Prof. Dr. Sinsi
|
Bedirhan Gökçe'den Şiirler.Bedirhan Gökçenin En Güzel Şiirleri.Seslendirdiği Şiirler

SEN GİDERSEN
Sen gidersen sesin gider
Kokun gider yüzün gider
Ay dolanır pusularda
Tenim titrer gecem biter
Sen gidersen yüzün gider
Martı küser baykuş öter
Senden kalan son hatıra
İki damla yaşın gider
Sen gidersen boyun gider
Posun gider sözün gider
Bir şey kopar yüreğimden
Çatılmadık kaşın gider
Sen gidersen kim kıskanır
Kim dolanır pencereme
kimler gelir kimler geçer
Çift kapılı şu hücrede
Sen gidersen sohbet gider
Tadım gider tuzum gider
Dinlediğim her şarkıda
Tel kırılır sazdan düşer
Sen gidersen başkent gider
içim üşür ayaz düşer
İzmir de konak meydanı
İstanbul da taksim düşer
Sen gidersen canım gider
Adın geçer içim titrer
Şu dağlanmış yüreğime
Sevda denen akkor düşer
Sen gidersen herşey gider
Sesin gider,sesim düşer
Sen gidersen ey sevgili
Ben biterim,şiir biter 
Bedirhan GÖKÇE
DESEM Kİ
Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır,
Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
Toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
Sende tattım yemişlerin cümlesini
Desem ki sen benim için,
Hava kadar lazım,
Ekmek kadar mübarek,
Su gibi aziz bir şeysin;
Nimettensin, nimettensin!
Desem ki  
İnan bana sevgilim inan,
Evimde şenliksin, bahçemde bahar;
Ve soframda en eski şarap
Ben sende yaşıyorum,
Sen bende hüküm sürmektesin
Bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
Rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber
Günlerden sonra bir gün,
Şayet sesimi farkedemezsen,
Rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden,
Bil ki ölmüşüm
Fakat yine üzülme, müsterih ol;
Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,
Ve neden sonra
Tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede,
Hatırla ki mahşer günüdür
Ortalığa düşmüşüm Seni arıyorum
Seni, Seni, Seni
Cahit Sıtkı Tarancı

ALDIRMA
Karanlık ufuklar ergeç ağarır
Dağlarıda duman bürür aldırma
İnananlar elbet menzile varır
Hac kervanı ağır yürür aldırma
Sevda tutmaz her yüreğin örgüsü
Aşk dediğin kula Allah vergisi
Ne günahı vardır nede sorgusu
Sevmeyenler kinde erir aldırma
Ayrılıklar bağrımızı delsede
Soframıza hasret aşı gelsede
Muhammedler halimize gülsede
Derdi veren derman verir aldırma
Yolumuza dursalarda ne çıkar
Kolumuzu kırsalarda ne çıkar
Prangaya vursalarda ne çıkar
Hain ölür demir çürür aldırma
Aşkın denizinde çinup yunalım
Biraz daha bekle eli kınalım
Yanacaksak bu uğurda yanalım
Yananları Allah görür aldırma
Ayhan İnal

ACILAR DENİZİ
Ben acılar denizinde boğulmuşum
İşitmem vapur düdüklerini, martı çığlıklarını
Dalgalar her gün bir başka kıyıya atar beni
Duyarım yosunların benim için ağladıklarını
Ölüyüm çoktan, bir baksana gözlerime
Gör, içindeki o kanlı cam kırıklarını
Bu ne karanlık, bu ne zindan gece böyle
Bütün gemiller söndürmüş ışıklarını
Ben acılar denizi olmuşum, yaklaşma
Sularım tuzlu, sularım zehir zemberek
Baksana; herkes içime dökmüş artıklarını
Bu karanlık bitse artık, bir ay doğsa
Bir deli rüzgar çıksa; alıp götürse
Yılların içimde bıraktıklarını 
Ümit Yaşar Oğuzcan

