Prof. Dr. Sinsi
|
Monoroza (Zambaklar En İssız Yerlerde Açar)
Monna Rosa, siyah güller, ak güller
Gülce'nin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister;
Ah, senin yüzünden kana batacak,
Monna Rosa siyah güller, ak güller!
Ulur aya karşı kirli çakallar,
Bakar ürkek ürkek tavşanlar dağa
Monna Rosa, bugün bende bir hal var,
Yağmur iğri iğri düşer toprağa,
Ulur aya karşı kirli çakallar
Zeytin ağacının karanlığıdır
Elindeki elma ile başlayan
Bir yakut yüzükte aydınlanan sır,
Sıcak ve minnacık yüzündeki kan,
Zeytin ağacının karanlığıdır
Zambaklar en ıssız yerlerde açar,
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar,
Işıksız ruhumu sallar da durur,
Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ellerin, ellerin ve parmakların
Bir nar çiçegini eziyor gibi 
Ellerinden belli olur bir kadın
Denizin dibinde geziyor gibi,
Ellerin, ellerin ve parmakların
Açma pencereni, perdeleri çek:
Monna Rosa seni görmemeliyim
Bir bakışın ölmem için yetecek;
Anla Monna Rosa, ben öteliyim 
Açma pencereni, perdeleri çek
Zaman çabuk çabuk geçiyor Monna;
Saat on ikidir, söndü lambalar
Uyu da turnalar gelsin rüyana
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar;
Zaman ne de çabuk geçiyor Monna
Akşamları gelir incir kuşları,
Konarlar bahçenin incirlerine;
Kiminin rengi ak, kimisi sarı
Ah! beni vursalar bir kuş yerine!
Akşamları gelir incir kuşları 
Ki ben, Monna Rosa bulurum seni
İncir kuşlarının bakışlarında
Hayatla doldurur bu boş yelkeni
O masum bakışlar  Su kenarında
Ki ben Monna Rosa bulurum seni
Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa
Henüz dinlemedin benden türküler
Benim aşkım sığmaz öyle her saza,
En güzel şarkıyı bir kurşun soyler 
Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak,
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış
Bir gün gözlerimin ta içine bak:
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış,
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
Artık inan bana muhacir kızı,
Dinle ve kabul et itirafımı
Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı
Alev alev sardı her tarafımı,
Artik inan bana muhacir kızı
Altın bilezikler, o korkulu ten,
Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne;
Bir tüy ki, can verir bir gülümsesen,
Bir tüy ki, kapalı geceye, güne
Altın bilezikler o korkulu ten!
Monna Rosa, siyah güller, ak güller
Gülce'nin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister;
Ah, senin yüzünden kana batacak,
Monna Rosa siyah güller, ak güller!
Sezai Karakoç
MONA ROSA ŞİİR'NİN HİKAYESİ (Aşada yazılı olanlar kurgu değil gerçektir)
Belki de mahşeri kalabalığa okunan bu şiirin hangi hislerle yazıldığını tahmin bile edemezsiniz? Bilinen gerçekleri arda, arda sıralamak sizleri aydınlatabilir Dilenirse şairimiz hakkında kısaca bilgi vererek konuya girmek istiyorum
Şöyle ki; şiirimizin yazarı Sezai Karakoç ilk, ortaokulu ve liseyi Diyarbakır, Gaziantep, K Maraş’ta tamamladıktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal bilimler fakültesini kazanır Ve gider, gider ama başına geleceklerden veya başına getireceği olaylardan habersizdir
