Yalnız Mesajı Göster

Bedirhan Gökçe'den Şiirler.Bedirhan Gökçenin En Güzel Şiirleri.Seslendirdiği Şiirler

Eski 10-09-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bedirhan Gökçe'den Şiirler.Bedirhan Gökçenin En Güzel Şiirleri.Seslendirdiği Şiirler







SEN GİDERSEN

Sen gidersen sesin gider

Kokun gider yüzün gider

Ay dolanır pusularda

Tenim titrer gecem biter

Sen gidersen yüzün gider

Martı küser baykuş öter

Senden kalan son hatıra

İki damla yaşın gider

Sen gidersen boyun gider

Posun gider sözün gider

Bir şey kopar yüreğimden

Çatılmadık kaşın gider

Sen gidersen kim kıskanır

Kim dolanır pencereme

kimler gelir kimler geçer

Çift kapılı şu hücrede

Sen gidersen sohbet gider

Tadım gider tuzum gider

Dinlediğim her şarkıda

Tel kırılır sazdan düşer

Sen gidersen başkent gider

içim üşür ayaz düşer

İzmir de konak meydanı

İstanbul da taksim düşer

Sen gidersen canım gider

Adın geçer içim titrer

Şu dağlanmış yüreğime

Sevda denen akkor düşer

Sen gidersen herşey gider

Sesin gider,sesim düşer

Sen gidersen ey sevgili

Ben biterim,şiir biter

Bedirhan GÖKÇE

DESEM Kİ

Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır,

Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,

Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,

Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,

Senden kopardım çiçeklerin en solmazını,

Toprakların en bereketlisini sende sürdüm,

Sende tattım yemişlerin cümlesini

Desem ki sen benim için,

Hava kadar lazım,

Ekmek kadar mübarek,

Su gibi aziz bir şeysin;

Nimettensin, nimettensin!

Desem ki

İnan bana sevgilim inan,

Evimde şenliksin, bahçemde bahar;

Ve soframda en eski şarap

Ben sende yaşıyorum,

Sen bende hüküm sürmektesin

Bırak ben söyleyeyim güzelliğini,

Rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber

Günlerden sonra bir gün,

Şayet sesimi farkedemezsen,

Rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden,

Bil ki ölmüşüm

Fakat yine üzülme, müsterih ol;

Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,

Ve neden sonra

Tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede,

Hatırla ki mahşer günüdür

Ortalığa düşmüşüm Seni arıyorum

Seni, Seni, Seni

Cahit Sıtkı Tarancı



ALDIRMA

Karanlık ufuklar ergeç ağarır

Dağlarıda duman bürür aldırma

İnananlar elbet menzile varır

Hac kervanı ağır yürür aldırma

Sevda tutmaz her yüreğin örgüsü

Aşk dediğin kula Allah vergisi

Ne günahı vardır nede sorgusu

Sevmeyenler kinde erir aldırma

Ayrılıklar bağrımızı delsede

Soframıza hasret aşı gelsede

Muhammedler halimize gülsede

Derdi veren derman verir aldırma

Yolumuza dursalarda ne çıkar

Kolumuzu kırsalarda ne çıkar

Prangaya vursalarda ne çıkar

Hain ölür demir çürür aldırma

Aşkın denizinde çinup yunalım

Biraz daha bekle eli kınalım

Yanacaksak bu uğurda yanalım

Yananları Allah görür aldırma

Ayhan İnal



ACILAR DENİZİ

Ben acılar denizinde boğulmuşum

İşitmem vapur düdüklerini, martı çığlıklarını

Dalgalar her gün bir başka kıyıya atar beni

Duyarım yosunların benim için ağladıklarını

Ölüyüm çoktan, bir baksana gözlerime

Gör, içindeki o kanlı cam kırıklarını

Bu ne karanlık, bu ne zindan gece böyle

Bütün gemiller söndürmüş ışıklarını

Ben acılar denizi olmuşum, yaklaşma

Sularım tuzlu, sularım zehir zemberek

Baksana; herkes içime dökmüş artıklarını

Bu karanlık bitse artık, bir ay doğsa

Bir deli rüzgar çıksa; alıp götürse

Yılların içimde bıraktıklarını

Ümit Yaşar Oğuzcan



İLK YAZDA

Sen bir sarkiyi yorumlarken

Ayaklarim yerden kesilir benim

Yedi kat göklerde dolasirken,

Basim bir yildiza çarpar

Akkor kesilir bedenim

Sen bir siiri yorumlarken

Bense gök kusagina binerim

Yüregim kipir kipir bir kustur artik!

Dagin, vadinin üzerinde

Yagmurla yaris ederim?

Sen bir resmi yorumlarken

Boyalar canima karisir benim

Figürler egemen zaman ve mekana

Yer-gök türkü çiçegidir

Yeserten sensin güzelim

Sen sustugun vakit ilk yaz yok artik

Berekette biter, sevda da biter

Birden çöküverir kis ve karanlik

Sarkisiz, siirsiz, resimsiz bir dünyaya dökülür

Kanatlari kirilan türküler

Bahattin Karakoç

Bana Bir Gül Ver

kendimin ellerinden tutunca

içimden nehirler gibi akmak geliyor

yollara çıkmak, yolculuklara bakmak geliyor

buralardan böyle ceketsiz kaçmak geliyor

bak, palandöken dağlarında karlar erimiş

teknelerde kol kola bahar sulara inmiş

dağlar için, sular için bana bir gül ver

avuttuğum düşler için bana bir gül ver

yıllarım sırılsıklam yağmurlar giymiş

günlerin avlusuna yeni yeni çocuklar inmiş

dağlar için, sular için bana bir gül ver

avuttuğum düşler için bana bir gül ver

ben bütün yeşillerimi inatçı ayazlara çaldırdım

sen kendinin ellerinden tut

kendine benim için bir gül ver

Nefretim Aşkımı Aştı Bu Gece

Sen benim gözümde bir hiçsin artık,

Nefretim aşkımı aştı bu gece

Bugün ki sözlerin söz müydü artık

Son sözün sabrımı aştı bu gece

Kolayca bitsin bu diyemedin de

Salladın savurdun basiretsizce

Hiç mi ders almadın onca gezdik de

Yağmurun rahmeti aştı bu gece

Yürümeyen neydi,ilişkimiz mi?

Günüm sensiz bomboş deyişimiz mi?

Sensiz yaşayamam çelişkimiz mi?

Yalanın doğrunu aştı bu gece

Evlenmek hayali kapımda idi

Giriş kat evimin boyası yeni

Mobilyan,takımın, alınmış idi

Vuslatım tadını aştı bu gece

Yemedim yedirdim ne varsa sana

Üç kuruşum olsa verirdim daha

Memurdum yoksuldum hatırlasana

Hafızam haddini aştı bu gece

Ayakların donmuş,üşümüştün de

Gece yatamamış üzülmüştüm de

Bir ay oruç tutup yememiştim de

O çizmen boyunu aştı bu gece

Yapılan söylenmez, gelmezmiş dile

Allahtan beklenir kul bilmese de

Kızgınlığım buna, sebep ise de

Sabrım miadını aştı bu gece

Onca gez toz benle,seviyorum de

Sonra git nişanlan bir de ona de

Şerefsizlik değil, nedir bu söyle

Küfrüm edebimi aştı bu gece

Sana son bir sözüm, nasihatım var

Aldığım ahlakla bir terbiyem var

Senin doğuran ana deyip geçmek var

Saygım adabımı tuttu bu gece

Gönlümün romanı bitti bu gece

Hangisine yansam şimdi gün gece

Ömrümden beş yıl gitti bu gece



GÖNDER

Git de bir kocaman zarf al çarşıdan

Üzerine endamını çiz gönder

Bu ayrılık yetti artık canıma

Ayrılığı ayağınla ez gönder

Gönülden af çıktı hasret suçuna

Gelmeye karar ver ayın kaçına?

