerçek bir dil olarak kabul edilmiyor…

O zaman soralım:

Kürtçülerin yeni Anayasa’da eğitim dili olarak güvence altına almaya çalıştıkları Kürtçe, bir eğitim dili olabilir mi? Yoksa, yukarıda anlatılanlar çerçevesinde vernaküler bir dil olarak kalmaya mahkum mudur?

Evet, sonuç: Kürtçe vernaküler bir dildir

Deniliyor ki alfabe varmış!

Bu konuda gene yine Mehlika Aktok Kaşgarlı’ya dönelim:

“…Batı literatürüne göre, Kırmanci ağızlarının yazılı metinleri vardır

Ancak Türkiye’de mukim Kırmanci şivelerini konuşanlar böyle yazılı metinlerin varlığını bilmemektedir

Aslında yazılı Kırmanci, 19 yüzyılda kaleme alınmış prefabrik bir lehçedir Kırmanci ağızları konuşan Kuzey Kürt Türkleri bu prefabrik dili sun’i bir dil olduğu için anlamazlar Yazılı Kırmanci uyduruk bir dildir Bu itibarla Kırmanci ağızlarını konuşanlar bu yapay yazılı dili aynı yörede yaşalar bile anlamazlar, benimsemezler Çünkü dil, yaşayan kendine özgü hususlarla gelişen veya kaybolan canlı bir olaydır Bu itibarla kendi niteliklerini kendi kendine tayin eder

Sırası gelmişken, son olarak çok önemli bir konuyu daha dile getirmekte yarar var

Sayın Mehlika Aktok Kaşgarlı diyor ki,

” Bugün tarih sahnesinde yer alan, kimliğini, kişiliğini kesin olarak ifade eden Fransa, Almanya, Türkiye vb gibi uluslar kişiliklerini erken Ortaçağ’da kazanmışlardır (IV –X yüzyıl)”Ve de o zamanlardan beri yeryüzünün bu coğrafyalarında yaşayanlara, bütün dünya Fransız, Alman ya da Türk demiştir…

*Sn Eser Özaltındere’nin çalışmasından esinlenerek özetlenmiş ve derlenmiştir

Alıntı Yaparak Cevapla