İLK YAZDA
Sen bir sarkiyi yorumlarken
Ayaklarim yerden kesilir benim
Yedi kat göklerde dolasirken,
Basim bir yildiza çarpar
Akkor kesilir bedenim  
Sen bir siiri yorumlarken
Bense gök kusagina binerim
Yüregim kipir kipir bir kustur artik!
Dagin, vadinin üzerinde
Yagmurla yaris ederim?
Sen bir resmi yorumlarken
Boyalar canima karisir benim
Figürler egemen zaman ve mekana
Yer-gök türkü çiçegidir
Yeserten sensin güzelim  
Sen sustugun vakit ilk yaz yok artik
Berekette biter, sevda da biter
Birden çöküverir kis ve karanlik
Sarkisiz, siirsiz, resimsiz bir dünyaya dökülür
Kanatlari kirilan türküler  
Bahattin Karakoç
Bana Bir Gül Ver
kendimin ellerinden tutunca
içimden nehirler gibi akmak geliyor
yollara çıkmak, yolculuklara bakmak geliyor
buralardan böyle ceketsiz kaçmak geliyor
bak, palandöken dağlarında karlar erimiş
teknelerde kol kola bahar sulara inmiş
dağlar için, sular için bana bir gül ver
avuttuğum düşler için bana bir gül ver
yıllarım sırılsıklam yağmurlar giymiş
günlerin avlusuna yeni yeni çocuklar inmiş
dağlar için, sular için bana bir gül ver
avuttuğum düşler için bana bir gül ver
ben bütün yeşillerimi inatçı ayazlara çaldırdım
sen kendinin ellerinden tut
kendine benim için bir gül ver
Nefretim Aşkımı Aştı Bu Gece
Sen benim gözümde bir hiçsin artık,
Nefretim aşkımı aştı bu gece
Bugün ki sözlerin söz müydü artık
Son sözün sabrımı aştı bu gece
Kolayca bitsin bu diyemedin de
Salladın savurdun basiretsizce
Hiç mi ders almadın onca gezdik de
Yağmurun rahmeti aştı bu gece
Yürümeyen neydi,ilişkimiz mi?
Günüm sensiz bomboş deyişimiz mi?
Sensiz yaşayamam çelişkimiz mi?
Yalanın doğrunu aştı bu gece
Evlenmek hayali kapımda idi
Giriş kat evimin boyası yeni
Mobilyan,takımın, alınmış idi
Vuslatım tadını aştı bu gece
Yemedim yedirdim ne varsa sana
Üç kuruşum olsa verirdim daha
Memurdum yoksuldum hatırlasana
Hafızam haddini aştı bu gece
Ayakların donmuş,üşümüştün de
Gece yatamamış üzülmüştüm de
Bir ay oruç tutup yememiştim de
O çizmen boyunu aştı bu gece
Yapılan söylenmez, gelmezmiş dile
Allahtan beklenir kul bilmese de
Kızgınlığım buna, sebep ise de
Sabrım miadını aştı bu gece
Onca gez toz benle,seviyorum de
Sonra git nişanlan bir de ona de
Şerefsizlik değil, nedir bu söyle
Küfrüm edebimi aştı bu gece
Sana son bir sözüm, nasihatım var
Aldığım ahlakla bir terbiyem var
Senin doğuran ana deyip geçmek var
Saygım adabımı tuttu bu gece
Gönlümün romanı bitti bu gece
Hangisine yansam şimdi gün gece
Ömrümden beş yıl gitti bu gece