Neden sonra başlar okula dersler devam ederken şairimim gönlünü kaptırır bir muhacir kızına ve işte bütün mesele başlar, başlar ki ne başlar Sonu olmayan bir başlangıçtır Kısa bir süreden sonra dayanamaz ve kendini o kıza açmaya karar verir Uzun bir tasavvurdan sonra İstediği gibi yapar ve gönlünde biriktirdiği aşkı artık kaldıramaz olmuştur teklifine ret cevabı alma riski yüksek olduğu halde bırakır kendini uçsuz bir ummana istediği cevabı alamamıştır,bu samimi Anadolu çocuğu kırılmıştır işte o an Lakin bu kırgınlık uzun sürmez (çünkü uzunu daha başlamamıştır ) azimle tekrar deneyecektir Lakin istediği gibi hiç olmayacaktır Ve bu hep böyle sürer gider Ta ki gelir, gelir ve bir yerde tıkanır işte bu tıkandığı yer 4 sınıf olur ama o samimi delikanlı hiç pes etmemiştir tam dört yıl hep istemiştir onu, kendinden Ama istediği hiç olmamıştır Belkide bir gün olacaktır ! Artık okul bitmek üzeredir Tam dört yıl geçmiştir Geçmiştir, ya delmişte geçmiştir kimi sineleri
Mezuniyet merasimi düzenlenmektedir Ankara üniversitesinde öğrenciler 4 yılın yorgunluğunu, bitirmenin sevinciyle bu merasimde birleştirecektir lakin birleştiremeyenlerde vardır o mahşeri kalabalıkta onlar gerçekle yapışmış yüreklerini koyacaklardır ortaya İşte burada Sezai Karakoç onların hepsine tercüman olacaktır o mükemmel ve emsalsiz sevgisiyle
Bu program da Sezai Karakoç yazdığı şiiriyle yerini almıştır Ve de işte o beklenen an gelir çatar O yılların gerçekleri bir şamar gibi patlar ortada ve sesi yankılanır Ankara sokaklarında
Sezai Karakoç anons edilir Yazdığı şiiri okumak üzere Ankara siyasalın önü ana baba günü gibidir herkes ordadır bütün hocalar öğrenciler ve hatta misafirler lebalep dolup taşmıştır merasim alanı Sezai Karakoç şöyle bir kalabalığa bakar o buğulu gözlerle, gönlünde yer alamadığı insanı aramaktadır mahşeri kalabalık içinde ve şiirini okumaya başlar
Mona roza siyah güler ak güller
Geyve’nin gülleri beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Ah senin yüzünden kana batacak
Mona roza siyah güller ak güller …
Şiir bitene kadar kalabalıktan hiç ses gelmez olur, ta ki son kıtayı okuyana dek ve kalabalıkta müthiş bir uğultu patlar Herkes bir birine bir şeyler sormaktadır ama sadece bilinen bir gerçek var ki herkes bu şiirden çok etkilenmiştir hele biri var ki gönlünde fırtınalar kopmuştur tam dört yıl sonra geçte olsa anlamıştır ve işte o uğultunun arasından bir kız öğrenci sıyrılır kürsüye yaklaşır dört yılı harabeden ve sonrasını da edecek olan kişidir O, O MUAZZEZ AKKAYA’ dır Ağlayarak ve yalvarmalı bir sesiyle;
-ben seni kabul ediyorum der
Ama çok geçtir artık çünkü bu samimi genciz bu ağır aşka dayanacak takati kalmamıştır kürsüye dönerek -şimdi de ben kabul etmiyorum der
ne derece yürekten gelerek söylediği tartışılır ama beklide bir intikamdır, beklide ilk defa gururu aşkının önüne geçmiştir delikanlının Ve bir daha Muazzez Akaya’yı hiç kimse görmemiştir çünkü o ret cevabının ardında intihar etmiştir Doğruyu geç bulup erken kaybetmek buna denir galiba
Şimdi Sezai karakoç 65-70 yaşlarında ve hiç evlenmemiş hiç gönlüdeki o muazzam yere dokunmamıştır Size şimdi bir sır veriyorum Mona Rosa şiirinin kıtalarının ilk harfleri onun ismini veriyor
(bence bir aşk bukadar yaşanır ve halen daha AŞK da gurur olmaz diyenlere çok güzel bir cevaptır gurusuz hiçbir aşk olmaz olmamalıda Sezai karakoç un bu olaydan sonra hiç evlenmemeside ilginçtir aşkın bir kereye mahsus yaşanan bir duygu olduğunun göstergesidir
Bencede insan yüzlerce kez hoşlanabilir hayatında birkaç kez sevdiğini sanabilir ama aşk birkez yaşanır bir kez yaşanırsa böyle ebedi bir aşk olur
düşününce şöyle bir sevdiği kadının intihar edeceğini bilseydi Sezai Karakoç onu kabul ederdi sanırım belki samimyetine inanmadı belkide 4 yıllık bekleyiş onu içinde öldürdü farklı düşünler aşağıda yorum yazabilirler untmadan muzzez akkaya şiirdede geçer Geyve’nin gülleri diye geyve ye döner (sakaryanın ilçesi) orta intihar eder Şaiir nede güzel demiş benim aşkım uymaz öyle her saza  
|