Prof. Dr. Sinsi
|
Ahmet Altan
Duracaksın
Acı,
ağulu dikenler gibi ruhuna dolandığında,
öfke,
kızıl bir küheylan gibi koşturduğunda,
keder,
yaşlı bir ağaç gibi üstüne yıkıldığında,
duracaksın,
durup, gümüş bir su gibi akan sabahın tazeliğine
bakacaksın,
sana iki yüz yıl önceden haberler taşıyan
alaycı kargaların sesini
dinleyeceksin,
çiçeklerini koklayıp derin bir soluk
alacaksın
Ölüm seni kuşattığında, tam o sırada, hayatı
düşüneceksin
Acıyı, öfkeyi, kederi ulu bir gölgeliğe yatıracaksın
bir zaman, ?dinlenin biraz? diyeceksin
Bir inci avcısı gibi, ta derinlere dalıp tek tek bütün
istiridyeleri açarak,
bir sevinç arayacaksın
Hayaller kuracaksın
Hatıralarını bir daha gözden geçireceksin
Sevdiklerini düşüneceksin ve seni sevenleri
Özlediklerini düşüneceksin ve seni özleyenleri
Teninde iz bırakanları ve senin izini taşıyan
tenleri
Seni şakalarıyla güldürenleri ve senin şakalarına
gülenleri
Sevinçlerini, hayallerini, hatıralarını,
sevdalarını, sevişmelerini,
özlemlerini, şakalarını bir bir yerleştireceksin içine,
hayat denilen mucizenin sana verdiği armağanları
sıkıca kucaklayacaksın
Ölüm her yandan üstüne saldırıp seni kuşattığında,
tam da o zaman, hayatı düşüneceksin
Güzel bir haber gelecek belki yarın sabah
Belki bir mektup alacaksın
Sana gülümsemesini çok istediğin gülümseyecek belki sana
Serüvenci gemiciler gibi meçhul denizlerde
kaybolduğunda,
tam da o zaman, karanın bir gün görüneceğini düşüneceksin
Gözcünün ?kara göründü? diye bağırdığını hayal
edeceksin
Kara, hiç görünmese bile,
hiç olmazsa neyi aradığını ve neyi kaybettiğini
bileceksin,
çektiğin onca fırtınanın, varmayı umduğun o umutlu
hedefle mana kazandığını anlayacaksın
Her şeyini kaybetsen de hayallerini
kaybetmeyeceksin
Neyi aradığını hiç unutmayacaksın
Sevinçleri ne kadar hatırlarsan, acının derinliğini
o kadar kavrayacaksın
Yaşadığın ve yaşayabileceğin güzel şeyleri ne kadar
çok düşünürsen
öfken o kadar keskinleşecek
Karanlık inerken ışığa daha dikkatli bakacaksın
Geleceğinle arana, dibinde canavarların dolaştığı
bir uçurum koyduklarında,
nasıl biteceğini bilmediğin atlayışını yapmadan önce,
geçmişine, sevinçlerine, hayallerine yaslanıp güç alacaksın
Sevdiğin bir türküyü mırıldanmaktan hiç vazgeçmeyeceksin
Bir çiçek iliştireceksin yakana
Ölüm seni kuşattığında, tam da o zaman, hayatı düşüneceksin
En azgın, en ihtiraslı sevişmelerini  
En çılgın hayallerini  
En çağıltılı kahkahalarını  
Acı,
ağulu dikenler gibi ruhuna dolandığında,
öfke,
kızıl bir küheylan gibi koşturduğunda,
keder,
yaşlı bir ağaç gibi üstüne yıkıldığında,
duracaksın,
durup gümüş bir su gibi akan sabahın tazeliğine
bakacaksın,
sana iki yüz yıl önceden haberler taşıyan alaycı
kargaların sesini dinleyeceksin,
çiçeklerini koklayıp derin bir soluk alacaksın
Ölüm seni kuşattığında, tam o sırada, hayatı
düşüneceksin
Ölüm seni kuşattığında, tam o sırada, hayatı
düşüneceksin
Acıyı, öfkeyi, kederi ulu bir gölgeliğe yatıracaksın
bir zaman,
"dinlenin biraz" diyeceksin
Onları, şefkatle dinlendireceksin
Çünkü onlara yine ihtiyacın olacak
|