GÖNDER
Git de bir kocaman zarf al çarşıdan
Üzerine endamını çiz gönder
Bu ayrılık yetti artık canıma
Ayrılığı ayağınla ez gönder
Gönülden af çıktı hasret suçuna
Gelmeye karar ver ayın kaçına?
Bir de resmini koy zarfın içine
Arkasına birkaç satır yaz gönder
El söz eder gezme dağda bayırda
Otlar ayak öpsün gezki çayırda
Cümleleri dudağından ayır da
Üzerine dil deymemiş söz gönder
Kimde varki sendeki şu fidan boy
Aynalara bak da sana sen de doy
Saçlarının kokusundan bol bol koy
Sitem edeceksen ondan az gönder
Sabah erken erken düşki yoluna
Güneş bile girmesin koluna
Hasret kaldım ellerinin falına
Avucundan parça parça iz gönder
Umutları gökten yere indirde
İşte bunlar var ya hep senindir de
Hayallerinin trenine bindirde
Ne olursun seni bana tez gönder
Halil Soyuer

ELLERİM ÜŞÜRDÜ
ellerim üşürdü, üşürdüm
şehrin vitrinlerinden kayardı düşlerim
seni düşünürdüm
sense, bir başka mevsimde sağanak halinde yağardın
başka ülkelere sımsıcak
ellerim üşürdü
nikotin kokan ellerim üşürdü ve 
bir sigara daha yakardım
şehir ıslanırdı duman duman
çocuklar uyanmış olurdu
düşlerini kaybetmeden uykularından
benimse kabuslarım kese kağıdı buruşukluğunda
asılı kalırdı gündoğumlarına
ellerim üşürdü
ellerim üşürdü, donardı
donardım teninin yokluğuna değince ve
bıçak ağzı bir yalnızlık ikiye bölerdi her şeyi
bir yarısı sen olurdun her şeyin, bir yarısı ben olurdum
hiçbir şeyin
ellerim üşürdü, üşürdüm
bir bardak çay ve taze bir simit gibi kokardı rutubetli
geçmişim
küçük bir saçak altı kahvesinde güneşi soğuturdum sonra
denize karşı
kimsesiz bir adam gibi dalgalar hıçkırıklarımı boğardı
Varlığına açken, muhtaçken bir lahza görmeye seni
ellerim üşürdü, üşürdüm ve doyardım yokluğuna
donardım martılar göç ederdi,
demirlerdi tüm gemiler limana boşalırdı deniz
yürüyüp çıkardı balıklar tuzlu bir yaşamın soluk aralarından
seni düşünürdüm su olurdum, toprak olurdum, kus olurdum ama
yasam olmayı beceremezdim sensizliğinde acemi bir ölümü
karşılardım
beceremezdim ölmeyi
ellerim üşürdü,üşürdüm
tanıdık bir adam sesine karışırdı hüzünlerim
kapanan bir kapı sesine kilitlenirdim
duvar, duvar karanlık büyürdü içimde yollar,
ne bir köşe başı, ne bir viraj ne dur ne durak
adımlarım soluklarını arardı kayıp yollar da
sonra, bir kadın çığlığı kayardı yıldız yıldız
önce ilk bahar defnedilirdi karınca ayazında
sonra bir pervane yanardı
gözlerimin sırılsıklam aydınlığında
kanatlarına islerdi yaşanmamış bir yaz kelebeklerin
sonbahar geçerdi, kar yağardı
ellerim üşürdü üşürdüm
ve şubatla biterdi bir masalın son cümlesi
seni düşünürdüm 
Ali Uluraspa