Bir de resmini koy zarfın içine

Arkasına birkaç satır yaz gönder

El söz eder gezme dağda bayırda

Otlar ayak öpsün gezki çayırda

Cümleleri dudağından ayır da

Üzerine dil deymemiş söz gönder

Kimde varki sendeki şu fidan boy

Aynalara bak da sana sen de doy

Saçlarının kokusundan bol bol koy

Sitem edeceksen ondan az gönder

Sabah erken erken düşki yoluna

Güneş bile girmesin koluna

Hasret kaldım ellerinin falına

Avucundan parça parça iz gönder

Umutları gökten yere indirde

İşte bunlar var ya hep senindir de

Hayallerinin trenine bindirde

Ne olursun seni bana tez gönder

Halil Soyuer



ELLERİM ÜŞÜRDÜ

ellerim üşürdü, üşürdüm

şehrin vitrinlerinden kayardı düşlerim

seni düşünürdüm

sense, bir başka mevsimde sağanak halinde yağardın

başka ülkelere sımsıcak

ellerim üşürdü

nikotin kokan ellerim üşürdü ve

bir sigara daha yakardım

şehir ıslanırdı duman duman

çocuklar uyanmış olurdu

düşlerini kaybetmeden uykularından

benimse kabuslarım kese kağıdı buruşukluğunda

asılı kalırdı gündoğumlarına

ellerim üşürdü

ellerim üşürdü, donardı

donardım teninin yokluğuna değince ve

bıçak ağzı bir yalnızlık ikiye bölerdi her şeyi

bir yarısı sen olurdun her şeyin, bir yarısı ben olurdum

hiçbir şeyin

ellerim üşürdü, üşürdüm

bir bardak çay ve taze bir simit gibi kokardı rutubetli

geçmişim

küçük bir saçak altı kahvesinde güneşi soğuturdum sonra

denize karşı

kimsesiz bir adam gibi dalgalar hıçkırıklarımı boğardı

Varlığına açken, muhtaçken bir lahza görmeye seni

ellerim üşürdü, üşürdüm ve doyardım yokluğuna

donardım martılar göç ederdi,

demirlerdi tüm gemiler limana boşalırdı deniz

yürüyüp çıkardı balıklar tuzlu bir yaşamın soluk aralarından

seni düşünürdüm su olurdum, toprak olurdum, kus olurdum ama

yasam olmayı beceremezdim sensizliğinde acemi bir ölümü

karşılardım

beceremezdim ölmeyi

ellerim üşürdü,üşürdüm

tanıdık bir adam sesine karışırdı hüzünlerim

kapanan bir kapı sesine kilitlenirdim

duvar, duvar karanlık büyürdü içimde yollar,

ne bir köşe başı, ne bir viraj ne dur ne durak

adımlarım soluklarını arardı kayıp yollar da

sonra, bir kadın çığlığı kayardı yıldız yıldız

önce ilk bahar defnedilirdi karınca ayazında

sonra bir pervane yanardı

gözlerimin sırılsıklam aydınlığında

kanatlarına islerdi yaşanmamış bir yaz kelebeklerin

sonbahar geçerdi, kar yağardı

ellerim üşürdü üşürdüm

ve şubatla biterdi bir masalın son cümlesi

seni düşünürdüm

Ali Uluraspa



BEYZA

Bir resim gördüm kitabın üstünde

Sonra bir resim de ben çizdim

Saçlarını savurdum rüzgarın hoyrat ellerine

Gözlerinde mutluluğu estirdim

Ve adını yazdım bir kenarına

Ve içimi döktüm çaresizce satırlara

Hüzünlendim birden

Ve kelimeler dizildi ardısıra

?Ben sana mecburum

Sen yoksun?