BEYZA
Bir resim gördüm kitabın üstünde
Sonra bir resim de ben çizdim
Saçlarını savurdum rüzgarın hoyrat ellerine
Gözlerinde mutluluğu estirdim
Ve adını yazdım bir kenarına
Ve içimi döktüm çaresizce satırlara
Hüzünlendim birden
Ve kelimeler dizildi ardısıra
?Ben sana mecburum
Sen yoksun ?
Kar yağar yüce dağlara
Beyazların en beyazından
Dallara çiçekler düşer ilkbaharda
Beyaz, en beyaz, renkleri hep beyzâ 
Rüyâma girersin sabaha karşı
Titremeyle uyanırım, yokluğunla
Ansızın harfler yine dökülür dilimden
Boşlukta yine adın yazılır:Beyzâ 
Elimdeki kağıdı önce kırmızıya boyadım
Sonra yeşilden çizgiler çektim üstüne
Ve aklıma
Yıllar önce okuduğum bir kitap geldi
Sanki aynı satırları yeniden okudum:
?Yeşil bağla ala karşı
Yakışmazsa öldür beni  ?
?Ve Itır çekildi pencereden
Utandı, başını öne eğdi ?
Sonra adını yazdım siyah kalemle
O yeşil çizgilerin arasına: Beyzâ 
Sonra tekrar dağlara baktım
Bu sefer renklerine is düştü
Dağ başında bulutları morarmış gördüm
Güvercinin mor kanadına
Seni sordum
Zaman sensiz geçmiyor
Uyku girmiyor gözüme geceleri
Duvarları bile beyaza boyadım
Karanlık, beyazını gölgeliyor
Düşündükçe
Tüm bunlar rüyaymış gibi geliyor
Beliriyor hayalin birdenbire duvarda
Uzanıyorum
Tutamıyorum
Bağırıyorum ardından:
Beyzââââ  
Koşuyorum ardından tüm gece boyu
Sonra kabuslar konuk oluyor
Hayallerimi darmadağın ediyor
Deli bir rüzgar
Döküyor çiçeklerini baharımın
Bir hoyrat el
Siyah küller savuruyor
Beyaz karlar üstüne 
Ve sonra kefenin biçiliyor beyaz bir kumaştan
Tabutuna yeşil bir yemeni örtüyorlar
Yeşilin en güzelinden
Yeşil sana yakışırdı, beyaz da öyle
Kefeninde bir leke bile yok siyahtan
Ama toprağın siyah eli
Karalıyor bedenini Beyzâ 
Yine beliriyorsun bir serap gibi
Sesin bu defa çok uzaklardan geliyor
Sanki cennetten, hurilerin içinden
Gülümsüyorsun 
O kadar güzelleşmişsin ki
Dünyada bu kadar yakın olmamıştım sana
Yıkanırken bedenim, kabirde kefenim kararır
Düşündükçe
Düşündükçe elemlenirim, benzim sararır 
Yeşil ve mavi boyasıydı
Sen gidince karaya büründü dünya
Karlara ve bahara leke sürdüler Beyzâ
Sen gidince bu garibi hor gördüler Beyzâ
Sana kavuşmayı bana zor gördüler, çok gördüler Beyzâ 
Mehmet BİLİR

GİDERKEN
Bilerek mi yanına almadın giderken,
Başının yastıkta bıraktığı çukuru 
Güveniyordum oysa ben sevgimize,
Vapur iskelesi ya da tren istasyonundaki,
Saatin doğruluğu kadar 
Beni senin gibi,bir de annem terketmişti 
Ki göbeğimde durur,onun yokluğundan bana kalan çukur 
Sunay AKIN

YALAN
Allah, anamdan razı olsun
Bana sevmeyi öğretti
Yere serilen sofralarda
Kurumuş ekmeklerle, soğan yemeyi 
Bir dilim ekmek, bir salkım üzümle
Gün ışığını sofraya getirmeyi
Anam anlatmıştı, bir yaz günü
Bir bardak suya şükretmeyi 
Yağmurlu havalarda dua etmek
Bana anamdan arta kalmış
Yalnız ?sev!  ? dediği insanlardan
Sevgi beklemek yalanmış!  
Ahmet Tevfik Ozan

BİR AYRILIK GÜNÜNDE
Ne gariptir şu ayrılık günleri
Bir dosttan da, düşmandan da ayrılsan
Nedense bir tuhaf oluyor insan
Derin bir sızı giriyor içeri
Son bir defa bakarken caddelere
Dükkanlara, evlere, kahvelere
Hatıra yüklü kervanlar geçiyor
Dolu dolu gözlerinin önünden
Bu son yadigar mı bir ayrılık gününden
Ne unutulmaz zamanlar geçiyor
Ağır ağır biz farkında değilken
Gökler masmavi, yaprak yemyeşilken
Sen istediğin kadar unutulmaz de
Bu son dakika, bu vakitsiz yağmur
Unutulur, azizim unutulur
Başka ne yapılır böyle bir günde
Kapanan bavul, çivilenen sandık
Ve sonra kuru bir "Allaha ısmarladık!"
Ümit Yaşar OĞUZCAN
SEN SEN SEN
Bir dağbaşı yalnızlığı yaşıyorum yeniden ,
Dağbaşı yalnızlığı ölümden beter
Hiç kimse aramasa sormasa beni
Sen gelsen yeter
Huzur ellerinin güzelliğidir
Gözlerin karşımda mutluluk denizi
Her sabah soframızda ekmeğimizi
Sen bölsen yeter
Yüreğim seninle yaylalar kadar serin
Ne bir çizgi hasret, ne bir nokta gam
Yayla dumanı gibi gözlerime her akşam
Sen dolsan yeter
Bende çaresizlik sonsuz kördüğüm
Bende sabır sende naz
Gündüzünden vazgeçtim düşümde biraz
Bir yüz görümlüğü sen olsan yeter
Duymasa da hiç kimse şâir gönlümün,
Sende karar kıldığını 
Ve içimin şerha şerha yarıldığını,
Sen bilsen yeter
Bir gün duysan bittiğimi, tükendiğimi
Çıkıp gelsen uzaklardan korkulu ürkek
Bir incecik dal gibi üzerime titreyerek,
Eğilsen yeter          
Yavuz Bülent BAKİLER

YENİK SERÇE (ADI NEVİN)
Yaban
ve asi
dağlara dağılan taylar gibi
ve yangın
gençliğinin alazında ışıltılı bıçaklar gibi
Adana?da yollara dizilmiş garlarda,
çığlık çığlığa peronlarda
çocuklar gibiydi gözleri
Adı Nevin,
şarap içer, rüzgâr giyerdi geceleyin  
O, kanadı kırık bir kuştu,
beyaza vurulmuştu;
kimseler görmedi bir başka renk sevdiğini
Kimseler?Görmedi kimseler kirlendiğini 
Adı Nevin,
hüzün kokar ve korkardı geceleyin  
?Kendini martılarla bir tutma? derdim;
?senin kanatların yok
düşersin, yorulursun,
beni koyup koyup gitme ne olursun! ?
O, kanadı kırık bir kuştu,
gülümserken vurulmuştu
Kimseler görmedi uçtuğunu
Kimseler?Görmedi kimseler öpüştüğünü 
Adı Nevin,
özlem tüter ve çağlardı geceleyin
?Işığın? diyordu: Kırılıp düştüğü yerlerden geliyorum;
karanlık kördü ve acımasız 
Ellerimle kırdım ben de kalan kanatlarımı;
kanatlarımı kanatmaktan geliyorum 
O bir yenik serçeydi sıkılınca ağlamaya çıkardı
Sonra da çift çıkardık;
kar yağardı, biz dinlemez, çıkardık!
O kentte bütün sokaklar biz yan yana yürümeyelim diye dar yapılmıştı,
insanlar dar yapılmıştı, çıkardık!
Kar durmazdı, üşüşürdü saçlarına ve hep bir şeylere ağlardı o karlı havalarda  
Avurtlarına çarpan kar taneleri,
gözyaşlarının sıcaklığına çarpıp erirdi 
Erirdi 
Biz yan yana, yana yana  Yana yana!
O bir yenik serçeydi sıkılınca ağlamaya çıkardı,
ben yürüsem bütün yollar ona çıkardı  
Gitti  Kanatları yüreğimdeydi
Kalan, elimde minyatür bir kuş şimdi
Yitirdim o aşkın kimliğini;
h ü k ü m s ü z d ü r 
Adı Nevin,
ihaneti tutuşturduk bir sabahleyin!
Yılmaz ODABAŞI