Kar yağar yüce dağlara

Beyazların en beyazından

Dallara çiçekler düşer ilkbaharda

Beyaz, en beyaz, renkleri hep beyzâ

Rüyâma girersin sabaha karşı

Titremeyle uyanırım, yokluğunla

Ansızın harfler yine dökülür dilimden

Boşlukta yine adın yazılır:Beyzâ

Elimdeki kağıdı önce kırmızıya boyadım

Sonra yeşilden çizgiler çektim üstüne

Ve aklıma

Yıllar önce okuduğum bir kitap geldi

Sanki aynı satırları yeniden okudum:

?Yeşil bağla ala karşı

Yakışmazsa öldür beni?

?Ve Itır çekildi pencereden

Utandı, başını öne eğdi?

Sonra adını yazdım siyah kalemle

O yeşil çizgilerin arasına: Beyzâ

Sonra tekrar dağlara baktım

Bu sefer renklerine is düştü

Dağ başında bulutları morarmış gördüm

Güvercinin mor kanadına

Seni sordum

Zaman sensiz geçmiyor

Uyku girmiyor gözüme geceleri

Duvarları bile beyaza boyadım

Karanlık, beyazını gölgeliyor

Düşündükçe

Tüm bunlar rüyaymış gibi geliyor

Beliriyor hayalin birdenbire duvarda

Uzanıyorum

Tutamıyorum

Bağırıyorum ardından:

Beyzââââ

Koşuyorum ardından tüm gece boyu

Sonra kabuslar konuk oluyor

Hayallerimi darmadağın ediyor

Deli bir rüzgar

Döküyor çiçeklerini baharımın

Bir hoyrat el

Siyah küller savuruyor

Beyaz karlar üstüne

Ve sonra kefenin biçiliyor beyaz bir kumaştan

Tabutuna yeşil bir yemeni örtüyorlar

Yeşilin en güzelinden

Yeşil sana yakışırdı, beyaz da öyle

Kefeninde bir leke bile yok siyahtan

Ama toprağın siyah eli

Karalıyor bedenini Beyzâ

Yine beliriyorsun bir serap gibi

Sesin bu defa çok uzaklardan geliyor

Sanki cennetten, hurilerin içinden

Gülümsüyorsun

O kadar güzelleşmişsin ki

Dünyada bu kadar yakın olmamıştım sana

Yıkanırken bedenim, kabirde kefenim kararır

Düşündükçe

Düşündükçe elemlenirim, benzim sararır

Yeşil ve mavi boyasıydı

Sen gidince karaya büründü dünya

Karlara ve bahara leke sürdüler Beyzâ

Sen gidince bu garibi hor gördüler Beyzâ

Sana kavuşmayı bana zor gördüler, çok gördüler Beyzâ

Mehmet BİLİR



GİDERKEN

Bilerek mi yanına almadın giderken,

Başının yastıkta bıraktığı çukuru

Güveniyordum oysa ben sevgimize,

Vapur iskelesi ya da tren istasyonundaki,

Saatin doğruluğu kadar

Beni senin gibi,bir de annem terketmişti

Ki göbeğimde durur,onun yokluğundan bana kalan çukur

Sunay AKIN



YALAN

Allah, anamdan razı olsun

Bana sevmeyi öğretti

Yere serilen sofralarda

Kurumuş ekmeklerle, soğan yemeyi

Bir dilim ekmek, bir salkım üzümle

Gün ışığını sofraya getirmeyi

Anam anlatmıştı, bir yaz günü

Bir bardak suya şükretmeyi

Yağmurlu havalarda dua etmek

Bana anamdan arta kalmış

Yalnız ?sev! ? dediği insanlardan

Sevgi beklemek yalanmış!