İSTANBUL
Evin içinde bir oda, odada İstanbul
Odanın içinde bir ayna, aynada İstanbul
Adam sigarasını yaktı, bir İstanbul dumanı
Kadın çantasını açtı, çantada İstanbul
Çocuk bir olta atmıştı denize, gördüm
Çekmeğe başladı, oltada İstanbul
Bu ne biçim su, bu nasıl şehir
Şişede İstanbul, masada İstanbul
Yürüsek yürüyor, dursak duruyor, şaşırdık
Bir yanda o, bir yanda ben, ortada İstanbul
İnsan bir kere sevmeye görsün, anladım
Nereye gidersen git, orada İstanbul
Ümit Yaşar OĞUZCAN

ESKİDENDİ ÇOK ESKİDEN
Hani erken inerdi karanlık,
Hani yağmur yağardı inceden,
Hani okuldan, işten dönerken,
Işıklar yanardı evlerde,
Eskidendi, çok eskiden
Hani ay herkese gülümserken,
Mevsimler kimseyi dinlemezken 
Hani çocuklar gibi zaman nedir bilmezken,
Eskidendi, çok eskiden
Hani hepimiz arkadaşken,
Hani oyunlar tükenmemişken,
Henüz kimse bize ihanet etmemiş,
Biz kimseyi aldatmamışken,
Eskidendi, çok eskiden
Hani şarkılar bizi bu kadar incitmezken,
Hani körkütük sarhoşken gençliğimizden,
Daha biz kimseye küsmemiş,
Daha kimse ölmemişken,
Eskidendi, çok eskiden
Şimdi ay usul, yıldızlar eski
Hatıralar gökyüzü gibi gitmiyor üstümüzden
Geçen geçti,
Geçen geçti,
Geceyi söndür kalbim
Geceler de gençlik gibi eskidendi
Şimdi uykusuzluk vakti
Murathan MUNGAN