Ahmet Tevfik Ozan



BİR AYRILIK GÜNÜNDE

Ne gariptir şu ayrılık günleri

Bir dosttan da, düşmandan da ayrılsan

Nedense bir tuhaf oluyor insan

Derin bir sızı giriyor içeri

Son bir defa bakarken caddelere

Dükkanlara, evlere, kahvelere

Hatıra yüklü kervanlar geçiyor

Dolu dolu gözlerinin önünden

Bu son yadigar mı bir ayrılık gününden

Ne unutulmaz zamanlar geçiyor

Ağır ağır biz farkında değilken

Gökler masmavi, yaprak yemyeşilken

Sen istediğin kadar unutulmaz de

Bu son dakika, bu vakitsiz yağmur

Unutulur, azizim unutulur

Başka ne yapılır böyle bir günde

Kapanan bavul, çivilenen sandık

Ve sonra kuru bir "Allaha ısmarladık!"

Ümit Yaşar OĞUZCAN

SEN SEN SEN

Bir dağbaşı yalnızlığı yaşıyorum yeniden,

Dağbaşı yalnızlığı ölümden beter

Hiç kimse aramasa sormasa beni

Sen gelsen yeter

Huzur ellerinin güzelliğidir

Gözlerin karşımda mutluluk denizi

Her sabah soframızda ekmeğimizi

Sen bölsen yeter

Yüreğim seninle yaylalar kadar serin

Ne bir çizgi hasret, ne bir nokta gam

Yayla dumanı gibi gözlerime her akşam

Sen dolsan yeter

Bende çaresizlik sonsuz kördüğüm

Bende sabır sende naz

Gündüzünden vazgeçtim düşümde biraz

Bir yüz görümlüğü sen olsan yeter

Duymasa da hiç kimse şâir gönlümün,

Sende karar kıldığını

Ve içimin şerha şerha yarıldığını,

Sen bilsen yeter

Bir gün duysan bittiğimi, tükendiğimi

Çıkıp gelsen uzaklardan korkulu ürkek

Bir incecik dal gibi üzerime titreyerek,

Eğilsen yeter

Yavuz Bülent BAKİLER



YENİK SERÇE (ADI NEVİN)

Yaban

ve asi

dağlara dağılan taylar gibi

ve yangın

gençliğinin alazında ışıltılı bıçaklar gibi

Adana?da yollara dizilmiş garlarda,

çığlık çığlığa peronlarda

çocuklar gibiydi gözleri

Adı Nevin,

şarap içer, rüzgâr giyerdi geceleyin

O, kanadı kırık bir kuştu,

beyaza vurulmuştu;

kimseler görmedi bir başka renk sevdiğini

Kimseler?Görmedi kimseler kirlendiğini

Adı Nevin,

hüzün kokar ve korkardı geceleyin

?Kendini martılarla bir tutma? derdim;

?senin kanatların yok

düşersin, yorulursun,

beni koyup koyup gitme ne olursun! ?

O, kanadı kırık bir kuştu,

gülümserken vurulmuştu

Kimseler görmedi uçtuğunu

Kimseler?Görmedi kimseler öpüştüğünü

Adı Nevin,

özlem tüter ve çağlardı geceleyin

?Işığın? diyordu: Kırılıp düştüğü yerlerden geliyorum;

karanlık kördü ve acımasız

Ellerimle kırdım ben de kalan kanatlarımı;

kanatlarımı kanatmaktan geliyorum

O bir yenik serçeydi sıkılınca ağlamaya çıkardı

Sonra da çift çıkardık;

kar yağardı, biz dinlemez, çıkardık!

O kentte bütün sokaklar biz yan yana yürümeyelim diye dar yapılmıştı,

insanlar dar yapılmıştı, çıkardık!

Kar durmazdı, üşüşürdü saçlarına ve hep bir şeylere ağlardı o karlı havalarda

Avurtlarına çarpan kar taneleri,

gözyaşlarının sıcaklığına çarpıp erirdi

Erirdi

Biz yan yana, yana yana Yana yana!

O bir yenik serçeydi sıkılınca ağlamaya çıkardı,

ben yürüsem bütün yollar ona çıkardı

Gitti Kanatları yüreğimdeydi

Kalan, elimde minyatür bir kuş şimdi

Yitirdim o aşkın kimliğini;

h ü k ü m s ü z d ü r

Adı Nevin,

ihaneti tutuşturduk bir sabahleyin!

Yılmaz ODABAŞI



İSTANBUL

Evin içinde bir oda, odada İstanbul

Odanın içinde bir ayna, aynada İstanbul

Adam sigarasını yaktı, bir İstanbul dumanı

Kadın çantasını açtı, çantada İstanbul

Çocuk bir olta atmıştı denize, gördüm

Çekmeğe başladı, oltada İstanbul

Bu ne biçim su, bu nasıl şehir

Şişede İstanbul, masada İstanbul

Yürüsek yürüyor, dursak duruyor, şaşırdık

Bir yanda o, bir yanda ben, ortada İstanbul

İnsan bir kere sevmeye görsün, anladım

Nereye gidersen git, orada İstanbul

Ümit Yaşar OĞUZCAN



ESKİDENDİ ÇOK ESKİDEN

Hani erken inerdi karanlık,

Hani yağmur yağardı inceden,

Hani okuldan, işten dönerken,

Işıklar yanardı evlerde,

Eskidendi, çok eskiden

Hani ay herkese gülümserken,

Mevsimler kimseyi dinlemezken

Hani çocuklar gibi zaman nedir bilmezken,

Eskidendi, çok eskiden

Hani hepimiz arkadaşken,

Hani oyunlar tükenmemişken,

Henüz kimse bize ihanet etmemiş,

Biz kimseyi aldatmamışken,

Eskidendi, çok eskiden

Hani şarkılar bizi bu kadar incitmezken,

Hani körkütük sarhoşken gençliğimizden,

Daha biz kimseye küsmemiş,

Daha kimse ölmemişken,

Eskidendi, çok eskiden

Şimdi ay usul, yıldızlar eski

Hatıralar gökyüzü gibi gitmiyor üstümüzden

Geçen geçti,

Geçen geçti,

Geceyi söndür kalbim

Geceler de gençlik gibi eskidendi

Şimdi uykusuzluk vakti

Murathan MUNGAN



NOKTA NOKTAM

Dün bir dosttan, uzun bir mektup aldım

Beni anlatmış sana ve sen ona

"Unuttum artık onu" demişsin

Hem bu sözü gülerek,

Medar-ı iftihar ile söylemişsin

Unutamazsın Nokta Noktam

Unutamazsın!

Çünkü; unutmak için

önce unutulmak gerek

Oyasa ki sen,

Hala bende esen,

Eski kavak yelisin

Unutamazsın

Kan değil, tüküremezsin,

Ruj değil, silemezsin

Dişi dudaklarına, dişimle yazdığım

İki heceli erkek adımı

Unutamazsın Nokta Noktam

Unutamazsın!

Seninle biz, halâ bir kabukta

İki badem içi gibiyiz

Baharsın; kokacaksın

Güneşsin; yakacaksın

Sabah yatağım kadar rüyâ dolu

Sabah yatağım kadar sıcaksın

Unutamam

Unutamazsın!

Şimdilik bu kadar

Öbür mektubuma daha diyeceklerim var

Darılma bana, gücenme sakın

Ankara günlerinin bembeyaz ufkundan

Binlerce selam sana

Bahar başladı nokta noktam

Ankara'da bahar, veriminde toprak ana

Aylar var ki sana tek satır yazamadım

Oysa ki şimdi mevsim bahar

Ötüşlerde adın, kokuşlarda tadın var

Artık yazmalıyım

Takvime baktım bu sabah,

ayrılalı beş ay olmuş

Düşün ki Nokta Noktam

Beş ay denilen nesne tam yüz elli gün eder

Bunca uzun ayrılıksa;