NOKTA NOKTAM
Dün bir dosttan, uzun bir mektup aldım
Beni anlatmış sana ve sen ona
"Unuttum artık onu" demişsin
Hem bu sözü gülerek,
Medar-ı iftihar ile söylemişsin
Unutamazsın Nokta Noktam
Unutamazsın!
Çünkü; unutmak için
önce unutulmak gerek
Oyasa ki sen,
Hala bende esen,
Eski kavak yelisin
Unutamazsın  
Kan değil, tüküremezsin,
Ruj değil, silemezsin
Dişi dudaklarına, dişimle yazdığım
İki heceli erkek adımı
Unutamazsın Nokta Noktam
Unutamazsın!
Seninle biz, halâ bir kabukta
İki badem içi gibiyiz
Baharsın; kokacaksın
Güneşsin; yakacaksın
Sabah yatağım kadar rüyâ dolu
Sabah yatağım kadar sıcaksın
Unutamam
Unutamazsın!
Şimdilik bu kadar
Öbür mektubuma daha diyeceklerim var
Darılma bana, gücenme sakın
Ankara günlerinin bembeyaz ufkundan
Binlerce selam sana
Bahar başladı nokta noktam
Ankara'da bahar, veriminde toprak ana
Aylar var ki sana tek satır yazamadım
Oysa ki şimdi mevsim bahar
Ötüşlerde adın, kokuşlarda tadın var
Artık yazmalıyım
Takvime baktım bu sabah,
ayrılalı beş ay olmuş
Düşün ki Nokta Noktam
Beş ay denilen nesne tam yüz elli gün eder
Bunca uzun ayrılıksa;
İnan bana Nokta Noktam
İnsanı, herşeye küskün eder
İnan bana  Dargınlığım herkese
Ve tek hasretim sana
Düşünüyorum  
Aşıklar pazarına çıkan yolu düşünüyorum
Bu yolun sağında yükselen
Her geçişinde penceresinden tebessümler gelen
Bahçesinde iri yedi veren,
kayısı gülleri açan evi düşünüyorum
Bir türlü gelmiyor düşüncelerimin ardı
Ablan yanımda çorapsız gezerdi,
Baş örtüsüz annen
Düşünüyorum  Bu mevsimde baban,
Her akşam bir yerine iki içerdi
Miyoplaşınca gözleri "Şair, iç be oğlum
bahar dişidir doğurur" derdi
Bahar başladı Nokta Noktam
Ankara'da bahar,
Gönül ufkunda yağmur bulutları
Cennet olsa artik sevmiyorum
Sevmiyorum sensiz baharı  
Sen; ey yirmidört baharın en güzel süsü!
Sen; ey mutlu günlerimin mutlu türküsü!
Sen; ey ilk yaz akşamları kadar güzel çocuk!
Sen; ey altın gözlerinin hisli dünyası!
Ölümsüz bir yolculuk yaratan
Sen; ey çıplak bir hançer gibi!
Boylu boyunca gönlümde yatan
Sen; ey herşeyim olan herşey!
Son mektubunda söz verdin
Tut diyorsun, unuttum
Unut diyorsun, unutmak mı???
Güneş tekrar doğmayı unutabilir mi hiç?
Gönül ferman dinlemez sözü unutulabilir mi hiç?
Sen; ey mutlu günlerimin mutlu türküsü!
Sen; ey herşeyim olan herşey!
Bu gece Yılbaşı  
Başkent'de kar yağıyor Nokta Noktam
Başkentte kar ve tütüyor gözlerimde
Küllenmiş bir mangal gibi hatıralar
Başkent'de kar yağıyor, başkent'de kar  
Bu gece yılbaşı
Bilirsin ki Nokta Noktam
Yılbaşında hesaplanır
Çoğu zaman insanların yaşı
Bu gece yılbaşı  
Tokmaklarında yirmi dört hece
Eğilip üstüme sessizce
Şehrin kule saati
Bilir misin Nokta Noktam?
Bilir misin, bilir misin ne dedi?
"Şair, kutlu olsun, yaş otuz yedi "
Ve bir el saçlarımdan tutarak
Kalbimi sana kadar sürükledi
Bu gece yılbaşı, başkent ayakta
Çalınan Tuna dalgaları komşu plâkta
Ne de kıvrak bu vals havası
Başladı yine gönlümün
On yıl evvel ki kanaması
Ne günlerdi o günler cancağızım
Ne günlerdi  
Sen, on yedisinde sevgilerin sisinde
Başı duman duman bir kız
Ben, yirmi üstünde
Gönlü gördüğü her güzelliğe nişanlı
Öylesiye bir şair, öylesiye bir delikanlı
Ne çabuk geçti zaman
Hey gidi Dünya hey  
Bu gece yılbaşı
Dışarıda kar yağıyor ve tütüyor gözlerimde
Küllenmiş bir mangal gibi eski hatıralar
Köşede bir kırlent, kırlentde bir resim
Bartın'da bahar
Elimle yapmışım
"asma köprüsünden" Kocanaz deresi
Sağda, orta okul
Okulda, çocukların sesi
"Çakır beylerin" elma bahcesi
Derede kayık, dümende ben
Küreklerde sen
Hava berrak, hava ılık
Hava temiz
Ve sularda sarmaşan gölgemiz
Bu gece yılbaşı, başkent ayakta
Çalınan Tuna dalgaları değil artık
komşu plâkta
Gönlüm bu diyardan çok çok uzakta
Dışarıda kar yağıyor
Dışarıda kar ve tütüyor gözlerimde
Küllenmiş bir mangal gibi
Eski hatıralar  
Rıza Polat AKKOYUNLU
|