İnan bana Nokta Noktam

İnsanı, herşeye küskün eder

İnan bana Dargınlığım herkese

Ve tek hasretim sana

Düşünüyorum

Aşıklar pazarına çıkan yolu düşünüyorum

Bu yolun sağında yükselen

Her geçişinde penceresinden tebessümler gelen

Bahçesinde iri yedi veren,

kayısı gülleri açan evi düşünüyorum

Bir türlü gelmiyor düşüncelerimin ardı

Ablan yanımda çorapsız gezerdi,

Baş örtüsüz annen

Düşünüyorum Bu mevsimde baban,

Her akşam bir yerine iki içerdi

Miyoplaşınca gözleri "Şair, iç be oğlum

bahar dişidir doğurur" derdi

Bahar başladı Nokta Noktam

Ankara'da bahar,

Gönül ufkunda yağmur bulutları

Cennet olsa artik sevmiyorum

Sevmiyorum sensiz baharı

Sen; ey yirmidört baharın en güzel süsü!

Sen; ey mutlu günlerimin mutlu türküsü!

Sen; ey ilk yaz akşamları kadar güzel çocuk!

Sen; ey altın gözlerinin hisli dünyası!

Ölümsüz bir yolculuk yaratan

Sen; ey çıplak bir hançer gibi!

Boylu boyunca gönlümde yatan

Sen; ey herşeyim olan herşey!

Son mektubunda söz verdin

Tut diyorsun, unuttum

Unut diyorsun, unutmak mı???

Güneş tekrar doğmayı unutabilir mi hiç?

Gönül ferman dinlemez sözü unutulabilir mi hiç?

Sen; ey mutlu günlerimin mutlu türküsü!

Sen; ey herşeyim olan herşey!

Bu gece Yılbaşı

Başkent'de kar yağıyor Nokta Noktam

Başkentte kar ve tütüyor gözlerimde

Küllenmiş bir mangal gibi hatıralar

Başkent'de kar yağıyor, başkent'de kar

Bu gece yılbaşı

Bilirsin ki Nokta Noktam

Yılbaşında hesaplanır

Çoğu zaman insanların yaşı

Bu gece yılbaşı

Tokmaklarında yirmi dört hece

Eğilip üstüme sessizce

Şehrin kule saati

Bilir misin Nokta Noktam?

Bilir misin, bilir misin ne dedi?

"Şair, kutlu olsun, yaş otuz yedi"

Ve bir el saçlarımdan tutarak

Kalbimi sana kadar sürükledi

Bu gece yılbaşı, başkent ayakta

Çalınan Tuna dalgaları komşu plâkta

Ne de kıvrak bu vals havası

Başladı yine gönlümün

On yıl evvel ki kanaması

Ne günlerdi o günler cancağızım

Ne günlerdi

Sen, on yedisinde sevgilerin sisinde

Başı duman duman bir kız

Ben, yirmi üstünde

Gönlü gördüğü her güzelliğe nişanlı

Öylesiye bir şair, öylesiye bir delikanlı

Ne çabuk geçti zaman

Hey gidi Dünya hey

Bu gece yılbaşı

Dışarıda kar yağıyor ve tütüyor gözlerimde

Küllenmiş bir mangal gibi eski hatıralar

Köşede bir kırlent, kırlentde bir resim

Bartın'da bahar

Elimle yapmışım

"asma köprüsünden" Kocanaz deresi

Sağda, orta okul

Okulda, çocukların sesi

"Çakır beylerin" elma bahcesi

Derede kayık, dümende ben

Küreklerde sen

Hava berrak, hava ılık

Hava temiz

Ve sularda sarmaşan gölgemiz

Bu gece yılbaşı, başkent ayakta

Çalınan Tuna dalgaları değil artık

komşu plâkta

Gönlüm bu diyardan çok çok uzakta

Dışarıda kar yağıyor

Dışarıda kar ve tütüyor gözlerimde

Küllenmiş bir mangal gibi

Eski hatıralar

Rıza Polat AKKOYUNLU


Alıntı Yaparak Cevapla